Arif Nihat ASYA: AĞIT

AĞIT

Ağlayın parmakları nur sulardan kınalı kızlarım

Ağlasın Meraga göklerinden, Meraga’ya bakıp yıldızlarım

Yollara Kürşat’lar uzanmış ölü,

Ağlasın Ak Ülke, ağlasın Süt Gölü.

Yiğitlerim uyur gurbetlerde,

Kimi Semerkant’ta bekler beni, kimi Câber’de

Câber yok, Tiyanşan yok, Aral yok, ben nasıl varım?

Şu yakın suların kolu neden bükülmez.

Aras niçin, Fırat niçin, Dicle niçin

Benden doğar, bana dökülmez?

Ben ki ateşle konuşurdum, selle konuşurdum.

Hil’le Tuna’yla, Nil’le konuşurdum.

«Sangoryas»ı Sakarya yapan

«İkonyum»u Konya yapan

Dille konuşurdum.

Arif Nihat ASYA

***

KİMDİR?

Arif Nihat Asya

Mehmet Arif, Ayın Nun
(d. 1904 / ö. 5 Ocak 1975)
Şair, Yazar, Eğitimci

1904 yılında İstanbul’un Çatalca ilçesine bağlı İnceğiz köyünde doğdu. Asıl adı Mehmet Arif’tir. Aslen Tokatlı olan babası Ziver Efendi, oğlu doğduktan yedi gün sonra öldü. Annesi Fatma Hanım eşinin ölümünden üç yıl sonra evlendi ve bu evlilikten bir çocuğu daha oldu. Fatma Hanım İstanbul’dan ayrılırken Mehmet Arif’i yanına almak istese de dedesi buna razı olmadı. Babaannesi vefat edince de halasının himayesine verildi. Balkan Savaşı’ndan hemen önce halası ve eniştesi ile birlikte İstanbul’a geldi. İlk tahsiline burada başladı. Önce Koca Mustâpaşa’daki mahalle mektebine gitti. Bir süre sonra halası ve eniştesi bu semtten Haseki’ye taşındı ve buradaki Taş Mektep’e devam etti. Birinci Dünya Savaşı yıllarına denk gelen Taş Mektep ve daha sonra kaydolduğu Gülşen-i Maarif Mektebi yılları, İstanbul sokaklarında yazdıkları destanları okuyup bastırdıkları allı yeşilli kâğıtlarda satmaya çalışan destancıların türediği yıllardı. Haseki sokaklarında bu destancıları duyan ve etkilenen Arif Nihat Asya, onlara özenerek şiirler yazmaya çalıştı. Bolu’da bulunduğu yıllarda bu ateşin küllendiğini söyleyen şair, Kastamonu’ya gittikten sonra orada şahit olduğu olayların ateşin üzerindeki külleri yeniden savurduğunu düşünür (Yıldız 1997: 133).

İstanbul’da yanında kaldığı ve yetişmesinde çok emeği olan halası, kendisinde ışık gören dedesinin vasiyetini yerine getirmek için onu Taş Mektep’ten alarak Gülşen-i Maarif Mektebi’ne yazdırdı. Bu okul şairin gördüğü ilk modern mekteptir. Buraya devam ettiği sırada subay olan halasının kocası cepheye gidince aile olarak sıkıntıya düştüler. Halası, tanıdıkları aracılığıyla Arif Nihat’ın eğitimine devam edebilmesi için onun yatılı olarak Bolu Sultanisi’ne gönderilmesini sağladı (Bakiler 2004: 16-20). Bir süre sonra buradan Kastamonu Sultanisi’ne nakledilen Arif Nihat, özellikle Kastamonu’daki siyasi ve kültürel havadan oldukça etkilendi. Millî Mücadele döneminde İstanbul’dan Anadolu’ya geçmek isteyenlerin bu yolculuğu Kastamonu üzerinden yapmaları, bu şehri işgal yıllarının önemli merkezi hâline getirmişti. Millî Mücadele döneminde oluşan millî ruh bu şehirde yaşayanların üzerinde oldukça etkili oldu. Arif Nihat Asya’nın gençlik dönemine denk gelen bu yıllar, onun sanatının şekillenmesini sağladı. İlk şiirlerini Kastamonu’da çıkan Açıksöz ve Gençlik dergilerinde yayımladı. Gençlik dönemine ait bu ilk şiirlerde “Mehmet Arif” ve “Ayın Nun” isimlerini kullandı. Bu yıllarda Kastamonu’ya uğrayan başta Mehmet Akif olmak üzere birçok aydını tanıdı. Onların heyecanlı konuşmalarından etkilendi. Orhan Şaik’in aynı yıllarda Kastamonu’da olması ve onunla kurduğu dostluk şiire daha fazla ilgi duymasına sebep oldu.

1923’te Kastamonu Sultanisi’ni bitiren Arif Nihat Asya, yüksek tahsil için İstanbul’a döndü. Yüksek Öğretmen Okulu’nun edebiyat bölümüne kaydolan Arif Nihat, eğitimine devam edebilmek için postanenin telgraf bölümünde çalıştı. Daha sonra Anadolu Ajansının İstanbul Bölge Müdürlüğünde çalışmaya başladı. Hatta bir süre bu ajansın gece bültenini çıkardı. Öğrenciliği sırasında yayımladığı Heykeltıraş (1924) isimli ilk şiir kitabında Arif Nihat ismini kullandı (Yıldız 1991: 7-8). Son sınıfında iken Hatice Semiha Hanım ile evlendi. Bu evliliğinden iki oğlu oldu. 1928 yılında edebiyat öğretmeni olarak on dört yıl kalacağı Adana’ya tayin edildi. Bu şehirde birçok okulda öğretmen ve idareci olarak çalıştı. Yastığımın Rüyası (1930) isimli mensur şiirlerini bu şehirde yayımladı. 1933’ten sonra intisap ettiği Üsküdar Mevlihanesi’nde Mevlevilikle tanıştı. Dervişlik çilesinden geçerek şeyhliğe kadar yükseldi. Ayetler (1936) isimli ikinci nesir kitabı ve 1956’da yayımladığı Kubbe-i Hadrâ’daki şiirler bu sürecin meyveleri oldu. Mayıs 1934’te başladığı askerlik görevini İstanbul ve Adana’da yedek subay olarak Kasım 1935’te tamamladı. Soyadı kanunu çıkınca “Asya” soyadını aldı ve daha sonraki bütün eserlerinde “Arif Nihat Asya” imzasını kullandı. İlk eşi Hatice Semiha Hanım’dan 1940 yılında ayrıldı ve 1941 yılında derin bir aşkla bağlandığı Servet Akdoğan Hanım’la evlendi. Bu evliliğinden de iki çocuğu oldu. 1942-1945 yılları arasında Malatya Lisesi’nde müdürlük yapan Arif Nihat Asya, 1945’te tekrar Adana’ya döndü. 1947’de üç yaşından beri görmediği ve öldüğünü düşündüğü annesiyle buluşmak için Filistin’e gitti. Bu gezi ile ilgili duygularını şu rubaide dile getirdi: “Kıydın bana sen gönlücüğün istemeden; / ‘Öksüz kuzular anneye doysun’ demeden… / Ey dopdolu sine en susuz ânımda / Kestin beni, kestin beni, kestin memeden!” (Asya 1976: 14).

Adana’da bulunduğu ikinci dönemde iktidar partisini eleştiren yazılar yazdığı gerekçesiyle 1948’de Edirne’ye sürüldü. Bu duruma çok üzülen Adanalılar onu 1950 seçimlerinde Demokrat Parti’den milletvekili olarak meclise gönderdi. Ancak siyasete pek ısınamayan Arif Nihat Asya, bir dönem yaptığı milletvekilliğinden sonra sırasıyla Eskişehir Lisesi ve Ankara Gazi Lisesi’nde çalıştı. 1959’da Milli Eğitim Bakanlığı tarafından bir grup öğretmenle birlikte gittiği Kıbrıs’tan 1961’de Ankara’ya döndü ve ertesi yıl emekliye ayrıldı. Bu tarihten itibaren sanat, edebiyat ve kültür konularında yoğun çalışmalar yapan Arif Nihat Asya, yurt içi ve yurt dışında birçok seyahat yaptı. Özellikle Türkiye’de gittiği yerlerde konferanslar verdi, şiirlerinden örnekler okudu. Hayatının son döneminde alışık olduğu bu koşturmacadan el etek çekerek köşesine çekildi. Dostlarının kendisini ihmal ettiğinden yakındı.

Adana’nın düşman işgalinden kurtulduğu 5 Ocak 1975’te Ankara’da öldü. 5 Ocak tarihi, Adana’da edebiyat öğretmeni olduğu dönemde onu “Bayrak Şairi” yapan şiirinin yazıldığı ve kurtuluş törenlerinde ilk kez okunduğu tarihti. 8 Ocak Çarşamba günü şair dostları ve üniversite öğrencileri başta olmak üzere geniş katılımlı bir törenle Ankara Yenimahalle Karşıyaka Mezarlığı L. 4, P. 286’daki kabrinde toprağa verildi. Mezar taşına isim olarak “Bayrak Şairi M. Arif Nihat Asya” yazıldı. Mezar taşının diğer tarafına ise, “Dokunmayın, üzerine / Gölge ettim kanadımı… / Ninni söyleyin adıma, / Uyandırmayın adımı!” (Yıldız 1997: 39-42) mısralarının da yer aldığı ve dört kıtadan meydana gelen bir şiiri yazıldı.

Türk edebiyatına şiir, mensur şiir, vecize, fıkra, deneme gibi türlerde eserler kazandıran Arif Nihat Asya’dan günümüze birçok eser kaldı. Bu eserleri şiirler ve nesirler olarak iki grupta incelemek mümkündür. Şiirlerini Türk Yurdu, Orkun, Ötüken, Serdengeçti, Töre, Hisar, İslâm, İslâm Sanatı, Çağlayan, Hayat, Devlet, Türk Sanatı, Elif, Defne, Toprak gibi dergilerde yayımladı. Bunların tamamına yakınını daha sonra yayımladığı kitaplarına aldı. Şiir kitapları: Heykeltıraş (1340/1924), Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor (1946), Rübâiyyât-ı Ârif (1956), Kubbe-i Hadrâ (1956), Kökler ve Dallar (1964), Rübâiyyât- ı Arif II (Kıbrıs Rübâileri) (1964), Rübâiyyât-ı Arif III (Nisan) (1964), Emzikler (1964), Duâlar ve Aminler (1967), Rübâiyyât-ı Arif IV (Kova Burcu) (1967), Yürek (1967), Rübâiyyât-ı Arif V (Avrupa’dan Rübâiler) (1969), Köprü (1969), Aynalarda Kalan (1969), Kundaklar (1969), Basamaklar (1971), Divançe-i Arif (1971), Şiirler (1971) ismiyle raflardaki yerini alırken Yeni İstanbul, Memleket, Türk Sözü, Demokrat, Ankara Ekspres, Ankara Havadis, Bâbıâlîde Sabah, Bizim Anadolu gibi gazetelerde yayımladığı mensur şiir, deneme, fıkra ve vecizeden oluşan nesirlerini ise Yastığımın Rü’yâsı (1930), Ayetler (1936), Kanadlar ve Gagalar (1956), Çekirdek I: Enikli Kapı (Cahide’nin Eli, Enikli Kapı) (1964), Çekirdek II: Terazi Kendini Tartamaz (1967), Tehdit Mektupları (1967), Çekirdek III: Onlar Bu Dilden Anlar (1970) isimleriyle neşretti. Bunlardan başka Ötüken Neşriyat, Arif Nihat Asya’nın ölümünden sonra bütün şiirlerini Büyüyün Kızlar Büyüyün (1976), Fâtihler Ölmez (1976), Takvimler (1976), Yürek (1976), Heykeltıraş (1976), Rübâiyyât-ı Arif VI (Yerden Gökten), Ses ve Toprak (1976) isimli yedi kitapta, nesirlerini ise Aramak ve Söyleyememek (1976), Ayın Aynasında (1976), Kubbeler (1976), Tehdit Mektupları (1976) ismiyle dört kitapta topladı. Ayrıca ikinci eşi Servet Asya’ya yazdığı mektuplar ise Sevgi Mektupları (1981) ismiyle neşredildi (Yıldız 2004: 118).

Şair, öğretmen ve hatta bir ara siyasetçi olan Arif Nihat Asya, yaşadığı dönemde kıymeti fazla bilinmeyen sanatçılar arasındadır. Arkasında onlarca kitapla birlikte yüzlerce öğrenci bırakan şair, Adana’da öğretmen olarak bulunduğu yıllarda kaleme aldığı Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor (1946) isimli kitabıyla kendini edebiyat dünyasına sevdirdi. Mistik temayülleri olan ve hayatı bu pencereden görmeye çalışan şair, “vatan ve millet sevgisi, tarih ve mâzi, bayrak ve istiklâl, Türk büyükleri, hikâye ve efsane kahramanları” gibi millî unsurları (Yıldız 1997: 7-8) işlediği şiirlerini diğer şiirlerden farklı olarak hamasi bir üslûp ve yüksek bir sesle söyledi. Türk tasavvuf terbiyesi sanatının önemli çizgilerinden biri olmakla birlikte, özellikle millî unsurları ele alış şekli Arif Nihat Asya’yı Türk edebiyatının çok sevilen destan şairlerinden biri yaptı. Öğretmenliği sırasında verdiği dersler, konferanslar ve ikili ilişkilerinde bu çizgisini hep muhafaza etti. Kıbrıs’ta bulunduğu yıllarda o coğrafyanın tarihî gerçeklerinden hareketle derslerinde ve konuşmalarında sadece öğrencilerine değil; oradaki bütün insanlara millî bilinç aşılamaya çalıştı. İnsanı ve tabiatı Mevlevi felsefesi etrafında yaratıcı ile birlikte düşündü. Onun değişik şekillerdeki görünüşlerini bu bakış açısına göre ele aldı. Bu felsefeye bağlı kalarak çeşitli tasavvufî unsurlarla şiirini zenginleştirdi ve yaratılan her şeyi sevmeyi, hoş görmeyi kendine ilke edindi. Dinî konuları da iman, dinî heyecan, din büyükleri, dinî mabetler, dinî tasavvufî günler ve törenler gibi konular çerçevesinde ele aldı. Aşk, tabiat, cemiyet, insan, yurt güzellikleri, kader, ölüm, aşma-yücelme duygusu (Yıldız 1997: 7) onun şiirlerinde yer verdiği diğer konular oldu.

Annesiz ve babasız bir çocuk olarak başladığı hayatta zorluklara karşı mücadele, vatana ve millete bağlılık ve Allah’a iman sayesinde geniş bir çevre ve saygın bir yer edindi. Duyuş, düşünüş ve anlatış olarak orijinal bir şair olan Arif Nihat Asya, hayatı boyunca bir ülkü adamı olduğunu hiç unutmadı. Sanatını icra ederken de, öğretmen olarak kürsüde bulunurken de bu çizgisinden asla vazgeçmedi. Sanatının ve şahsiyetinin şekillenmesinde en büyük etken bu özelliği oldu. Onunla ilgili değerlendirmeler, bu özelliklerinden dolayı genelde sanatının ulaştığı son merhale üzerinden yapıldı. Rindane tavrı ve mütevazı mizacı ile dünyanın geçici olan makam ve unvanlarını hiçe sayan şair, düşmanlarını bile hayran bırakacak bir sanatkâr olarak tanındı (Öner 1979: 37). Yakınındakiler Arif Nihat Asya’nın ince ve keskin zekâlı, hazırcevap, kalender, esprili, neşeli, açık sözü ve çok yönlü bir sanatkâr olduğu fikrinde birleşti (Yıldız 1997: 55). Tasavvufî şiirlerinde yer yer karşılaşılan ıstılahlar, dinî ve tarihî konuları işlediği şiirlerinde yer verdiği eski kelime ve terkipler bir tarafa bırakılırsa, bütün kitaplarının değişmez ölçüsü olan sade ve yaşayan Türkçe ile yazmaya çalıştı. “Yeni Lisan” hareketinin genel karakterine uygun bir dil anlayışının dışına hiçbir zaman çıkmadı (Yıldız 1991: 62). Onun şiirlerinin en önemli özelliklerinden biri de ses mükemmeliyetidir. Şair bunu, vezin ve kafiyenin dışında kelimelerin ses değerlerine göre dizilişi, eş anlamlı, zıt anlamlı kelimelerin tekrarı gibi ahenk unsurlarıyla sağladı. Bu başarısı onun şiirine sesle birlikte akıcılık kazandırdı. Arif Nihat Asya’nın şiirlerinde duygu, kelime gruplarının inişli, çıkışlı seslerinde saklıdır. “Naat”, “Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor” gibi şiirlerinde bunu açıkça görmek mümkündür.

Arif Nihat Asya’nın şiire başladığı dönem, hece vezninin güçlü olduğu yıllardı. Öte yandan bu dönem aynı zamanda Türk şiirinin önemli isimleri Mehmet Âkif, Yahya Kemal ve Ahmet Haşim’in aruz vezninin dili ağırlaştırmadığını; aksine bu vezinle Türkçe şiirler yazılabileceğini gösterdiği bir dönem oldu. Şiirin vezinle doğduğunu söyleyen Arif Nihat Asya, Türk şiirinde yaşanan hece-aruz tartışmalarına katılmadığı gibi, birden fazla vezinle yazmayı şiir için bir zenginlik vesilesi saydı. Şiirlerinde aruz, hece ve serbest vezin kullandı. Modern şiirin beslendiği bütün kaynaklardan bilinçli olarak faydalanan Arif Nihat Asya, en çok rubai nazım şeklini kullandı.

Arif Nihat Asya’nın nesirleri tematik yönden şiiriyle büyük benzerlikler gösterir. Aşk, tabiat, kahramanlık ve vatan sevgisi, din ve tarih gibi temaların yanında başta Adana olmak üzere Anadolu’ya ait tespitlere, Kıbrıs’ta bulunduğu yıllarda edindiği izlenimlere nesirlerinde daha fazla yer verdi. Arif Nihat Asya, şiirlerinde olduğu gibi nesirlerinde de yaşayan dili esas aldı; akıcı ve anlaşılır bir dil kullanmaya özen gösterdi. Âyetler’de o zaman moda haline gelen “özleştirme” hareketine uygun ifadeler kullandıysa da zaten az sayıda olan bu kelimeleri daha sonra yaşayan dille değiştirdi veya bu tarz kelimeleri sonraki kitaplarına almadı (Yıldız 1991: 62). Nesirlerinin anlaşılırlığı kullandığı açık, sade ve yaşayan dilin yanında kurduğu cümlelerle de ilgilidir. Kısa cümleler kurmaya dikkat eden Arif Nihat Asya, siyasi tahlillerinde zaman zaman derin bir ironi, gayet zekice örülmüş sert ve iğneleyici bir üslup kullandı. Özellikle siyasi konulardaki yazılarında ve yabancı ideolojilere karşı ülkesi ve milleti adına yaptığı kavgalarında dilin bu anlamda imkânlarını zorladı. Bu tip yazılarında takındığı politik ve ideolojik tavır etkili oldu.

İlk şiirlerinde Mehmet Emin Yurdakul ve Mehmet Âkif Ersoy’dan etkilendiği görülen Arif Nihat Asya, olgunluk dönemi şiirlerinde Yahya Kemal’in Türk tarih ve medeniyetini anlattığı millî romantik duyuş tarzını çağrıştıran bir etkiyle şiirler yazdı. Tıpkı onun gibi hayata ve ölüme rindane bir tavırla yaklaştı. Arif Nihat Asya, geride bıraktığı eserleriyle yaşadığı dönem ve sonraki dönemin milliyetçi çizgide yürüyen genç şairleri üzerinde oldukça tesirli oldu.

Kaynakça

Asya, Arif Nihat (1976). Rübâiyyât-ı Arif. İstanbul: Ötüken Yayınları.
Bakiler, Yavuz Bülent (2004). “Arif Nihat Asya, Çocukluk Günlerini Anlatıyor…”. Türk EdebiyatıArif Nihat Asya Özel Sayısı-. S. 370-371. s.16-21.
Öner, Sakin (1979). Arif Nihat Asya. İstanbul: Toker Yayınları.
Yıldız, Saadettin (1991). Arif Nihat Asya -Nesirler-. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
Yıldız, Saadettin (1997). Arif Nihat Asya’nın Şiir Dünyası. İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları.
Yıldız, Saadettin (2004). “Arif Nihat Asya’nın Eserleri”. Türk Edebiyatı Arif Nihat Asya Özel Sayısı-. S. 370-371. s.114-118.

Madde Yazım Bilgileri: PROF. DR. ABDULLAH ŞENGÜL