Kenan EROĞLU: Ziya Gökalp Hakkında…

 

Takdim:

Büyük mütefekkirimiz Ziya Gökalp konusuna devam ediyoruz.
Bu yazıda; 1956 yılında Diyarbakır “Ziya Gökalp Müzesi”nin açılışı münasebetiyle, yine Diyarbakır’da yayın yapan “Diyarbakır” gazetesinde baş makale yazarı Hamdi Fatih Tuğrul’un görüşlerine yer veriyoruz.

Amacımız, vefatından yaklaşık 30 yıl sonra hatırlanabilen büyük düşünürümüzü anmak; o dönem yazar ve düşünürlerinin dilinden fikirlerini sizlere aktarmaktır.

Hamdi Fatih Tuğrul’un başmakalesini aynen aktarıyorum.

Kenan EROĞLU

==============================

“GÖK-ALP”

Türk tefekkür tarihinde Ziya Gökalp’ın işgal ettiği mevkii bir makale mevzuu olarak ele almak isabetsiz bir hareket olur. Zira, İslâm ve Ortaçağ’i meydana getirdiği tefekkür hayatı ile bütün bu hayat ve çağı kapatan ve modern mânada ve bütün cihazlarıyla birlikte bir düşünce devri açmış bulunan Gökalp, bu sebeple bir veya birçok makale mevzuu olmanın çok fevkinde bir hayat tarzıdır, bir düşünce rejimidir. Ortaçağ’ı ve İmparatorluğu tasfiye eden nesil, yeni bir Türkiye kurarken, hakkında bütün medih hazinelerini tükettiğimiz politik şahsiyetler bir tarafa, Ziya Gökalp gibi fikir, düşünce ve akıl olan fevkalâde bir himmetin hazırladığı ve kurduğu büyük vatan, birçok cepheleriyle hacimsiz ve cazibesiz bir maddî varlık yığını halinde kalmaktan kurtulamazdı.
 
Zira, büyük Avrupa Lâtin medeniyetini meydana getiren ve beşer aklının en ihtişamlı eseri olarak kabul edilen Rönesans, Türkiye’ye hele Ortaçağın ve korkunç taassubun çok rahat yerleşmiş bulunduğu Türkiye’ye bir başka vesile ile gelemezdi. Gelmiş olsa bile, ikametini bu mertebe nesillerin ve hayatın gönlüne yerleştiremezdi.
 
Ortaçağ’ın ve dinî tefekkür itiyadının yeni ve sırf aklı kabul eden ve bir akıl medeniyetini kurarken, en hasım olduğunu fevkalâde muhteşem bir belâgat ve isabet’e tayin eden ilk mürşid, Gökalp’tır. Hemen şuracıkta kaydedelim ki, Gökalp’ı hiçbir zaman bir Diyarbakırlı olarak kabul etmek hatırımızdan geçmemiştir. Zira Gökalp’ın ruhu ve sevgisiyle bütün vatana yayılan yenilik ve isabetli mücadelenin kaynakları, hattâ değil yalnız Türk vatanı, bütün Avrupa medeniyetinin malzemesiyle yaratılmış bulunmaktadır. Bu demek değildir ki, bir düşünür olarak Gökalp, yüzde yüz Türk’ten gayri  kaynaklardan beslenmiş, Türk’ten gayrı ışıklardan tahrik görmüştür. Medeniyet; sistem, metod ve düşünce tarzıdır. Mesele, hiçbir sistem ve mâzisi bulunmayan bu tarzı, millî varlığımızı meydana getirmek mevzuunda tatbik ve tercih meselesidir. 
 
Ziya Gökalp ne yapmıştır? Ziya Gökalp, Anadolu coğrafyasında daha evvel mevcut olmayan ve dış politik tesislerin devamlı taarruzuna ve husumetine maruz topluluğun, evvelemirde bir millet olduğunu ve bu topluluğun, Avrupa medeniyetinin kabul etmiş olduğu sosyolojik ölçülere göre tahakkuk etmiş bulunduğunu; kendisine mahsus irk, sanat, hars ve ilh.. kıymetlerle en küçük mânada tekevvün etmiş bulunduğunu tesbit etmiştir. Bu hâdise, Türk siyaset tarihinde elemli bir fâsıla olarak kabul ettiğimiz ve kendi devrinin münevverini büyük ölçülerle sarsmış bulunan Tanzimat’ın ve ona yakın bulunan çağın tereddütlerini mutlak mânada tasfiye etmiştir.
 
Doğumunun 80’inci yıldönümünde, doğduğu ev, millî bir müze ve kütüphane olarak açılırken, bir nebze olsun Ziya Gökalp’tan bahsetmek ve onu anmış olmayı bir bahtiyarlık ve şahsımıza mahsus ve matuf olmak üzere ibadet telâkki ediyoruz.”

KAYNAK: Hamdi Fâtih TUĞRUL, 23 Mart 1956 tarihli «DİYARBAKIR» gazetesi başmakalesi.

Bu yazı: “”Doğumunun 80. Yıldönümü Dolayısıyla ZİYA GÖKALP ve açılan Ziya Gökalp Müzesi”, Işıl Matbaası İstanbul 1956, sayfa: 101-102”” Alınmıştır.