Baymirza HAYIT: Kazakistan’da Ulu Cüz, Orta Cüz ve Küçük Cüz

 

T Ü R K İ S T A N

RUSYA  İLE  ÇİN   ARASINDA


XVIII – XX. Asırlarda Ruslar ve Çinlilerin istilâları Devrinde Türkistan Milli Devletleri ve Milli Mücadeleleri Tarihi

Baymirza HAYIT

 

Ulu, Orta ve Küçük Cüz

“Cüz” kelimesinin gerçek anlamı, şimdiye kadar tesbit edilememiştir. Hali hazırda; “Cüz” kelimesinin, genişletilmiş anlamda “dal”, “kol” veya “kısım” anlamına geldiği görüşü savunulmaktadır. Belki de bu kabul, doğrudur. Herhalde Cüzler, Kazak – Türk boylarının topluluklarından başka bir şey değillerdi. Avrupa literatüründe “Cüz” kelimesi, “Horde” (Orda) kelimesi olarak anlaşılmıştır (1).

Kazak Türk Cüzlerinin ne zaman meydana geldiklerini açıkça ifade eden tarihî belgeler de mevcut değildir. Üç-Cüz (Ulu – Orta – Küçük) üzerine, ancak 1730’da, Rus kaynaklarında bir mütalaa ileri sürülmüş­tür (2). Kazakların, Özbeklerin topluluğundan ayrıldıktan sonra bu üç topluluğu kurmuş olmaları muhtemeldir (3). Kazak Han’ı Bolat’ın iktidarı zamanında (1718- 1730), Bolat ile Küçük Cüz Han’ı Ebü’l-Hayr arasında ihtilâf çıktı. Ebü’l-Hayr, bütün Cüzlerin Han’ı olmak isteğini kabul ettiremedi; Bolat’ın hükümranlığını tanımaktan kaçındı ve 1718’de Küçük Cüz’ün bağımsızlığını ilân etti. Türkistan’ın gö­çebe halkı, Kalmuk istilâsından sonra, herkes için otorite olarak kabul edilecek bir Han seçebilecek durumda değildi. Bu yüzden, Üç-Cüz Hanları, serbestçe ve kendi reylerine göre hareket edebiliyorlardı.


Ulu Cüz, Taşkent çevresinde Türkistan (Yassa), Çimkent, Evliya-Ata, Almatı, Talas ve Yedi-Su bölgesinde yaşayan onbir boydan (4) teşekkül etmişti (5,6 ).
Ulu Cüz, 1723’te Kalmukların itaat altına aldıkları, ilk kurbanı oldu. Kalmukların tâbii olmaktan, ancak 1750 – 58 yıllarında kurtuldu. Bununla beraber, Ulu Cüz’ün doğu kesimi, Çin’in nüfuzu altında kaldı.
Bu ülkenin, Türkistan (Yassa) şehrine kadar olan en büyük kısmı, 1798’de Taşkent Hanlığı’na bağlandı. Fakat, Ulu Cüz boyları, bundan
sonra da birliklerini koruyabildiler. XIX. yüzyılın başlarında Ulu Cüz, devlet bağımsızlığını yine tesis etti, fakat bu bağımsızlığı pek fazla
sürmedi. Kokand Hanlığı, Ulu Cüz’ün büyük bir kısmını fethetti. Bir yandan, Ruslar da kuzeyden inerek Ulu Cüz topraklarına giriyorlardı. Ulu Cüz’ün son Han’ı
Suyuk (boy nüfusu 55.000 yurt), Karatal Nehri vadisinde Rus himayesini kabul etmek zorunda kaldı. Bundan, Ulu Cüz’ün, tamamen Rus nüfuzu altına girdiği anlaşılmamalıdır, çünkü, bu Orda’da 600.000’den fazla insan yaşamakta idi (6). Rus himayesindekiler hariç, diğerleri Kokand Hanlığı’na dahildiler ve kendi sultanları tarafından idare edilirlerdi.

Orta Cüz, altı boydan (Kıpçak, Argın, Nayman, Kerey = Girey, Vak = Yak ve Konğırat) meydana gelmiş olup Irgız ve Turgay nehirlerinden Sir Derya’ya kadar ve Altay ile Tarbağatay Dağları’ndan Balkaş Gölü’ne kadar uzanan topraklan kapsıyordu. Orta Cüz, öncelikle Kalmuklara karşı varlığını korumak zorunda idi. Bu hususta Abilây Han (1711-1781), bilhassa yararlık gösterdi. O, 1781’de, Türkistan (Yassa) şehrinde Orta Cüz Han’ı olarak seçildi. Kalmukların fetih seferlerine ve Rusların ilhak siyasetine rağmen diplomasi san’atı sayesinde, Orta Cüz’ün bağımsızlığını korumaya muvaffak oldu. Orda’sının, Kalmuklar ile Ruslar arasında bulunması dolayısıyle, bir kuvvet dengesinin kurulması maksadıyle Çinliler ile de münasebet kurdu.

Abilây, Üç-Cüz Hanlarının siyasetinin tertip ve tanzim edicisi sayılır. Üç-Cüz’ün birliğini kurmaya çalıştı ise de, sonuç alamadı. Kuvvetler oyununda, 1739’da Rusların yardımına başvurdu ve bir prens ünvanı ile, 1756’da Çinlilere tâbi oldu. O, 1771’de Ruslarla olan münasebetlerini kesti. Fakat Rusya, göze çarpmayacak bir tarzda, onu tekrar kazanmaya çalıştı. Abilây, eski düşmanına karşı çok dikkatli davrandı. Sayram, Çimkent ve Suzak gibi eski kültür merkezlerini kendi hâkimiyeti altına almaya; Sir Derya’dan İli ve Çu Vadisi’ne kadar uzanan havzada huzur ve asayişi temin etmeye muvaffak oldu. Abilây, 1781’de, Orta Cüz’ün başkenti Türkistan (Yassa) şehrinde vefat etti (7). Abilây Han’ın idaresinde, onun ahlâk danışmanı olan şair Buhâr-Cirav Kalkamamılu (1693 – 1783) yaşamıştır. Şair, halk arasında birlik fikrini teşvik etmeye; Han’ın ise, milletine karşı adalet duygusunu geliştirmeye çalışmıştır (8).
Abilây’ın halefi, Orta Cüz’ün birliğini korumaya muvaffak olamayan, oğlu Abdullah oldu. Abdullah, Rusya’nın siyasî baskısına dayanamayarak Çinliler ile işbirliği cihetine gitti. Fakat Ruslar, bunu çekemedi. Ruslar Abdullah’tan, Kökçetau’da bir kale yapmalarına mü­saade etmesini istediler. Abdullah, cevabında: «Ruslar ile barış içinde yaşamaya hazırız; fakat ben, bir kale yapımına karşıyım. Eğer sizler, toprağımızı zor kullanarak almak istiyorsanız, bunun sorumlulu­ğu size ait olacaktır.» Ruslar bunun üzerine, bir savaş yapılmadan, 1782’de Abdullah Han’ı esir aldılar (9) Böylece Orta Cüz, şaşırtıcı ve tahammülü mümkün olmayan bir dış baskıya maruz kalmış olsa gerek. Orta Cüz sultanlarından biri olan Bökenbay, daha 1748’de şunu
bildiriyordu: «Cungarların ( = Kalmukların), Başkir ve Sibirya ile Ural Kazaçiklerinin önünde, köpekten kaçan bir tavşan gibi kaçıyorduk» (10).
Abdullah Han’ın halefi Veli Han da, (1782’den itibaren Rusların akınlarını durdurmaya ve siyasetini Çin’e ve Buhara’ya dö­nük olarak düzenlemeye teşebbüs etti. Buna karşı Sibirya Rus Genel Valisi Glazenap, Veli Han’ın otoritesini çökertmeye çalışıyordu. O, 1812’de, Argın Boyu önderi Bökey Sultan’ı Omsk’ta kabul ederek, At­ğın Boyu ve Kara Kesek ile Törtyol alt boyları Han’ı olarak, Orta Cüz’e ikinci bir Han tayin etmeyi başardı. İki Han (Veli Han ve Bökey Han), birbirlerine rakip oldular ve Rusya’nın oyununa gelerek, her ikisi de, iktidar yetkilerini kaybettiler. 1817’de Bökey Han ve 1819’da da Veli Han vefat ettiler. Bu sırada Ruslar Balhaş Gölü’nün güney kı­sımlarına kadar indiler. Orta Cüz’ün direnme azmi artık kırılmıştı.
Boy önderleri arasında anarşi baş göstermişti. Her boy prensi, kendini müstakil hissetmeye başladı. Meselâ; 1817’de Arğın Boyu önderi
Cuma Sultan; Nayman Boyu önderi Sultan Baba, Kayıp ve Kıpçak Boyu önderi Sultan Cantora Cihangir, Hanlarının salâhiyetlerini tanımaktan kaçınıyorlardı. XIX. yüzyılın başlarında Türkistan (Yassa) boy önderlerinden Toğay, kendini Türkistan (Yassa)’nın bağımsız Han’ı olarak ilân etti. 1814 yılında Kokand Hanlığı, Türkistan şehrinin bu cüce Hanlığı’nı fethetti. «Bir Hanlıkta birçok Hanlar’ın varlığı»Kazak cemiyetinde mevkilerini sağlamlaştırmak için Ruslara, Han’a ehemmiyet vermeden Sultan ve Beyler ile sözleşmelerde bulunmak ve bunlara hediyeler dağıtmak fırsatını verdi (11).

Küçük Cüz, üç boy’a (Bay Ulu, Âlim Ulu ve Çeti Ulu) ayrılıyordu. Bunlar, 1723’ten sonra Ural (Yayık) Irmağı’nın aşağı mecrasında (akıntının sol kıyısında), Aral Gölü’nün kuzeyinden Sir Derya’nın aşa­ğı mecrasına kadar olan yerlerde. Ebü’l-Hayr idaresinde yaşarlardı.
Küçük Cüz, 1731 yılma kadar iç ve dış münasebetleri bakımından ba­ğımsız kaldı. Fakat, Volga ( = İdil) bölgesine inmiş olan Kalmuklar
ile Küçük Cüz arasındaki savaşlar, Küçük Cüz’ü iktisadî bakımdan çok sıkıntılar altına sokmuştu.
Ebü’l-Hayr Han, Üç Cüz’ün Han’ı olmaktan vazgeçmiyordu. Bu yüzden, Üç Cüz’ün meselelerini tertip ve tanzim etmek mümkün olamıyordu.
Kazak Türkleri ile Cungarlar (Türk yazılarında Kalmak; buna mukabil Avrupa edebiyatında Kalmuklar olarak geçer) arasında, 1643 yılından beri devam eden savaş, birincileri için dayanılmaz bir işkence halini aldı, çünkü Kazaklar hayatlarını, topraklarını ve davarlarını koruyabilmek için, 1729’dan beri savaşmak zorunda kalmışlardı. Herhalde, 86 yıl süren, birçok insanın hayatına malolan, sıkıntıya, ıstıraba ve büyük sayıda davarın ölümüne yol açan bu ölüm – kalım savaşı, Kazakları bir çare aramaya zorladı. Buna rağmen Küçük Cüz, 
Türkistan’daki Hive, Kokand ve Buhara gibi bağımsız devletlerle anla­şamıyordu.
Rusya, 1580’den itibaren Kazak Türklerinin dip komşusu olmuş­tu. Ural (Yayık) Irmağı, Küçük Cüz ile Rusya arasında sınır teşkil ediyordu. Kazakların Cungar korkusu, Rusya ile yakınlaşmaya yol aç­tı.
Ebü’l-Hayr Han, 1731’de Rus himayesini kabul etti. (Daha ileride bu hususta ayrıntılı bilgi verilecektir.) Bu himayenin, bidayette zahirî (formel) bir özelliği vardı, çünkü, Ebü’l-Hayr, icraatında serbest kalmıştı. 1782’ye kadar Rusya, Küçük Cüz meselesini Dışişleri Bakanlığı vasıtasıyla ele alıyordu. Yani Küçük Cüz, yabancı bir devlet muamelesine tâbi idi. Ancak, 22 haziran 1854’te Rusya, tek taraflı olarak, Aral Gölü ile Balkaş Gölü kuzeyindeki bölgeleri, Rus imparatorluğunun eyaletleri olarak ilân etti (12). Küçük Cüz, 1731’den 1820’ye kadar, Rusya’ya tâbi bir devlet olarak, varlığını sürdürebildi.
Bunu, sonunda bir ilhak siyasetinden başka bir şey olmayan, Rusya’nın diğer tedbirleri takip etti.

DİPNOTLAR:

(1) «Orda» sözünün mânâsına dair, bak. Spuler, El (İngilizce baskısı), s. 536.
(2) Vostrov, Mukanov, Rodoplemennoy Sostav, s. 10. Istoriya Kazakhekoy SSR, I, Moskova 1957, s. 149, Cüz’lerin, Kazak hanlıklarının meydana gelişine kadar, Kazak boylarının bir birliği olduğu kanaatindedir.
(3) Hayit, Die nationalen Regierungen, s. 5.
(4) Bu boylar şunlardı: Duglat (=Dulat), Alfan (= Alban), Şuan, Sari-Uysun, Sirgeli, İsti, Oşaktı, Çapraştı, Çanışkılı ( = Katağan), Kanglı ve Calair, Ksl.
Vostrov, Mukanov, s. 29; Togan, Bugünkü, s. 39; Hayıt, XX. yüzyılda Türkistan, s. 218, dipnot 609; Tynyspaev, Materialy, s. 63’e göre sadece 10 boydan ibaretti. Valikhanov I, s. 108’e göre Ulu Cüz’de Uysunlar söz sahibi idiler. Dulat, Alban ve Şuan boyları kendilerini Uysunlardan sayarlardı^
(5) Hüseyin Namık, Türk Dünyası, İstanbul 1932, s. 99 -102.
(6) Aleksey Levşin, Opisanie Kırgız – Kazaç’ikh Ordı, III. SPB. 1832, s. 4. Tynyspaev, Materlaly, s. 63’e göre: Ulu Cüz dahilinde 1.170.000’e yakın insan ya­şamakta idi. 

(7) Abilay-Han hakkında daha tam bilgi için bkz. Volikhanov, I, s. 420-30; Sarkisyanz, s. 325; Rıza Nur, VI, s. 14-17; Vyatkin, s. 175; Togan, Bugünkü, s.176; Hayit, Dle nationalen Regienıngen, s. 6-7. Abilay’ın karakterini ve icraatını tasvir eden bir türkü vardır. Daha tam bilgi için bkz. Valikhanov, I, (Abilây turalî cir), s. 172 – 80.
(8) Buhar-Cirav «Birinci tilek tlleniz» (önce arzu etmelisiniz) şiirinde şöyle der:
«Birlik olmadan diriktik yoktur». Han’ın halkına karşı tutumu üzerine şunu yazmıştı: «Halkına değer veren hükümdar, altından bir kemere sahiptir». Buhar-Cirav hakkında bak. Kazak Edebiyatının Tarihi, II, 2 (naşiri Kâzım Cumaliev), Alma-Ata 1961, s. 29 – 34; Edebi Mura jene onu zerttev, Alma-Ata, 1961, a 371.
(9) E. T. Smirnov, Sultan Kenesarı i Sadıka, Taşkent 1889, s. 1.
(10) Levşin, Opisanle, s. 70.
(11) Salık Zimanov, Polltİçeskoy stroy Kazakhatana kontsa XVIII I pcrvoy polovinı XIX veka, Alma-Ata 1960, s. 80.
(12) Daha tam bilgi için bak V. Ya.» Basin, O su^çnosti, IAN Kaz. SSR, SO. 1968. No: 5, s. 26-36.