Asena Kınacı MORAL: Hazan

HAZAN

“Fani ömür biter, bir uzun sonbahar olur.
Yaprak, çiçek ve kuş dağılır, tarumar olur.”

                                                 Yahya Kemal Beyatlı

Asena Kınacı Moral

Sonbahardı… Seninle geçiyorduk o yoldan;
Topraklardan, havadan bir hüzün taşıyordu
Bize yaklaşıyordu

Gönlümüzde yepyeni bir duygu yaşıyordu.
Rüzgârların değildi bu musiki, bu hüzün;
Hatırladın değil mi? Kuşlar ağlaşıyordu…
Havada bir serinlik… Tatlı bir hayal gibi…
Toprak nasıl meçhuldü tıpkı istikbal gibi?
O gün tabiat başka bir türlü yaşıyordu.
Kalbin acı, gözlerin yaşla dolmuştu senin;
Yapraklar gibi yere dökülüyordu enin;
O nağme mesafeyi, zamanı aşıyordu.
O bir beste değildi: Kuşlar ağlaşıyordu.
En hazin şey muhakkak öksüz kalan ocaktır.
Bu ocak hüzünlerle dolup boşalacaktır.

Eski bir sonbaharı, küçük kuşları anmak

Belki veda etmektir sana birkaç satırla…
Yine bir sonbaharda ordan yalnız geçersen
Beraber geçtiğimiz serin günü hatırla!    

                                                    Atsız….

Sonbaharın ilkbahardan farkı var mı? Şiirler yazılmış, şarkılar söylenmiş, ikisinin de güzelliğine… Biri dirilmiş; biri yorulmuş…. Ama… İlkbaharın kendine özgü taze  güzellikleri varken sonbaharın da  doğada her gün ağaçların dallarından koparak uçuşan ve toprakla buluşan bizi de terk ederken ruhumuzu etkileyen güzelliği, bizleri büyüleyen sararmış bir görüntüsü var. Sonbahar hüzünle birlikte şiirleri ve şarkıları süslüyor. Ve her sonbahar gelişindeki güzelliklerle yeni şiirlerin ve şarkıların ilhamı olmaya devam ediyor. Devam edecek.

“Aslında yaprak sıkılmıştı ağaçtan.

Bahaneydi son bahar.

Gelmişti ayrılık vakti.

Bir gözyaşı damlası gibi,

Damlayıp gidiyordum uzaklara.

diyen Necip Fazıl sonbaharı ayrılıklardan sorumlu tutmak yerine onu sevip affediyor.

Sonbahara bazıları güz der, o güz mevsimi ile ağaçların dalları gazel döker. Her sonbahar gelişinde ağaçların yaprakları sarının en güzel tonlarıyla kaplanır, yapraklar yavaş yavaş sararıp solarken ve dallarından koparken herkeste bir hüzün yaratır ki sonbahara hüzün mevsimi denmesi de böylece yakışıverir simasına. Kimimiz yapraklar gibi sararıp giden ömrümüzün hüznüyle, kimimiz de sevdiklerimizle yaşadığımız baharlara özlemle karşılarız sonbaharı. Kimimiz için rüzgârın ayazı ile savrulan hayatları hatırlatandır sonbahar. Sonbahar ile her sarı yaprak bir insan oluverir gözümüzde. Her sararıp solup yere düşen yaprak hep boynu bükük birini hatırlatır bize. Ve her sonbahar sevdalısını terk edip giden hayırsız sevgilinin gidişidir hepimiz için..

Durgun havuzları işlesin bırak
Yaprakların güneş ve ölüm rengi,
Sen kalbini dinle, ufkuna bak.

Ahmet Hamdi Tanpınar

Sonbaharda güneşin tenimizi okşayan sıcaklığı yerini tenimizi ısıran bir soğuğa bıraktı. Yaz bitti. Eylül geldi. Ekim geldi geçti. Şimdi Kasım’dayız. Havada rüzgâr var. Herkesi elinden, yüzünden, saklanmayan bir yerinden bu sert rüzgâr insan tenini ısırıyor.  Yapraklar dallarından ayrılıp bu rüzgârın etkisiyle uçuşup toprakla buluşuyor. Toprak onların da mezarı oluveriyor. Yapraklar kuru, sarı ve solgun. Yeşilden başka renkler kaplıyor tabiatı…. Yavaş yavaş sararıp solarken tabiat, sarının renk renk tonlarıyla yeniden çiçek açmış gibi. Sonbahar bu haliyle de ölüp de yeniden dirilişi anlatıyor belki..

Arif Nihat Asya GÜZ şiirinde;
Muhteşem yangını güz ülkesinin
Doymadan seyrine, bir gün kül olur… der.

Sonbahar ihtiyarlıktır belki de. Ve bahar hep gençliğin heyecanıyla gelir yüreklere. Hazan yaprakların bir bir yere düştüğünün resmidir. Hazan gamlı bir adamın uçsuz bucaksız denizi izlemesine benzer. Sonbahar geldiğinde doğadaki hayvanlar yuvalarına saklanır. Soğuktan kaçar. Rüzgârdan yağmurdan korunmak ister. Cahit Külebi, Sonbahar Geliyor isimli şiirinde küçük serçeyle şöyle konuşuyor:

Sonbahar geliyor serçe
Yuvanı ne yapacaksın?
Ayva çiçek açmadan önce.
Meyvelerin içi geçecek
Rüzgâr başka çeşit esecek
Yağmurlarla ıslanacaksın.
Hâlbuki ne kadar sıcaksın!

Sonbaharda bülbüller ağlar, güller solar, hazana döner bağ, bahçe, gül bahçeleri. Ve yine ‘hazan’ yine hüznü, acıyı ve ayrılığı anlatır. Ahmet Hamdi Tanpınar da Sonbahar isimli şiirinde sonbahardaki yaprakların değişen rengini normal karşılar.

Sevda güneşiyle buluşan ağaç,
Sonbaharda çiçek açar Birtanem.
Bir tebessüm olur bin derde ilaç aşk bakidir,
Her şey geçer Birtanem…

Şair aşkla dolan gönle hiç hazan gelmez derken; ona göre sevda olsun her derdin dermanı olur, yeter.

Bazıları hazanı sever, ayrılık suçundan aklar. Aslında güzün bir sucu yoktur. Sevdalı bir yüreğiniz ve güler yüzünüz varsa  size hep ilkbahardır.. Dertlerinizin ilacı da sevgidir, güler yüzdür.

Düşen bir yaprak görürsen
Beni hatırla demiştin
Biliyorsun ben seni
Sonbaharda sevmiştim

Her sonbahar gelişinde
Sarı sarı yapraklarda
Kuru dallar arasında
Sen gelirsin aklıma

Baharların bestecisi şairi Yıldırım Gürses bu şarkısıyla sonbahar ile yüreğimizi coşturur.

Güz gülleri gibiyim

Hiç bahar yaşadım

Ya sevmeyi bilmedim

Ya sevince geç kaldım

Şair güz gülleri gibi hiç baharda yaşamadığına hayıflanıyor. Sevmeyi bilmeden ömrünün geçtiğini söylüyor. Sevme nasibi geldiğinde de geç kalmış oluyor. Bu güftenin bestesi de bizi alıp yine hüzünle Eylül, Ekim ve Kasım’ı canlı capcanlı hatırlatıveriyor bize. Sevdiğimize söyleyemediklerimiz, söylediklerimizin ciddiye alınmaması yüreğimize bıçak gibi saplanır.
Hazan yeniden dirilmenin ve  umudun da adıdır. Kışa hazırlık için her evde salça kazanları kaynar. Anneler konserve yapar. Evin kızları fasulye ayıklar,  doğrar, kurutur. Evin gelini tarha döker. Kışın içilecek pekmez çiğnenir. Şişelerle raflarda yerini alır. Yeşilbiberler balkonlara gerdanlık misali asılır, kış için kurutulur. Bu yönüyle hazan ne ölüm ne ayrılıktır. Hazan umuttur. Kışları huzurlu geçirmek için hepimizin evine misafir olan hazan umuttur, berekettir. İşte bu yüzden hazan da  yapraklar solsa da umutlar hiç solmasın..