Kenan EROĞLU: Türk Tarihi ve Liselerimizdeki Tarih Öğretimi

Kenan EROĞLU

Son günlerde, genç insanlarımızın milli şuurdan, tarih bilgisinden, memleket meselelerinden çok uzak olduklarından, yabancı kaynaklı bir takım oyun ve uygulamalardan, müziklerden, oyunlardan, romanlardan vs. çok etkilendiklerinden yakınır dururuz.

Hiç düşünmeyiz ki bu günün meseleleri veya bugün dert ettiğimiz şeyler hemen bu gün oluşmuş ve ortaya çıkmıştır.
Halbuki bu günün görünen pek çok meselenin de genç insanlarımızın milli meselelerdeki duyarsızlıklarının da bir geçmişi vardır. Problemler zaman içinde birikerek bu güne gelmiştir. Ayrıca bu gibi milli meseleler ne bu günkü iktidarın, ne önceki iktidarları, ne de onlardan daha önceki iktidarların sorumluluklarından olmadığı da bilinen bir gerçektir.

Bu gün sizlere “Türk Kültürü” dergisinde Değerli Hocamız Hakkı Dursun Yıldız’ın 1964 yılında kaleme aldığı “Liselerde Tarih Öğretimi” konusundaki yazıyı sunuyorum. Görülecektir ki yetişen nesiller dün ne gibi bir tarih bilgisi ile yetişmiş.

… 

              “”Hakkı Dursun Yıldız 

              Tarih öğretimi, genç nesillerin milli ruh yapılarını meydana getirmekte, onlara kendi geçmişlerinin bütün kültür ve değerlerini öğretmekte, mensup oldukları milletin medeniyet âlemindeki rolünü ve payını belirtmektedir. Asırlardan beri insanlık âlemi maziden istikbale uzanan ve halden geçen tarih köprüsünün üzerinden geçmekte, geçmişteki olaylardan ders ve kuvvet alarak geleceğe hazırlanmaktadır. Tarih bir milleti meydana getiren manevi bağlar arasında önemli bir yer işgal etmekte ve aynı milletten olan fertleri kopmaz bağlarla birbirine bağlamaktadır. Dünya kütüphanelerinde bulunan enerlerin yarısını tarih ve ona bağlı kitapların meydana getirdiğini gözönüne alacak olursak tarihin milletler üzerindeki manevi tesirini kolayca anlamış oluruz. Bugün ino tarih yepyeni bir değer kazanmıştır. Komünistler rejimlerini yaymak için tarihi kendilerine âlet ediyorlar ve onu emellerine hizmet gayesiyle tahriften bile çekinmiyorlar. Avrupa birliğini meydana getirmek istiyen milletler ilk iş olarak tarih öğretimini bu yola çevirmekle işe başlıyorlar, Yahudiler Filistin’e yine tarihin yardımı ile yerleştiler. Bu misallerin sayılarını istediğimiz kadar çoğaltabiliriz. 

               Kısaca belirtmeğe çalıştığımız tarih öğretiminin önemini anlıyan milletler ilkokuldan üniversiteyi bitirinceye kadar öğrencilerine milli tarihlerini okutmuşlar ve okutmakta devam etmektedirler. Elbette her millet önce kendi tarihini sonra tarihleri ile ilgili milletlerin tarihini okutmaktadır. 

              Yakın zamanlara kadar Türk dünyasında milli tarihten ziyade İslâm tarihi okutulurdu. Türkiye’de cumhuriyetin kurulmasiyle ve Atatürk’ün direktifleriyle milli tarihimiz yavaş yavaş lâyık olduğu yeri almağa başladı. Fakat bugün Türk tarihi gerek öğretimde ve gerekse ilmî araştırmalarda istenilen seviyeye ulaşmamıştır.

Memleketimizde ortaokul ve liselerdeki tarih öğretimine ait müfredat programında tarih okutmanın gayeleri arasında şu hususlar yer almaktadır: Mad. 3- Çocuklara şerefli bir geçmişi olan büyük bir milletin evlâtları olduklarını duyurarak, onların Türk milletinin geleceğine olan güvenlerini artırmak ve kendilerini Türk milletinin ülkülerini gerçekleştirmek için her fedakârlığı göze alabilecek karakterde yetiştirmek. Mad. 4- Tarihte milletlerine ve insanlığa hizmet etmiş Türk büyüklerinin hayatlarına ve hizmetlerine karşı öğrencilerde ilgi ve hayranlık uyandırmak. Mad. 8- Milletler ailesi içinde Türk milletine düşen insanî vazifeler bulunduğunu belirtip bunu öğrencilere duyurmak. Aynı müfredat programının açıklamalar bölümünde ise şu izahlar yer almaktadır: Mad. 1– Tarih derslerinde temel Türk tarihi olacaktır. Başka milletlerin tarihine ait kısımlar Türk tarihi ile ilgileri derecesinde ve aralarında bağlantı kurularak incelenecektir. Mad. 2– Öğretmen, Türklerin tarihte oynadıkları büyük rolü belirtecek, Orta Asya’da nasıl üstün bir medeniyet kurduklarını; tarımı, hayvan yetiştirmeği, maden işlemeyi, bina kurmayı, yazı yazmayı, heykel yapmayı ilk defa olarak nasıl başardıklarını belirtecektir. Türklerin nasıl aynı ayrı adlar alarak dünyanın her tarafına kültürlerini yaydıklarını anlatacak; İslâm kültürünün meydana gelişinde ve gelişmesinde büyük rolü belirtecektir. (Müfredat programı, Ankara 1949, s. 89 – 90).


Müfredat programının gayeleri bölümünde belirtilen bu hususları gözönüne alarak yine aynı programın çizdiği çerçeve içinde liselerimizde okutulan tarih kitaplarını burada inceliyelim: Türk tarihinin temel alınmasını gaye edinen müfredat programının tatbik edildiği memleketimizdeki liselerin birinci sınıflarında okutulan kitabın yalnız 8 sahifesi Türk tarihini incelemektedir. Geri kalan 215 sayfalık kısım ise millet olarak siyasî ve kültürel münasebetlerimizin olmadığı milletlerin tarihine tahsis edilmiştir. Orta Asya’da kurulan ilk büyük Türk devleti olan Hun İmparatorluğu tarihi üç sayfada anlatılırken Yunan tarihi asır asır bütün teferruatıyla 54, Roma tarihi ise 52 sayfalık yer işgal etmektedirler. Türk hükümdarı Mete’nin hayatı ve faaliyetini birkaç satırla izah eden ve müfredat programı gereğince yazılan bu kitapta Perikles için, Sezar için, Anibal için sayfalarca malûmat verilmektedir. Eski Türk medeniyetinden bahsedilmiyen bu kitapta Yunan, Roma ve Mısır medeniyetleri en küçük teferruatlarına kadar, tanrılarıyla, filozoflarıyla ve düşünce sistemleriyle beraber anlatılmaktadır. Yani lise birinci sınıfta okuyan bir talebe 1 hafta Türk tarihi, buna karşılık bütün sene diğer milletlerin tarihleri ile uğraşmakta ve millî tarihimizden habersiz olarak yetişmektedir. Bu kitabı okuyanların milletimiz için vereceği hüküm ortadadır. Nerede kaldı Türk milletinin şerefli mâzisi, nerede Türk medeniyetinin dünya medeniyetine tesirleri, bu mu Türk çocuklarına verilen millî ülkü, Türk çocuklarının milletine karşı manevî bağlarını bu şekilde mi sağlıyacağız? 

               Ortaçağ tarihi adı altında liselerimizin ikinci sınıfında okutulan kitapların da birinci sınıfta okutulandan farklı bir tarafı yoktur. Yine konuların ağırlık merkezini Türk tarihi ile ilgili olmayan milletlerin tarihi teşkil ediyor. Batı Hunları, Köktürkler, Uygurlar hakkında sanki bunlar birbirinden çok ayrı devletlermiş gibi kısa kısa malûmat verilmekte, buna mukabil Bizans tarihi, kavimler göçü ve ortaçağ Avrupa tarihi genişçe anlatılmaktadır. Selçuklu ve Osmanlı devrine gelince müfredat programı biraz cömertçe davranıyor. Bununla beraber Türk tarihi bir harb tarihi imiş gibi ele alınmakta, medeniyetlerinden pek az bahsedilmektedir. 


Liselerimizin üçüncü sınıfında okutulan kitaplar biraz müsbet bir şekil almakta ve Osmanlı tarihi diğerlerine nisbetle daha geniş olarak anlatılmaktadır. Bununla beraber Avrupa tarihine haddinden fazla yer verilmektedir. 


Türkiye liselerinde okutulan üç sınıfın kitaplarına umumî olarak bakacak olursak 285 sayfalık Türk tarihine mukabil 435 sayfalık diğer milletlerin tarihlerine yer verildiğini görürüz. Türk tarihi hakkında verilen bu kısa malûmata rağmen bazı eksiklikler de mevcuttur. Milli tarihimiz boyunca kurulan devletler hakkında verilen bilgiler birbirlerini tamamlamamaktadır. Menşei bir olan ve aynı milletten gelen Hunlar, Köktürkler, Uygurlar, Selçuklular ve Osmanlılar ayrı ayrı milletten geliyormuş gibi gösterilmekte ve tarihimizin muntazam seyri takip edilmemektedir. Müfredat programında belirtilmiyen ve millî tarihimiz bakımından eksik olan bir husus da 16. asırdan zamanımıza kadar Orta Asya ve doğu Avrupa Türk tarihinin lise kitaplarında bulunmayışıdır. Hâlbuki bu bölgelerde bugün 50 milyonun üzerinde Türk vardır ve asırlardan beri buralarda yaşamaktadırlar. 


Lise tarih kitaplarımızda tarihlerine cömertçe sayfalar tahsis ettiğimiz milletlerin okullarında okutulan kitaplarda Türk tarihi hemen hemen hiç yoktur. Franklardan başlıyarak orta ve yeniçağlardaki tarihlerini, mezhep mücadelelerini, ihtilâllerini etraflıca izah ettiğimiz; Avrupa’da ilk defa dostane münasebetler kurarak en kudretli devremizde ticarî imtiyazlar tanıdığımız ve kurallarını hapisten kurtardığımız Fransızların lise kitaplarında Türk tarihine birkaç sayfalık yer verilmiştir. 2000 sayfanın yanında birkaç sayfanın hiç olduğu meydandadır. Fransız ders kitaplarının %75 i millî tarihlerine, geri kalan %25 i ise siyasî ve kültürel bağlarla bağlı bulundukları milletlerin tarihlerine tahsis edilmiştir. Bu nisbet bizde %40 Türk tarihi, %60 yabancı milletlerin tarihi şeklindedir. İngilizlerin kolej ve yüksek okullarında okutulan 700 sayfalık tarih kitabında Türk tarihine ait hiç bir malûmat yoktur. Alman kitapları bunlardan hiç de farklı değildir. Sayfalarca tarihlerini okuttuğumuz Yunanlılara gelince: Onlar için Türk tarihi denen bir şey mevcut değildir. 4 asırlık Türk idaresinden kitaplarında «karanlık devir» diye bahsedilmekte ve başka bilgi verilmemektedir.

Hayranı olduğumuz, her fırsatta onları taklid ettiğimiz, hattâ bazı aydınlarımıza göre bütün düşünce sistemlerini, inanışlarını ve her şeylerini kabul etmek istediğimiz Avrupa memleketlerinde öğrencilerin ellerine verilen ders kitaplarında Türk adı yalnız Haçlı seferleri, İstanbul’un fethi, Balkan milletlerinin ayaklanması ve Çanakkale savaşı münasebetiyle geçmektedir. Bütün bu olaylarda Türkler savaşçı olarak gösterilmekte ve medeniyetlerinden hiç bahsedilmemektedir. Avrupa milletlerinin millî tarihlerine verdikleri önemi taklid etsek en müsbet taklidi yapmış oluruz.

           Asurlardan beri devam ede gelen ve milli kültürümüzü zedeliyen bunlar gibi öğretim eksikliklerinin giderilme zamanı gelmiştir ve geçmektedir. Türk çocuğuna ve gencine kendi şerefli tarihini öğretmek lazımdır. Yunan mitolojisinden önce Türk mitolojisini, Homeros’un destanlarından önce Oğuz destanını, Ergenekon destanını, Aristo’dan, Sokrat’tan ve Voltaire’ den önce farabi’yi, Elbiruni’yi öğrenmesi şarttır. Türklerin kahramanlıkları yanında medeniyet âlemine yaptıkları hizmeti bilmesi gerektir. Yarının Türkiye’sinin sahipleri olacak genç nesillerimizi milli kültürle doyurmak kaçınılmaz bir zarurettir. Türk dünyasının ilerlemesi milli bir ruhla mümkündür, bu ruh okullarda verilmelidir. 
Son sözü büyük milliyetçi Atatürk’e bırakıyorum : «Ne mutlu Türküm diyene».”” 

Hakkı Dursun Yıldız, Türk Kültürü Dergisi, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Ankara  1964, Sayı:18, Sayra:90-91-92-93