Asena Kınacı MORAL: Bekleyenler

BEKLEYENLER

 

Asena Kınacı Moral

 

“Çanakkale derler yeşil gavaklı,
Mollaların mürekkebi boyaklı,
Neçe gulların var ağaç ayaklı,
Ağaç ayağınan gelsen n’olurdu.”*

Türk tarihi ve savaşları anlatılırken yaşanmış kahramanlık hikâyelerine, askerlerimizin mucizelerle dolu anılarına vurgu yapılır daima. Savaşları anlatanlar cepheden ve yaşanmış, gerçek kahramanlık hikâyelerinden bahsederken bizler de yazılanları okuduğumuzda savaşın, cephenin ve Mehmetçiğin kahramanlık hallerinin hayalini kurarız kendimizce… Oysa savaş ve cephe deyince bir de cephe gerisi vardır unutulan, az hatırlanan, hayali kurulamayan…

Türk Dil Kurumu’nun “Güzel Yazılar” isimli hikâye antolojisinde Reşat Enis Aygen’in “Talkın” isimli hikâyesi oğlunun savaştan dönmesini bekleyen yaşlı bir kadın ile bir Çanakkale gazisinin hikâyesidir. Hikâyede Çanakkale’de yaralanan Ömer, gaziliği nedeniyle İstanbul’a, askerden evine gönderilir. Ömer, İstanbul’a varınca İstanbul’un da onun bıraktığı gibi olmadığını görür. O savaştayken İstanbul’da büyük bir yangın çıkmış Ömer’in evi de yanmıştır. Ömer’in Çanakkale’ye gidişiyle yalnız yaşamaya mahkûm olan ihtiyar anacığını bıraktığı evinin yerinde şimdi yeller esmektedir. Ömer annesini komşulara sorup soruştursa da annesinin yaşadığı yeni yer, ev ile ilgili bir bilgiye ulaşamaz. Ömer annesinin ölü mü, diri mi olduğunu bilmeden annesini bütün İstanbul’da sorup soruştursa da annesini bulamaz ve görene, bilene de rastlayamaz. Gazi Ömer aramaları sonucunda annesini bulmanın umudunu yitirir annesiz, yuvasız, öksüz İstanbul’da yaşamaya devam eder. Ömer’in annesi de ondan habersiz, evlatsız, her gün İstanbul’un bir köşesinde oğul derdiyle onu aramaktadır.

Ömer, askerden geldikten sonra İstanbul’da mezarcılıkla geçimini kazanır. Az-çok demeden helal, alın teriyle çalışıp nafakasını çıkarır. Bir gün Ömer’in arkadaşları kimsesiz yaşlı bir kadının öldüğünü ve kadının gömülmesi için Ömer’in de yardım etmesini isterler. Ömer yaşlı kadının gömülmesine yardım eder. Ömer, mezarın başından ayrılacakken imamın verdiği talkında ölen kimsesiz yaşlı kadının kendi annesi olduğunu öğrenir. Ömer’in annesi onu göremeden haber alamadan son nefesini vermiştir. Ömer de annesinden helallik alamadan annesinin öldüğünü acı bir tesadüf ile öğrenmiş olur. Annesini elleriyle gömdüğünü, annesine karşı son vazifesini yaptığını yüreği burkularak öğrenen Ömer’in ve evladına hasret ölen annesinin hikâyesi acı ve gerçek bu son ile biter.

Ömer Çanakkale’den İstanbul’a tren ile döndüğünde tren istasyonunda oğullarını bekleyen şehit anne babalarını görünce içi alev alev yanar. Ömer, tren istasyonunda gelecekmiş gibi saatlerce ve günlerce beklenen evlatlarının sevgisini, umudunu sabırla bekleyen anne babaların gözünde o gün görür. Kendi çavuşunun annesini babasını da tren istasyonunda oğullarını beklerken görmüştür. Onların yanını gidip sessizce usulca “Gelmeyecek!” demek istemiş ama diyememiştir. Kendi annesini çavuşunun annesinin yerine koyarak “Benim şahadetimi duysa kahrolur anam.” diye geçirir içinden. Kendi annesinin onun yolunu bekleyen hali gözünün önüne gelir. Anası için kendisi neyse çavuşunun anne babası için de çavuşu aynı şey değil midir? Yüreği bir kez daha ezilir.

Bu hikâye bana bugünün asker ocağını, asker ailelerini düşündürdü. Cephe gerisinde Mehmetleri bekleyenler ne yapar? Nasıl yanar? Nasıl söner? Cephede yaralanıp yarım kalan hayatı ve bedeniyle memleketine, köyüne, bekleyenlerine dönen gazilerimiz ne yapar?

Türk milleti için ordu, asker ve askerlik hem töremizde hem de dinimizde kutsaldır. İslamiyet vatan savunmasında yaralananlar için “gazilik” ölenler için “şehitlik” rütbeleri ile askerliği kutlu hale getirmiştir. “Her Türk asker doğar.” sözü de milletimiz için sadece bir söz değil gerçek hayat felsefesidir.

Türk milletinin çocuğunun, gencinin, kadınının, erkeğinin ve yaşlısının yüreği daima ordusu ile birlikte atar. Evlatlarının kaybı veya yaralanması ile yaşadıkları acıya ve zorluklara rağmen “Vatan sağ olsun!” diyebilen Türk milleti, ana baba bacı, yavuklu, kardeş ve çocuk olarak al bayrağın göklerde süzülmesi uğruna büyük acı, çile, sıkıntı, üzüntü çekmiştir.  Evlatları ile bedel ödemiş ama iman, ümit ve sabrını kaybetmemiş şehit, gazi ve asker yakınlarına –bizlere kızgınlıkları, kırgınlıkları dahi olsa- anlayış göstermek gerekir. Yaşadığı evlat acısına rağmen bile “Vatan sağ olsun!” diyebilen imanlı şehit ve gazi yakınları ile asker ailelerini hiçbir sebeple incitmemek gerekir.

Mehmetçik ve Mehmetçiği bekleyenler, bizler rahat ve huzurlu yuvalarımızda ferah nefes alırken, yine bizler tarafından hiç unutulmamalıdır. Bekleyenleri unutmazsak, dün olduğu gibi bugün de bir hilal uğruna ne güneşler battığını hiç unutmadan tarih yazan ve Mehmetçiği bekleyen bir millet daima var olacaktır. Mehmetçiği bekleyenler kutlu tarihimizin içinde imanları, ümitleri ve kahramanlıklarıyla yüzyıllar boyunca olduğu gibi bugün de aynı imanla tarih yazmaya devam edeceklerdir.

  • Kardeşi Çanakkale’de şehit olan bir kız kardeşin şehit ağabeyi için yaktığı (söylediği) ağıttan alınmıştır.