Ömer ARISOY: TURAN TURAN!

TURAN TURAN   

“Vatan, ne Türkiye’dir Türkler’e, ne de Türkistan;

Vatan,büyük ve müebbed bir ülkedir: Turan!”

                                                                    Ziyâ GÖKALP

 

  1. yy.ın sonlarında,bir uç beyliği olarak ortaya çıkan ve Türkiye Selçukluları’nın halefi olan OsmanlıDevleti’ni kuranlar, Anadolu’nun Müslüman Türklerce vatanlaştırılması sürecinde,Türkistan’dan gelen Oğuzlar’ın, Karakeçili Aşireti’nin, Kayı Boyu’na mensuplardı.

Bu mensubiyet şuuru,tabiî olarak, devletin kuruluş yıllarında,Türklüğün ön plana çıkarılmasını ve “her şeyin,Türk’e göre,Türk tarafından ve Türk için” yapılmasını ve Türkistan’la olan ilişkilerin devam etmesini sağlamıştır.

Osmanlı Devleti’nin kuruluş ve yükseliş dönemlerindeki yöneticiler,”damarlarındaki asil kanın” hakkını vererek,köklerini unutmamışlar ve eylem ve söylemlerinde, Türk Kut Anlayışı’na uygun olarak,meşru hükümdar olduklarını vurgulamak için, Oğuz Kağan’ın öz torunları olduklarını gururla dile getirmişler;Osmanlı-Türkistan Birliği için de çalışmışlardır.

Özellikle, Fatih Sultan Mehmet Han döneminde, Osmanlı Devleti ile,Türkistan Hanlıkları arasındaki ilişkilerin, Turan’ı tesis etmeye yönelik olarak şekillendiğini biliyoruz.

“Fatih ve Ülkü” isimli makalemizde delillerini ortaya koyduğumuz gibi,bir Ülkü hükümdarı  olan Fatih Sultan Mehmet Han,1474’de,Uygur harfli Kutatgu Bilig’i,1479’da da,Atabetü’l Hakâyık’ı İstanbul’a getirtmiş ve bu eserlerden yararlanarak,1480’deki Otranto seferiyle,Roma Kızılelması’na  yönelmiştir. Batı Türkleri’ne,Uygur Türkçesi’ni tanıtmaya çalışmış;Horasan edipleriyle temas kurmuş ve Doğu Türklüğü ile,Batı Türklüğü’nü, dil ve soy esasını temel alarak,birleştirmek istemiştir.Otlukbeli fetihnamesini,Çağatay Türkçesi ile yazdırarak,Türkistan Türkleri’nin de kendisine tâbi olmasını istemiştir.Sarayda kopuz çaldırmış;kendisinin,Oğuz Kağan’dan geldiğini  övünerek belirtmiş;torununun ismini “Oğuz” koydurmuştur. Timur’un torununa,”..İlâ-yı Kelimetullah yolunda olduğunu” belirterek, kendi ordularını, kağan ve sultan ataları  gibi,”Cundullah(Allah’ın Ordusu)” olarak adlandırmıştır.

Yavuz Sultan Selim Han,1516’da, Çaldıran Zafernâmesi’ni,Özbek hükümdarı Köşküncü Han’a göndermek suretiyle, dönme devşirme gayrıtürklerin aldatma ve kandırma siyasetleri yüzünden sekteye uğrayan ilişkileri,tekrar düzene sokmuş ve  Osmanlı Devleti ile, Türkistan Hanlıkları arasındaki “ağabey-kardeşlik” durumunu, devam ettirmiştir.

Zamanla, devlet yönetimini ele geçiren,aldatma ve kandırmayı siyasetlerinin temeli yapan,halka zulmeden dönme devşirmeler,sadece, Anadolu’nun, ihmal edilmesine; yatırımların yavaşlamasına ve durmasına; askerî, siyâsî ve ekonomik zorluklar yaşanmasına yol açmakla kalmamışlar; aynı zamanda,Osmanlı Devleti’nin,Türkistan’daki kökleriyle bağlarının , iyice zayıflamasına da, sebep olmuşlardır.

Kırım’ın,Rusya tarafından 1774’de işgâl ve 1782’de ilhâk edilmesi sürecinde, Türkistan’daki Rus işgâlinin de,hızla yayılmaya başlaması, Osmanlı Devleti ile,Türkistan Hanlıkları’nı, tekrar yakınlaştırmıştır.

1787’de,Osmanlı-Rus savaşının yeniden başlaması üzerine, Osmanlı Devleti,Buhara Hanlığı’ndan,Rusya’ya karşı, “Birleşik Türkistan cephesinin açılmasını”  istemiştir.Buhara Hanı Muhammed  Mâsum Han,1789’da,Osmanlı padişahı 3. Selim Han’a yolladığı elçisiyle;” Kazak ve Kırgızlar’a, Osmanlı ile birlikte, Rusya’ya karşı savaşılmasını emrettiğini ancak,Özbekler yüzünden, cihatla uğraşamadıklarını ; Kazaklar’ın da, Rusya’dan, ticârî menfaâtler temin ettiklerini” belirterek, ”Ruslarla barış yapılması hâlinde, Ruslar’ın, Osmanlı müttefiki olan kendilerine, yeniden saldırmamalarının garanti edilmesini” istemiştir.

Buhara Hanı,ayrıca, 3. Selim’den, “Türkistan’daki cehalete, taassuba, geriliğe,aldatma ve kandırmaya son verip, Türkistan’da, birliği sağlayacak bir Osmanlı şehzadesinin ya da tecrübeli bir vezirin,Türkistan’a,Osmanlı padişahının vekili olarak atanmasını” da, talep etmiştir.Böylece, resmen,Türkistan’ın,Osmanlı idaresine girmesi ve yüzyıllar sonra,Turan’ın, tekrar, inşâsı ve tesisi, gündeme getirilmiştir.

3.Selim   de, 1790’da, Buhara Hanı’na, bir elçi göndererek,bütün taleplerin, kabul edildiğini bildirmiş ve bunun üzerine,derhâl, kurulması tasarlanan Osmanlı-Türkistan Birliği’nin, alt yapı çalışmaları başlatılmıştır.Ancak, Ruslar’la 1792’de imzalanan Yaş Antlaşması’nın,özellikle,Osmanlı Devleti’nin, Rusya’ya tazminat ödemesiyle ilgili ağır hükümleri yüzünden, maalesef, ele geçen fırsat değerlendirilememiş ve Turan’ın kurulması, ertelenmiştir.

2.Mahmut döneminde(1808-1839), Rusya, Türkistan’ı, hızla, işgâl etmeye ve sömürmeye devam etmiştir.Bu arada, Türkistan’daki Buhara,Hive ve Hokand hanlıkları arasındaki kardeş kavgası da,ne yazık ki, sürmüştür.

Buhara Hanı,1813’de,1816’da ve 1819’da;Hokand Hanı da,1820’de,Osmanlı Devleti’nden, Rus istilâ, işgâl ve zulmüne karşı ,yardım talep etmişlerdir.

Buhara Hanı,1819’da  ve Hokand Hanı, 1820’de Osmanlı Devleti’ne biât ettiklerini ve Osmanlı idaresine girerek,topraklarının,artık,Osmanlı toprağı olduğunu beyan etmişlerdir.Bu husus,Osmanlı yüksek devlet meclisi olan Encümen-i Şûra’da görüşülmüş ve Buhara’nın, ve Hokand’ın,Osmanlı Devleti ile sınır komşuluğunun bulunmaması bahane edilerek,aslında, Rusya’nın tepkisinden çekinilerek, Buhara ve Hokand hanlıklarının biat talebi reddedilmiş ve yönetimdeki dönme devşirme güruhun aldatma ve kandırma siyaseti yüzünden, Turan için ele geçirilen müthiş fırsat, yine, harcanmıştır.

Osmanlı Devleti ,gayrıtürk güruhtan fırsat bulabildiği ölçüde,Türkistan hanlıklarına askerî-kültürel malzeme yardımı yapmış ve Türkistan hanlıklarına,sık sık birbirleriyle iyi geçinmeleri tavsiyesinde bulunmuştur.

Ulu Hakan Gök Sultan 2. Abdülhamid Han ,Azerbaycan’daki Türkçe yasağını kaldırtmış;Buharalı Süleyman Efendi’yi Türkistan’a yollayarak,Osmanlı Devleti ile, Türkistan Hanlıkları arasındaki ilişkileri pekiştirmek için,Türkî-i Osmânî gibi eserler hazırlatmıştır.1873’de, Kaşgâr (Doğu Türkistan) hanı Yakup Han’a,Çin işgâlinden korunmaları için,askerî yardım göndermiştir.2. Abdülhamid Han sayesinde, Doğu Türkistan,Osmanlı Devleti’nin bir vilâyeti hâline gelmiş; Osmanlı Bayrağı,çok kısa bir dönem de olsa, Doğu Türkistan’da dalgalanmıştır.Bu dönemde, Doğu Anadolu’nun sun’î bir şekilde ermeni yurdu yapılmasını önlemek için,buraya Kafkasya ve Türkistan’dan gelen göçmenleri yerleştirmiştir.2.Abdülhamid Han, Osmanlı coğrafyasında Türkçülüğün siyâsî bir hüviyet kazanmasını sağlamış ve din ve soy birliğine dayanarak,elinden geldiğince,Kafkasya ve Türkistan Türkleri’ne yardım etmiştir.

İttihat ve Terakki döneminde de , Türkistan’la olan ilişkiler sıcak tutulmuş;özellikle, Enver Paşa’nın,gayretleriyle, Turan’ın kurulması için elden gelen bütün gayret gösterilmiştir.

Mustafa Kemâl Paşa da, Cumhuriyet’i ilân etmeden önce, Temmuz 1921’de, Türkistan Millî Birliği Fırkası’nı kurmuş ve milletvekili İsmail Soysallıoğlu’nu ,Türkistan’a göndererek,Türkiye Türklüğü ile, Türkistan Türklüğü’nün, emperyalizme karşı bir ve beraber mücadele etmesi için çalışmış;bu  dik duruşunu, Cumhuriyet’in ilânından sonra da, sürdürmüştür.

Satırbaşlarıyla incelediğimiz gibi, Türk Dünyası ile ilişkilerimizi sıcak tutmak ve Turan’ı kurmak, hem atalarımızın bizlere mübârek bir mirasıdır; hem de, aslımızı inkâr etmememizin gereğidir.

Büyük Türk Turan, bir hayal değil, tarihî bir gerçekliktir. Tarihî süreç  ve dünyadaki “Türk” gerçeği,Türkçülük siyasetimizin, eninde sonunda, çok da uzak olmayan bir tarihte, “Turan” hedefine ulaşacağını göstermektedir. Türk,yine dünyayı yönetecektir. Bunun garantisi, Ülkücü dirençtir.Ülkü’müzün zafere ulaşmasının ön şartı da, aldanmamak ve kanmamaktır.

TANRI TÜRK’Ü KORUSUN!

(*) Bu yazı, Kozan Ülkü Gazetesi’nin, 02 Temmuz 2009’da çıkan 5. sayısında yayımlanmıştır.