Ömer ARISOY: FÂTİH VE ÜLKÜ

FATİH VE ÜLKÜ

Ömer ARISOY

Bu çalışmamızın amacı, millî tarih süzgeciyle ve idealist tarih telâkkisiyle, Fatih Sultan Mehmet Han’ı ve İstanbul’un Fethi’ni, satırbaşlarıyla aktarmaktır.
Tarih: Millî sevgi ve millî kini aşılayan; kavgalar manzumesinden oluşan bir terbiye vasıtasıdır.
Tarih, bağlı bulunduğumuz toplumun belli zaman ve alanda çıkarını sağlayacak bilgi, düşünce ve duyguyu verir.
Atatürk’ün deyimiyle,”tarih,bir milletin nelere müsait olduğunu ve neler başarabileceğini gösteren en doğru kılavuzdur.”
Millî Tarih,en yüce sevgi olan vatan-millet sevgisini aşılar ve toplumda, fedakârlık ve dayanışmayı pekiştirir. Millî tarih şuuruna eren kişi,nereden gelip,nereye gittiğini;ne için yaşayacağını ve neye hizmet edeceğini çok iyi bilir. Millî tarihe dayanmadan,ondan güç almadan,ileri hamleler yapmak ve orijinal eserler meydana getirip dünyaya yön vermek mümkün değildir.
Türk tarihi,millet-devlet tarihidir.
Ülkü (=Mefkûre, İdeâl):Temel amaç olarak düşünülen,ulaşmak için çaba gösterilen yüce dilektir.
Ülkü;kudretli,kuvvetli ve coşkun ortak tasavvurlardır.
Ortak tasavvur,ortak vicdandaki şuûrlu idraktir.Masallar,destanlar; felsefî, ilmî, hukukî v.b. görüşler,ortak tasavvuru oluştururlar.İnsanlıkla hayvanlık arasındaki en önemli farklardan birisi de,ülkü ihtiyacıdır.İnsanın karnı gibi,kafası da acıkır ve bu açlığı,ancak,ülkü giderebilir.
Tarihteki bütün toplumsal,kültürel,ekonomik v.d. olay ve olguların temelinde,muhakkak bir fikir vardır ve bütün ortak olaylar,ülküler sayesinde meydana gelir.Ferdin ve toplumun hayatı,çeşitli fikirlerin uyuşması ya da çatışması neticesinde ortaya çıkmıştır.Fikir,şuurun en yüksek mertebesidir.Ülkünün teorik safhasını fikir;fikrin pratik cephesini de, ülkü oluşturur.

İdealist Tarih Telakkisi: İmmanuel Kant (1724-1804) tarafından sistemleştirilmiştir. İdealist tarih telakkisine göre; fikir, insanı, dolayısıyla, tarihi yönlendirir. Şuurlu insanlar, fikirlerini gerçekleştirmek için harekete geçerler ve böylece, tarih yapılır. Tarihî oluşumda, fikir, eylemden önce gelir. Tarihteki düzen, ancak akılla anlaşılır. İnsanların toplu yaşama mecburiyeti, ferdin aklı ve isteğiyle, bir kısım hürriyetinden vazgeçmesini gerektirir. Bu gelişme de, tarihin esasıdır.

İdealizme göre;bütün maddî olgular,fikir neticesinde ortaya çıkar. İnsan,zihninde bir hedef belirler ve buna ulaşmak için eylemde bulunur.Bilgi,zihnin eseridir.Bilgi,fikir ve dış verilerin birleşmesinden doğar.Madde,ancak fikir vasıtasıyla hakikat olabilir.Toplumdaki hareketler ve dalgalanışlar, âhenk içinde, daima ileriye doğru ve daima yükselen bir ülkünün gerçekleşmesine yönelirler. Yüksek nefis ferâgati ve vazife şuuru,idealizmin temel ilkeleridir. Toplumlar,kültürel-millî şahsiyetlerini,fikirle geliştirirler.Tarih,bir varlık alanıdır ve insan iradesinin gelişmesini amaçlar.

Türk tarihindeki olay ve olguları, satırbaşlarıyla bile incelesek,fikirlerin,tarihimizi yönlendirdiklerini ve eylemden önce geldiklerini;bütün hadiselerin temelinde,şu veya bu şekilde,ülkünün ya da ülküsüzlüğün olduğunu tespit ederiz.

Zaferlerimizin temelindeki millî fikir, Türk Cihan Hâkimiyeti Ülküsü’dür. Türk Cihan Hâkimiyeti Ülküsü’ne göre;”Türk Milleti,dünyanın en üstün milletidir.Allah,Büyük Türk Milleti’ni,dünyayı yönetmekle görevlendirmiştir.” Büyük Türk Milleti’nin yaratılışıyla birlikte ortaya çıktığını tahmin ettiğimiz bu asil fikir,Hunlar,Göktürkler ve diğer Türk hanedanlıkları tarafından başarıyla uygulanmış;Oğuz Kağan,Bozkurt,Ergenekon, Dede Korkut destanlarımızla,diğer sözlü-yazılı edebiyatımızda yer almıştır.
Oğuz Kağan’ın,”güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar,okumuzun ulaştığı her yeri yönetmesi”; Tardu Kağan’ın, Bizans’a yazdığı mektupta,”yedi iklim,yedi ırkın hükümdarı olduğunu” vurgulaması;Bilge Kağan’ın,”başlıya baş eğdirip,dizliye diz çöktürüp Türk Milleti’nin ilini-töresini düzenleyivermesi;doğuda gün doğusuna,batıda gün batısına,kuzeyde gece ortasına,güneyde gün ortasına kadar olan yerleri alması”,bu hususla ilgili hemen aklımıza geliveren uygulamalardır.
Türk Cihan Hâkimiyeti Ülküsü’ne,İslam’ın kabulünden sonra,İlâ-yı Kelimetullah (Allah’ın adını dünyaya yaymak), Nizam-ı Âlem (Dünyaya çekidüzen vermek) ve Daire-i Adliye(dünyaya adalet götürüp,zulmü ortadan kaldırmak) ilkeleri eklenerek, Kızılelma (dünyaya Türk Irkı’nın hükmetmesi) fikri,pekiştirilmiştir.
Fatih Sultan Mehmet Han,bu Mübarek Ülkü’yü,atalarından miras almış ve geliştirmiş;”tek devlet,tek din,tek hükümdarlık” öngörmüştür. Dünya’nın tek hükümdarı olduğunu vurgulamak için,”Sultanü’l barreyn ve’l bahreyn (iki karanın ve iki denizin sultanı)” ünvanını kullanmıştır.Çeşitli mektup ve hitaplarında,kendisinden,Türk hükümdarlık geleneğine uyarak,”Ben ki,emir-i ‘azam Sultan Mehmed Beğ’im” şeklinde bahsetmiştir.
Mektuplarında,İslam öncesindeki hâkimiyeti meşrulaştırma formüllerinden olan,”Tanrı’nın inâyetiyle…” kalıbını kullanmıştır.
Fatih Sultan Mehmet Han,”Türklük gurur ve şuuru ile,İslam ahlâk ve fazileti” ‘ni irsen devralmış ve ilmen pekiştirerek,bütün fikir ve eylemlerinin dayanağı haline getirmiştir.
Fatih Sultan Mehmet Han,1474’de,Uygur harfli Kutatgu Bilig’i,1479’da da,Atabetü’l Hakâyık’ı İstanbul’a getirtmiş ve bu eserlerden yararlanarak,1480’deki Otranto seferiyle,Roma Kızılelması’na yönelmiştir.
Batı Türkleri’ne, Uygur Türkçesi’ni tanıtmaya çalışmış; Horasan edipleriyle temas kurmuş ve Doğu Türklüğü ile, Batı Türklüğü’nü, dil ve soy esasını temel alarak,birleştirmek istemiştir.
Türk koşuğuna uyan remel-i müsemmen vezniyle Türkçe şiirler yazmış; mektuplarında, “…Tengri teg tengride bolmış Türk Bilge Kagan sabım…” ifadesinin mâna ve içerik açısından aynısı olan “Sultan Muhammed Han sözüm” ifadesini kullanarak,”meşru tek Türk hükümdarı” olduğunu vurgulamıştır.
Otlukbeli fetihnamesini,Çağatay Türkçesi ile yazdırarak,Türkistan Türkleri’nin de kendisine tâbi olmasını istemişir.Sarayda kopuz çaldırmış;kendisinin,Oğuz Kağan’dan geldiğini övünerek belirtmiş;torununun ismini “Oğuz” koydurmuştur.
Memlûkları,”Çerkez kölecikleri” olarak tanımlamıştır.
Şeriatın,bir kâdir-i mutlak olmasına;Arapça ve Farsça’nın resmî dil haline gelmesine karşı çıkmış; bâtınî tarikatların yıkıcı ve bölücü faâliyetlerini engellemeye ve Osmanlı Türkçesi’ni,ilim dili yapmaya çalışmıştır.
Anadolu’da,Türk siyâsî birliğini kurarak,boylar ve mezhepler arasındaki bütünleşmeyi ve kaynaşmayı sağlamıştır. İstanbul’a,Türkmenler’i yerleştirerek ve Türkmen vakıf siteleri kurarak, İstanbul’u Türkleştirmiş; tâbiri câizse, yeni bir Ötüken inşa etmiştir.
Balkanlar’daki Türk hâkimiyeti,Fatih Sultan Mehmet Han’la pekişmiş;Batı Türklüğü, gaza,cihat ve merkeziyetçiliği uygulayan Fatih Sultan Mehmet Han sayesinde,Avrupa Hunları ve Atilla’dan sonra,tekrar,”imparatorluk”seviyesine ulaşmış;Osmanlı Devleti’nin, Yükselme (Hükmetme) Dönemi başlamıştır.
Fatih Sultan Mehmet Han, 17 devlet ve beyliği alarak, 964.000km2’lik Osmanlı toprağını, 2.214.000km2’ye çıkarmıştır.
Esas bakımından,1839’a kadar yürürlükte kalan Osmanlı Anayasası(Fatih Kanunnamesi)’nı yaparak,Devlet’in uzun ömürlü olmasına büyük katkı sağlamıştır.
Hız (gemilerin karadan yürütülmesi) ve üstün teknoloji (havan topu)yi,güçlü istihbarat ve kudretli şahsiyet ile harmanlayan Uluğ Sultan, kâinatın efendisi Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)’in ulvî övgüsüne mahzar olarak,Türk’ün,dünyaya yeniden hükmetmesini sağlamıştır.
Satırbaşlarıyla işaret edildiği gibi,Fatih Sultan Mehmet Han’ın hâl ve hareketlerine, ”Türk’ü,yeniden dünyanın efendisi yapma fikri” damgasını vurmuştur.
İstanbul,bu fikir temel alınarak fethedilmiştir.Fatih Sultan Mehmet Han,Edirne’de, fetihden az bir zaman önce verdiği tarihî nutkunda;”…Elinde bulunan Osmanlı Devleti’nin,atalarının cihat,cidal ve emekleriyle kazanılarak kendisine miras bırakıldığını;yürekleri yüce hislerle dolu ve korkudan azâde olan atalarının,en müthiş tehlikelere göğüs gererek büyük işler gördüklerini;kendisine düşen vazifenin,şöhretini yüceltmek ve atalarına hayırlı halef olduğunu ortaya koyarak,onların ruhunu şad etmek olduğunu;kendisini,hiçbir engelin yolundan döndüremeyeceğini” vurgulamış ve “Ya kendisinin, İstanbul’u; ya da, İstanbul’un, kendisini alacağını” belirtmiştir.
Fatih Sultan Mehmet Han,”Türk Kut Ülküsü” ‘ne bağlı kalarak,İstanbul’un Fethi’nin, kendisine, ilâhî bir görev olarak verildiğine inanmış;İstanbul’u fethettikten sonra da,bu geleneğe uyarak, Ayasofya Camii’nin kubbesine(tıpkı,Selçuklu sultanı Tuğrul Bey’in,Masleme Camii mihrabına yaptırdığı gibi),Türk’ün,dünyaya hâkim olduğunu vurgulamak amacıyla,ok yerleştirmiştir.
“İstanbul’a hayat ve medeniyet getiren “, Sultan 2. Mehmet Han,Fetih’den sonra,”Gâzi ve Mücahidlerin Efendisi”, “Dünyanın ve Din’in Güneşi” ünvan ve lâkaplarını kullanarak,eski hâkimiyet telâkkimizdeki,”Mengü Tanrı Gücinde (Allah’ın kudretiyle)” inancını ve ibâresini,aynen devam ettirmiş; Timur’un torununa, “..İlâ-yı Kelimetullah yolunda olduğunu” belirterek, kendi ordularını, kağan ve sultan ataları gibi,”Cundullah (Allah’ın Ordusu)” olarak adlandırmış ve bu “Ülkü” ile, “Fatih” olmuştur.
Bu Ülkü ile,şaşaalı,azametli ve kudretli bir ortaçağ geçiren Türk,aynı dönemi, zelillik, sefâlet ve karanlık içinde geçiren Latin-Cermenler’e, ışıklı ve aydınlık yepyeni bir çağda yaşama imkânı lutfetmiştir.

Sonuç:
Görüldüğü gibi, İdealist Tarih Telakkisi’nde öngörüldüğü şekilde; 1)Fatih Sultan Mehmet Han’da, önce bir fikir oluşmuş;sonra da,eylem gerçekleşmiştir.Fikir,”Türk’ün,Dünya’ya hâkim olması” ; eylem de,”İstanbul’un Fethi” ‘dir.
2)Osmanlı Devleti, millî şahsiyetini,”İstanbul’un Fethi” fikir ve eylemiyle geliştirmiş;böylece,Batı Türklüğü,Atilla’dan sonra,yeniden,”Yükselme Dönemi” ‘ni yaşamış;Devlet,bir imparatorluk hâlini almıştır.
3)13.yy.’da başlayan ve Osmanlı Devleti’nin ortaya çıkmasını sağlayan tarihî dalgalanmalar, âhenkli bir şekilde,İstanbul’un Fethi’ne dönüşmüş ve (eylemi sağlayan fikir korundukça) devam etmiştir.
Yeni “Fatihler”,yeni “İstanbulları”, ancak “Fatih’in Ülküsü” ‘ne sadık kalarak fethedebilirler. Zihinlerimizdeki Çanakkale’lerin geçilmemesi de, buna bağlıdır.
Tanrı Türk’ü Korusun!

ÖMER ARISOY
TARİH ÖĞRETMENİ

NOT : Bu makâlem, TÜRKÇÜ ORKUN DERGİSİ’NİN, ŞUBAT 2005 TARİHLİ,84. SAYISINDA VE KOZAN ÜLKÜ GAZETESİ’NİN, 2. (18 HAZİRAN 2009), 3. (25 HAZİRAN 2009) ve 4. (02 TEMMUZ 2009) SAYISINDA YAYIMLANMIŞTIR.

KAYNAKÇA:

H.Nihâl ATSIZ, Türk Tarihinde Meseleler
Yusuf AKÇURA, Üç Tarz-ı Siyaset
Ziyâ GÖKALP,Türkçülüğün Esasları
Osman TURAN,Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi
Zeki Velidî TOGAN, Tarihte Usûl ; Umumî Türk Tarihi’ne Giriş
İsmâil Hâmi DÂNİŞMEND, Türklük Meseleleri
Aydın TANERİ, Türk Kavramı’nın Gelişmesi
Tuncer BAYKARA,Tarih Araştırma ve Yazma Metodu
Salim KOCA, Türk Kültürünün Temelleri-1
Halil İNALCIK, ”Mehmed II”, İslam Ansiklopedisi
Niyazi AKŞİT,Padişahlarla Osmanlı Tarihi
Kemal GÖDE, Türk-İslam Kültür ve Medeniyeti Tarihi
Necati AKDER, ”Ziya Gökalp’te Tarih Anlayışının Felsefî Temelleri”, Türk Kültürü, 12.Sayı,Ekim 1963
Yılmaz ÖZTUNA, Osmanlı Devleti Tarihi
Altın Türkçe Sözlük