Ömer ARISOY: MİLLÎ MÜCADELE VE ORTODOKS TÜRKLER

 

BİLGİLENDİRME

1-  İŞBU MAKÂLEM, AFYON KOCATEPE ÜNİVERSİTESİ’NDE, GENEL TÜRK TÂRİHİ ANABİLİMDALI’NDA, ARAŞTIRMA GÖREVLİSİ OLARAK GÖREV YAPARKEN, GÖREV SÜREMİN UZATILMASI İÇİN HAZIRLADIĞIM BİR ÇALIŞMA OLUP, BÜYÜK TÜRKÇÜ MERHUM PROF. DR. TURAN YAZGAN HOCA’MIZIN TAKDİRİYLE, TÜRK DÜNYÂSI TÂRİH DERGİSİ’NİN, 1999 YILININ ARALIK AYINDA ÇIKAN 156. SAYISI’NDA “MAKÂLE” OLARAK YAYIMLANMIŞTIR.

2- BU MAKÂLEMİN ANA TEMASI: BÜYÜK VE ÜSTÜN TÜRKLÜĞÜMÜZÜN,HER TÜRLÜ DİNÎ FARKLILAŞMADAN AYRI OLARAK, “TÜRKLÜK” ESASINDA, HER TÜRLÜ MESELESİNİ, HER ZEMİN VE ŞARTTA HÂLLETTİĞİ VE HÂLLEDECEĞİ TÂRİHÎ VAKIASINI,BİR KEZ DAHA,TESPİT VE İLÂN ETMEKTİR.

3- İŞBU MAKÂLEMLE İLGİLİ OLARAK,BİR TAKIM İNTİHÂL ÇABALARI MEYDANA GELMİŞ VE BUNA KARŞI DA, GEREKLİ YASAL GİRİŞİMLER BAŞLATILMIŞTIR.

Giriş

30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesiyle 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması arasında meydana gelen Millî Mücâdele dönemi, Anadolu ve Paşaeli Türklüğümüzün, “var olma ve var kalma” kavgasını ihtiva eden bir dönemdir. Bu dönemde Şark meselesinin bir uzantısı olarak yok edilmek istenen Türklük, emperyalist Batılılar’a, onların piyonları olan Rum, Ermeni v.d. unsurlara Müslüman’ıyla, Hrıstiyan’ıyla top yekun karşı koyarak, tarihten silinmeyeceğini ve asla esir edilemeyeceğini, Mustafa Kemâl Paşa’nın önderliğinde, bir kere daha ispatlamıştır.
Bu çalışmada, Türklüğün Anadolu ve Paşeli’nde verdiği var kalma kavgasında oldukça faal rol oynayan; ırken ve lisanen Türk, diyaneten hrıstiyan Ortodoks olan; IX.-XII. Asırlarda Anadolu ve Balkanlar’a yerleşen Uz, Peçenek, Kuman , Kıpçak gibi Türk Boylarının bakiyesi Karamanlıların (Ortodoks Türkler’in) Papa Eftim’in önderliğinde Millî Mücadeleye katkıları, genel hatlarıyla ele alınacaktır.

A)HRISTİYANLIĞI KABUL EDEN TÜRKLER

Bir devlet; millet, hakimiyet, ülke ve siyasî teşkilatlanma gibi unsurlarla ortaya çıkmaktadır. Tarihî bütünlük içerisinde de Türk Devletinde hanedanlar ve rejimler değişmiş, ancak devletin aslî, unsurları genel çerçevede hep aynı kalmıştır. Devleti oluşturan unsurlardan milletin mevcudiyetinde, dinin çok önemli yeri vardır. Asırlarca çok değişik coğrafya ve iklim kuşağında yaşayan Türkler, tarih boyunca pek çok hanedan idaresinde bulundukları gibi; Gök-Tanrı dini, Budizm, Manihaezm, Burkanizm, Yahudilik, hristiyanlık ve İslâmiyet gibi bir çok dini de kabul etmişlerdir. Türkler, İslâmiyet’ten evvel, geniş kitleler halinde Gök-Tanrı dinine inanmışlar; İslâmiyet’i de adeta millî bir din haline getirmişlerdir. Diğer dinler ise, daha çok belirli Türk boyları ararsında etkili olmuştur .
1-Orta Asya’da Hrıstiyan Olan Türkler:
IV. asırda Mâverâunnehir’e gelen hristiyanlık, buradaki Zerdüştlük ve Budizm arasındaki rekabetten yararlanarak, kısa sürede bu bölgede yayılmıştır. Süryanî papazlarından Nestorius’un, V. yy. da Hz. İsa’nın hem insan, hem de Allah olamayacağı; Hz. Meryem’in Theotekos(Tanrının annesi)olmadığı ve Hz. İsa’nın ilâhî sıfatlar taşıyan bir insan olduğu esaslarını öne sürerek kurduğu Nesturilik, teşkilatlı kiliseleriyle Orta Asya’yı hedef almıştır. Nesturî misyonerleri, mezheplerinin kolayca benimsenmesi için, çadır kiliseler kurarak, göçebe insanlara nüfuz etmişlerdir. Orta Asya’daki Uygurların bir kısmı, Kuzey Moğolistan’daki Keraitler ve Ongutlar, , Gök- Tanrı dinini tevhid esasıyla benzerlik gösteren Nesturîliği kabul etmişlerdir. 795’te Avarlar, 860’ta Hazarlar, hristiyanlığa geçmişler; Oğuzların ve Çiğillerin bir kısmı da hristiyanlığa tevessül etmişlerdir. Kerait ve Ongut prenseslerini alan Cengiz Han sülâlesine de, bu akrabalık yoluyla, hristiyanlık nüfuz etmiştir .
2) Avrupa’da ve Balkanlarda Hrıstiyan Olan Türkler:
Türkler Karadeniz’in kuzeyinden ve güneyinden Balkanlara gelmişlerdir. Karadeniz’in kuzeyinden Balkanlara inen Türkler’in başını Hunlar çekmiş; onları Avarlar, Bulgarlar, Peçenekler, Uzlar ve Kuman-Kıpçaklar takip etmiştir. Selçuklular ve Osmanlılar ise, güneyden gelip yerleşmişlerdir. Bu arada, Anadolu da, tarihin ilk dönemlerinden itibaren, Türk göçlerine sahne olmuştur. Meselâ 530’da Bulgarlar, Trabzon, Çoruh, Fırat; 1048’de Peçenekler, Çukurova; 1252’de Kuman-Kıpçaklar, Doğu Anadolu ile Ankara yöresine gelip yerleşmişlerdir.
Balkanlar’a ve Avrupa’ya yerleşen Türkler de, yoğun bir hristiyanlık propagandasına maruz kalmışlardır. Bizans misyonerlerinin gayretiyle, 528’de Grod adlı Hun Prensi Hrıstiyan olmuş; 530’da İncil, bir Ermeni tarafından Hun Türkçesi’ne çevrilmiştir.
Bizans imparatoru Thcophile döneminde(820-842), daha önceden Vardar Nehri civarına Bizans tarafından yerleştirilmiş olan Vardariyot Türkleri hristiyanlaştırılmıştır. 864-65’de Bulgar Prensi Boris ve maiyeti Hrıstiyan olmuştur. Tek Tanrı inancına sahip olan Peçenekler, 915’de Ruslar’la temasa geçmişler ve 1007’de, bir Çerman misyonerinin çabalarıyla, hristiyanlaşmışlardır. Tuna havzasına inen Peçenekler ve Uzlar ise, 1036’da ve 1064’de Bizans tarafından hristiyanlığa çekilmişlerdir. Kuman-Kıpçaklar ise, Kırım’daki Cenovalı ve Venedikli katolik misyonerlerin etkisinde kalarak, katolikleşmişlerdir. Selçuklu Sultanı II. İzeddin Keykâvus’un, 1261’de Moğol istilasından kaçarak Bizans’a sığınmasıyla birlikte, onun maiyetindeki Selçuklu Türkleri olan Gagavuzlar da, hristiyanlığı benimsemişlerdir. Sarı Saltuk’la birlikte Dobruca’ya yerleşen Türkler ise 1300’de Sarı Saltuk’un ölmesinden sonra, çevrelerindeki Bizans, Rus ve Romenlerin etkisinde kalarak, din değiştirmiş ve ortodoks olmuşlardır .
Görüldüğü gibi Orta-Asya’daki Uygur, Kerait, Ongut, Avar, Hazar, Oğuz ve Çiğil gibi Türk Boyları Nesturiliğin; Balkanlar’daki Bulgar, Vardariyot, Peçenek, Uz gibi Türk boyları da ortodoksluğun etkisinde kalarak hristiyanlaşmışlardır.

B)SELÇUKLULAR ZAMANINDA ORTODOKS TÜRKLER

Hristiyanlık, IV. yy’a kadar, dinî-idarî bölünmeye uğramamış ve Antakya, Kudüs, İskenderiye, Roma ve İstanbul Kiliseleri tarafından idare edilmiştir. IV. yy’dan itibaren Hz. İsa’nın dinî statüsü tartışılmaya başlanmış ve hristiyan mezhepleri ortaya çıkmıştır. 431’de, papaz Nestorius, nesturî mezhebini kurmuştur. IX. yy’da patrik Photius, Roma Kilisesi’nin bidat(hurafe)larına karşı çıkmıştır. Hristiyanlığın önemli merkezlerinden Doğu(İstanbul) Kilisesi, doğu mistisizminin etkisiyle, dünyevî resimlerin, insanı ilahî güzelliğe ulaştıran bir unsur olduğunu kabul etmiş; Batı(Roma) Kilisesi de, bu durumu, bir putperestlik olarak nitelendirmiştir. Doğu Kilisesinin ikonizmine(kutsal resimciliğine) karşı VIII: ve IX. yy’da ikonoklastik putkırıcılığı) akımı başlamıştır. 842’de toplanan VII. Konsil, Roma ile İstanbul kiliseleri arasındaki mesele, siyasî hakimiyet üstünlüğünü elde etmek olduğu için, bu konuyu halledememiştir. Neticede, Doğu Kilisesi 1054’de Batı Kilisesinden resmen ayrılmış ve kendisi için ortodoks(muhafazakâr) terimini kullanmaya başlamıştır. Bu ayrılmada litürjik(kilise âdetleri)meseleler(kutsal ruhun ikili zuhuru; sabbat orucu; kutsal akşam yemeğine mayalı-mayasız ekmek kullanımı v.s.) de etkili olmuştur .
Bizans, siyasî nüfuzunu arttırmak için, imparatorluğu oluşturan Slav, Ermeni, Arap v.d. unsurlara hoşgörülü yaklaşmış ve böylece, bunları hristiyanlaştırarak, Anadolu’dan İtalya’ya kadar ortodoks kilisesi piskoposlarını çoğaltmıştır. Böylece ortodoksluk, çeşitli şekilde Bizans’ı oluşturan unsurların etkileşmesini sağlamış ve Bizans’ın tutkalı işlevinin görmüştür. Türkler de, Bizans devlet politikası neticesinde, ortodoksluğu kabul etmişlerdir. Bizans isyanlar, savaşlar ve salgın hastalıklar sebebiyle boşalan topraklarına, hritiyanlaştırdığı unsurları( bu arada Türkler’i) yerleştirmiştir. Bizans, Anadolu’ya yapılan Selçuklu akınlarını, Peçenekler’den oluşturduğu askerî birliklerle önlemeye çalışmıştır. Fakat Peçenekler, ırkdaşlarına karşı mukavemet etmemişler; aksine, Selçuklu saflarına katılmışlardır. Bizans buna rağmen, Selçuklular’ı durdurmak için ortodoks Türkler’i kullanmaya çalışmış ve XI. yy’nın ikinci yarısından itibaren çoğu paralı asker olan ortodoks Kuman-Kıpçak, Uz ve Peçenek Türklerini, Selçuklular’ın karşısına çıkarmış, ancak başarılı olamamıştır .
Malazgirt savaşından iki asır önce, Volgatı Türkler, gemileriyle Doğu Akdeniz kıyılarına gelmişler ve Tarsus’a yerleşmişlerdir. Bizans imparatoru Aleksi Kommenos, Muğla’ya; Andronikos, Manisa’ya; bir Türk devlet adamı olan İmadüddin Zengî Suriye sınırlarına; Abbasîler, Çukurova yöresine çeşitli Türk boylarını yerleştirmişlerdir.
Bizans, Trabzon’dan Tarsus-Karaman’a kadar ortodoks Türk iskânı yapmıştır. Selçuklular, Anadolu’ya geldiklerinde, pek çok şehri hristiyan Türkler’le meskun bulmuşlardır .
Bizans, 1071’e kadar ortodoks Türkler’i Anadolu’ya yerleştirmeye devam etmiştir.1071’deki Malazgirt Savaşı’nda, Bizans saflarında yer alan 25-30.000 ortodoks Türk(Kıpçak, Uz ve Peçenek), Selçuklular’ın tarafına geçerek, Malazgirt Zaferinin kazanılmasında önemli rol oynamışlardır. Bu saf değiştirmede, Uz ve Peçenekler’in kılık-kıyafet, dil gibi unsurlardan Selçuklular’ın ırkdaşları olduğunu anlamalarının etkisi vardır. Bizanslılar, âdeta Çinliler gibi, herşeye rağmen kardeşi kardeşe kırdırma siyasetlerini bırakmamışlar ve ortodoks Türkler’in teşkilatçı- mücadeleci karakterlerinden faydalanmak için, VII. Konstantin zamanında pek çok ortodoks Türk’ü İstanbul’a yerleştirmişler; XI-XIII. asırlar arasında, bunlardan “Türkopol” denilen özel alaylar kurmuşlar; Türkopolleri, Selçuklular’a karşı bir kurtarıcı olarak telâkki etmişlerdir. Fakat Türkopoller, 1097’de İznik’in fethinde ve 1176’daki Miryokefelon Zaferinde de ırkdaşları Müslüman Türkler’e yardım etmişlerdir. Türkopoller İstanbul’un fethine kadar, Bizans’ın hassa ordusu içindeki varlıklarını sürdürmüşlerdir .

C)OSMANLILAR DÖNEMİNDE ORTODOKS TÜRKLER

1-Karamanlılar: Ortodoks Türkler’e ne zamandan beri “Karamanlılar” denildiği kesin olarak bilinmemekle beraber, XIII. asrın ilk yarısındaki bir Selçuklu eserinde bu tabir geçmekte; Fatih Sultan Mehmed Han döneminden itibaren, bu tabirin ortodoks Türkler için kullanıldığı bilinmektedir. Osmanlılar, daha kuruluş yıllarından itibaren, Selçuklular ve Dânişmendliler’den devr aldıkları hoşgörü ve eşitlik ilkelerini bütün tebaaları için uygulamışlar; fethettikleri yerlerdeki hristiyanların (bu arada da ortodoks Türkler’in) yaşayış ve inançlarına dokunmamışlar; cebrî İslâmlaştırma siyaseti takip etmemişlerdir. İlk fethedilen yerlerde Müslümanlaşan halk, daha önceden oralarda yaşayan ortodoks Türkler’dir .
Osmanlılar, ihtida etmeyen ortodoks Türkler’den devşirme sistemiyle istifade etmişler; “yerli reaya keferesi çocuklarından devşirme tedarik edilmesi ve bunların diğer hristiyanlarla(muhtemelen Rum ve Ermeniler’le) karıştırılmaması” hususunda titizlik göstermişlerdir.

Çeşitli fermanlar ve Kayseri gibi bazı şehirlerin Şer‘iyye sicilleri, bu durumdan bahsederek, ilk dönemlerdeki devşirme sistemine açıklık getirmektedir .
Balkanlardaki yerleşik ortodoks Türkler de, Osmanlının, Balkanları fethinde önemli rol oynamışlardır .
Osmanlılar, yükseliş döneminden itibaren “Karamanlı” adı verilen ortodoks Türkler’e, Türk olmaları sebebiyle, ayrı bir cemaat muamelesi yapmıştır. Osmanlı arşivlerinde “Zımmiyân-ı Karaman” ya da “Karamâniyân” olarak zikredilen ortodoks Türkler’in yani Karamanlılar’ın menşei hakkında, bunların Türk oldukları ve Grek(Yunanlı) oldukları merkezli pek çok görüş öne sürülmüştür.
Bu görüşlerin bir kısmı, şöyledir:
Salaville ve Daleggio adlı araştırıcılar “Karamanlıdıka” adıyla yayımladıkları ve 1584-1900 yılları arasındaki Karamanlıca eserleri topladıkları bibliyografyalarında, 1243’de kurulan Karamanlı Beyliği’ne istinaden, bu beyliğin sınırları (Kayseri, Niğde, Nevşehir, Karaman v.d.) içerisinde yaşayan ve çoğunluğu hristiyan olan Türkler’in, “Karamanlı” olarak adlandırıldıklarını belirtmektedirler .
1553-1555 arasında Avusturya elçilik heyetiyle Anadolu’ya gelip,İstanbul’dan Amasya’ya kadar bir seyahat yapan Hans Dernschwam, İstanbul’un Yedikule semtindeki Türkçe konuşan ve ortodoks olan insanlara, Karaman’dan getirildikleri için “Caramanos” dendiğini ve Caramanoslar’ın, âyinlerini bile Türkçe yaptıklarını ifade etmektedir.
Kendisi de bir Karamanlı olan S.A. Hüdaverdioğlu, Yunanistan’a göç edip, Theodotos adını aldıktan sonra, Karamanlılar’ın aslen Grek olduklarını ve Türkler’in baskıları sonucunda dillerini değiştirdiklerini iddia etmiş ancak Atina’da 1930’larda toplanan III. Bizans Tetkikleri Kongresi’nde, Sykutris gibi Yunan ilim adamları, Rumca’nın basit bir konuşma dili olmadığı için kolayca unutulamayacağı, ve anadili Rumca olan ortodokslar’ın da, böyle bir baskı neticesinde anadillerini kaybetmeleri gerektiğini ortaya koyarak, Thedotos’un iddialarının doğru olmadığını ispatlamışlardır .
Nejat Göyünç’e göre “Karamanlılar, hristiyan Türk’türler”. Bunlar, muhtemelen, Bizans hizmetindeki Türk askerlerinin torunlarıdırlar ya da Bizans tarafından esir edilip Anadolu’nun çeşitli yerlerine yerleştirilen hristiyan Türkler’in bakıyyeleridir. XIV. asırda Konya, Akşehir, Niğde, Aksaray, Nevşehir, İçel, Ereğli, Ermenek, Antalya, Fethiye ve Karaman’ı ihtiva eden Karamanoğlu Beyliğinden İstanbul’a geldikleri için, Anadolu’daki bütün hristiyan Türkler’e “Karamanlı” denilmiştir. Osmanlı Tahrir Defterlerinde Ermeni cemaati arasında Türkçe isim taşıyanların sayısının kabarık olması, Ermeni Kilisesine bağlanmış(Gregoryen)Türklerin de bulunduğunu göstermektedir .”
Ronald C. Jennings, Anadolu’daki Türkçe isim taşıyan hristiyanlar’ın; a)Türk kökenli olabilecekleri b)çok eski devirlerde Türkleşmiş hristiyanlar olabilecekleri, c)Hrıstiyan Türkler’le, Türk dostu Rum ya da Ermenilerin evlenmesinden doğanlar olabilecekleri tezlerini ileri sürmüş ancak kesin bir karara varamamıştır. Gyula Moravcsik, Karamanlılar’ın, Bizans’daki Türkopoller’in torunları olduğunu ifade derken; Janos Eckmann, Karamanlılar’ın, kesinlikle Türk olduğunu belirtmiştir .
Robert Anhegger, Karamanlılar’ın, Bizans’dan kalma hristiyan Türkler ve Yunanca yerine Türkçe’yi benimseyen hristiyanlar olmak üzere, iki kökten geldiklerini ifade etmiştir. Cami Baykurt; a)Yunanca konuşan hristiyanların, asırlarca Türkçe öğrenmemelerine karşılık, Karamanlılar’ın Türkçe’yi kilisede ve kilise dışında kullanmalarına, b)İncil’in Türkçe’ye çevrilip, Türk Papaz sınıfının oluşturulmasına, c)Yunan harflerinin Türkçe metinler için kısmen değiştirilmesine dayanarak, Karamanlılar’ın Türk olduklarını belirtmiştir .
Harun Güngör; “Anadolu’nun hemen her yerinde yaşayan Rumlara, ‘Rum’ denilirken Karaman yöresinde yaşayanlara diğerlerinden farklı olarak , “Karamanlı” denmesinin, onları diğer Rumlardan ayıran Türkçe bilmeleri özelliklerinden kaynaklandığını” vurgulamaktadır .
Bahaeddin Yediyıldız da, XVI. asır Osmanlı Tahrir Defterlerinde, Allahverdi, Hüdaverdi, Satılmış, Güvendik, Yağmur, Kılıç, Bulut, Yakut, Taçtimur.. v.b. Türkçe isim taşıyan hristiyanların gebran(gayr-i Müslim) sıfatıyla anılmadıklarını ve bunların, ispençe ödememeleri hasebiyle, hristiyan Türk olduklarını ve genel nüfusun %20’sini oluşturduklarını ortaya koymuştur .
2) Karamanlıca: Grek harfleriyle Türkçe yazılmış eserlere “Karamanlıca” adı verilmektedir. Grek harfleriyle yazılmış en eski Türkçe kelime , II asırda İskenderiyeli matematikçi Ptalemaios’un kaydettiği ve Ural Nehri’nin Türkçe adı olan Dnix(Daiks), yani Yayık’tır. VI. yy’daki Göktürk-Bizans elçilik teatilerinde de Karamanlıca kullanılmıştır. İstanbul’un fethini müteakip, Fatih Sultan Mehmed Han’a Rum-ortodoks Patriği II. Gennodios tarafından sunulan itikadnâmeyle Karamanlıca’nın kullanılması yaygınlaşmıştır. Bu metni takiben, ilki 1718’de olmak üzere, dinî nitelikli pek çok eser, Anadolu’da; Venedik, Bükreş vd. yerlerde, Grek harfleriyle Türkçe olarak neşredilmiştir .
Karamanlılar, Yunan alfabesindeki 24 harfe ekler yaparak Türkçe’deki 31 sesi gösteren Karamanlı alfabesini meydana getirmişlerdir .
Bu alfabeyle pek çok kitap neşredildiği gibi, Kayseri, Niğde, Nevşehir, Konya gibi illerde ağırlıklı olmak üzere, Anadolu’nun hemen her yerinde mezar taşları ve kilise-çeşme kitabeleri ortaya konmuştur. Karamanlıca bu kitabeler, “Hacı” ünvanının ortodoks Türkler’de çok yaygın olduğunu; rahmet, maşallah, Hak Teâlâ v.b. gibi İslâmî formüllerin Karamanlıca’ya nüfuz ettiğini; Türkçe düşünen Karamanlılar’ın, Yunanca yerine, Türkçe dinî tabirler kullandıklarını göstermektedir .
Anadilleri Türkçe olduğundan ayrı bir fonetik kullanmaya gerek duymayan Karamanlılar, Karamanlıca’yı, ev eşyalarından, haberleşmeye ve mektuplaşmaya kadar pek çok sahada kullanmışlardır. XIX. yy’da Protestan misyonerlerince geliştirilen Karamanlıca eserleri, Karamanlılar gibi ortodoks olan Gagavuzlar da okumuşlardır .
“Karamanlı” tabiri Osmanlı Devleti’nin son dönemlerine kadar kullanılmış,; Osmanlı’nın millî şuur sahibi olan idarecileri, Rum-Ortodokslara karşı ortodoks Türkleri korumuş ve kollamışlardır. Sultan II. Mahmud Han da, ortodoks Türkler’in hâmisi olmuş,; 1828-29’daki Yunan isyanı ve bunun Rum Patrikhanesince desteklenmesi üzerine Türklerle daha yakın ilişkiler kurmuş; Karamanlı kiliselerinin tamir ve inşasına yardım etmiştir. Nitekim, Konya’nın Sille ilçesinde 1833’de yaptırılan Hagios Mikhael Kilisesinin tamir kitabesinde ve Kayseri’nin Talas ilçesi Endürlük Köyü kilisesinin 1835 tarihli kitabesinde bu durum belirtilmektedir .
XIX. yy’nın ikinci yarısından itibaren, Rumca öğretim yapan Rum okulları, Karamanlılar’ı ve diğer ortodoksları Rumlaştırma gayreti içerisine girmiş; bunda Osmanlı ülkesinde yayılan Batılı misyonerlerin büyük etkisi olmuştur.
Rum ortodoks patrikhanesi de, Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanmasından sonra, kendisine tabi olan ortodoksları Rumlaştırmaya çalışmıştır. Kiliselerde sadece Yunanca kullanılmasını isteyen Rum Patrikhanesine ilk tepki, ortodoks Bulgarlar’dan gelmiş ve Fener Patrikhanesi’nin tüm karşı çıkmalarına rağmen, Osmanlı Hükümetinin de tasvibiyle, 1872’de Bulgar Ortodoks Kilisesi’ni kurmuşlardır .
Fener Patrikhanesi’nin Rumlaştırma çabalarına, ortodoks Türkler de karşı çıkmışlardır. 1870’de, Kumkapı ve Langa’da oturan Karamanlılar, dinî törenlerin Türkçe yapılmasını istemişler ve Osmanlı Hükümetine müracaat ederek, millî bir Türk Kilisesi kurmayı talep etmişlerdir. Bu talep, ilgili makamlarca cevapsız bırakılmış, ancak Kumkapı ve Langa’da Türkçe dinî yayımların Fener Patrikhanesinin tacizlerine uğramadan, serbestçe okunabileceği yerler açılmıştır. Bu dönemde,Nevşehir bölgesinde de, Rumca ve Türkçe konuşulmasını isteyen hristiyanlar arasında şiddetli tartışmalar meydana gelmiştir . Muhtemelen, bu tartışma, Karamanlılar’ın istediği şekilde neticelenmiştir.

Ç)MİLLÎ MÜCADELE DÖNEMİNDEKİ DURUM

1)Rumlar’ın, Yıkıcı- Bölücü Faaliyetleri:

Osmanlı Devleti, 1683’deki II. Viyana bozgunundan sonra hızla gerilemiş ve I. Dünya Savaşı’ndan da yenik çıkarak, çökme noktasına gelmiştir. Anadolu ve Paşaeli Türkleri, 30 Ekim 1918-24 Temmuz 1923 arasında Millî Mücadele olarak nitelendirilen “var olma ve var kalma” kavgasını yapmışlardır .
Bu “var kalma kavgası” sırasında, Rum, Ermeni, Süryani ve Yahudi gibi gayr-i Müslim unsurlar, Batılılarla işbirliği yaparak, Türk devleti ve milletini yok etmeye çalışırlarken; ortodoks Türkler, bu ihanetin karşısında yer almışlardır .
XIX yy’dan itibaren Rum okullarına nüfuz eden Batılı misyonerler, Rumları, sürekli Türklük aleyhine kışkırtmışlar; dinî okulların ders programlarını Helenlik şuurunu canlandıracak şekilde hazırlamışlar ve buralardaki Rum gençlerini birer militan olarak yetiştirmişlerdir . Rumlar’da Bizans döneminden beri var olan Türk düşmanlığı, Batı propagandasının etkisiyle iyice artmış ve Rumlar, Anadolu’nun Yunanistan tarafından işgalini savunmuşlardır. Rum Kiliseleri, Yunanlılar’a her türlü desteği vermişlerdir. Kasım 1918’de Rumlar, İzmir’e gelen Yunan gemilerini Yunan bayraklarıyla karşılamışlar; kiliselerde Yunanistan için çanlar çalmışlar ve çoşkulu dinî törenler tertiplemişlerdir. Aralık 1918’de yine İzmir’e gelen bir Yunan gemisini çılgınca karşılamışlar, bu gösteriler sırasında bazı Rumlar heyecandan ölmüşlerdir. Yunanlılar, Ocak 1919’da İzmir’de üç dispanser açmışlar; Türk istihbaratı bu dispanserlerin birer askerî karargah haline geldiğini tespit etmiştir. Yunanlılar, Anadolu’dan çeşitli sebeplerle giden Rumları, gizlice Anadolu’ya getirmişler; bunları papaz okullarında militan olarak yetiştirerek, İngiliz desteğiyle Batı Anadolu’yu işgal etmek için zemin hazırlamışlardır .
Fener Patrikhanesi, Yunan ve Girit isyanlarında önemli rol oynayan Filiki Eterya ve Etniki Eterya dernekleriyle işbirliği yaptığı gibi, Millî Mücadele sırasında da Mavri Mira, Rum İzci Derneği, Rum Kızılhaç Derneği ve Pontus Cemiyeti’nin kuruluşunda önemli rol oynayarak; bu derneklerin merkezi olmuştur. Patrikhane ayrıca Yunanistan’ın toprak talepleri dışında kalan İç Anadolu’daki Rumları da, Ocak 1919’da kurduğu Anadolu Komitesi ile Millî Mücadele aleyhindeki faaliyetlere yöneltmiştir. Mart 1919’da Fener Patriği, Patrikhane ile Osmanlı Devleti’nin bir ilişkisinin kalmadığını ilân etmiştir .
Ortodoks Rumlar’ın Türklük aleyhindeki faaliyetleri, İzmir’in işgaliyle birlikte zirveye çıkmıştır. İzmir Metropoliti Hrisostomos ve diğer Rum papazları, İzmir’in ve Batı Anadolu’nun işgali sırasında Yunan askerlerine yol ve hedef göstermişler ve bizzat silahlı olarak işgale katılmışlardır. Rum kiliseleri işgaller sırasında, askerî malzemelerin Yunanlılar’a dağıtıldığı birer üs görevini görmüşlerdir .
Rumlar, Paris Konferansı’na telgraf çekerek, Türkler’in Trakya, Anadolu ve Karadeniz’deki Rumlar’a zulüm yaptıklarını iddia etmişler ve Batılı devletlerin müdahalesini talep etmişlerdir. İstanbul’daki Rum ve Ermeni patrikleri, Anadolu’nun tamamının itilaf devletlerince işgalini teklif etmişlerdir. İzmir Metropoliti Hrisostomos da, ABD başkanı Wilson’a bir telgraf çekerek, Anadolu’da Yunanistan’a verilecek yerlerin tespit edilmesi ricasında bulunmuştur .
Rumlar’ın bölücü ve yıkıcı faaliyetleri, 9 Eylül 1922’de İzmir’den denize dökülmelerine kadar devam etmiştir.

2)Ortodoks Türkler’in, Millî Mücadele’ye Katkıları:

Ortodoks Türkler, Mondros Mütarekesinden sonra Anadolu’nun emperyalist devletlerce işgali üzerine Müslüman ırkdaşlarıyla beraber “var kalma” kavgasına katılmışlardır.
1919’da Wilson Prensipleri Cemiyeti’nin faaliyetlerine katılmak için İstanbul’a gelen Amerikan Generali Harbord’a (1884’de Yozgat’ın Akdağmadeni kazasında dünyaya gelen ve Millî Mücadele döneminden 1968’e kadar Ortodoks Türkler’in liderliği yapan ve o sıralarda Keskin metropoliti olan) Papa Eftim, uzun bir telgrafla müracaat etmiştir. Papa Eftim, bu telgrafında huzursuzluğu Rumlar’ın çıkardığını; Ortodoks Türkler’in ve diğer hristiyanlar’ın, asırlarca Osmanlı idaresinde huzur içinde yaşadıklarını ancak, bu durumun, Batılı devletlerin Rumlar’ı kışkırtmaları neticesinde bozulduğunu; Amerikan hükümetinin, asılsız propagandalarla Osmanlı Devleti aleyhine faaliyetlerde bulunmaması gerektiğini ifade etmiştir .
Papa Eftim, Sivas Kongresi’nden hemen önce, Sivas’a Mustafa Kemal Paşa’nın isteğiyle gelmiş ve onunla Millî Mücadele’de Ortodoks Türkler’in yapabilecekleri faaliyetleri uzun uzun görüşmüştür.Ortodoks Türkler, Mart 1919’da Fener Patrikhanesi’nin yayımladığı beyannâmedeki, “ortodoksların Türk olmadıkları ve Millî Hareketle bir ilgilerinin bulunmadığı; dolayısıyla, ortodoksların Türkler safında yer almamaları gerektiği” ne ilişkin açıklama ve emirlerine katılmamışlardır. Sivas Kongresi sonunda Heyet-i Temsiliye üyeliğine seçilen Kara Vasıf Bey, 30 Ekim 1919’daki demecinde bu konuya temas ederek, Anadolu hristiyanlarının (Karamanlılar’ın) Millî Hareketin lehinde olduklarını belirtmiş ve Ortodoks Türkler’in Müslüman ırkdaşları yanında yer aldıklarını ifade etmiştir .
Papa Eftim, Fener Patrikhanesi’nin ihanetini protesto ederek, Millî Mücadele yanında yer aldığını Mustafa Kemal Paşa’ya bildirmiştir. Papa Eftim, Keskin ve Ankara’da bulunduğu dönemlerde, sadece ruhanî lider olarak değil; Türk Milletinin bir ferdi olarak, maddî açıdan da Millî Mücadeleyi desteklemiştir. Papa Eftim, Keskin’deyken, Kuvva-yı Milliyye birliklerinin teşkiliyle bizzat ilgilenmiştir. Kırşehir, Keskin, Beypazarı, Bolu, Mudurnu, Ankara ve Konya gibi şehirleri içine alan bölgede kurulan II. Kuvva-yı Seyyare Birliği için, birlik komutanı Çolak İbrahim Bey’in talep ettiği at, eyer, giyecek gibi ihtiyaçları, Papa Eftim, Ortodoks Türkler’den toplayarak Keskin kaymakamına teslim etmiştir. Papa Eftim, bu malzemeleri , belirlenen onbeş günlük süreden evvel tedarik ettiği için, Kuvva-yı Milliyye liderleri tarafından takdir edilmiştir. Papa Eftim ayrıca, Çerkez Ethem’le de birçok kere görüşmüş ve onun elbise çamaşır gibi ihtiyaçlarını Keskin kaymakamı aracılığıyla karşılamıştır .
Papa Eftim, Pontus çetelerini de yola getirmeye çalışmış hatta onlarla bizzat çatışmak için cepheye gitmek istemiştir. Fakat TBMM hükümeti, kendisini muhtemel bir suikattan korumak ve ortodoks Türkler’i lidersiz bırakmamak için, bu isteği kabul etmemiştir. TBMM hükümetinden Akdağmadeni dağlarındaki Rum çeteleriyle mücadele etme iznini alan Papa Eftim, maiyetindeki iki papaz ve iki sivilden oluşan bir komiteyle bu isyanı da TBMM hükümeti lehine neticelendirmiştir .
Papa Eftim, Fener Patrikhanesinin Avrupalılar’a “hristiyanları zalim Kemalistlerin zulmünden kurtarması için” yaptığı çağrıya ortodoks Türkler adına cevap vermiş, TBMM hükümetinin, hristiyanlara iyi davrandığını belirterek, Avrupalı gazetecileri Anadolu’ya davet etmiştir. Papa Eftim’in çağrısı üzerine, pek çok gazeteci Anadolu’ya gelmiştir.
Papa Eftim’le ve Millî Mücadele liderleriyle görüşen gazeteciler, Anadolu’daki Millî Hareket’in bir hristiyan Müslüman çatışması değil; istiklâl ve hürriyet davası olduğunu anlamışlar ve meseleyi buna göre ele alarak, dünya kamuoyunu Papa Eftim’in sayesinde, doğru olarak bilgilendirmişlerdir .
Ortodoks Türkler’in faaliyetleri, dönemin gazetelerinde de ayrıntılı bir şekilde yer almıştır. 1 Mayıs 1921 tarihli Hakimiyet-i Miliyye Gazetesi; “Ortodoks Türkler’in kendilerine felâketten başka bir şey getirmeyen Fener Patrikhanesi’nden ayrılmak istediklerini; bunun I. Dünya Savaşı sırasında da gündeme geldiğini; Karaman’da bir Türk patrikhanesi kurulursa, Müslüman ve hristiyan Türkler’in Fener Patrikhanesinin entrikalarından kurtulacaklarını” vurgulamıştır. Gazete sonra 2749 Safranbolulu Ortodoks Türk’ün, millî kilise taleplerini ihtiva eden telgrafı neşretmiştir .
11 Nisan 1921’de Kastamonu valisi Sami Bey, Taşköprülü Ortodoks Türkler’in millî kilise kurulmasını isteyen telgraflarını Ankara’ya iletmiştir. Trabzon ve Maçka’daki Ortodoks Türkler de, aynı talebi ihtiva eden telgraflarını, TBMM hükümetine ulaştırmışlardır.Ortodoks Türkler’in, Millî kilise kurulması talepleri, İkdam Gazetesinin 3 Mayıs 1921, 7 Mayıs 1921 ve 10 Mayıs 1921 tarihli nüshalarında da yer almış; Gümüşhacıköy’den, Kayseri’den, Havza’dan, Tosya’dan, Isparta’dan v.b. yerlerden -bu konuda gelen telgraflar TBMM hükümetinin bilgisine sunulmuştur. Ortodoks Türkler’in bu gayret ve yardımlarını dikkate alan Mustafa Kemal Paşa liderliğindeki TBMM hükümeti, 20 Nisan 1921’de Bekir Sami Bey’in, Çorum’daki Ortodoks Türklerle görüşmesini sağladığı gibi; Türk Patrikhanesinin teşkilini de kabul etmiş ve Dahiliye Vekâleti bunun için gerekli izni vermiştir .
Papa Eftim, 31 Mart 1922’de Ankara’da, I. TBMM binasının önünde düzenlenen bir mitingde, Mustafa Kemal Paşa’nın ısrarıyla yaptığı konuşmada; müttefiklerin yardımıyla kalkınan Yunan ordusunun, hiçbir neticeye varamayacağını; Türk Milletinin sarsılmaz azim ve imanının, her zorluğun üstesinden geleceğini çok veciz bir şekilde dile getirmiş; bütün düşman taarruzlarının ve Türklüğe musallat olan bütün kötülüklerin sebebinin İstanbul Patrikhanesi olduğunu belirtmiş; Ortodoks Türkler’in mal ve canlarıyla Millî Mücadele’ye yaptıkları katkıları anlatmış,ve konuşmasını”yaşasın muzaffer Türk ordusu ve milleti!” vurgusuyla bitirmiştir .
Papa Eftim, ortodoks Türkler’i Rum boyunduruğundan kurtarmak amacıyla müstakil bir kilise kurma faaliyetlerine Mayıs 1922’de başlamıştır. Bu bağımsız patrikhanenin kuruluşu için TBMM Adliye Vekâleti’nden izin alan Papa Eftim, patrikhanenin kuruluşunun ilk safhası olan Türk Ortodoks Kongresini toplamak amacıyla yoğun bir gayrete girmiştir. Kongrenin toplanması için gereken üç ruhanî başkanı bin bir güçlükle bir araya getirmiştir. Kongrenin hazırlık çalışmaları, 16 Temmuz 1922’de Kayseri Zincidere’de başlamış; bu kongreye, Anadolu’dan ve Paşaeli’nden seksen Kilise temsilcisi çağrılmış ancak, bunların yetmiş ikisi kongreye iştirak etmiştir. 23 Temmuz 1922’de Erzurum Kongresinin yıldönümü münasebetiyle Mustafa Kemal Paşa’nın millî bayramını tebrik eden kongre çalışmalarını sürdürmüştür. Bu hazırlık çalışmalar çok heyecanlı geçmiş ve kongrede Fener Patrikhanesi’nin feshedilmesi; Patrik Meletyos’un bu görevden azledilmesi; Kayseri’de bağımsız Türk Ortodoks Patrikliğinin kurulması ve yetmiş iki kilisenin vekâletnamelerinde belirttikleri gibi, Papa Eftim’in bu kilisenin umumî vekili ve murahhası olması kararlaştırılmıştır .
Bu arada, Ortodoks Türkler, Rumlar’ın yıkıcı propagandalarını durdurabilmek için, 22 Temmuz 1922’den itibaren, başlığı altında “TBMM hükümetine tâbi Umum Anadolu Türk Ortodoksları Kilise Kongresi’nin mürevvic-i efkârıdır” ibaresi bulunan, “Anadolu’da Ortodoksluk Sadası”adlı gazeteyi yayımlamaya başlamışlardır. 8 Nisan 1923’e kadar onaltı sayı neşredilen bu gazete, Ortodoks Türkler’in düşüncelerini dile getirmiş, Anglikan Kilisesine ve İngiliz generallerine, Fener Patrikhanesinin asılsız iddialarına kulak asmamaları uyarısında bulunmuş; Kayseri’deki kongrenin toplantı ve kararlarını, faaliyetlerini Türk ve dünya kamuoyuna duyurmuş; Türk Milletinin istiklâl davasının desteklendiğini belirmiştir . Gazete ondördünci sayısında: ”Türkler’in Anadolu’ya Selçuklular’dan önce geldiğini, asırlardır Anadolu’da Türk Irkı’nın var olduğunu; ırken , lisanen, âdeten Türk; diyâneten, ortodoks olan insanların Türklüğünden kimsenin şüphe edemeyeceğini” vurgulamıştır .18 Eylül 1922’de ,büyük zaferi coşkuyla kutlamışlardır.
21 Eylül 1922’de, hazırlıklarını bitiren kongre nihayet toplanmıştır. Daha evvel alınan kararlar gereği, bağımsız Türk ortodoks Parikhanesi kurulmuş ve mazbatası, TBMM hükümetine gönderilmiştir. Hepsi halktan olan oniki kişilik Sensinod Meclisi oluşturulmuş ve Eftim, patrikliğe getirilmiştir. Bu kongreye yetmişiki ruhanî başkanın yanısıra Kayseri mutasarrıfı Muammer Bey, mevki kumandanı ve kalem reisi Miralay Abdullah Bey ve 1935-46 yılları arasında Eskişehir Mebusu olan ortodoks Türk umumî kâtip İstamat Zihni Özdamar katılmışlardır .
Ortodoks Türkler Lozan antlaşmasının ilgili maddesi uyarınca (İnönü’nün marifetiyle) 30 Ocak 1923’deki Türk-Rum mukavelenâmesi ve protokolü gereğinceYunanistan’a gönderilmişler; Papa Eftim ve ailesi bundan muaf tutulmuş; Atatürk’ün isteğiyle 1923-26 arasında Fener Patrik vekilliği yapmıştır . Günümüzde Papa Eftim’in oğlu Selçuk Erenerol liderliğinde, 300 kişilik bir cemaat olan ortodoks Türkler, dünyadaki 7 milyon hristiyan Türk’ün tek bir çatı altında birleşmesi ve dünya Türklüğünün bütünleşmesi için faaliyet göstermektedirler.

SONUÇ

Millî Mücâdele, Türk Milletinin bir bütün olarak verdiği ”var olma ve var kalma” kavgasıdır. İstiklâl Savaşı’mız, Anadolu’daki Türk ve gayr-i Türk unsurları birbirinden ayıran turnusol kâğıdı işlevi gömüştür. Türk Ortodoksları, Millî Mücadele’ye olan katkılarıyla, itilaf devletlerinin “hristiyan azınlıkların haklarını koruma” adı altında yürüttükleri yıkıcı bölücü oyunları bozmuşlardır. Ortodoks Türkler, meselenin bir hristiyan Müslüman çatışması olmadığını, aksine bir İstiklâl ve hürriyet davası olduğunu ortaya koyarak, Millî Mücadele’nin büyük ihtiyaç duyduğu kamuoyu oluşturma ve şuurlandırma faaliyetini yerine getirmişlerdir.
Büyük Türk Milleti’miz, Müslümanı ve hristiyanıyla bir bütün olarak emperyalistlere ve maşalarına karşı savaşmıştır.
Ortodoks Türkler, Atatürk’ün deyimiyle; “bu memlekete bir ordu kadar hizmet etmişlerdir”.
Bu çalışmanın sonuç kısmını, 21 Eylül 1922’de Kayseri’de toplanan Türk Ortodoks Kongresi’nde söylenen şu sözler en iyi şekilde dile getirmektedir:
“Ey asil, necip, rahim ve şefik Türkler! Azim ve iman sahibi Türklük! Daima yükselecek ve şerefle yaşayacaksın…” TANRI, TÜRK’Ü KORUSUN!

KAYNAKÇA:

AYAN, Dursun, “ Kurtuluş Savaşında Ortodoks Türkler”, Türk Yurdu, c.XVII, sayı 122, Ekim 1997
BAYKARA, Tuncer, Türk İnkılap Tarihi ve Atatürk İlkeleri, Akademi Kitabevi, İzmir 1996
CİHANGİR, Erol, Papa Eftim’in Muhtıraları ve Türk Ortodoks Patrikhanesi, Turan Yayıncılık, İstanbul 1996
EKİNCİKLİ Mustafa, Türk Ortodoksları, Siyasal Kitabevi, Ankara 1998
EYİCE,Semavî, “Anadolu’da Karamanlıca Kitâbeler(Grek Harfleriyle Türkçe Kitâbeler)”, Belleten, C.XXXIX, sayı. 153, Ocak 1975
GÖDE, Kemal, Tarih İçinde Kayseri, Erciyes Ünv. Yay., Kayseri 1991
GÖYÜNÇ, Nejat, Osmanlı İdaresinde Ermeniler, Gültepe Yay., İstanbul 1983
GÜLER, Ali, Türk Yönetim Anlayışının Kaynakları(Başlangıçtan XII. Yüzyıla Kadar), Ocak Yay. Ankara 1996
GÜNGÖR, Harun, Türk Budun Bilimi Araştırmaları, Kıvılcım Yay., Kayseri 1998
KARS, Zübeyir, Millî Mücadele’de Kayseri, Kültür Bakanlığı Yay.,Ankara 1993
KUTAY, Cemal, Türk Millî Mücadelesi’nde Amerika, Boğaziçi Yay., İstanbul 1979
SEVİNÇ, Necdet, Ajan Okulları, Oymak Yay., İstanbul ty
SOFUOĞLU, Adnan, “İstiklâl Harbinde Kiliseler”, Türk Yurdu, c.XVII, sayı 122, Ekim 1997
ŞAHİN, M. Süreyya, Fener Patrikhanesi ve Türkiye, Ötüken Yay. İstanbul 1996
TURGAL, Hasan Fehmi, “Anadolu’da Gregoryen ve Ortodoks Türkler”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi(=BTTD), sayı 13, Mart 1986
UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi,c.I, TTK Yay. Ankara 1982
YEDİYILDIZ, Bahaeddin, “Azınlık Meselesi Açısından Tahrir Defterleri”, BTTD, sayı 19, Eylül 1986