Halim KAYA: ADİL ÇİFTÇİ’NİN GÖZÜNDEN EROL GÜNGÖR

BİR İLAHİYATÇININ PENCERESİ:

ADİL ÇİFTÇİ’NİN GÖZÜNDEN

EROL GÜNGÖR

Halim KAYA
16.06.2021

Her zamanki gibi yeni çıkan ne var ne yok diye kitap satış sitelerinde yaptığım taramalarda dikkatimi çekti “Erol Güngör” adlı bu kitap. Yazarını da hiç okumasam da bugüne kadar Ankara Okulu yayınlarından ismine aşina olduğum bir ilahiyatçıydı. Hemen hemen Erol Güngör’ün bütün kitapları ile onunla ilgili olarak hakkında yazılmış yayınları alıp okuyan okuyamasa da en azından sahip olmaya çalışan bir olarak, bakalım Adil Çiftçi Erol Güngör hakkında ne yazmış dedim ve kitabı aldım. Adil Çiftçi İlahiyat eğitiminden sonra Din Sosyolojisi üzerine Yüksek Lisans yapmış ve Yüksek Lisans konusu da “Erol Güngör Hakkında Bir Monografi Denemesi”dir. Adil Çiftçi daha Üniversite de Öğrenci iken Erol Güngör eserlerini okumuş ve sosyoloji ve Din Sosyolojisi derslerinde yaptığı yorumlar ile Erol Güngör hayranı olduğu hocaları tarafından fark edilmiştir. Adil Çiftçi’nin hem Din Sosyolojisi uzmanı olması bakımından hem de Yüksek lisan konusu “Erol Güngör Hakkında Bir Monografi Denemesi” olması bakımında Erol Güngör hakkında yazmaya yetkin birisi olduğu yadsınamaz.

İlahiyatçı Din Sosyoloğu Adil Çiftçi’nin “Erol Güngör Hakkında Bir Monografi Denemesi” Yüksek lisans çalışması daha sonra “Erol Güngör” adlı bu kitaba dönüşmüş ve Mayıs 2018 yılında Ankara Okulu Yayınlarından birinci baskı olarak kitaplaşmış. Ancak kitabın hazırlık serüveni daha eski, şöyle ki Adil Çiftçi 1989 yılında kitaptan önce “Erol Güngör Hakkında Bir Monografi Denemesi” adlı Yüksek Lisans çalışmasına bir önsöz yazmış. Bu Önsöz’ün İçeriğinden de yazılış sebebi ve zamanın Tez aşaması olduğunu anlıyoruz. “Erol Güngör” kitabı; Sunuş’a Sunuş, Sunuş, Önsöz, Birinci Bölüm Erol Güngör Hakkında Biyografik Bilgiler başlığı altında ki Şöhreti, Hayatı, Kişiliği, Üslubu, İkinci Bölüm Meselelere Bakışı (Metodolojisi) başlığı altında Genel Bir Değerlendirme, Sosyolojik Bakış, Tarihi Bakış, Zihniyet Tipolojileri; Sömürge Münevveri Zihniyeti, İnkılapçı Zihniyet, Gelenekçi Zihniyet, Üçüncü Bölüm Tarihi ve Kültürel Devamlılık, Dördüncü Bölüm Milliyetçilik başlığı altında Umumi Bir Bakış, Halk ve Münevver Ayrılığı, Halkın ve Milli Kültürün Gücü, Milliyetçilik ve Devlet, Milliyetçilik ve Demokrasi, Milliyetçilik ve Tarih Şuuru, Milliyetçilik ve İslam, Milliyetçilik Bir Doktrin midir?, Özet, Bibliyografya, Erol Güngör’ün Bibliyografyası ve dizin bölüm ve başlıklarından oluşmakta olup 143 sayfadan ibarettir.

Adil Çiftçi’nin “Güngör, Türk kültür tarihi, kültür değişmeleri, İslam dünyasının meseleleri gibi konularda, özellikle yeni nesiller için, bir “referans mercii”dir.”(S:17) hükmü aslında söylenebilecek olan son sözü baştan söylemektir. Ayrıca “… hiçbir zaman ‘Güngör’ün büyüklüğünü ortaya koymak’ tarzında bir düşünceye ne sahip olduk, ne de bunu göstermeye çalıştık” (S:17) diyerek onu yeteri kadar tanıma ve tanıtma işini gereğince yapabileceğinden de endişe duymaktadır. Ne hazindir ki Güngör’ün büyüklüğünü ortaya koymakta iddialı olmadığını söyleyen Adil Çiftçi’ye mümkün olanın, olabileceğin en güzelini ortaya koyması için Erol Güngör’ün çevresinden de yardımcı olunmaz. “Güngör’ün ardından ‘ağıt yakan’ bazı kimselerin ya yardımcı olmamaları ya da ‘rahmetliyi pek tanımazdım’ ” diyerek engel olmuşlardır.

Adil Çiftçi; Güngör’ün hitap ettiği İslamcı ve milliyetçi kesimin bütün dergi ve gazetelerinde yazdığı için meşhur olmadığını, onun söylenmeyeni söylediği, Türk kültür ve Türk tarihine vukufiyeti, Türkçe’ye hakimiyeti, iğneleyici tenkit ve hicivlerde bulunması, çekici tekliflerde bulunması yazılarının etkisini artırdığı gibi kendisinin de şöhretini artırdığını ifade eder. Ayrıca Güngör’ün meseleleri tespit etme de ve gerçeği yakalama da tarafsız olurken, kendisinin taraf olduğu klasik manada objektif olmaya çalışmadığı vatanından, milletinden yana milliyetçi bir aydın olduğunu ortaya koyar.

“… onun söylemek isteyip de söyleyemediği çok az şey vardır. Kendi eserlerini beğenerek okuyan ve ona gönül bağı ile de bağlı olan insanların bile hoşuna gitmeyebilecek olanları söylemekten çekinmemesi, onun her konunun açıkça tartışılması taraftarı olduğunu gösterdiği kabul edilebilir.” (S:33)

Adil Çiftçi, dile hâkim olmanın göstergesi olarak, “Bilindiği gibi bir dile hâkim olmak … ifade edilecek hususun anlaşılacak tarzda ama çarpıcı, muhtevalı ama kısa bir şekilde anlatılabilmiş olmasında görülür. (…) Dile hâkim olmak aynı zamanda kültüre de hâkim olmaktır.” (S:39) dedikten sonra konuşma-yazmasından kültürel durumunun, bir insanın dili kullanımından mazi ile ne derece bağlar kurmuş veya kurmamış olduğunun da anlaşıldığını ifade ederek sözü Güngör’e getirir ve devamında “istihzâî, iğneli, çarpıcı ama bir şeyleri anlatma maksadına matuf ifadelerinde, Türk kültürünün dünü, yakın geçmişi ve bugünü bağlantılar kurabildiği. (…) Şahsiyetinin bir parçası olarak konuşma-yazma üslubuna, Türkçeyi kullanmadaki rahatlığıyla birlikte meseleleri ele alış tarzına ve Türk kültürüne hakimiyeti” (S:39) ni ifade eder. Adil Çiftçi’ye göre Erol Güngör “… cümle kuruluşu ve açıklık bakımından, Türkçe’yi kullanma yeteneğinin örnekleri ile temayüz etmiş” (S:48)tir.

Adil Çiftçi’nin tespitlerinden anlıyoruz ki Ülkücü hareketin bugün değişmeye yüz tutmuş olan İttihat ve Terakki’nin koca bir imparatorluğu yıktığı kanaatinin oluşması ile Abdülhamit’in eleştirilmesi engel olmada en büyük tesiri Erol Güngör yapmıştır. Onun tesiriyle Ülkücü Hareket ittihat ve Terakki Osmanlıyı yıkan kadro olarak bakmış, yine onun ve Nihal Atsız’ın tesiri ile Abdülhamit’in haksız yere eleştirildiğini ölümü üzerinden yüzyıl geçmiş birinin bu kadar şiddetli eleştirilmemesi gerektiği fikrini savunmuştur. Bugün Ülkücü Hareket mensuplarının her iki hususta da kanaatleri farklılaşmıştır. İttihat ve Terakki Cemiyetine hatalarıyla birlikte Cumhuriyeti Kuran temelleri atan kadro gözüyle bakanlar ile Abdülhamit’in 33 yıl imparatorluğu toprak kaybetmeden yönetmediğini düşünenler de çıkmaya başlamıştır.

Adil Çiftçi, Güngör’ün “kültürel devamlılık”tan yana ve dolayısıyla “gelenekçi” olduğunu söylemektedir. O bu fikrini de Erol Güngör’den alıntıladığı şu cümleyle “Türk münevveri yüzyıl önceki Türkçe’yi kullanmayacak, ama bin yıl önceki Türkçe metinleri bile anlayacak; yeni harfleri kullanacak, ama üniversite kapısı önündeki kitabeyi görünce alık alık bakmayacak.” (S:451) destekler.

Adil Çiftçi’ye göre Erol Güngör, milliyetçi bir fikir adamı olmanın yanında bir aksiyon adamıdır. Adil Çiftçi’ye göre o sadece bilgi vermekle yetinmez tahlil eder, terkib eder, neticeler çıkarır ve tavsiyelerde bulunur. Hatta Çiftçi, Ziya Nur’un Dündar Taşer’in konuşmalarını derlediği Dündar Taşer’in Büyük Türkiyesi kitabının “Birkaç Söz” bölümünü yazan Erol Güngör’ün -Dündar Taşer’in MHP’li olması dolayısıyla kastedilen siyasi partinin MHP olduğu sonucu da çıkabilecek- bir siyasi parti taraftarı olduğu sonucunu çıkarmıştır.

Adil Çiftçi; Erol Güngör’ün Osmanlı İmparatorluğunun yıkılma dönemlerinde ortaya çıkan fikir hareketlerine mensup Osmanlı aydınının “Bozgun Psikolojisi”yle hareket ettiğini, Garpçıların “Saldırganla Özdeşleşme”ye, Türkçülerin “Tarihin Derinliklerinde Teselli Aramaya”, İslamcıların ise “Müslümanlığın Modern Hayata Ters Düşmediğini İspatlaya” çalıştıklarını tespitlerini “Türk Kültürü” kitabın da yaptığını söyler.

Adil Çiftçi, Erol Güngör’ü “Tartışmaları daima daha yüksek bir fikir planına çıkarmaya çalışan” bir fikir ve ilim adamı olarak gördüğünü ve tartışmaları fikri plana çıkarmanın birinci yolunu “tenkid edilen şeyin bizzat kendisi hakkında yeterli bilgiye sahip olmak” diğeri de “bir şeyi tahlil ederken doktriner ideolojilere başvurmamaktır” (S:64) şartlarını ileri sürdüğünü ifade eder. Ve Erol Güngör’ün “fikir sahibi insanlar fikir münakaşası yaparlar; ideolojik kanatlar arasında münakaşa bahis konusu değildir, onlar sadece kavga veya harp ederler” (S:65) hükmünü önümüze koyar. İnançlar, din ve ideolojiler tartışılmaz sadece inanılır, yani ya ret ya da kabul edilirler, tartışma konusu olurlarsa Erol Güngör’ün dediği gibi kavga ve savaşa sebep olurlar. Çünkü inanç ve kaideler yeni şeylere inanmakla zaman içinde değişir belki ama baskı ile yerine inanılabilecek yeni bir şey koymadan değişmez. Adil Çiftçi her türlü ilmi ve fikri çalışmaya set olan çağımızın müzmin hastalığı “tekfir” illetine Güngör’ün “Müslümanlar fikir meselelerini iman meselesi olarak görmekten vaz geçmeli ve düşüncenin doğruluğuna kriter olarak imanı almamalıdır. (Böyle yapmak) onların imanlarını terk etmeleri manasına gelmez.” (S:65) ifadesini aktararak en vurucu tespitini yapıyor.

Erol Güngör’ün yazılarında insanlarla değil de zihniyetlerle meşgul olduğunu ve üzerinde durduğunu ve bu zihniyetlerin de “sömürge münevverin zihniyeti”, “inkılapçı zihniyet” ve “gelenekçi zihniyet” (S:70) olduğunu söylemektedir Adil Çiftçi.

Adil Çiftçi Bir milletin başka bir millete ait kültürü olduğu gibi benimsemesinin imkânsız olduğunu, bunun bir millete ait tarihin başka bir millet tarafından aynen yaşanmasına benzetir ve Erol Güngör’den “Tarih bir milletin hayatıdır, yani hayat içerisinde karşılaşılan ve büyük ölçüde başkalarınınkinden farklı olan şartların ve bu şartlara yapılan tepkilerin hikâyesidir. Kültür ise bu tepkilerden doğan inanç, norm ve davranış özellikleridir. Başkalarının hikayesini okursunuz ama aynı hikâyeyi yaşayamazsınız. Avrupalılaşmayı imkânsız kılan da budur.” (S:79) ifadelerini aktararak gönlümüze su serpmektedir. Çünkü 1839 Tanzimat’tan beri yürütülen Batılılaşma çalışmaları ve Avrupalıların her seferinde buzdolabına kaldırıp beklemeye aldığı entegrasyon istekleri bizi korkutuyordu. Tam dönüştürmenin mümkün olmayacağı sevindirse de kültürümüzde meydana getirdiği tahrip ve dejenerasyon tamir edilecek türden değildir.

Adil Çiftçi, Erol Güngör’ün Cumhuriyet İnkılapçılarının  Batıcılık ile birlikte temel dayanakları olan milliyetçilik’i “Osmanlı’dan kurtuluş hareketi” manasında gördüklerini, Cumhuriyet’in Türklerin binlerce yıllık tarihinden bahsederken onların binlerce yıllık kültürünü yok saydığını, Türklük adına yola çıkıp milletin tarihi oluşunun dışında bambaşka bir medeniyete kaynatmaya çalıştıklarını, bu çabanın gerçekleşmesi halinde Türklüğün yok olacağını, hiçbir kültürün başka bir zeminde eski mana ve muhtevasında devam etmediğini, ancak bu dönemdeki değişmenin özünde yatan tavrın millilik kavramı içinden Müslüman dünyasıyla ve Müslümanlıkla ilgili şeyleri çıkarmak olduğu tespitlerini “Türk Kültürü ve Milliyetçilik”, “Dünden Bugünden Tarih-Kültür-Milliyetçilik” adlı kitapları ile “Türk Edebiyatı” dergisinin 102. Sayısında yazdığı “Milli Kültür Politikası” adlı makalesinde yaptığını, milli tarih ve milli kültür buhranın temellerinin atıldığını bizlere aktarmaktadır. Ve Erol Güngör’ün “Islahat ve inkılap nesilleri başkalarına benzeyerek bir şahsiyet kazanma çabasında idiler, fakat kopyayı bile başaramadıkları için Avrupalıların gözünde de gayet itibarsız bir mevkie düştüler.” (S:83) dediğini söyleyerek kendi cemiyetine ve kültürüne yabancılaşan insanın başka kültürler arasında da kendine yer bulamayacağını ilave etmektedir.

Büyük devlet kurma geleneği”nin sahibi olan Türkiye’nin geçirmiş olduğu sosyal ve kültürel değişmeler sonucunda “kendisine hüviyet arayan yeni devletler” arasına girdiğini, aslında Milli hayatın “devam ederek değişmek, değişerek devam etmek” yolunu izlemesi gerektiğini, milli kültürü mil kültür yapan şey de değişerek fakat nereden geldiğini belli olarak, kültürün devamlılığı içerisinde yeni ihtiyaçlara verebilme”si olduğunu ve buna “Yaşayan Kültür” dendiğini Güngör’den aktarır Adil Çiftçi.

Adil Çiftçi’nin göremediği çok önemli bir kavram ikilemi var ki o da Erol Güngör’de kültür değişmesi hususunda iki kavram vardır. Birincisi tabi seyri içinde yaşayan kültürün yeni ihtiyaçlara cevap vermesi demek olan “kültür değişmesi” ile, ikincisi de devlet ve aydınların sürekli hayata yaptıkları müdahaleler ile gerçekleşen “cebri veya mecburi kültür değişmesi”dir.

Yukarıda İttihat ve Terakki konusunda Ülkücülerin kanaatlerinin değiştiğini söylemiştik burada da Adil Çiftçi, Erol Güngör’ün “yaşadığı dönemin birçok milliyetçi siyaset ve fikir adamlarının katıldığı [aşağıdaki] düşünceleri, bugün bizzat kendi çevresinde bulunan insanlar tarafından bile savunulmamaktadır.” (S:95) diyerek tam bizim de zaman zaman sosyal medya üzerinden eleştirdiğimiz, günümüz Ülkücü Milliyetçilerin kendilerinden önce yaşamış fikir adamlarının fikirlerine inanmadığı, tam zıddı fikirleri savundukları görüşümüze aldığımız cevap; “bir kişinin her fikrine inanacak savunacak değiliz” olmaktadır. Adil Çiftçi yukarıdaki tespitine de Erol Güngör’den “Avrupa Ortak Pazarının kuyruğu mu, yoksa Ortadoğu’nun başı mı olacağız? Bize düşman olan ve düşman kalacak olan bir medeniyetin çöpçülük hizmetini mi, yoksa kendi medeniyetimizin öncülüğünü mü yapacağız?” (S:96) satırlarını örnek vermektedir. Ama bugün geldiğimiz nokta da öncekiler ile bugünküler arasındaki fikri ayrılık ve farklılaşma o kadar fazla ki hangisini sayalım. Sonra bunun adına da tekâmül, gelişme diyorlar. Bir örnek yetecektir: Başkanlık Sistemi. Başkanlık sistemine “İstemezük” mantığı ile siyaseten karşı çıkmak yerine, Türk Milletinin sosyolojik yapısını inceleyerek, toplumda adaleti temin edecek, işleri hızlandıracak, tek adam despotizimine engel olacak bir başkanlık sistemi, yani eksiklerden arındırılmış bir sistem kurmanın çabası içinde olmak, öneriler getirmek gelişen bir fikri devamlılıktır.

Erol Güngör’e gör İslam tamamıyla canlılığını yitirmemiştir. İslam Medeniyeti gerilemiş ve söner gibi olmuştur, İslam’ın değerler sistemi başka bir zaman ve mekânda uygulaması en azından maddi tezahürleriyle farklı olacaktır, İslam’ın uyanışı için günümüzde fütuhata ve fütuhat yapacak ordular gerekmez. Sosyal değişme ve kültür değişmesinin neticesi olarak, “Her asır kendi imkanlarıyla İslam’a yeni yorumlar getirecektir ve herhalde çağımızın imkanları İslam prensiplerine daha geniş bir uygulama sahası verecek durumdadır.” (S:101)

Adil Çiftçi, 1950 ve 1960 yıllarında “inkılapçı tavır” Türkiye’nin meselelerini çözmekte başarısız kalınca milli kültürün müdafaasını yapanların yeni Türkiye için milliyetçi bir görüş bulmak zorunda kaldığını ifadeden sonra bulunan milliyetçi tavır ile inkılapçı tavır arasındaki farkı Erol Güngör’ün “Dünden Bugünden Tarih-Kültür-Milliyetçilik” adlı kitabından “İnkılapçı tavır ile milliyetçi tavır arasındaki en önemli fark; inkılapçıların, Türk milletini zihinlerindeki bir kalıba sokmaya uğraşmalarına karşılık, milliyetçilerin millet hangi kalıba girmek istiyorsa ona bu yolda yardımcı olmak istemeleri idi.” (S:104) olarak aktarmaktadır. Ancak bura da şunu ayırt etmek lazım ki milletin girmek istediği doğru ve sağlıklı yolda kendisine yardımcı olmak ilim irfan yolundan ve inançtaki sapmalarla da mücadele etmek aydınların vazifesidir. Erol Güngör’e göre “Milliyetçilik hareketi Türkiye’ye dış kuvvetlerin direkt tesir sahası dışında yeni bir hüviyet kazandırmak üzere doğmuş olup, içinde bulunulan hal ve şartların zaruri bir neticesi halinde gelişmiştir.” (S:104) ve her milletin tarih ve kültür şartlarına göre farklı milliyetçilikler tezahür etmiştir. Mesela “Arap milliyetçiliği sosyalizmle iç içe iken, Türk milliyetçiliği sosyalizme karşı bir antitez teşkil eder.” (S:104) der Erol Güngör.

Mili kültür ve milli devlet hakkında Erol Güngör “Devlet değimiz siyasi organizasyon bir milletin maddi ve manevi kültürünü ayakta tutmak, onu yaşamaktan ve gelişmekten alıkoyacak tehlikeleri ortadan kaldırmak için kurulur.” (S:111) diyerek milli kültürün gelişip korunmasının ancak milli devletin koruması ile olacağını yoksa milli kültürün gelişemeyeceği gibi tehlikede olacağını da zımni olarak ifade etmektedir. Milli kültürü koruma ve geliştirmek için kurulacak devletin de milli birlik prensibi içinde halka dayanan bir rejim olarak demokratiklik vasıflarının olması gerektiğini de çeşitli vesilelerle işler.Ona göre Milliyetçiler her ne şartta olurlarsa olsunlar demokrasiden vazgeçmemelidirler.

Adil Çiftçi Erol Güngör’ün “İslam, Türk kültürünün dün olduğu gibi halihazırda da çok kuvvetli yapıcısı” (S:116) olduğuna inandığını ve “Türklük ve Müslümanlığın birbirinden ayrı şeyler olarak düşünülemez (olduğunu) (…) Dahası, milliyetimiz(in) İslam dini dışında düşünüleme” (S:117) yeceğini “İslam, Türk Milliyetçiliğinin ayrılmaz bir parçası” (S:117) dır.

Adil Çiftçi; Erol Güngör’ün Mehmet Akif’i bugünkü Türk milliyetçiliğinin fikir liderlerinden bir olarak gördüğünü, bu bakışın onun anlatmaya çalıştığı Türk Milliyetçiliğinin İslam ile içiçeliği hakkında bir fikir verebileceği tespitini yapar. Erol Güngör’deki Türk Milliyetçiliği İslam içiçeliğini “Milliyetçilik, her şeyden önce bir kültür hareketi olduğu için ‘ırkçılığı’ reddeder.”, “İslam dini de cihanşümul bir din olmak itibariyle, insanlar arasında ırk, soy, sosyal sınıf vs. farkları gözetmez.” (S:118) ifadeleriyle perçinler. Adil Çiftçiye göre; İslam Medeniyetinin üç ana unsuru olan Arap, İranlılar ve Türkler ortak bir medeniyet ve inanç sistemi içinde bulundukları halde ayırt edilebilen ve gerçekten ayrı görülen milletler halinde yaşamışlar, dilleri, örf-adetleri ve sosyal teşkilatlarının birbirinden oldukça farklıdır. O bu düşüncesini Erol Güngör’den “(Arap, İranlılar ve Türkler arasındaki HK)Bu ayrılık İslam açısından göze batmıyordu, çünkü İslamiyet’in insanları tek bir millet haline getirme şeklinde bir davası yoktu. Üstelik milletlerin ayrılığı kabul ediliyordu.” (S:119) aktardığı ifadelerle destekliyor. “İslam’ın milli statükoları kabul edişinin en büyük delillerinden biride, İslam hukukunun örfe büyük ölçüde yer vermiş olmasıdır.”, “Milliyet farklarını hesaba almayan bir İslam düşüncesi, kaynağını İslam dininden ziyade, bazı siyasi durumlardan almaktadır.” (S:119)

Milliyetçiliğin kurucu fikir aydınlarının bazı meseleler hakkında vaaz ettiği ile bugünün milliyetçilerinin inanıp vaaz ettiği fikri beyanlar arasındaki farklılıklardan biri de Milliyetçiliğin doktrin olup olmadığıdır. Erol Güngör zamanının anlayışını “Milliyetçilik bir doktrin veya dogmatik bir sistem değildir. Milliyetçilerin fikir planında yekpare bir bütün teşkil etmesi onu yeni yeni problemler karşısında sahip bulunması gereken esneklikten mahrum edebilir” (S:119) diyerek ortaya koyar.

SONUÇ:
Erol Güngör’ün kendi kitaplarını okuyacak olanların, onun kitap ve makalelerine dağılmış fikirlerine daha bütüncül bir perspektiften bakabilmek için mutlaka önceden Adil Çiftçi’nin “Erol Güngör” adlı bu çalışmasını okumaları, kendileri için bir el fener vazifesi görecektir.