Güntülü AYYILDIZ: Galip Erdem’de “Ülkücü’nün Çilesi”

GALİP ERDEM’DE

“ÜLKÜCÜ’NÜN ÇİLESİ”

Güntülü AYYILDIZ

İster devir değişsin ister yeniçağlara geçilsin ne derdi değişir ülkücünün ne de çilesi biter. Ülkücülük sadece sözle temin edilmez, bir yaşayış biçimidir. Ülkücülüğün özünü, derdini, gayesini ve çilesini en güzel öğrendiğimiz büyüklerimizden biri de Galip Erdem’dir. O yaşadığı ülküyü tanımlamış, tanımladığı ölçüde de yaşamış en güzel örnektir. Yazdığı köşe yazılarıyla adeta hem kendi dönemi hem de bugünün ülkücüleri için gidilecek yol haritasını çizmiştir. Çünkü onun söyledikleri belli bir zamanı değil ülkücünün fıtratını kapsar. Ülkücünün dününü, bugününü ve yarınını…

O kendini şöyle anlatır: “İnsan vardır, kendini dünyanın mihveri sanır; insan vardır, kendini aşan bir büyük gayenin vasıtası olduğuna inanır. Ben inananlardanım.’’ İşte ülkücü inanandır, hangi zulmün zindanında olursa olsun hangi kuyuya atılırsa atılsın inanç ve imanıyla gayesi uğrunda yaşayandır.

Galip Erdem’e göre beşeri plandaki vazifelerimizin en başta geleni ve en ziyade saygıya değer olanı da, bütün gücümüz ve kabiliyetimizle, milletimizin emrinde yaşamaktır. Bu inançla başlayan millete hizmet anlayışı ülkücünün sırtladığı ülküsü olmuştur.

Yolların dikenli olduğunu bilir bütün çileyi göze alarak arkasına dönmez hep ileri yürür. Çünkü o zahmetsiz yolu seçmez zahmette rahmet olduğunu bilir. Hayatını adadığı vatanı, milleti ve bayrağı için işte bu çile ona nimettir.

‘’Gün olur, ülküsüz insanlara gıpta ile bakasınız gelir. Rahat yaşarlar. Tıpkı Şairin söylediği gibi: ‘’Akl u Şuur’’ları vardır, güzel severler. ‘’Bade’’ içerler ve nihayet göçüp giderler. Ülkücülerin hayatı bambaşkadır. Sözlüklerinde rahatlık kelimesinin yeri yoktur. Daimi bir mücadele içinde ömür tüketirler. ‘’

O kendini zirveye çıkartanlardan değildir. Düne ve bugüne bakarsanız bunu çok iyi görürsünüz. Çünkü Ülkücü, alan olmamıştır aksine ömrünü, son kurşunu ve bütün emeğini davası, inandıkları için harcayan olmuştur. İşte bu ülkü erleri için önemli olan karınca misali taşıdıkları bir damla sudur.

‘’Hemen herkesle, her şeyle zaman zaman çatıştıkları görülür. Arkadaşları ile aileleri ile hatta sevdikleri ile… Belli bir ülkünün esaslarından ziyade, politikanın değişen icaplarına uymayı tercih eden kudret sahipleri ile de sık sık ihtilâfa düşerler. Çok defa, başları belâya girer; gene de sinmezler. Bu hâlleri “kalabalık”a göre, uslanmamaktır; kendilerine göre de, yılmamak.”

Ülkücüyü herkesten ayıran inancıdır. Kimi paraya kimi şana şöhrete inanır ve bunun için herkesi, her şeyi harcamaktan sakınmaz. Ülkücü ise ne insan harcar ne de değerlerini harcatır. Her devirde önüne engeller konsa da o ülküsünü yaşamaktan vazgeçmez. Ülküsüzler tarafından ülküsüyle suçlanır. Hâlbuki insan inandıkları kadardır ve ülkücünün inandıkları her zaman kendisinden önce gelir.

‘’Ülkücü dünya nimetlerinden yana nasipsizdir. Gözü yoktur ki, nasibi olsun. Bir lokma, bir hırka ona yeter. Paraya karşı o kadar müstağnidir ki, halkın hayretine sebep olur. Herkesin istediğini istemez, ne istediğini de herkes anlayamaz. Kendi zevkleri dışında zevk tanımayanlara göre ‘’zevksiz’’ bir adamdır. O böyle davranışlara hiç önem vermez. Elverir ki, inandığına dokunulmasın!’’

Onun için önemli olan inandıklarıdır, inandıklarına dokunulmasını istemez. İşte O, kalabalıklara göre dertsiz başına dert almış, boyundan büyük işlere kalkışmış, boşa küre çekmektedir. Ama gün gelir gemi su almaya başlayınca gemiyi ilk terk eden o kuru kalabalık olur. Gemiyi kurtaran da bu hor görülen insanlar olur. Asıl vatanseverler…

“Kalabalığın nazarında o, zavallı bir hayalperesttir. Olmayacak fikirlerin rüyasına dalmış öylece uyumakta, başkalarını da uyumaya teşvik etmekte…
Bir gün fikirlerinin gerçekleştiği görülse bile, O’na hiç kimse “aferin” demez. Üstelik “böyle olacağı zaten belli idi” buyurulur.”

Aslında derin uykudakiler o kalabalıktır ve ülkücü, bütün bu zorluklara rağmen fikirlerini yaşar, yaşatmaya çalışır. O desinler için konuşuyor, desinler için yaşıyoruz diyen bu kalabalıklara asla karışmaz. Aksine o ülküsü için hiçliğe erken kavuşandır. Düşünen ve fikri mücadele verendir.

Erdem, Ülkücünün ülküsü ile münasebetini, hakiki bir aşkta sevenle sevgilinin münasebetine benzetir. Hep verir, hiç alan olmaz. Sevgili nazlıdır, sitemi eksik etmez, incinmeye de hiç gelemez. Diğer sahaların aksine sevgili bahis konusu oldu mu Ülkücü, baştanbaşa hassasiyet kesilir. Şahsına fenalık yapanlara pek aldırmaz ama ülküsüne yan gözle bakanlara tahammülü yoktur. Sadakati için karşılık beklemez, mükâfat istemez, bir garip kişidir… Ülküsüne hizmet edenlere son derece hürmetkârdır. Gerçek âşıklar gibidir; kıskanmaz. Sevgilinin sevildikçe güzelleşeceğini bilir. Sevmenin gururu yegâne süsüdür.

Ülküsüne olan bu bağ, onu her zorluk karşısında diri ve ayakta tutar. Vazgeçmez, yılmaz yoluna devam eder karanlıkta ise o yolu aydınlatan ışık olur Galip ağabey gibi.

Ondaki millet sevgisi, ölümüne kadar sürecek emsalsiz bir aşktır. Maddi zevklerini hayatın gayesi olmaktan çıkarmış, şahsi dertlerini daima ihmal etmiştir. Ruhu ile tarihinin artık hayal olmuş sahifelerini içinde yaşar.

“Ülkücünün en çok dinlediği ‘’nasihat’’tır. ‘’Yapma!’’ derler, ‘’Hayatını heba etme!’’ derler, ‘’Gününü gün et!’’ derler. O kadar çok şey söylerler ki, hiç bitmez. O hepsini dinler, ama hiçbirini tutmaz, gene bildiği gibi yaşar. Ülkücülerin en amansız düşmanları “eyyamperest” lerdir. Menfaatlerine tapan bu adamlar, daha çok kazanmalarına, daha rahat yaşamalarına mani olacak sanırlar da, ülkücüleri ezmeğe çalışırlar! Ne garip tecellidir ki, ülkücünün gayretlerinden en çok faydalananlar da “eyyamperest” lerdir.”

Ülkücü vatanını dört bir yandan sarmış ayrık otlarıyla mücadele eder. Derdi çok olanın çilesi biter mi? Bitmez tabi ki…

Galip Erdem ülkücü olmak kadar ülkücü kalmanın da güçlüklerine işaret eder. O ülkücü adayı olunduğundan bahsederek, gerçek ülkücülüğe ne kadar yaklaşabildiğimizin hesabının son nefeslerimizi verdikten sonra çıkarılacağını söyler. Nefsin, ülkücü kalabilme ülküsünde önemi vurgular ve nefsini yenebilen bir yiğidin, bütün dünyayı yenmiş saydığını söyler.

1960’lardan günümüze hitap eden yazıları, kaleminin kalıcılığının ve unutulmayacağının göstergesi olsa gerek. O kendi zamanında olduğu gibi bugünde yol göstericidir. Köşe yazılarına sığdırmaya çalıştığı fikirleri bize dünü olduğu kadar bugünü de kolayca anlatabiliyor.

‘’Gün gelir, ecel hükmünü icra eder, ülkücü dünyasını değiştirir. “Kalabalık” o’na acır, daha iyi yaşamış olmasını temenni eder. Hâlbuki o, inançları uğrunda yaşamanın hazzını tadamadıkları için ömrü boyunca “kalabalık”a acımıştır.’’

Galip ERDEM ağabeyi rahmetle anıyoruz.

Kaynak: ‘’Ülkücünün Çilesi’’. Galip Erdem, İstanbul, Ötüken Neşriyat. 2012