Güntülü AYYILDIZ: PARİS’TE BİR OSMANLI SEFİRİ

“PARİS’TE BİR OSMANLI SEFİRİ”

ÜZERİNE İNCELEME

Güntülü AYYILDIZ

İnceleyerek, okudukça farklı platformlardan araştırma merakımı uyandıran Şevket Rado’nun çevirisini yaptığı ‘’Paris’te bir Osmanlı Sefiri’’ kitabı; Yirmisekiz Mehmet Çelebi’nin Paris’e elçi olarak gönderilmesinin ardından dönemin padişahı III. Ahmed’e sunulmak üzere kaleme alınmıştır.

Edirne’de doğan Mehmet Çelebi, Saksoncubaşı Süleyman Ağa’nın oğludur. Lakabını Yeniçeri Ocağına 28. Ortasında kayıtlı olmasından alıyor. Kendisini Paris Elçiliği’ne gönderildiği Lale Devri’nde göstermeye başlamıştır. Osmanlı’nın Garp’a açılan ilk kapısı olan bu Paris elçiliğini, yenileşme hareketlerinin ilk adımı olarak görebiliriz.

Üniversite’de Türk Dış Politikaları dersinde hocamızın tavsiyeyle okuduğum bu kitap, aslında ön modernleşme olan Lale Devri’ni anlamamızı sağlayacak zemini bize sunmaktadır. Eser bu yönüyle, ilgilisinin okuması gerektiği kadar o dönemin şartlarını idrak edip olayları anlamamız için hepimizin okunması gerektiğini düşünüyorum.

Asıl nüshanın ilk çevirilerinin Arapça ve Fransızca olduğunu görüyoruz. Yeni harflerle çeviri eksikliğini gidermek için Şevket Rado dönemin konuşmanı dilini koruyarak kolay anlaşılması için sadeleştirmeye başvurarak asıl nüshayı çevirmiştir. Bundan dolayı eser 18. yüzyılın konuşma dilini tanıtıyor, bu dönemde kullanılan Türkçe hakkında fikir veriyor.

Millet olarak bugünü yaşayıp geleceği inşa edebilmek için dünü anlayabilmemiz gerekir. Bunun için çeşitli okumalar, araştırmalar yapılmalıdır. Bugünden düne açılacak pencere için kaynak çok önemlidir. Bazı eserlerimizin yeni harflere çevirisi yapılmadığı için okuyamadığımız ya da çevrilmiş farklı dillerden okumaya çalıştığımız acı bir gerçektir. Bu sefaretname üzerine birçok çalışma yapılmıştır. Rado’nun bu çevirisi yazılanları destekleyen çizimlerle merakla öğrenerek okuyacağımız önemli bir eser olmuştur.

Paris yolculuğunu başlatan süreç toprak ve güç kayıpları olmuştur. 1699 Karlofça anlaşmasıyla toprak kaybeden Osmanlı için eski güçlü günler geride kalmış ve gerileme dönemi başlamıştır. Dünya siyasetindeki etkisini de yavaş yavaş kaybetmeye başlamıştır. 1718’de imzalanan Pasarofça anlaşmasıyla yeniden yaşanan toprak kayıplarıyla Osmanlı Devleti tehlikenin ve Batı’nın gücünün ilk kez farkına varmış, onlarla ciddi temaslar kurmaya karar vermiştir. Bu kararın ilk adımı 1720’de Yirmisekiz Mehmet Çelebi’nin Paris’e elçi olarak gönderilmesi olmuştur. Kitaptan anladığımız üzere; bu adım Batı’yı tanımamızı sağlarken gönderilen heyetin bilgisi, kültürü ve davranışları sayesinde Batı’daki Türk imgesini değiştirmiştir. Turquerie’nin yolunu açmış ve birçok alanda Türk tarzı ürünler verilmiştir.

Yirmisekiz Mehmet Çelebi’nin sonradan sadrazam olan oğlu Sait Paşa’nın da içinde bulunduğu 400 kişilik heyetle başlayan bu yolculuk anılarından oluşan eser, sefaretname olsa da seyahat intibaları ihtiva etmesinden dolayı Şevket Rado tarafından ‘’Seyahatname’’ denmiştir. Bu gezide de yer alan Sait Paşa ile İbrahim Müteferrika’nın ilk Türk matbaasını kurma gayreti bu elçiliğinin önemli bir sonucu olmuştur.

Şevket Rado’nun kitabın sunuş kısmında belirttiği gibi Yirmisekiz Mehmet Çelebi’nin sadece Operayı getirmesiyle tanınmasının ve Lale Devri’nin kültür ve düşünce dünyasına olan etkisinin pek bilinmediği gerçeği ortadadır. Bu eseri yazmamın asıl sebebi bu bilinmezliktir.

Bu elçilik vazifesi; 7 Ekim 1720’ de İstanbul’dan çıkıp 21 Kasım 1720’de Toulon şehrine varmasıyla başlıyor, 8 Ekim 1721 Paris’ten İstanbul’a varışla sona eriyor. Eser, bu bir yıllık sürede Yirmisekiz Mehmet Çelebi’nin anılarından oluşmaktadır. Çelebi; gezdiği yerlerin, gördüğü yeniliklerin büyüsüne kapılmadan aklıselim vazifesini yerine getirerek her şeyin mahiyetini anlamaya çalışmıştır. Kendi gerçekleri içinde var olanı ortaya koymaya çalışmıştır.

Toulon şehrine geldikleri gün, Marsilya’da başlayan 80.000 ölüme olan veba salgını sebebiyle şehirde temastan kaçınıp 40 gün karantinada kalmaları bana günümüzdeki Koronavirüs (CoViD-19) önlemlerini hatırlatmıştır. O dönemde alınan tedbirleri ve gidişatı bu eser sayesinde öğrenmiş oluyoruz.

Halk başta olmak üzere herkesin bir zamanların dünya devi olan Osmanlıyı merak ettiğini görüyoruz.. İlk andan itibaren top atışlarıyla, şenliklerle büyük bir ilgiyle karşılanmış olmalarına şaşırmamak gerekiyor. Çelebi’nin gördüğü ilk yeniliklerden biri kadınların sosyal hayatta bu kadar aktif olması ve itibar görmesiydi. Çünkü karşılayan merakları gözlerin çoğu kadınlardı. Kadınların heyete büyük ilgi göstermesi ve onları yemek yerken, namaz kılarken izlemek istemesi Çelebi ve beni şaşırtsa da Fransızlar için şaşırılmayacak bir durumdu. Çünkü onlar merak ettikleri için Kral’ı da bu şekilde izlemeye alışıktı.

Gezerken gördüğü her şeyin ayrıntılarıyla anlatıldığı bu eser Lale Devri’nde yapılacak yeniliklerin yol haritasını oluşturmuştur.

Belli başlıklar altında düzenli yazılmış olması eseri okumamızı kolaylaştırmıştır. Her şeyin en ince ayrıntısıyla yazıldığı bu eser bize o dönemin Fransa’sını tanıtmaktadır. Kanal üzerinden yapılan seyahatlerin, şehirlerin yapısının, kalelerin ve bahçelerin nasıl olduğu hakkında bilgiler veriyor. Fransa’nın duvar resimleri, Paris’in geniş sokakları, havuzları, fıskiyeleri, şadırvanları görülen yenilikler arasındaydı.

Elçiliğimiz Paris’e varana kadar konakladığı her yerde büyük ilgiyle karşılanmıştır. Krallık, Elçiliğimize pek çok imkân sunmuş ve onların rahatlıklarını sağlamaya çalışmıştır. Bu sebeple pek çok yeri gezmişler pek çok yerde bulunmuşlardır. Av ve sığır partisinde, Opera gösterilerinde bulunarak burada gördüklerini de not düşmüşlerdir. Askeri hastane, rasathane, kilim ve ayna atölyesi ziyaretleri de ayrıntılarıyla not edilmiş; teşrihhane, tabibhane, devahane, saatleri, fayansları görülen her şey yazıda ayrıntılı anlatılmıştır.

8 Ekim 1721’de İstanbul’a varışla son bulan gezi, Batı’yı Osmanlı’ya tanıtmış, Lale devri yeniliklerinin rehberi olmuştur. Devlet adamlarının bu yeniliklere ayak uydurması hiç kolay olmamış ve 28 Eylül 1730 Patrona Halil İsyanı ile Lale Devri son bulmuştur. Bunun ardından III. Ahmed’e ve Damad İbrahim Paşa’ya yakınlığıyla bilinen Yirmisekiz Mehmet Çelebi Lefkoşa’ya sürülmüş, 1731 yılında da vefat etmiştir.

Gezi boyunca görülenlerin ardından not düşülen “Dünya müminlerin hapishanesi, kâfirlerin cennetidir.” sözü, Yirmisekiz Mehmet Çelebi ve heyettekilerin tutumunu gözler önüne sererken bizlere de bu gezinin mahiyetini düşünme fırsatı sunuyor.

Güntülü AYYILDIZ

***

1 Comment

  1. Haberdar Olup da okumaya fırsat bulamadığım bir kitabı incelemiş Güntülü AYYILDIZ. Teşekkür ederim. Kitap incelemede kendim hep alıntılar üzerine yazardım. Ancak Güntülü AYYILDIZ çok farklı bir üslup ile bana farklı pencere açtı. Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in yanlış abdest alan yaşlı adama abdestin nasıl doğru alınacağını göstermeleri gibi bana da Güntülü üslubuyla da yazılabileceğini öğretti. Yeni inceleme ve yazılarını merakla bekleyeceğiz.

Comments are closed.