Galip ERDEM, ATSIZ İçin Yazdı: “Bir Bozkurt Göçtü…”

Bir Bozkurt Göçtü

 Galip ERDEM

 Mübarek Kurban bayramının sevincini duyamadık. Gözlerimiz yine yaşlı, yüreklerimizde tarifsiz bir ağırlık! En seçkin değerleri­mizden birini, özellikle emsalsiz bir ülkücümüzü kaybetmenin onul­maz acısını yaşıyoruz. En ufak bir mübalâğa endişesine kapılmadan ve çok ölçülü bir ifade ile, ATSIZ Beğ hocamızın ölümündeki mânâ­yı anlatmaya ancak böyle yaklaşabiliriz. Tahammül edilemez acı­ları yiğitçe göğüsledikten , dayanılmaz nice çileye katlandıktan sonra, hiç beklemediğimiz bir zaman “bir daha gelmemek” üzere sonsuzluğa göçtü.

Nefsimize karşı dürüst olabildiğimiz ve güzel bir geleneğe uyma alışkanlığının dışına çıkabildiğimiz takdirde, bütün bir ömür boyunca, adam kelimesinin başına büyük sıfatım koyabilmek için çek­tiğimiz sıkıntıları inkâr edemeyiz. Atsız Beğ, tam bir huzurla be­lirtmek gerekir ki, yakınlarını ve dostlarını riyanın ezikliğine düşürmeyen sahici bir büyüktü. Büyük bir seciye kahramanı, bü­yük bir ülkücü ve şüphesiz, büyük bir romancı.

Düşmanları bile, seciyesindeki sağlamlığı, ülküsüne bağlılıktaki dönmezliği teslim etmek zorunda kalmışlardır. Atsız Beğ’i, bir yazının dar çerçeve­sine sığdırmak elbette mümkün değildir. Yine de diğer insanlarda, hele çağdaşlarında hemen hemen hiç görmediğimiz bazı özellikle­rine dikkatleri çekmek İstiyorum. Atsız Beğ dünya görüşleri ve ülküleri ne olursa olsun Türk aydınlarının mutlak çoğunluğu ta­rafından paylaşılan ve en fazla hizmet edenlerin bile değerini küçülten korkaklık ve çıkarcılık hastalığına hiç yakalanmadı. Mil­letine ve ülküsüne faydalı olacağına inandıklarım yazmaktan ve söylemekten hiç çekinmedi, inandıklarını yazmaktan vazgeçirme­ye veya inanmadıklarını söyletmeye, diktatörler dahil, kimsenin gücü yetmemiştir. Türkçülük ülküsü için yararlı olacağına inan­dığı ne varsa, kendisine zarar vereceğini kesinlikle bilmesine rağmen, çoklarının yaptığı gibi kafasında hapsetmemiş, açıklıkla ortaya koymuş, başka bir davranışı aklına bile getirmemiştir. Hap­se atılmış, işkence görmüş, kötülenmiş ekmek parasına muhtaç bırakıldığı zamanlar olmuş, ama inandıklarını haykırmaktan yılma­mış, bir santim geri çekilmemiştir. Ülküsünün emrettiklerini şah­sının çıkarlarından daima üstün tutmuş, daima yüce bilmiştir.

Bağışlanmamı dilerim: Yaşadıkları sürece çok sevdiklerimizin öldükleri vakit gerçekten üzüldüklerimiz, milliyetçiliklerinden şüp­he etmediklerimiz, birkaç tanesi hariç, böyle bir cesaret gös­terememişlerdir. Şartların uygunsuzluğu bahanesine sığınarak konuşmaları gerektiği yerde susmuş, yazmaları gerektiği yerde susmuşlardır.

Merhum hocamız, kendi çıkarlarını ilgilendiren he­saplara hiçbir zaman iltifat etmemiştir. Nefsini tam teslimiyetle aradan çıkarmış ve kendi ölçülerine göre, Türkçülük ülküsü neleri emrediyorsa hep onları yazmış onları söylemiştir. Atsız Beğ’i öte­ki ölümlerden ayıran, seçkinleştiren ve yücelten başlıca özellik budur.

Yanlış anlaşılmasın: Şahsına değil, ülküsüne zarar verece­ği endişesi ile bazı konularda susanları kınamıyorum. O başka birşeydir. Korkak zannedilmeyi göze alacak kadar cesur olmaktır; pek az erişebilecek bir seciye kahramanlığıdır. Anlatmaya ça­lıştığım, yasama arzularını ve dünya nimetlerini ülkülerinin buy­ruklarından üstün görenlerdir. Gücenmeyiniz ve üzülmeyiniz: Tanı­mak talihsizliğine uğradığım sayın büyüklerimizin pekçoğu böy­le idiler. Hani şu çok meşhur, dinleye dinleye usandığımız ma­sal gibi. Asistan doçent olacak, doçent profesör olacak, kimseyi ürkütmeden geleceğini sağlama bağlıyacak, sonra da cephedeki yerini alacak!. Atsız Beğ de, bir zamanlar yanılmıyorsam kırk yıl önce, asistandı. Karşılaştığı ilk haksızlığa isyan etti. Hem kendine değil, hocası Zeki Velid Togan’a yapılan bir haksızlıktı. Büyük seciyesinin buyruğuna uydu. Başkaları ton kuklası olmadı. Ülkü ordusunun yiğit bir çerisi kalmayı süslü un­vanlardan daha çok sevdi. Ne iyi etti! Bugün ondan, Ord. Prof. Dr. Hü­seyin Nihal Atsız diye söz edebilirdik. Şimdi sadece Atsız Beğ, diyoruz.

Süs­lü unvanlılar kolay unutulur. Ama Atsız Beğ, Türk milleti yaşadıkça dai­ma hatırlanacaktır.

O, dünya nimetle­rini küçümsemenin, rahat yaşama tembelliğini horlamanın büyüttüğü bir Ülkücü idi.

Fikirlerinin hepsine katılmamak mümkündür. Ama Türk ülküsüne ya­rarlı olacağına inandığı için öyle dü­şündüğünden asla şüphe etmedik. Za­ten edemezdik, hakkımız yoktu, had­dimiz değildi.

Uzatmanın ne faydası var! Beni tanıyanlar için çok şey ifade edeceğini sandığım bir cümle ye­ter. Kendimi savunmak, yanlış an­laşıldığımı anlatmak üzere izin almak ihtiyacını duyduğum tek insan Atsız Beğ’di.

Kanun değişmez, Atsız Beğ öldü. Ama, 70 yıllık bir ömür tükettiği yü­ce ülküsü kıyamete değin yaşıyacak. Büyük acılarla imtihan edilen muhterem Reşide Hanım’a, vefakâr­lık örneği Kaniye’ye, Yağmur ve Buğra’ya, Merhumun dost ve yakın­larına, bütün milliyetçilere sabır dilerim.

Allah rahmet eylesin, son dura­ğı cennet olsun.

KAYNAK: DEVLET Dergisi, Sayı:320

http://ulkunet.com/UcuncuSayfa/devlet_320_yeni_6931.pdf