Emine IŞINSU: Muzaffer Türkeş İçin Yazdı (1974)

BİR BÜYÜK YÜREK

KAYBETTİK

Emine IŞINSU

O’nun için yazmak çok zor. Hemen dilimizin ucuna geliveren; iyiydi, vefakârdı, cefakârdı, bir büyük dâva adamının, en büyük desteği idi.. demek!

 

Yetmez ki, bu kelimelere sığmaz ki Muzaffer ablamız.

Tanrı’nın mümin kullarına bahşettiği sıfatların tümünü saysak, Muzaffer ablamız hepsine sahipti… desek! Yetmez ki. O’nu anlatmış olamayız ki.
Muzaffer ablamız; masallarda kahramanlaşan, efsaneleşen; hayran olduğumuz, katına erişebilmek için çaba gösterdiğimiz bir örnek insandı… O, tepeden tırnağa, bir büyük yürekti… Her annenin yüreği yavrusu için titrer, onu esirgemek için çırpınır. Muzaffer ablanın evlâdı bütün milletti, Türk gençliği bir kavram olarak değil asla, teker teker onun evlâdı idi. Muzaffer abla; evlâtları için yaşıyordu.

Gözleri sıcacıktı; pırıltılarında gençlerin başarılarını görür, eleminde gençlerin sıkıntılarını sezerdik. Sesi yumuşaktı, hareketleri sakin, davranışları son derece zarifti. İpekle, gül yaprağından yaradılmış da dokunursak incinecek kadar nazik hissini veren bu anamız, kardeşimiz, dostumuz hanımefendi; o bütün yumuşaklığının, zerafetinin arkasında, sarsılmaz iradeli, yiğit kişiydi. Hayalimizdeki hassas ve kuvvetli Göktürk hatununun, bugün yaşayan örneği idi.

O, büyük dâva adamı ile otuz beş yıl yaşadı. Otuz beş yıl bütün ayrıntıları ile ve daha çok mihneti ile dâvayı yaşadı. Yılmadı, yorulmadı, hiç şikâyet etmedi, çünkü Büyük Türk Milleti kavramına inanıyordu, eşine inanıyordu. Bu inanç onun varlık ve yaşama sebebiydi. Sebebin yüceliği önünde kendi hayatını hiçe saydı, dâvaya bir damla hizmeti geçene dahi saatlerini, günlerini verdi. Hizmet etti.

Pek çok dostu vardı diyemem, O, yediden yetmişe herkese dosttu. Fışkırdıkça, çoğalan bir sevgi pınarı gibi, dostlarına aktı. Dertlilere uzandı… İnanılmayacak derecede mütevazi kişiliğinde; sevgiyi, şefkati, cesareti ve sadakati simgeliyordu.

Onu, tanıyıp, sevmemek, O’na hayran olmamak ve O’nun vasıfları önünde âdeta küçülmemek mümkün değildi. Ve şüphesiz normal ölçüler içinde yaşayan bugünün insanı için, Muzaffer ablamızın sınırsız fedakârlığını anlamak zordur. Niçin en yakınından, en uzağına kadar cümlenin derdini bilir, onlarla ilgilenir, yaralarına deva olurdu da, kendi derdi, hastalığı hiç aklına gelmezdi. Yahut duyduğu ıstırabı, bir kelime ile ifade etmezdi, niçin? Bu nasıl akıl almaz bir cömertliktir ki; dâvamız, en yakınları ve hepimiz için pek değerli olan hayatını, sessiz, sedasız, şikayetsiz tek “ah”sız harcayıverdi? Bu zaman insanının mantığı ile cevap verilebilmez o suallere.

Ancak bir izah yapabilirim, belki kitaplar dolusu tahlil ve cevabı içine alır; Muzaffer ablamız, gerçek bir ülkücüydü.

Muzaffer Türkeş’in kıyafeti onun ne derece mütevazi bir insan olduğunu gösteriyor.
Şimdi o büyük yürek atmıyor.. Fakat sabah oluyor, akşam oluyor, ağaçlar yeşilin en çılgın coşkusu içinde, Türkiye yaşıyor!

Türk insanı yaşıyor ve tek tek her insan, kabiliyeti nisbetinde, onu tanıdığınca, onu anladığınca; Muzaffer ablamızın yürek çırpıntısını kendi göğsünde duyuyor.

Duyacak…

Mekânı Cennet olsun.

KAYNAK:
DEVLET Dergisi, Sayı: 242, 24 Haziran 1974 , s: 7