Fazlı KÖKSAL: Fes Sahibini Arıyor

Fes Sahibini Arıyor

Fazlı KÖKSAL

Geçen hafta Türk Tarih Kurumu eski başkanı Metin Hulagu’nun attığı birkaç tweet bana Fesli Kadir’i, onun gördüğü itibarı ve cenazesine katılanları hatırlattı. Karl Marx’ın bir cinnî olduğunu ve Das Kapital’i cinlere yazdırdığını; Stalin’in II. Dünya Savaşı sırasında kumlara Ayet el-Kürsi okutup Alman ordusunun üzerine serptirdiğini; Shakespeare’in gerçekte İngiliz olmadığını, “Şeyh Pir” adında gizli bir Müslüman olduğunu iddia eden, akli dengesi tartışmalı Fesli Kadir hastanede tedavi görürken, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın  sarığı ve cübbesiyle onu ziyaret etmesine şaşırmıştım. Keza Cumhurbaşkanımızın onu hem hastanede ziyaret etmesini hem de ölümünden sonra, “Ülkemizin önemli tarihçi yazarlarından” diye tanımladığı taziye mesajı yayınlamasını yadırgamıştım… Şaşkınlığım cenazesinde de devam etti. Vasiyetinde “Mustafa Kemal’e zerre muhabbeti olan cenazeme gelmesin” diyen Mısıroğlu’nun cenazesine TBMM Başkanı Mustafa Şentop, eski TBMM Başkanı İsmail Kahraman, Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, eski bakan Nurettin Canikli ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın yanında pek çok milletvekilinin katılması sanki “Bizim de Mustafa Kemal’e zerre muhabbetimiz yok” mesajıydı… Cenazeye katılanların bazıları ellerinde Feslinin söz konusu lafının yazılı olduğu afişler taşıdılar… Medyanın büyük bölümü cenaze törenini uzun uzun verdi..

Ölümlerini hatırladığım İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Halil İnalcık, Kemal Karpat, Osman Turan, Faruk Sümer gibi akademisyenlerimizin, Reşat Ekrem Koçu, Nihal Atsız, Cemal Kutay, Yılmaz Öztuna, Orhan Koloğlu gibi akademisyen olmayan ünlü tarihçilerimizin cenaze merasimlerini hatırlamaya çalıştım. Bazılarına halkın katılımı çok olsa da, hiçbirine böyle gösterişli törenler yapılmamış, devlet yöneticileri bu kadar itibar göstermemişti.

Fesli Kadir’e bu kadar itibar olunca, aynı itibara kavuşmak isteyen “tarihçiler” arasında, orta oyuncularının “Kel Hasan’ın Kavuğu”nu almak istemesi gibi,  “Fes”in yeni sahibi olmak için bir yarış başladı… Alaylısıyla, mekteplisiyle kendilerini tarihçi diye tanımlayan şöhret meraklıları fesin yeni sahibi olmak için çabalıyor.  Don Kişot vari bir tavırla; başta Atatürk olmak üzere Cumhuriyetin kurucularına, onları İttihat Terakkinin bir devamı olarak gördükleri için İttihat Terakki’ye, Müslümanlığı en saf şekliyle yaşayan İstiklal Marşı Şairi Akif ile Medine Müdafii Fahrettin Türkkan’a yalan-yanlış bilgilerle saldırdılar/saldırıyorlar… Onunla da yetinmediler İstiklal Savaşını küçümsemeye hatta yok saymaya çalıştılar… 

Fesin yeni sahibi olmak için sürdürülen yarışta; Mustafa Armağan burun farkıyla öndeydi. Yavuz Bahadıroğlu, Ekrem Buğra Ekinci, Ahmet Akgündüz onu takip ediyordu. Geçen hafta bir yarışçı son kulvardan atak yaptı: Metin Hulagu. Bir süre Atatürk’ün kurduğu Türk Tarih Kurumu’nun başkanlığını da yapmış olan pek muhterem Prof.Dr. Metin Hulagu attığı tweetlerle “fesin sahibi olmaya ben de adayım” dedi… Sürpriz yaparsa şaşırmayın.

Büyük Tarih âlimi, soyadını aldığı Hülagu Han’ın kılıcı kadar “keskin” o tweetlerinde ne dedi de bu kadar tartışıldı?

Mesela birinde; “ Milli Mücadele’de biz 7 düvelle falan savaşmadık. Bu tür masalları çocukken dinlemiştik ama anladık yalanmış. Tek savaştığımız devlet Yunanistan ve kısmen Fransa’dır.”

Bir diğerinde “ MM’de savaştığımız 7 düveli alt alta yazın her iki tarafın ölene ve kalanlarını da yazın yapılan ikili anlaşmaları da yazın bakalım kaç devlet çıkacak. Milli Mücadele’de İngiltere ile savaşmadık. İtalya ile savaşmadık ki yenmiş olalım.”

Daha sonra başka bir tweeti ile ilk iki tweetini yalanlar bir ifadeyle: “M Mücadele’de  İngiltere ve Fransa’dan ziyade azınlıklar, Yunanlılar ve kandırılmış Müslümanlarla savaşmışız. İngilizler de kendi sömürgelerinden Müslüman askerleri getirip karşımıza dikmişler… İzmit civarına bile getirmişler… Kim bilir neler anlatıp nasıl kandırmışlardır zavallıları…”

Bu tweetlerdeki ifadeler; “Keşke Yunan galip gelseydi” diyen Fesli Kadir’in sözlerinin yumuşatılmış halidir. “Yunan tarihinde, Yunanlılarla Türkler arasında geçen bir Ege Savaşı yok ama bizim tarihimizin en önemli savaşı Ege savaşıdır. Oradaki bütün şehitlikler temsilidir” diyen Ak Parti Ordu Milletvekili İhsan Şener’in sözünün değişik bir versiyonudur.

Savaşlara nasıl ara veya son verilir; ateşkes anlaşması ile. Sözlüklerde ateşkes “Savaşan kuvvetlerin karşılıklı olarak savaşı durdurması, mütareke.”  Olarak tanımlıyor.  Kurtuluş Savaşı’nın askeri sürecini Mudanya Ateşkes Anlaşması sonlandırmıştır. Anlaşmanın tarafları TBMM ile İtalya, İngiltere ve Fransa’dır. Yunanistan ise görüşmelere ve anlaşmaya katılmamıştır. Bu anlaşmanın tarafları bile Kurtuluş savaşında kimlerle savaştığımızı gösteren en büyük delildir.

Ayrıca, daha önce Ermenistan’a karşı kazanılmış 16 Mart 1920 tarihinde Gümrü Anlaşması ile noktalanmış savaşlar söz konusudur. Yani yalnızca Mudanya Anlaşmasının tarafları olan ülkelerle değil Ermenistan’la savaştık.

İtalyanlar Anadolu’dan en fazla pay almak isteyen, Tüm Ege ve Akdeniz’i ele geçirmek isteyen Roma hayalleri kuran bir ülkedir. 28 Mart 1919’da Antalya’yı işgal ederek ilk işgal hareketini başlatan bir ülkedir. Buna rağmen İtalya ile ciddi bir silahlı çatışma olmadan ülkeyi ilk terk eden ülke olmuştur. Bu savaş olmadı olarak değil, TBMM’nin taktik ve stratejik savaşı çok iyi yürütmesi, İtalya ve Yunanistan arasındaki gerginlikleri iyi değerlendirmesi, Doğu Cephesinde Ermenistan’ı mağlup etmemizin, ardından Yunanistan’a karşı başarılarımızın İtalya’nın gözünü korkutması yanında,  ilk dış temsilciliklerinden birisini İtalya’ya açılmasının sonucudur. Silahlı çatışma olmamıştır ama taktik ve stratejik ciddi bir savaş gerçekleştirmişiz ve sonuçta İtalyanlar mağlubiyeti kabul ederek işgale son vermişlerdir.

İngilizler ise savaştığımız ülkelerin başında gelir. Hatta en büyük rakibimizdir. Zaten Metin Hulagu  “İngiltere ve Fransa’dan ziyade azınlıklar, Yunanlılar ve kandırılmış Müslümanlarla savaşmışız. İngilizler de kendi sömürgelerinden Müslüman askerleri getirip karşımıza dikmişler… İzmit civarına bile getirmişler…” diyerek İngilizlerle savaştığımızı kabul ediyor. Üniformanın içindekinin safkan İngiliz olmasıyla sömürgelerden getirilmiş asker olmasının hiçbir farkı yoktur. O üniformanın hangi ülkeye ait olduğu ve kimin çıkarına hizmet ettiğidir önemli olan… Ayrıca Yunanlıların emrine verilen İngiliz gemileri, uçakları İngiltere’yi savaşın tarafı yapmaz mı?

Öte yandan İstiklal Savaşı sürecinde Atatürk’e pek çok suikast düzenlenmiştir. Başta Mustafa Sagir olayı olmak üzere çoğunun arkasında İngiliz İstihbaratı vardır. Dışarda yedi düvelle çarpışırken içeride gün olmasın ki bir isyan çıkmasın. Ordunun önemli bir bölümü İsyanları bastırmakla meşgul olmuştur. İnsan sayarken yoruluyor: Bandırma, Gönen, Susurluk, Kirmastı, Karacabey, Biga; İzmit, Adapazarı, Düzce, Hendek, Bolu, Gerede, Nallıhan, Beypazarı; Bozkır, Konya, Ilgın, Kadınhanı, Karaman, Çivril, Seydişehir, Beyşehir, Koçhisar ; Yozgat, Yenihan, Boğazlıyan, Zile, Erbaa, Çorum; İmranlı, Refahiye, Zara, Hafik ve Viranşehir…. Tekrarlayanlar ve atladıklarımız… Bu isyanların çoğunun arkasında İngiliz istihbaratını sevk ve idaresi ve İngiliz altınları vardır… Bu isyanların gerçek adı “vekalet savaşıdır”. Bu isyanların içindekilerin çoğu “din” adına “hilafet” adına Milli Mücadeleye karşı çıktıklarını sansalar da aslında İngilizler adına savaşmışlardır… Sayın Hulagu, asistanlarına bir talimat verse ve yalnızca Binbaşı Noel ile Yarbay Rawlinson’un kim olduğunu araştırtsa iç savaşlardaki İngiliz parmağı hakkında bir kanaati oluşur. Tabii ön yargıların duvarlarını yıkabilirse…

Ayrıca Tarih anlatımlarına pek girmeyen, İstiklal Savaşı sırasında Karadeniz Bölgesini kasıp kavuran Yunanistan ve İngiltere destekli Pontus çeteleri vardır… Fransızların çekilmesi sonrası bile terör yaratan Ermeni çeteleri…

Aslında bu konuyu tartışmak için Konvansiyonel savaş, Doğrudan Savaş,  Sınırlı Savaş, Topyekûn Savaş, Gayrinizami Savaş, Vekâlet savaşı, Dolaylı Savaş, Hibrit Savaş kavramlarını bilmek gerekir.  Sanıyorum Hulagu bu tweetleri atarken kafasındaki savaş algısı yalnızca “Doğrudan Savaş”tı…

Bizim “Türk Tarihi” Profesörü, “Kurtuluş Savaşı Yedi Düvele karşı yapılmamıştır”  derken. Bangladeş’in –o zaman Hindistan- Milli Şairi Nazrul İslam daha 1921 yılında kaleme aldığı “Kemal Paşa” şiirinde Kurtuluş Savaşımızın Yedi düvele karşı yapıldığını o kadar güzel anlatır ki:

Harikalar yarattın sen Kemal kardeş,

Harikalar yarattın mucizeye eş.

Kılıcınla Mübarek ol Kemal Pasa

Cehenneme gönderdin düşmanı. Yaşa!

Kükre! Kuvvet ver bize kutsal hıncından.

Söyle! Korkmayan var mı Türk kılıcından

***

Düşmandan hıncımızı Kemal almıştır

Çok yaşa sen Bozkurdum! Yaşa Kahraman!

Ayağının altında zalime aman

Verme! Ez Acıma, ez! Ah, hain düşman!

Bak güneş bile kızıl doğar ufuktan.

***

Bizlere Bayram bugün, evler süslensin

Evin en güzel süsü Kemal’im sensin

Harikalar yarattın mucizeye eş

Mucizeler yarattın sen Kemal kardeş.

Nazrul İslam Kurtuluş Savaşımızı daha 1921 yılında “Mucize” diye tanımlıyor… Nazrul İslam Mucize derken bizimkiler (?) o savaşı küçültmeye yok saymaya çalışıyorlar…

Nazrul İslam: “Düşmandan hıncımızı Kemal almıştır” derken kastettiği düşman kimdir? Yunanlılar mı? Hindistan Müslümanlarının Yunanlılarla ne işi olabilir? Onların düşmanı kim? İngilizler. Nazrul İslam Hindistan’dan savaşın İngilizlerle yapıldığını görüyor-biliyor ama “Türk Aydını” “biz İngilizlerle savaşmadık” diyebiliyor.

Ne diyelim; Allah tüm fesli mukallitlerine Nazrul İslam izanı versin…
_______________________________________________________________

Not: Yazıya Nazrul İslam’ın şiirinin bir kısmını alabildim. Şiirin tamamına ve hikâyesine 29 Ağustos tarihli “Tarihte Bugün”de yer vermiştim. İlgi duyanlar aşağıdaki linkten ulaşabilirler;
https://www.sakaryayenihaber.com/tarihte-bugun/tarihte-bugun-29-agustos-h116997.html