Hikmet AYTEK: Bendeki ATSIZ

“KÜFÜR DİYE BAKARLAR

ATSIZ HOCAMIN DUALARINA”

Dr. Hikmet AYTEK

01.10.2010
Toplumlar kendi içlerinden çıkan değerli ve bilge şahsiyetleri anlayabilirlerse onların dile getirdikleri hakikatlerden nasiplenebilirler. Bu nasiplendikleri ile ilerleyerek mesafe alabilirler. Biz fatih’in yaptıklarını öğrendik ama ona bunları yaptırtan zemini anlayamadık. Biz Abdülhamit han’ın verdiği mücadelenin esaslarını kavrayamadık devlet adamlığı tecrübesinden yararlanamadık. Atatürk gibi kaç insan geldi bu dünyaya Biz onu anladığımızı sandık ama yanlış anladık. Âlemlere rahmet yüce peygamberimizin verdiği mesajları doğru algılayabilseydik Güneşe, Budaya tapanlarla, Paraya tapanların elinde oyuncak olur muyduk?
Bir merkez var. Bizi biz edebilecek birikimlerden uzak tutmayı başaran ve bunu başardığı ölçüde bizden nemalanabilen bir merkez. Fatihi sadece kılınç ile işgal yapan bir genç komutan, Abdülahmid’i istihbaratçı, Atatürk’ü Gaziden ve Mustafa olmaktan yoksun bırakan yapay bir kemal olarak ortaya koyan. Peygamberimizin evrensel ve eşsiz yol göstericiliğini menfaat çetesi haline gelmiş bazı olgulara alçakça maske yapan sinsi ve acımasız bir merkez.
Bugüne kadarki yazılarımız da anlatımlarımız da elimizden geldiğince Bu merkezin yalan üzerine inşa etmeye çalıştığı, kurguladığı toplumsal belleğimize hakikatleri sunmaya çalıştık.
Bugün Nihal Atsız Hoca’ma ilişkin bir şeyler söylemek istiyorum. Merhum Nihal Atsız İnandığı Türk Milliyetçiliği yolunda hayatı boyunca çile çekmiş, hatta işkence görmüş ömrünün son demlerinde hapse bile girmiştir.
O mükemmel bir insandır. Hatasıyla sevabıyla Allahın rahmetine kavuşmuştur.
Birileri vefatından sonra bizzat kendisinin ortaya koyduğu hakikatlere rağmen kendilerince bir Atsız var etmeye çalışmakta o güzel insanı sahiplenir gibi yaparak hak etmediği konumlara taşımaktadırlar.
Türk Milliyetçiliği ne zaman ivme kazanmaya başlasa Atatürk’le alakası olmayan sözde Atatürkçüler, Dinimizle alakası olmayan din bezirgânları arzı endam ederler. Milleti var eden ve dinamikleştiren değerlerimizi çarpıtarak milletin bu değerler etrafında buluşmasını engellerler. Ayrıştırırlar
Atsız Hoca Türk Milliyetçiliği düşüncesinin en müstesna temel taşlarından birisidir. Bu günler de Milletimizin dini hassasiyetlerinin birilerince alabildiğince kullanılmaya çalışıldığını biliyoruz Türk milliyetçilerinin milletimiz ile yeterince buluşmasının önünü kesmek isteyen bazı mahfiller Atsız Hocamızın adını kullanmakta, bazı yeterli bilgi sahibi olmayan ve etnik ırkçılığın tahrikine tabi tutulmuş masum gençleri de ayrıca kullanmaktadırlar.
Atsız Hocamız onların ima ettikleri gibi dinen zayıf bir kişi asla değildir Tam aksine cahillerin idrak edemeyeceği kadar İman eri bir Türk Milliyetçisidir. Hayatı boyunca da bundan taviz vermemiştir. Kendisini şundan bundan değil bizzat kendinden öğrenelim. Doğru olan da budur Bu nedenle birkaç şiirini ele aldık. Birlikte okuyalım:
DÖRTLÜK
Üç ömre bedel kırk yedi yıl gün gibi geçti
Dünyadaki her zevke dedim: yok kadar azmış
Bir başka hayat başka cihan özlüyorum ben
Bildim ki ölümden öte gerçek olamazmış -1952
Bir insan kendisi için var olduğunu kabullendiği şeyleri özlediğini söyleyebilir.

Burada tasavvuftaki “Hakikat” kavramına atıfta bulunarak Ölüm denen olayın kapı olup geçit vereceği gerçek hayatın özlemini yaşadığını ve geçici olan bu dünyada gözü olmadığını söylüyor.

HATIRALAR
Mazide bir şanlı fasıldır Kılıç Aslan
Kâfirler bir sor ki nasıldır kılıç Aslan.1941
İnandıkları hususlar için değil ama Müslüman yurtlarını talan etmek için yola çıkan bunun için küfre düşmüş olan haçlı ordularını perişan eden Müslüman Türkün öğüncü Selçuklu beyi Kılıçaslan dan samimi bir müslümanın üslubu ile bahsediyor.
GEL BUYRUĞU
Tanrının “Gel” buyruğu tatlılıkla erince
Ona can kuşu nice uçmasın nice?
Dünyaya gelmedin say yağız yere girince
Bildiğin neyse unut Tanrıya kavuştun tut
Bir gün ölüm meleği seni yere serince
Şu gördüğün ne varsa birer küçük damladır
Bir denize akıyor hepsi yerli yerince
Bitiş Gördüğün Baştır Mezar beşiğe aştır

Ölü diriye eştir düşün biraz derince…

Yüce Allah; Enbiya suresi 35.”.Ayette Her canlı ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak kötülük ve iyilik ile deneyeceğiz; hepiniz de sonunda bize döndürüleceksiniz.” Ve Al-i İmran Suresi, Ayet 185. ayette “ Her canlı ölümü tadacaktır. Kıyamet günü ecirleriniz size eksiksiz olarak verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı zevkten başka bir şey değildir.”Buyurmaktadır. Merhum Atsız İlk iki mısrada bunu ne güzel özetliyor.
Ölüm meleği yani Azrail imana dayalı bir kabuldür. Kavuşmak fiili ayette belirtildiği gibi tatlıdır. Sevgili peygamberimiz Allahın ilminin kıyısı olmayan bir deniz olduğunu belirtiyor. İslam âlimleri ve ehli tasavvuf ta Âlemlerin Allahın ilminde var olduğunu belirtmektedirler.Atsız Hocam Yunus’un Hacı Bayram’ın, Hacı Bektaş’ın Mevlana’nın ve daha nice hak erenlerinin defalarca dile getirdiği bu hakikati Ancak erbabının anlayabileceği şekilde çok net bir üslup la terennüm etmiştir.
Ölümün bir son olmadığı ve sonsuz hayatın başlangıç olduğu her müslümanın kabul ettiği bir husus değimlidir? Son iki mısra bunu ne güzel ifade etmektedir.
ADALAR DENİZİNDEN ALTAYLARIN ÖTESİNE
Vicdanını “Paris”e “Moskova”ya satanlar
Küfür diye bakarlar senin dualarına
Hey arkadaş Bu yolda bende coşkun bir selim
Beraberiz seninle işte elinde elim…
Vicdan insan’ın ahlaki kabulleriyle ilgili bir değerlendirmedir diyebiliriz. Rahmetli Atsız maddeci değerleri temel alan ateist ve Marksist yöntemle idare olunan Moskova merkezli Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğini kast ederek; vicdanını oraya sattığı için bu milletin inançları ile alay edenlere kızarak Onların dualarımızdan rahatsız olduklarını ve kızdıklarını vurguluyor. Kendisinin de o dua edenlerle el ele omuz omuza olduğunu coşkun bir imanla beraber olduğunu açıkça beyan ediyor.
O GECE
O gece zevkini duydum hayatın
Sırrını anladım mükevvenatın
Gönlümde yıkılan bir kâinatın
Sesini işittim gir yeler gibi
 
O gece hayatım sanki bir masaldı
Şuurum o anın içinde kaldı
Kalbime ışıktan bir füsun doldu
İnsanı çıldırtan handeler gibi
 
O gece felekten bir gece çaldım
Ömrümde son defa bahtiyar oldum
Ölürken yaşadım yaşarken öldüm
Ve sustum sükûtu besteler gibi
 
O gece gönlüm de aya vuruldu
İçimde küllenen ateş dirildi
Dünyada ne varsa yere serildi
“O” kaldı… Kalbimi seyreder gibi
 
Kalbimden taşarak o kalbe aktı
Gözlerime en keskin bakışla baktı
“Ben de sen Atsız ben de” der gibi
(1933)
Ben hocamın bu şiirini okudukça Kendimi sanki bir kadir gecesi ortamında Adı güzel Muhammed’in huzurunda bulsam ancak bunları derim diyebileceğim bir duyguya kapılırım. İçim bir garip ürperir
Rabbim buyuruyor: “Şurası gerçektir ki Biz her şeyi Kader’e göre yaratırız.” (Kamer/49 ) Kader bütün bu Mükevvenat’ın ilâhî, yani Allah’a mahsus olan, programı ya da senaryosudur. Allah, her bir nesnenin vücûd âlemindeki zuhurunun Ezel’de “Ol!” emriyle yaratmış olduğu bu programa, bu senaryoya uygun olmasını İlâhî Hikmeti’yle murâd ve “takdir etmiştir. Biz buna iman etmişizdir.
Allah, Malikü’l-Mülk’tür; yani bütün mükevvenatın Halikı ve Malikî’dir. Var eden ve sahibidir. Mülkünde bütün tasarruf yetkisi ancak Zat’ına mahsustur. Dilediğini, dilediği gibi yani bütün kader ve kazası ile birlikte yaratır. Bunu tayin etmek konusunda yegâne Yetki, Hikmet, İlim, İrade, Hüküm, Hilkat (Yaratma) ve Kudret’in sahibi sadece ve sadece O’dur. Merhum hocamız da anladığım kadarıyla O gece bu sırra erdirildiğini ima ediyor.
“Göklerin ve yeryüzünün ve her ikisi arasındakinin mülkü Allah’ındır. O dilediğini yaratır ve Allah her şeye Kadir’dir.” (Mâide/120).Kâinatın o güne kadar kendince anlamlandırdığından öte bir eser olduğunu idrak ediyor Kâinatı dikkatle izler ve dinlerseniz Allah’ın Kadir-i mutlak ve Malikü’l-mülk yani mülkün sahibi olduğunu idrak edersiniz diyor. İdrak edince içinin nur ile dolduğunu bundan tarifsiz zevk aldığını söylüyor. Bir vuslatı dile getiriyor.
Hallac-ı Mansur’a, Nesimi’ye, Muhyiddin-i Arabi’ye din adına yapılanları hatırladım. Bir de eli kırılasıca Ebu cehl’in Güzel peygamberime yaptıklarını…
Yüksek zirvelerden kar eksik olmuyor. Hocam da kendi çapında bir zirveydi.
Zaten tüm yakinen tanıyanlar Atsız hocanın dürüstlük abidesi olduğunu Haramzade asla olmadığını bilirler. Hayatı boyunca eline beline ve diline sahip çıkmış. Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi emrinden hiç ayrılmamıştır. Gönülleri ancak Allah bilir bizim bildiğimiz bu.
Atamızın vefatından sonra Milletimizin inançlarına savaş açılan, Türk milli-Mukaddesatına sahip çıkanların Türk yurdunda Türkçülükle suçlanarak tabutluklarda inletildiği ortamda Ülküdaşı Başbuğ Alparslan Türkeş ve bir avuç arkadaşıyla birlikte inandığı yolda fikri mücadele veren Atsız’ın yaşadığı dönem Türkiye’sini bir düşünün. Her şeye rağmen Atatürk’ün; “Cumhuriyeti, Cumhuriyetin geleceğini Türk Gençliğine emanet ettiğimi biliyorsunuz. Ancak iş yalnız bunu yapmakla bitmiyor. Cumhuriyeti, memleketin geleceğini onlara emanet etmekle, sadece onların damarlarında dolaşan asil kanda bulunan kudrete güvenmekle görevimizi tamamlamış olamayız. Aynı zamanda bu Türk Gençliğini de diğer ülkelerin gençleri gibi bilgili, inanç sahibi olarak yetiştirmek mecburiyetindeyiz. “ Emrine uyarak Görev yapılmıştır. Atamızın isteğini canla başla yerine getirilmiş binlerce gencin yetişmesinde görev yapılmıştır.
Merhum Atatürk’ün şöyle bir duası vardı: “İstekleri gerçekleştiren Allah Hazretlerinden doğru yolu göstermesini ve Şanlı Peygamberimizin Ruhunun bütün üstünlüklerinden, bereketinden bağışlanması dileği ile Vatan ve Milletimize ve sonsuz Devletimize mutlu gelecekler dilerim.” diyordu.
Gerek Atsız gerekse Başbuğ Türkeş ve onların yetiştirdiği öğrenciler bu duanın paralelinde çok gayret sarf ettiler. Gerektiğinde idam sehpaları miraç bilindi ve imansızların kurşunlarına inat taş medreselerde yani mahpus damlarında bile Türk geleceğinin projeleri yapıldı.
Biliyorum Bazıları bu anlatmak istediğim hususlara karşı çıkacaklar. Şimdi ben onlara dönüp te desem. “Er yarın Hak divanında belli olur.”
Beni anlarlar mı? Sanmıyorum. Onlara hocamın dizeleriyle cevap vereyim;
Vicdanını “Paris”e (Tel Aviv’e) “Moskova”ya (Washington’a) satanlar
Küfür diye bakarlar senin dualarına…
***
Nihal Atsız Bey’in Yolların Sonu Şiirine Naziredir.
YOLLARIN BAŞI
Her bir yolun sonu bir diğerinin başıdır,
Azmi Atsız yiğitten öğrendik yorulmayız,
Tek başımıza kalırsak da uğraşımızda,

Türküm, cihana bedelim der asla yılmayız.

Ruhlarımız kandı ise Orkun’un kaynağından,
Her şey Türk için, Türk’e göre, Türk tarafından,
Atatürk gibi yiğit çıkar mı gayrisinden?

Döndüremezler yolumuzdan asla yılmayız.

Peygamber dilinden söz verdi Yaradan,
“Ordu ne büyük ordu bu ne güzel komutan”
Türk’ten başka var mı Resulden övgüler alan?

Kudret taşır damarlarımız asla yılmayız.

10 Ağustos 2007 / İstanbul
Hikmet Aytek