Zeki Velidi TOGAN: YESEVÎLİĞE DAİR BAZI YENİ MALÛMAT

YESEVÎLİĞE DAİR BAZI YENİ MALÛMAT

Zeki Velidi Togan
Köprülü Armağanı, TTK, s.523-529.

I. Fuad Köprülü’nün “İlk Mutasavvıflar”ı için başlıca kaynak olan Hazînî’nin “Cavâhir-ül-ebrâr min emvâc-i ’l-bihâr” artık Halis Efendi kitapları arasında bulunmamaktadır. Yesevîlik tarihi için Hazînî’den daha mühim bir kaynak olan, fakat Köprülü tarafından istifade edilmiyen, Bayezid Umumî Kütüphanesindeki Halis Efendi kitapları meyanında 199 numarada kayıtlı bulunan ve tarafımdan 1926-32 senelerinde intişar eden eserlerimde müteaddit defa istifade edilen (1) diğer bir eser de bugün ortadan kaybolmuş görünüyor: Ferganeli Seyyid Ahmed Nâsireddin al-Marğinânî tarafından h.1229/m. 1814 tarihinde telif olunan Târih-i Meşâyihi’t-Türk. Cem’an 300 sayfa tutan ve bir Yesevî şeyhi tarafından farsça olarak yazılmış olan bu eserde bize kadar gelmiyen bir çok eserlerden istifade edilmiş, aynı zamanda Yesevîliğin çok canlı olarak yaşadığı Sırderya havzasındaki halk rivayetlerini de geniş mikyasta aksettirmiştir. Tetkik ettiği mevzularına dair hiç bir kaynağı kaçırmıyan Köprülü’nün bu mühim eseri nasıl görmemiş olduğunu merhum İsmail Saib Beye sorduğumda «bu eserin burada bulunduğunu belki de işitmiştir, amma göstermedim» cevabını vermişti. Bugün Bayezid Umumî Kütüphanesindeki Halis Efendi kitapları meyanında bulunmıyan bu eser, İsmail Saib Bey merhumun Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Kütüphanesine intikal etmiş olan yazmaları arasında da bulunmuyor. Daha 1932 senesine kadar Bayezid Kütüphanesinde bulunan bu eserin kaybolmamış, oradaki tasnif esnasında başka bir isim altında kaydedilmiş olması muhtemeldir.

İçerisindeki malûmatı kâmilen, fakat kısaltarak not ettiğim bu eser dört risaleden ibarettir.

Vr.l a-30b: Yesevî şeyhlerinden Seyyid Ata, İsmail Ata, Zengi Ata, Hurâsân Ata, Mîr Hayderî, Mahtûm-i A’zam, Mahtum-i Harezmî, Akeşelik Seyyidler ve müellifin mensup olduğu Seyyid Nasirîler ismindeki sülâlelerin silsilesi.

Vr. 30b-37: Hokand hanlarının şeceresi, Temür ve oğullarına ve ecdadına dair rivayetler.

Vr. 38b-57b: Risale-i cehriye. Yesevî şeyhleri “halka”larında muteber “zikr-i erre”nin on nev’i, o cümleden “çapkın” zikri.

Vr. 57 b -149 b: Seyyid Nâsireddin’in, oğlu Seyyid Gurretullah için Yesevî meşayih silsile ve tarikat kolları hakkında yazdığı eseri. Burada Ahmed Yesevî, Hakim Ata, Baba Mâçin, Şeref Ata, Zengi Ata, İsmail Ata, İshak Ata, Seyyid Ata, Elmin Ata, İkanlı Kemal Şeyh, Hâdım Şeyh Azizân, Hudaydad Azizân, Derviş Şeyh Azizân, Hoca Mevlâna Nayî, Kıpçak Hafiz, Hoşmehmet Şeyh Azizân, Kanber Şeyh Azizân, Bahşayiş Şeyh Azizân, Kadı Azizân, Kasım Şeyh Azizân ve saire Yesevî şeyhlerinin, bilhassa 16-18. asır şeyhlerinin tam liste ve terceme-i halleri ve şecereleri vardır.

Müellifin isimlerini tasrih ederek istifade ettiği Yesevî menakib ve zikir kitaplarından ‘Alim Şeyh ‘Alî-abâdî’nin evvelce tarafımdan da istifade edilmiş olan Lemehât (2) kitabı  ile Mevlâna Şerif Buharî’nin ileride zikredilecek eseri olan Huccetü-‘z-zâkirin kitabı, Mevlânâ Latif ibn ‘Abdu’l-fettah’ın Tezkiresi ile Mevlâna Lütfullah’ın bu kabilden bir eseri, Ahmed Yesevî’nin Tenbih-u’t-tâlibin nam eseri gibi bence meçhul eserler ve yine Şeyh Hudaydad, Kasim Şeyh Kerminegi, Hoca Süleyman Özgendi, Hoca Şemseddin Özgendi gibi zevatın bence meçhul olan eserlerdir. Bu gibi kitaplardan istifade etmiş ve eserini farsça yazmış olmasına rağmen kültür itibariyle basit kalan müellif eserinde 17-18. asırlarda Fergane ve Sırderya vilâyetlerindeki Türk şeyhleri arasında yaşıyan hurafelerin ve hadiselerin Türk millî tarih telâkkilerine göre tahrif edilen şekillerini bolca aksettirmiştir. O, Çengizin ecdadından Buzencer ile Alanguvayı Temür’ün mezar taşında ve Devletşah’da olduğu gibi Peygamber ve Ali neslinden getirmekle (3) iktifa etmiyor, onlara “Muhammed Buzencer” ve (kadın olan ceddeye) “Muhammed Alanguva” isimlerini bile veriyor; Devletşah’da Gazneli Mahmud’a nisbet edilen Kaya şehri hükümdarlarının muhasara (4) edilmesi burada da H. Vambery’nin naklettiği gibi (5)  âmiyâne bir surette Temür’e nisbet ediliyor. Ona göre Temür’ün annesi Karahanlılar neslindendir ve Karahan’dan başlıyan bütün Karahanlı sülâlesi imam Hanîfe ibn ‘Ali neslindendir; Çengiz’in Garbi Türkistanı Harezmşahlardan alması, Taşkent civarında Firket’te yaşıyan Türk şeyhi Baba Mâçin’in manevî yardımiyle husule gelmiştir. Bir çok Türk şeyhleri Karahanlılar neslinden geliyor; ihtimal hiç de müslüman olmıyan Baba Tükles, Celâleddin Rumî’nin oğlu; Mevlâna’nın kendisi ise Halife Ebu-bekri ’s-Sıddik’in oğludur.

Ancak bu eserden anlıyoruz, ki Yesevî tarikat merkezleri yalnız Yese (doğrusu Yası) şehri ve aşağı Harezmdeki Bakırgan gibi yerlere münhasır kalmamış, Sırderyanın tekmil havzasında, Fergane’de ve Harezm’in Özboy Türkmenleri arasında da bu tarikat kendisinin hâkim kült merkezlerini kurmuş, her yerde ve her zaman Karahanlılar ile sıkı bağlılık hatıralarını muhafaza etmiştir. Bilhassa Nasireddin’in naklettiği rivayetlerden anlaşılıyor, ki Ahmed Yesevî ile sıkı temasta bulunan uruğlarm mühim kısmı Oğuzlar olmuştur. Ezcümle Ahmed Yesevî’nin şiirlerinde isimleri geçen “Suvar halkı” ile “Akman” ve “Karamanlar” zikrediliyor, ki bunlardan sonuncuları tarihte bir Türkmen uruğu olarak meşhurdur. Karahanlar, Harezmşahlar devrinde Sırderya ve Amuderya havzalarındaki tekmil Oğuz ve Kıpçak kabileleri bu Türk şeyhlerinin tesiri altında bulunmuşlardır.

Ahmed Yesevî’nin damadı ve halifesi Hoca Sülyaman ibn Barman Ata hakkındaki rivayetlerde çok şayanı dikkattir. Mahmud Kaşgarîde Afrasyab (Tunga Alp)ın oğlu sıfatiyle anlatılan Barman’a nisbet edilmiş olduğu anlaşılan bu şeyh’in dedelerinden biri Oğuz Han imiş ve han kızından doğmuş imiş. Bunun dördüncü babası Edhem Ata’nın lakabı da “Hoca-i Rüşenâ’i” imiş. Bunun mezarı da Ferganenin Ilâq’a muttasıl olan Kâşân şehrinde imiş. Burada müellif «Hoca-i Ruşenâ’i’nin kademgâhları bu vilâyetlerin her yerinde çok bulunur»    &&&&&&   &&&&&&  &&&&&&    demektedir. Bu sebeple Hocâ-i Rüşenâ’î’nin İslâmlaştırılmış bir manihaî azîzi olduğunu kabul etmek gerekir. Ilâq ise daha Selçuklu Melikşah’ın zamanında dahi isyan tertip edebilen bir Manihaîler merkezi idi (6). İşte Yesevîliğin manihaizm’le de bağdaştığını gösteren bir delil (7).

II. İkinci mühim eser Molla Şerif Buharî (hicrî 1109 da vefat) nam meşhur Yesevî şeyhinin-ki tekkesi Buhara’da Medrese-i Zergeran’a yakın olup kendi namını taşımaktadır- Millet Kütüphanesinde Raşid Efendi No. 372 de bulunan Huccet-u’z-zâkirîn nam eseri farsî ve Türkî divanıdır. Ahund Mollâ Muhammed Şerif, Astarhanlılardan Nadîr Muhammed Han ve oğlu Abdülaziz Han asrındaki en muteber ulemâ ve meşayihden addolunmuştur. Bunun terceme-i hali Mirza Muhammed Emin Buharî’nin nüshası Paris Millî Kütüphanesinde bulunan Tarih-i Türkistan’ında zikredilmiştir. Mollâ Şerif, kitabında Yesevî tarikatının adâp ve ayinlerine dair mufassal izahatla birlikte Yesevî meşayihinin menakibine dair de pek kıymetdar malûmat vermektedir. Gerek Merginânî’nin ve gerek Molla Şerif’in bu eserleri, Ahmed Yesevî’nin yaşadığı devir ve onun tarihî şahsiyeti hakkında ileri sürülen şüphelere -ki bunu bilhassa Telfig-u’l-ahbâr müellifi Şeyh Murad Remzî ileri sürmekte idi- hiç mahal bırakmıyor. Bilhassa Mevlâna Şerif mehazları cümlesinden meşhur fakihlerden imam Hüsameddin Sığnagî’nin Hoca Sufî Danişmend hakkındaki risalesinden nakli pek mühimdir. Hakkında Câmi’den ve diğerlerinden malûmat aldığımız Sufî Hoca Danişmend, İmâm Sığnagî’nin kayıtlarına göre, Yesevî’nin de piri olan “Arslan Bab”ın müridi imiş. Merginanî’de zikrolunan Süzük yahut Süksük Ata ayni zamanda Sufî Danişmend’den ve Ahmed Yesevî’den mezun imiş. Yani Ahmed Yesevî nin behemehal Sufî Danişmend gibi XII nci asır ortasında yaşamış tarihi bir zat olduğu muhakkaktır. Mollâ Şerif’in Divân’ında ve Merginanî’de Hoca Ahrâr da diğer bir tarafı ile “Türk tarikatine mensup bir şeyh” olarak zikrediliyor. İsmail Ata’nın “Aşın berürüm, tabilin (davulun) qaqırım” cümlesi Hoca Ahrâr ağzından rivayet olunuyor. Mollâ Şerif’in Divanına ilâve edilen Yesevî Türk şairleri sırasında “Temür” mahlasını taşıyanı Şibanî Hanın oğlu Temür’e, “Ubeydî” mahlasını taşıyanları Hoca Ubeydullah Ahrar’a, yahut Ubeydullah Han’a ve «Baha-eddin» ismini taşıyanları da maruf Hoca Bahaeddin Naqşbend’e ait olduğunu zannediyorum. Molla Şerifin kitabında mehaz sıfatiyle daha Hazret-i Hoca İshaq’ın “Hediyatu’l-ârifin” nam eseri ve Mevlâna Lutfullah ibn Mevlâna Abdülfettah-ül Türkistanî’nin “Tezkire“si zikrediliyor Bu son eser Nâsireddin Merginanî’nin zikrettiği “Tezkire-i Mevlâna Lütfullah”’ın aynı olsa gerektir.

III. Manzum Yesevî edebiyatı eserleri; keza ihtiva eden eserler de kütüphanelerimizde vardır. Bunlardan Türkiyat Enstitüsü kütüphanesinde, Ali Emiri Efendi ve Râşid Efendi, Konya da Mevlevî Kütüphanesinde mevcut yazma eserlerin ihtiva ettiği şiirlerle Paris ve Berlin kütüphanelerindeki nüshalarda bulunan yazma kasideleri müteveffa Mustafa Şahkuli, Kazan, Taşkent ve İstanbul’da tabolunan Ahmed Yesevî ve Baqırgan mecmuaları ile benim nezâretimde mukabele ederek tekmil kasidelerin fihristini vücude getirdi. Bugün hususî kütüphanemde bulunan Yesevî şiirleri fihristi’nde şimdiye kadar malûm olan ve olmıyan 474 şiir ve kaside, müelliflerine ve kafiyelerine göre alfabe sırası ile tanzim edilmiştir.

Ahmed Yesevî 259, Bakırgani 42, Şemsi Özgendi 33, İqâni 19; ‘Ubeydi 18, Hudaydâd 6, Şerif 34, ‘Ubeyd 2, Qasimi 2, Sa’id 4, Faqîrî 3 Beyzâvî’2, Meşreb 15, Garibî 2, Meşkime 2, Gedâ 2, Hurremî 1, Hatâî 1, Hatifi 1. Şeref 1, Tıflî 1, Behbudi 1, Şuhudi 1, Râci 1, Bahaeddin 1, Qâsim 1, Tacahmed 1, Hâfiz 1, Temur 1, Nazırı 1, kâili meçhul 20.

Muhtelif nüshaların mazmun itibariyle mukayesesi “Yesevî Qul Hoca Ahmed”e mensup kasidelerin pek çoğu, Mahtum Quli ve diğer bu gibi maruf halk şairlerinin eserlerinde olduğu gibi, sonradan ilâve ve Yesevîye atfedilivermiştir. Ahmed Yesevî Divanı’mn Paris Millî Kütüphanesi nüshasında 17 nci asır Kalmuq vekayiine ait şiirler bu cümledendir Bu gibi muahhar ilâveler Molla Şerif mecmuasında da mevcuttur. Yesevî’nin kendisine veyahut muasırlarına mensup olduğunun tayini kabil olan kasideler içinde bazı tarihî malûmat da münderic bulunmaktadır. Bununla beraber bütün nüshalarda Yesevî’ye atfedilen kasideleri de “Yesevîye mensup” eserler addedebiliriz. Bu nevi kasidelerin lisan itibariyle mukayesesi, Yesevî’nin lisanı, daha bidayette bile, umumen aşağı Sırderya’da yazılan eski eserler gibi, edebî “Hakanî Türkçesinin Oğuz lehçesi tesirine maruz kalan bir şekli” olduğunu gösteriyor. Meselâ muhtelif nüshalarda bilittifak “dostlarımga” yerine “dostlarıma” yazılmıştır ve vezin de bunu iktiza eder. Umumiyetle vezin lisanın kontrol ve tetkiki için mühim bir vasıtadır. Bu dile de, Taşkent’te matbu Sayram Şehri Tarihi nam risalede denildiği gibi, “Argu tili” diyebiliriz. Bununla beraber muahhar nüshalarda iyi okunmıyan bazı mısraların, yahut tahrife uğrayan parçaların muhtelif nüshalarda karşılaştırılarak doğru şeklini tesbit etmekle de Yeseviliğe dair bazı tarihî kayıtlar elde edilebilmektedir. Meselâ

&&&&&&&

mısı a’ı

&&&&&&&&   &&&&&&&&   &&&&&&&&

yine diğer bu gibi sakat ve muharref olan bir beytin de

&&&&&&&&&&&   &&&&&&&&&&&

demek olduğu anlaşılıyor, ki Ahmed Yesevî’nin”‘ büyük Karahanlı Satuk Buğra Han (893-955) ve kendi muasırı olan Buğra Tekin Arslan Kara Hakan al-Gazî (1034-1047) ye bağlılığını göstermektedir. Bir de bu son parça bizi Müslüman Türklüğün en büyük hakanı olan bu Buğra Tekin Arslan Kara Hakan’ın orta Sırderyada Ahmed Yesevî’nin mensup olduğu Yası şehri civarında Qaraçuq dağlarında doğan ve şahin kuşlariyle avcılık yaptığını belirten bir tarihî kayıttır.

Kasidelerin ve rivayetlerin bir yere toplanması ve tetkiki sayesinde Türk meşayihinde ziraat medeniyetine hürmet telkini bulunduğuna, birçok şamanî ananelere, Türk millî âdetleri ve Türk yemekleri gibi şeylere dair bazı yeni malûmat elde edilmiştir. Ez.cümle Bakırgan’ın şiirlerinde bu şeyhlerin şehir aristokrasisine karşı köylü ve fukara sınıfı tarafını iltizam ettikleri görülmektedir.

Nefsim aytur: sadır yanında ultruban,

Türlük türlük nimetlerini keltürüben,

Yeyip içip tün kün garın tolturuben,

Yastuk üzre tekye kılıp yatayın der.

 

Ruhum aytur: tüni küni qatlanuben,

Haq Mevlâm rizasını tilenüben,

Qul Süleyman ‘işq atığa atlanuben,

Uzak geçmiş erenlerge yeteyin

der. Şiiri elbette o zaman Buhara’da hükümet süren aristokrasi sadırlara mun’atıfdır, ki bunlara karşı miladî 1207 senesinde zuhûr eden demokratik isyan hareketleri maruftur (Barthold, Türkistan II 349, 379, 381, 386, 387; M. Avfî, Lübâb al-albâb II. 385, 393; Zapiski Vostoçn. Otdelenya Russk. Arkheolog Obşoestva XVII. 2). Burada ölen azizlerin arkasından ata binerek yetişmek de bir şamanî akidenin “aşk atı” şeklinde İslâmî tasavvuf da tecellisini gösteren tipik bir ifadesidir.

IV. Bayezid’de Hâlis Efendi yazmaları meyanında Belh vilâyetinde Devletâbad’lı Kadı Şihabeddin’in ve başkalarının Yesevî zikirlerine dair yazdıkları isimsiz bir eser vardır. Üzerinde kayıt numarası bulunmıyan bu eserde münderic «Zikr-i erre» risalesinde (varak 114 b) bu risaleyi nakleden müstensih H. 1262/M. 1846 da Hoca Zeyneddin tekyesinde cereyan eden “Zikr-i erre” sahnelerini anlatıyor ve buna ait teferruatta bu zikirle bağlı olarak “külçe”, “aştuki”, “qonaq”, “qurut” istilâhlarını zikrediyor.

V. Köprülü Fuad Beyin hususî kütüphanesinde Özbek Şaybak Han’ın Türkistan kütüphanelerinde veya başka bir yerde görmediğim, diğer kitaplarda da zikrine tesadüf etmediğim “Risâle-i Ma’arif -i Şibanî” isminde 45 yapraktan ibaret bir risalesi vardır, ki Çağatay şivesinde H. 913/M. 1507 de Herat’ı işgalinden sonra oğlu Muhammed Temür Bahadır için dinî âdâb ve ibadet meselelerine ait bir el kitabı olarak kaleme almıştır. Yesevî tarikatının çok muhlis müntesiplerinden olan Şaybak Han burada Ahmed Yesevî ve Hakîm Ata’nın şiirlerinden bazı parçalar nakletmiştir. Bize vâsıl olan bu nüsha telifinden üç sene sonra H. 916/M. 1510 da yazılmış olmakla Yesevî manzumelerini ihtiva eden en eski yazmalardan birini teşkil etmektedir. Çünkü Ali Şir Nevâyî’nin naklettiği Yesevîliğe ait parçalar ve aşağıda zikrolunan “Sirâc-ül Qulûb” tercemesinde münderic olanlarından başkaları hep yeni devirlerde 17-19. asırlarda yazılmıştır. Risâle-i Ma’arif-i Şibâni’de Hakîm Ata’ya nisbet edilen şu parça nakledilmektedir:

Hak dik qopar bînamâz -f- Yüzü anın yaramaz

Ornı uçmah’da bulmaz -j- Ötalmasa bînamâz

Bînamâzda yoq iman + dininde bar şek gümân

Uluğ künde bir Oğan + Quldin sorar beş namaz.

Bînamâzlıq qılmagıl + Beş namâzni qoymagıl.

Ölmezmen dip aytmegil 4- Tanuq turur beş namâz.

 

Yine Ahmed Yesevî’ye mensup bir «hikmet» sıfatiyle şu parça nakledilmiştir:

Bînamâzni keltürün 4- Haq fermanın bildirün.

Oqumasa öltürün + Külli imam qavlince.

Bînamâzga barmanglar-\-Üzre namâz qılmanglar.

Haqlar ara kömmengler -f- Otke (otqa) salın köygünçe.

Itke eş ol bînamâz -f- Tonguzga tüş bînamâz.

Kâfir turur bînamâz + Şâfi’îler qavlince.

VI. Konya’da Yusuf Ağa kütüphanesinde 1459 numarada kayıtlı “Sirâcu’l-qulûb” kitabının farsçadan çağataycaya terceme edilen bir nüshası bulunmaktadır. Yazı ve kâğıdına nazaran 16. asrın başında istinsah edilmiş olduğu anlaşılan bu eserin sonunda bazı Yesevî şiirleri bulunmaktadır. Ezcümle:

Buraq qapugda turdi -f~ Cebrâ’il kende kirdi.

Mustafani oygatıp + Alıban (dahi) kildi ya.

VII. Ahmed Yesevî. Divân-ı Hikmet’ inin çok eski ve çok mufassal bir nüshası annemin babası (dedem) Kâfi Hazret Satlıkoğlu’ndan miras olarak ailemize geçmişti. Nerede olduğunu bilmediğim ve ailemizin en kıymetli bir mülkü sayılan bu yazma hakkında ne yazarsam beyhude olur. Emir Temür demiş, ki: isbati için elinde vesika olmayınca inanılmayacak hakikatleri doğru olduğu halde yine söyleme!
___________________________________________________

1 Türkiyat Mecmuası, II, 323-4; Türkili (Türkistan) Tarihi, 1942-47, s. 197, 262.

2 Zapiski Vosloçnago Otdeleniya Russk. Arx. Obfç. XXII. 810.

3 E. Blochet. Introduction a l’histoire des Mongols, 1910. p. 61; Devletşah, Tezkire-i şuara, Bombay tab’ı, 1910 8.60; Zeitsehrift d. Deutsch. Morg. Oesellsehraft, Bd. LI. 216-232.

4 Ayni eser, s. 60.

5 ZDMO Bd. LI. 215.

6 W. Barthold, Turkestan down to the Mongol Invasion, London, 1028, s. 200.

7 Z. V. Togan, Bugünkü Türkili (Türkistan) ve yakın tarihi, X. 1947.

***
KAYNAK: “Fuad Köprülü Armağanı” TT Yayını, 2010.