Ahmet B. ERCİLASUN: Ezik Çocuklar Edebiyatı

Ezik çocuklar edebiyatı

Ahmet B. ERCİLASUN

bercilasun@hotmail.com
 
20 Eylül 2020

12 Eylül yıl dönümlerinde bir ağlaşma edebiyatıdır gidiyor. Anadolu’nun ezik çocukları, kenar mahallelerin yoksul çocukları…

Bugün iş adamı olmuşsun; siyasette, bürokraside veya akademik hayatta belli bir noktaya gelmişsin; hâlâ nedir bu ezik çocuklar edebiyatı? Sen haklı ve şanlı bir mücadele verdin. Kimse haklı olduğuna bakmadı ve sana en ağır işkenceleri reva gördüler, tamam. Ama sen başına gelebilecek olanları bilerek yola çıkmadın mı? Hatta nice can arkadaşını şehit vermedin mi? Geçmişte yaptığın mücadele sana şeref kazandırdığı gibi zalimin zulmü de senin şeref madalyandır, bunu unutma.

Geçmişi elbette hatırlayacaksın. Ama haklı mücadelenin şan ve şeref sayfaları olarak hatırlayacaksın, başın dik olarak hatırlayacaksın. Yakınıp durarak, ağlaşarak değil. Hatıralarını da yazacaksın tabii. Ama “Vah, başıma neler geldi!…” edasıyla değil, Yaptığın mücadelenin haklılığını savunarak ve tarihin doğru yazılmasını sağlayacak belgeler ortaya koyarak. Romanını da yazacaksın, filmini de yapacaksın. Ama mutlaka belli bir seviyenin üstüne çıkarak.

Bizim mücadelemiz bir defalık mıydı? 1980’e kadar mıydı? O zaman görevimizi yaptık, bedelini de ödedik, bitti, öyle mi? Hangi adı vermiştin kendine, bir düşün! “Ülkü” denen “nazlı gelin” hemen ele geçebilecek, uzanınca yakalayabileceğin bir hedef miydi? İşe başlarken “Ben göremesem bile, çocuklarım görecek, torunlarım görecek.” diye yola çıkmadık mı?

1960’lardan bu yana geldiğimiz noktada umutları kıran çok şeyler de oldu, yarınlara umutla bakacağımız gelişmeler de. Esasen hayat denen nesne de budur. İnişli çıkışlı.

Kurucu değerleri, Türk olmayı inkâr eden bir yönetim anlayışı; dün mücadele ettiklerinden daha mı ehven, daha mı kabul edilebilir? Dünkülerle, yönetime gelmesinler, ülkeyi ele geçirmesinler diye savaştın. Bugünkülerse…  Yeni mücadele alanın, kurucu değerleri inkâr edenleri saf dışı bırakmak olmamalı mı? Ülkün, kurucu değerlere, Türklüğe dayandığına göre inkârcı gasıpları saf dışı bırakacaksın ki değerlerini yükseltmeye sıra gelsin.

Yarınlara umutla bakacağımız gelişmeler de oldu. Gerçek hayallerimizi aştı ve beş yeni, bağımsız Türk cumhuriyeti doğdu. Peki, bu konudaki işimiz bitti mi? Evet, bağımsız Türk cumhuriyetleri… Dün ülkelerine bile gidemediğimiz, birebir konuşamadığımız soydaşlarımızla bir araya geliyor, sohbet ediyor, toplantılar düzenliyoruz. Ancak birçoğumuza göre işler istediğimiz gibi yürümüyor. Evet yürümüyor; o hâlde işimiz bitmedi, çalışmaya devam edeceğiz demektir. Yoksa yola çıkarken birileri “Ülkücülük çok kolay bir iştir.” filan mı dedi? “Ülkücü ol ki yükselesin.” filan mı dediler?

Ülkücüye umutsuzluk yasaktır. Bu cümledeki “ülkücü” kelimesi, ocaklıları ifade ettiği gibi herhangi bir ülküyü benimseyen herkesi içine alır; “idealist” anlamında kullanılmıştır. Umutsuz olan, ülkücü olamaz. Çünkü benimsenen ülküye ulaşabilmek için öncelikle buna inanmak gerekir. Ülküye inanmak, ülkü için umut beslemek aynı zamanda insana “ruh kuvveti” verir. Ruh kuvveti olmayan insanlar çabuk yılarlar, çabuk yorulurlar.

Çıkışlar ve inişler olmuştur; fakat mücadele bitmemiştir. Bundan sonra da çıkışlar ve inişler olacaktır; mücadele yine bitmeyecektir. Ülkücülük yük değildir. Ülkücü, ülküsü için mücadele etmeyi zevkli bir görev sayar:

Buyursunlar… Bizim için savaş düğündür.”

Bakınız, şair daha neler demiş:

Mukadderat isterse seni yoldan çevirsin / Sen hele bu yollarda yıpranarak aşın da / Varsın bütün ömrünce bir an nasip olmasın / Yorgunluğu gidermek serin bir su başında.

Ülkücünün başı dik olur. Ülkücünün ruhu güçlü olur. Ülkücünün işi ağlaşmak değil savaşmaktır. İş adamıysan işini büyütecek, ülkü için daha çok para sarf edeceksin. Siyasetçi isen ülkü yolunda gerekeni yapacak; Türklüğü, kurucu değerleri yok etmeye çalışanlarla vuruşacaksın. Akademisyen isen, alanında en yükseğe çıkacak; buluşlarınla, eserlerinle dostlarını, Türklüğü sevindireceksin. Bulunduğun yer neresi ise orada gereğini yapacaksın. Hiçbir yerde değilsen sivil toplum kuruluşlarında çalışacaksın. Çalışacak, işlerin ucundan tutacaksın.

Konuşarak, laf üreterek, geçmiş günlerin içinde dolanıp durarak ülkücülük olmaz. Bugünün gereği neyse, onu yapacaksın. Zaman zaman yenilebilirsin, kırılabilirsin, üzülebilirsin. Üzüntüyü bırakacak, ayağa kalkacak, yola yine devam edeceksin. Ülkü, senden bunu ister. 

Not: Bu yazı, “Bizi kandırdılar, dış güçler bizi birbirimize kırdırdılar.” diyenler için değildir.