Gültekin Öztürk: YA HERRO, YA MERRO…

Türk siyasi hayatı AKP sayesinde yeni kavramlar, yeni ahlaki ve hukuki değerler kazanmaya devam ediyor. Bu kavramların bilimsel geçerliliğinin, tutarlılığının olması ya da evrensel değerlere uygunluğu gerekmiyor. Erdoğan’ın hükmetmesi yeterlidir.

Erdoğan’ın söylediği her şey AKP’nin Bakanları, medya sözcüleri/gözcüleri, akademik unvanlı sözde aydınları tarafından aynen benimseniyor. Bunları “doğru mu, geçerli mi, tutarlı mı?” diye hiç düşünmeden papağan gibi aynen tekrarlıyorlar. Zira bu zevata göre Erdoğan’ın sözleri her şekilde ve her şartta doğrudur.

Bunlara göre Erdoğan’ın söylediklerinin aksi asla söylenemez. Seslendirdiği kavramların, tanımların ve ileri sürdüğü hükümlerin doğruluğu, geçerliliği, evrenselliği, ahlakiliği hiçbir şekilde ve şartta tartışılamaz, yanlış olabileceği iddia edilemez.

Öyle ya, Düzce milletvekili Fevai Arslan’a göre “Erdoğan, ‘hâşâ’ Allah’ın bütün vasıflarını taşıyan dünya lideridir” söylediklerinin doğruluğu hiç tartışılır mı?                                                      

Sorgulamadan, akıl süzgecinden geçirmeden bu sözü bile alkışlayan fikir fukarası, güce tapan ve ihale/bağış avantasından sadaka bekleyen biat etmiş binlerce taraftar hazır nasıl olsa…

Erdoğan “Siyasi Kürtçülüğe değil, hizmet Kürtçülüğüne oy verin” diyor, meydandaki kitle nasıl da şehvetle alkışlıyor. İşte meydanlar, bakın ve biatı görün.

Erdoğan’ın “Kürtçülüğe” oy verin dediğini, “Kürtler ve diğerleri” şeklinde apaçık bölücülük yaptığını anlamıyor, hatta ne dediğini bile dinlemiyor ama alkışlıyor.

“Hoppppp arkadaş! Sen ne diyorsun, neden bizi bölüyorsun, yolsuzlukların üstünü niçin kapatıyorsun?” diye sorgulamıyor. Sadece her şekil ve şartta çılgınlar gibi alkışlayıp “Türkiye seninle gurur duyuyor” diyerek slogan atıyor.

Erdoğan; “Bize yolsuzluk yaptı diye iftira atıyorlar. 30 Mart’a ne kaldı ki. Sandıkta hesaplaşalım, sandık ne diyorsa odur…” diyor ve demokrasiyi sadece sandıktan çıkan oy olarak tanımlayıp “biz sandıktan çıktıkkkkkkk!” narasıyla herkese ve her şeye meydan okuyor.

Bir kişi çıkıpta, Ey Erdoğan; “Evet, sandık demokrasilerin olmazsa olmazıdır. Ancak demokrasi, sadece sandık değildir. Hitler’de, Esed’de, Yanukoviç’de sandıktan çıktı ama onların rejimi demokrasi değil diktatörlüktü” demiyor/diyemiyor.

Eeeeee, imam böyle yapar ve huşu içinde koklanırsa, AKP cemaati ne yapmaz ki….

Elbette Erdoğan’a biat etmiş ve körü körüne alkışlayan cemaati de “Biz sandıktan çıktık. Biz milli iradeyiz ne yapsak haktır, ne söylesek doğrudur” diyerek imama uyar ve hırsızlığın, yolsuzluğun, hukuksuzluğun sandıkta ‘ak’landığını, ‘ak’lanabileceğini pekâlâ söyler. Söylüyorlar da zaten….

Meydanlarda atılan sloganlar, medyadaki tasmalanmışlık hali, üniversitelerin ve aydınların suskunluğu, milletin körü körüne itaati, ülkemizde çok ciddi bir akıl tutulması yaşandığının açık göstergeleridir. 

Aileden sorumlu kadın bakan Ayşenur İslam’ın şu söylediklerine bakın;

“Dinleme sayısı yarım milyon kişi. Bu demektir ki Türkiye Cumhuriyeti’nde işe yarayan insanlardan dinlenmeyen kalmamış. Şundan emin olabilirsiniz;  Türkiye Cumhuriyeti’nde adam olmuş herkesin bugün gizli bir yerde bir kaseti var..”

Evet, yanlış duymuyor, yanlış okumuyorsunuz. Türkiye Cumhuriyeti’nin bir bakanı 76 milyon vatandaşın ancak 500 bin kadarının “İşe yaradığını ve adam” diğerlerinin ise sürü olduğunu gayet rahat söyleyebilmektedir.

Peki, sorarım size “İşe yaramayan, adam olamayan ve sürü” diye nitelenen 75.5 milyon Cumhuriyet vatandaşı, bakan hanımın bu sözleri karşısında ne yaptı?

“Türkiye seninle gurur duyuyor” diyerek çılgınca alkışladı o kadar. Duyarsızlığın, algısızlığın, kişiliksizliğin bu kadarına da pes doğrusu….

Kim bilir, belki de ben yanlış yerden baktım. Bilemiyorum “adam değilsiniz, işe yaramazsınız, sürüsünüz” derken belki de bakan hanım haklıydı. Sanki vatandaş gerçekten “adam olmadığını, işe yaramayan bir sürüden ibaret olduğunu” kabul etti ve alkışlarıyla da bunu onayladı gibi. Yoksa böyle ağır bir hakaret, coşku içinde bu kadar alkışlanmazdı.

Onca yolsuzluk iddiasına rağmen yuhalanmak yerine alkışlanıyorlar ya, 75 milyon sürü ya, yolsuz/arsız beyler birer birer ortaya çıkarlar tabi ki…

17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu ile ayrılmak zorunda kalan eski bakanlar maşallah yine meydanlarda. Kimi, neyi ve neden alkışladığını düşünemeyen biat etmiş binlerce şakşakçı da bu şaibeli adamları omuzlarına alıyor. Hem de dinlemelerden öğrendiğimiz onca rezaletlerine, yargı ve fezlekelerde yer alan yolsuzluk belgelerine rağmen. Sanki rüşveti birlikte almışlar gibi “beraber yürüdük biz bu yollarda” diye şarkılar bile söylüyorlar.

Mesela eski bakan Zafer Çağlayan. Tarsus mitinginde meydanlara çıktı. Hem de hiç sakınmadan ve de sıkılmadan. Adam, tıpkı Erdoğan gibi “Biz size sevdalıyız be…” diyerek nutuk atabiliyor halen. “17 Aralık yolsuzluk operasyonunu bize bir Yahudi, bir ateist, bir Zerdüşt yapsa anlarım. Ama bunlar Müslüman. Yazıklar olsun…” diye utanmadan meydanlarda ‘çağlayan’ olup gürleyebiliyor.

Beyefendi, inançlar arasında ayrım yapıp nefret söyleminde bulunmakla kalmıyor, yavuz hırsız gibi üste de çıkıyor. Sanki hırsızlığı, yolsuzluğu görmek ve bunu dillendirmek suçmuş gibi “İşte hırsız” diyen Müslümanları “Yazıklar olsun” diye azarlayabiliyor.

Aklı sıra meclise gelen fezlekesinin oylanmasında BDP/PKK’nın kendisine destek olmasını sağlamak için “17 Aralık operasyonu sadece Kürt kökenli bakanlara yapılıyor” şeklindeki akıllara zarar sözleriyle bölücülüğün de daniskasını yapıyor Zafer Bey.

Meydandaki binlerce yurttaşın bu yamukluk karşısında ne yaptığını ya da ne dediğini birlikte ibretle izledik/izliyoruz. Kimi alkışladıklarını düşünmeyen kalabalıklar, 700 bin liralık Rıza Sarraf armağanı saati ile nutuk atan eski bakanı; “Dik dur eğilme, bu millet seninle” sloganıyla omuzlarına alıyor ve baş tacı ediyor.

Bir milletvekili “Biz Tayyip Beye koşulsuz biat ettik“ derken, bir diğeri “Günah işleme özgürlüğü vardır” diye fetva veriyor. Bir il başkanı da çıkıp “Biz başbakanımızın aşığıyız. Başbakanımız bizim için ikinci peygamberdir….” diyebilmektedir iyi mi?..

Allah’ım, akıl sağlığımı koru ya Rabbim!..

Milletin, bütün bu kepazelikler karşısında ne dediğini ya da ne yaptığını sorarsak cevabı bellidir ve herkes tarafından bilinmektedir. Önemli olan necip milletimizin bundan sonra ne/neler yapacağıdır.

12 yıldır ne olduğunu birlikte yaşayarak gördük.Bunlara bakarak “Başbakan, bakanları, milletvekilleri ve il başkanları bunları söylerse ‘tebaası/tabileri’ neler yapmaz ki… İmam yellenirse cemaati ortalığı kenefe çevirir elbette” diye düşünmüyor değilim. İnşallah yeni bir hüsran yaşamayız.

30 Mart’a 18 gün kaldı. Neler olacağını ve milletin ne yapacağını hep birlikte göreceğiz.

Her şey olacağına varacaktır.
Ya herro, ya merro…

_________________________________

*Gültekin Öztürk/Tarihçi-Yazar