Gazi KARABULUT: ÜLKÜDAŞLIK HUKUKU

ÜLKÜDAŞLIK HUKUKU ÜLKÜLERİN DE TEMELİDİR

Gazi KARABULUT

 

Yolları yollara eklerler, uzakları yakın ederler, dert sofrasında derman ararlar ülkücüler.

Sevdalarını karşılıksız yaşarlar, yüreklerini dava şuuru ile doldururlar, hayatlarını iman ettikleri davaya vakfederler ülkücüler.

Çileye talip olurlar, ülküleri için her türlü ezaya cefaya katlanırlar, yolundan dönmeyi düşünmezler ülkücüler.

Ülküdaşlık karındaşlıktan daha ileri seviyede bir akrabalıktır” diyerek vefayı da diğergâmlığı da yüreklerin en derin nağmelerinde yaşarlar ülkücüler.

İman ettikleri davaları uğruna açlık, yokluk veya sefaletten etkilenmez, hatta ıstıraplarla, çilelerle ipeğe sarılı yumruk olurlar ülkücüler.

Öyle şeyler yaşarlar ki; ülkücüler, dışarda kalanlar, bırak yaşamayı hayal bile edemezler onların hayatındaki halleri.

Hele hayallerini duyanların dudakları uçuklar, imrenme ile şaşkınlık arası bir ahvale bürünürler…
Lakin, ne zaman ki vefanın yerini günlük beklentiler, ülküdaşlığın yerini menfaat duyguları alırsa, işte o zaman Başbuğ’un zamanında tespit ettiği Bizans’tan kalma hastalığın sirayetine şahit olunur.

Orhun’un kaynağını anlayamamış, Yesevi’nin ilhamını kavrayamamışlar bu hastalığın virüsü ile ülküdaşlık hukukuna da halel getirmeye çalışabilirler.

“Ben” çılgınlığında olanlar.

Mazinin vefasını unutup atinin ülkülerini hatırlamayanlar.

Kızılelma ülküsünü Turan türküleri ile birleştiremeyenler…

Olabilir mi?

Ülkücülüğün şuurunu İnsani, İslami, milli hakikatlerle besleyenlerde böyle bir hal olmaz.

O zaman, Başbuğ’un dili ile ülkücüler kimdir bu hatırlanmalı önce:

“Geçmiş yıllarda olsun, yaşadığımız günlerde olsun davamız ve hareketimiz için çeşitli sıfatlandırmalar yapılmıştır. Milliyetçi Hareket gibi, Ülkücü Hareket gibi, Ülkücüler gibi sıfatlar bizi anlatmak, ifade etmek için kullanılan kelimelerdir. Biz de gerek fikir ve düşünce sistemimizi kullanırken, gerek hareketimizin dayanak noktalarını ifade ederken çok açık bir şekilde beyanlarda bulunarak maneviyatçı milli mukaddeslere bağlı bir sistemi ve hareketi temsil etmekte olduğumuzu söyledik. Türk milliyetçiliği fikrini, İslam imanı, ahlak ve faziletini temel alan bir siyasi aksiyon olarak kendimizi tarif ettik. Kaynağını Türk İslam Ülküsünde bulan Türk milliyetçiliği diyoruz. Milliyetçilik ve Ülkücülük sıfatı, Ülkücüler tanımlaması, bizim kendi kendimizle ilgili bir beyanımız olmasının ötesinde, devlet-millet-vatan varlığı ve bütünlüğü yolunda verilen kutlu mücadelenin yolunda verilen kutlu mücadelenin fertlerine Türk milletinin verdiği, yakıştırdığı bir şeref sıfatıdır. Bu kelimenin, bu şerefli sıfatın yanına hiç de yakışmayan bir kelimeyle kullanılmasını büyük talihsizlik olarak görürüz.

Ülkücü, İslam imanının, ahlak ve faziletinin sahibidir.”

Öyleyse:

Milletinin felaketini felaketi; saadetini saadeti gören ülkücüler birbirine ahde vefa duygusu ile sahip çıkmalıdır.

 

Kılıçların gölgesinde insanlık için saadet sofrası kuran ecdadın mirasını sunmaya talip olan bir hareketin mensupları Bedir gibi, Uhud gibi, Malazgirt gibi, Çanakkale gibi, Kocatepe gibi kucaklaşmalıdır.

VE  DE!…

Yeniden hatırlamak ve hayata tatbik etmek gerekir bazı değerleri.

1.  Ülküdaşlık hukukuna halel getirecek tavır, tutum ve söylemlerden uzak durulmalıdır. Çünkü “ülküdaşlık karındaşlıktan daha ileri seviyede bir akrabalıktır.

2.  Ülkücüler birbirini karşılıksız bir sevgi ile sevmelidir. Çünkü iki cihan güneşi buyuruyor ki “ İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de gerçekten iman etmiş olmazsınız.

3.  Ülkücüler, Türk milliyetçileri birleşmek zorundadır. Çünkü Başbuğ’un son yıllarındaki “Birlikte rahmet ayrılıkta azap vardır.” hadisiyle sık sık tekrar ettiği bir çağrıydı bu.

Eğer ki bu üç umde top yekün camia tarafından ilke edinilip hayata tatbik edilirse umut edilir ki ülküde birlik ülkede birliğe vesile olacaktır.

Nitekim, vatan coğrafyasından tutun da Suriye- Irak düzleminde yaşananlar, hakeza küresel güç odaklarının, Türk jeopolitiğindeki yeni stratejileri, Kıbrıs ve diğer Türk yurtlarındaki karmaşık denklemler Türk milliyetçilerine tarihi bir sorumluluk yüklemektedir.

Mesuliyet mefkurenin kaynağı ise ülküdaşlık hukuku da ülkülerin temelidir. Eğer bu hukuk sağlam olursa umutlar da sağlam olur.

Ve…

Yarının Milliyetçi Büyük Türkiye’si de, Büyük Turan Ülküsü de, Nizam-ı Alem için İ’la-yı Kelimetullah Ülküsü de hakikat olur.