TÜRK YERİNE ANADOLU MİLLETİ Mİ? -REHA OĞUZ TÜRKKAN

Türk Yerine Anadolu Milleti mi? –

Prof. Dr. REHA OĞUZ TÜRKKAN
Ankara’ya «Hitit Güneşi», şehrin amblemi olarak dikilmek isteniyor. Yani Dalokay istiyor Ecevit bir şiirinde; Asurlulardan, Kürt’ten, Hitit’den; yani Anadolu milletinden sözediyor.

Uzun bir süredir, kâh sessizce, kâh meydan okurcasına, maksatlı bir amaçla bir inanç oluşturulmak isteniyor. Türk milliyetçilerinin bu­nu iyice fark etmeleri ve yaygınlaşmasına meydan vermemeleri şarttır. Fikir, ciddi ve masum bir ilim konusu kılığındadır. Hâlbuki altında yatan maksat siyasîdir. Siyasînin de ötesinde, millî ihanet niteliğindedir. Yaygınlaştırılmağa çalışılan fikir, Türkiyeli Türk’ün aslında Türklük­le az bir ilişkisi olduğudur. Bu iddia­ya göre, bugünkü Türkiye’liler, Sel­çuk, yani Orta Asya Türklerinden çok; Hititlerin, Friklerin, Helenlerin torunlarıdır! Yani «Anadolu halkları» nın devamıdır, sadece dilce ve bi­raz da kültürce Türkleşmişlerdir. Şu halde doğudaki Türklerle ilgilenme­miz manasızdır, yanlış yerde akraba aramaktır. Türkiyelinin «Bozkurt» la değil, «Hitit Güneşi» ile bağlantısı vardır.

TEHLİKE NEREDE?

Bu nazariyeye milliyetçilerden tepki pek zayıf ve pek seyrek olmuş­tur. Böylelikle iddia mesafe kazan­mıştır. Bir nesil sonra, iddia ve gö­rüş olmaktan çıkıp, kanaat ve inanç haline dönüşebilir. Böylelikle de Türklükle akıl ve gönül bağımız ko­par gider.

İddia henüz fikir düzeyindedir. İş işden geçmeden, savaşı bu düzey­de vermek gerekir. İnanç haline gelince, artık ters çevrilmesi çok zor olacaktır.

TÜRK YERİNE ARAŞTIRILMALI

Bu fikir savaşında strateji ve taktiği hedefler tayin edecektir. He­defler şunlardır:

1 — Hititler, Traklar ve Frikler, Asurlular, Elenler Türk müdür?

2 — 1071’de Selçuk Türkleri Anadolu’ya girmeğe başladığında, Anadolu halkları kimlerdi? Türklere nisbetle nüfûsları ne kadardır?

3 — Anadolu’nun Selçuk Türk­leri tarafından fethi sırasında Ana­dolu’nun yerli halkı ne oldu? Tamamiyle imha mı edildi? Tamamiyle Bizans topraklarına mı kaçtı? Din değiştirip müslüman ve «Türk» mü oldu (yani bugünkü Türkiye’ lilerin bir kısmının ataları mı oldu?). Din­lerini, dillerini muhafaza edip, Ana­dolu’da Türklerle birlikte yaşamağa mı devam etti?

4 — Anadolu’nun on birinci yüz yıldan beri, Türkistanlı Oğuzlar tarafından iskânı ne nisbette oldu?

5 — Anadolu’nun soyca, dilce, kültürce, imanca «Türkleşmesi» na­sıl oluştu?

Tarihçilerimizden,antropologlarımızdan, arkeologlarımızdan ve kül­tür tarihçilerimizden, özellikle milliyetçi olanlardan bunların kesin ve kuvvetli cevaplarını istemeliyiz. Ben, yol açar ümidiyle, «Cultura Turcica» Dergisinde İngilizce bir makaleyle (1), «Türk Kültürü» dergisinde de (2)

beş yazıyla bunların bazısına cevap vermeğe çalıştım. Burada bunları tekrarlıyacak veya özetleyecek deği­lim. Sadece vardığım sonuçları sıralayıp, sunmak istiyorum:

BİZANS OLAN «HALKLAR»

1 — Ön-Hititleri (Proto – Hi­tit’leri) bilmem ama, Hititler’in ne Türkler’le, ne de Türkler’in ecdadıyla bir ilgisi vardır. Onlar düpedüz Hint – Avrupalı (hattâ İndo – Cerman) bir kavimdi. Traklar ve Frikler de Hint- Avrupalı idiler ve Ermeni­lerin kısmen ataları oldular. Asur­lular ise karşılık Sami (Semitik) bir milletti. Elenler (veya Helenler) de Hint – Avrupalı idiler; Aka ve Tor olsun, sonraki İyonyenler olsun, Türkler’le ilişiği olmayan kavimlerdi ve klâsik çağın Yunanlılarını doğu­ranlar da bunlardır.

2 — Türkler, Batı Orta Asya’­dan ve Orta Doğu’dan, on birinci yüzyılda Anadolu’ya girmeğe başla­dıkları sırada, «Bizans» adı altında Rumca ve başka diller de konuşan Anadolu halkı, soyca Hitit – Trak -Frik ve Elenlerin karışığı bir kavim­di. Özellikle altıncı yüzyıldan beri Anadolu çok fakirleşmiş, hastalık salgınlarıyla kırılmış ve nüfusça çok azalmıştı. Tahminler, bir milyonun çok altındadır.

YERLİLERİN AKIBETİ

3 — Selçuk – Osmanlı ve Bizans savaşlarında Anadolu halkının büyük zaiyata uğradığı bir gerçektir. Geri kalanların çoğu ise, Bizanslıların hâlâ ellerinde tuttukları büyük batı kentlerine sığınmışlar, bugünkü ve dünkü «Rum» halkını teşkil etmişlerdir. Bir kısmı ise (özellikle Ermeniler) oldukları yerde kalmışlar; dinlerini muhafaza etmişler ve Anadolunun «reaya» halkı olmuşlardır,Türkler ancak hıristiyan reâya’dan vergi aldıklarından, Anadolu halkının din değiştirmesinde ekonomik
yarar görmemişlerdi. Esasen Müslüman dini, zorla din değiştirtmeyi­’de yasaklıyordu. Gene de ufak bir kısım «Anadolu Halkı»nın müslümanlaşıp, Türkler’le karıştığı doğrudur.
Bu husus fazlasıyla mübalâğa
edilmiş, Doğu Türklerinin Çin’e girdikleri sırada yoğun Çin halkı arasında kaybolup gidişleri gibi bir olay olarak gösterilmiştir. Halbuki Anadolu Çin değildi; nüfusu zaten azdı.
Türk işgali sırasında kâh kırılmış, kâh batıya göçmüş, kâh yerinde kalıp bugüne kadar ayrı din, dil kültürüyle Türk’den ayrılığını muhafaza etmiştir. Bunların dışında kalan çok ufak bir azınlık din değiştirip, Türk’lere karışmıştır. Bugünkü,
Anadolu’ da yapılan antropolojik ölçümler, kültür araştırmaları ve yerleşme gelenekleri Türk’ün Anadolu’ya geldikten sonra da «Türk» (özellikle Oğuz») kaldığını gösteriyor.

Milletler, ırklar, dünyanın he­men her yerinde karışmıştır. (Eskimolar, Hotontolar hariç), Bu karış­ma çok kerre sanıldığından az nisbette olmuş, asıl ırk tipi kolay kolay değişmemiştir, Altın yüzüğümüze, bakırın karışmasına rağmen, nasıl hâlâ «altın» diyebiliyorsak, Türkler­de, az nisbetteki karışmalara rağ­men, «Türk» denecek şekilde soy kimliklerini muhafaza etmişlerdir.

TÜRK ANADOLU

4 — Anadolu’ya bir iki nesil içinde gelen Oğuz Türkleri’nin ve da­ha sonraki tarihlerde başka Türkler’in adedi, ciddi tahminlere göre, bir buçuk milyonu aşmıştır. Türk­ler sade fetih için değil, yeni bir yurt kurmak için gelmişler, eşlerini ve ço­luk çocuklarını da getirmişlerdir.

5 — Anadolu, kanıyla, diliyle, diniyle, musikîsiyle, edebiyatiyle, yapısıyla, gelenek ve görenekleriyle,giyişiyle, köy, kasaba ve şehir isimlendirişiyle, hulâsa adıyla sanıyla
Türkleşmiştir, yâni Türktür.

Bu gerçeklerin delil çivilerini uzmanlarımız, «Hititçilerin» tabutu­na bir daha hortlatmıyacak şekilde güçlü vuruşlarla çakmalıdırlar.

(1) Bahar 1977 nüshasında ya­yınlanacak.

(2) Nisan 1977 sayısından itiba­ren yayınlanmağa başlandı.