Galip ERDEM: “ONLAR DA İNSANDI” VE CENGİZ DAĞCI

ONLAR DA İNSANDI VE CENGİZ DAĞCI

Galip ERDEM

Halen İngiltere’de yerleşmiş bulunan Kırım Türklerinden Cengiz Dağcı’nın Onlar da İnsandı isimli romanı, bilindiği gibi, 1958 yılı Eylül ayında yayınlamıştı. Türk Yurdunun kitap tenkitlerine ayırabildiği yer bu kadar mahdutken ve henüz tanıtılmamış birçok eser varken, bazı okuyucularımız, bir buçuk yıl önce yayınlanmış bir roman hakkında yazı yazılmasını zamansız ve faydasız bulabilirler. Lakin, bu roman üzerinde duruşumuzun sebepleri açıklandığı vakit, tereddütlerin giderileceğine eminiz. Memleketimizin sanat ve edebiyat hayatında seslerini oldukça geniş ölçüde duyurmaya muvaffak olmuş belli bir muhittin, bu muhite mensup kimselerin nüfuz ettiği gazete ve dergilerin, bu dergi ve gazetelerde daima sayfa sayfa reklamları yapılan münekkitlerin Cengiz Dağcı’ya ve “Onlar da İnsandı” romanına karşı tavırları, dikkat sahipleri için çok manalı ve ilgi çekicidir.

Bu yazımızla son yılların, tabii Türk Edebiyatı ölçüsünde, en başarılı romanı gördüğümüz -Onlar da İnsandı-yı kısaca tanıtmağa çalışırken, aynı zamanda, malum çevrelerin bu esere karşı gösterdiği ilgisizliği ve bu ilgisizliğin sebeplerini belirtmeğe de gayret edeceğiz. Böylece, ısrarlı, inatçı, ama mutlaka iyi tanzim edilmiş devamlı bir faaliyetin neticesi olarak sanat dünyamıza hakim kılınmak istenen anarşiyi, tersine çevrilen değer ölçülerinin kaynağını, bir nebze daha aydınlığa çıkarabilmeyi ümit ediyoruz.

Önce, derinliğine düşünülmeden incelendiği ve sadece bir takım saf dil okuyucuları oyalamak ileri sürüldüğü aşikar olan kıymet hükümlerine itibar edildiği takdirde, Cengiz Dağcı ve romanının bahis konusu muhitlerde büyük bir ilgi görmesi için birçok sebebin mevcut olduğu göze çarpar. Bir kere, “Onlar da İnsandı”, umumiyetle seçme eserler yayınladığı kabul edilen ve söz konusu çevrelerin sempatisini ziyadesiyle kazanmış bulunan Varlık Yayınlarının “Büyük Eserler” bölümünde yer almıştır. Sonra kitap, mahiyeti itibariyle, bir köy romanıdır; yazarı da bir köy çocuğu. Cengiz Dağcı doğup büyüdüğü bir köyü. Kırım’ın – Kızıl taş- köyünü anlatmaktadır. Anadolu’dan yüzlerce kilometre uzakta olmasına rağmen –Kızıl taş- çoğumuzun yetiştiği, çok yakından tanıdığımız köylerimizden hiç de farklı değil. İnsanlarının sadeliği ile, birinin ıstırabının  herkesin ıstırabı, birinin sevincinin herkesin sevinci ve nihayet birinin dedikodusunun herkesin dedikodusu olması ile, umumiyetle daima birbirine benzeyen on binlerce Türk köyünden biri.

Memleketimizde yazılan bazı köy romanlarına malum çevrelerin verdiği ehemmiyet, o romanların asla layık olmadıkları bir ifade ile methedilmeleri göz önüne alınırsa Cengiz Dağcı’nın eserine gösterilen ilgisizlik, tabi hakiki sebepler bilinmediği müddetçe, izahı çok güç bir mahiyet alır. Kaldı ki, roman sanatının asli şartlarına riayet bakımından –Onlar da İnsandı-, gerçek sanat endişesine sahip olanlar ve kanunların müsaade etmediği bir nizama, başka yollardan bu arada sanat ve edebiyat yolundan ulaşmak maksadını taşımayanlar için, mesela -Yılanların Öcü- isimli romanla mukayese edilemeyecek kadar başarılı bir eserdir. Türk okuyucusu Yılanların Öcü’nde anlatılan –Kara taş- köyünü tanımakta güçlük çektiği, Anadolu’da böyle köyler de var mı imiş diye hayret etmekten kendini alamadığı halde, Anadolu’nun yüzlerce kilometre uzağındaki –Kızıl taş-ı kendi köyü gibi benimsiyor. Orada kendi köyünün havasını buluyor. Basit bir ölçü ile mütalaa edildiği zaman, -Onlar da İnsandı-nın mahut çevrelerin ilgisini icap ettiren diğer bir özelliği de “Gerçekçi” olmasıdır. Cengiz Dağcı romanında köyünü, köyünün insanlarını, bir bütün halinde olduğu kadar teferruatta da, en açık şekilde aksettirmesini bilmiştir. Köy, tabii şartları ve içtimai bünyesi içinde, olduğu gibi ele alınmıştır. Yazar, hatırasına daima, bağlı kaldığı köyüne, köyünün çok sevdiği insanlarına hakikat anlayışımızı incitecek, mübalağa edildiği şüphesini uyandıracak hiç bir hususiyet tanımamıştır. Kızıl taş fakir bir köydür. Hatta o kadar fakirdir ki. Romanın kahramanları fakirliklerini, köylülerin  daima yabancısı kaldığı fakat pek maharetli bazı yazarların onlara mal etmeğe çalıştığı fikirlerle ifade etmedikleri halde, Anadolu’nun  birçok köylerinden daha fakir ve bakımsız olduğu kolaylıkla anlaşılabiliyor. Sonra, -Onlar da İnsandı-nın kahramanları da gerçeğe uygun bir şekilde, cahil kimselerdir. Romancı, hemşehrilerinin cehaletini tam bir tarafsızlıkla ifade etmiştir. Kızıl taş köyü sakinlerinin ihtiyar bir Rus’u “Karl Marks’a” benzetip ona “Kalamala” adını vermelerinde en veciz tarifini bulan kültür seviyesi gerçeğin ta kendisidir.

Roman, kısaca belirtilmeye çalışılan bu özellikleri yanında, tatlı ve bağlayıcı bir üsluba, sağlam bir tekniğe, iyi bir dile başarılı bir inşa gücüne de sahiptir.

Malum edebiyat çevreleri, günümüz romanın başarı şartlarından sayar göründükleri “köycülük ve gerçekçilik” konusunda samimi olsa idiler, -Onlar da İnsandı-yı romancılığımızın en önemli eserlerinden biri olarak karşılamaları icap ederdi. Hiç değilse, Cengiz Dağcı en kuvvetli köy romancısı olmak mevkiini temin edebilmeli, Romanı hakkında sayfa sayfa tenkitler yapılmalı idi. Köy romanının ehemmiyeti üzerinde ısrarla duranlar, sırf köyü anlattığı için bazı acemilere romancılık payesini vermekle mahzur görmeyenler fikirlerinde samimi olsalardı, köy romanının nasıl yazılması, köy ve köylünün nasıl ele alınması gerektiği konusunda –Onlar da İnsandı-nın örnek tutulması icabetliğini yazarlardı. Oysa, tamamen aksi oldu. Cengiz Dağcı ve eseri umumi denebilecek bir ilgisizlikle, adeta boykotla karşılandı. Hayli tanınmış bir münekkit, yahut kendilerine has ifade ile bir “eleştirmeci”, 1958 yılının romanlarını inceleyen bir yazısında, diğer eserler hakkında teferruata giren izahlar yapmaya çalıştığı halde, -Onlar da İnsandı-ya sıra gelince “okumadım” deyip geçti. Hüsnüniyetimizi son haddine kadar zorlasak bile, sayın”eleştirmecinin bu Romanı gerçekten okumadığına inanmak güçtür. Işın doğrusu, bu sayın kişi gayet iyi bilmektedir veya daha iyi bilenler kendisine öğretmişlerdir ki, bazı hallerde susmak en şiddetli kötülemelerden daha tesirlidir. Bunun yanı sıra, siyasi bir derginin imzasını koymayan bir yazarı da kitaplara ayrılmış sahifenin bir tarafında, solcu olduğu söylenen birini şiir kitabı hakkında en usta meddahları kıskandıracak bir ifade kullanırken; sahifenin diğer yanında –Onlar da İnsandı-yı, gayzı sırıtan bir tavırla kötüleyip durdu. İmzasız “Eleştirici”ye göre: Bu eserin roman olarak hiçbir değeri yokmuş. Niye yokmuş? Orası belli değil. Nedeni, niçini olmayan, sanat konusunda ciddi düşüncelere sahip olanları sadece güldürecek garip bir tenkit.

Hülasa -Onlar da insandı- ile bir kere daha ortaya çıkan durum hayli ibret vericidir. Bir yanda, roman sanatının şartlarına göre incelendiği vakit başarılı, konusunu köyden almış, ”gerçekçilik” sevdalısı görünmek isteyenlerin böyle bir romanın sözünü etmekten bile kaçınan davranışları. Bu davranışın sebebi, sanat dünyamıza ve edebi zevkimize musallat olmuş bir zümrenin “oyun” unu bilenler için asla meçhul değildir. Biz daha ziyade, türlü sebeplerle bu tiksindirici oyunun henüz farkına varamamış okuyucularımız hesabına yazmak istiyoruz. Dergimizin 7 inci sayısında yayınlanan bir yazı ile, “Gerçekçilik ve olumluluk” tabirlerine Marksist lügat ta “olumlu sanat”, komünist nizamın kurulmasına hizmeti gaye edinen sanattır. Ve Cengiz Dağcı’nın eserine karşı kah izahsız kötülemeler, kah ilgisizlik şeklinde beliren menfi tavrın gerçek sebebi de ancak bu zihniyetin ışığında anlaşılabilir. –Onlar da İnsandı- köyü de, gerçekliği de bizim “Olumlu ve gerçekçilerimizin”, anladıkları gibi anlamamış; onların anlattıkları gibi anlatmamıştır. Cengiz Dağcı, tabirin yerinde olup olmadığının münakaşası bir yana. “Olumsuz bir gerçekçidir”. Çünkü:

Romanın en açık özelliklerinden biri toprak sevgisi, roman kahramanlarının toprağa bağlılıkları, bu sevgi ve bağlılığın çok kuvvetli bir şekilde işlenmesidir. Cengiz Dacı’nın köylüleri topraklarını sadece bir takım maddi menfaatler sağladığı için değil, daha çok atalarının damgasını taşıdığı için, hatıraları ile o topraklara vazgeçilmesi mümkün olmayan bir kuvvetle bağlı oldukları için sevmektedirler. Bilindiği gibi, Marksist anlayış içinde, toprak sevgisinin bu türlüsü mutlaka mani olunması gereken zararlı bir histir. Maddi mülahazaları aşan bir ölçü ile toprağa bağlanmak, mülkiyet müessesenin yıkılmasına başlı başına engel olan -geri- bir davranıştır. Sovyet Rusya’da, bilhassa ihtilalin ilk yıllarında, toprak sahibi köylüleri topraklarından soğutmak için girişilen sistemli ve sürekli faaliyet, hatta insafsız bir şekilde imha edilen toprak sahiplerinin akıbeti malumdur.

Üstelik Cengiz Dağcı -Kızıl taş- köyü sakinlerinin toprak sevgisini çok canlı ve güzel bir ifade ile işlemiştir. Öyle ki, Bekir Efendinin tarlasındaki armut ağacı bile okuyucu için, bazı köy romanlarındaki insanlardan daha bir cana yakındır. Tabii bu hal, romancının “Olumlularımız nezdindeki “olumsuzluğunu daha yüksek bir seviyeye ulaştırmıştır.

Sonra, -Kızıl taş- köyünde Ağa-ırgat mücadelesi de yok. Halbuki, bizim mahut yazar ve “eleştiricilere”, daha doğru bir ifade ile onların akıl hocalarına göre, köy romanının başlıca şartlarından biri Ağa ile Irgadın, ezen ile ezilenin, zengin ile fakirin mücadelesini yazmaktır. Aykırı davranış, onların kıymet ölçüleri önünde menfidir.

Bütün bunlar kafi değilmiş gibi -Onlar da İnsandı- da galiz kelimelere, okuyucunun yüzünü kızartacak müstehcen sözlere, küfürlere de yer verilmemiş Tabii “bizimkiler”e göre, buda ayrı bir “olumsuzluk.” Küfrü ve müstehcen ifadeyi köy romanı ve gerçekçiliğin vazgeçilemez şartlarından biri olarak kabul ettirmek isteyenler, nezih ve edepli bir eseri elbette beğenmeyecekler.

Ehemmiyetle belirtilmesi gerekir ki, buruya kadar sayılan hususlar mahut çevrelerce Cengiz Dağcı ve romanına karşı gösterilen ilgisizliğin ikinci derecede kalan sebepleridir. Asıl büyük sebep, kitapta komünizm afetinin -Kızıl taş- köyü ve bütün Kırım’a getirdiği felaketin anlatılması; O munis, o insancıl halkın, okuyanları insanlıklarından utandıracak hazin akıbetlerinin dile getirilmesidir. Bu iş acemice yapılsa, okuyana müessir olamayacak, onu anlattıklarına ikna edemeyecek bir ifade kullanılsaydı mesele kalmayacak, Romanın “olumlu ve gerçekçilerimiz” nazarındaki tehlikesi hayli azalacaktı. Hatta bu taktirde, çok muhtemeldir ki, kitabın reklamı bile yapılacak, okuyuculara tavsiye edilecektir. Fakat Cengiz Dağcı, usta yazarlara yaraşır bir olgunlukla hadiselerin gelişmesi önünde tamamen tarafsız kalmış. Komünizmin insan haysiyet ve saadeti için en büyük tehlikeyi teşkil ettiği hakikati, bu sakil doktrini alet eden Rus emperyalizminin masum insanların kanına girmekte gösterdiği vahşet romanın sahifeleri arasında adete maddeleşmiş bir halde, öylesine açık. Ama, eserin en kuvvetli tarafı, okuyucuyu böyle bir neticeye götürmek için yazarın en ufak bir gayretkeşliğinin olmaması. Kırımların maruz kaldığı zulmün acısını hissedebilmek için Türk ve milletçi olmak da şart değil. Sadece insan olmak daha münasip bir deyişle, sadece komünist olmamak kafi. İnsanlığı sonu gelmez saadet ve refah masalları ile oyalayan, aslında doymak bilmez bir emperyalizmin uşaklığını yapan bir nizama, o nizamın içinde yaşamış hatta söz konusu nizamın yetiştirmesi denebilecek bir insanın vurduğu darbe, -Allah taksiratlarını affetsin-hala O nizamın hayrına inananlar, yahut inanır görünmeyi menfaatlerinin icabı sayanlar için elbette “olumsuzluktur.” Muhterem okuyucularım hiç hayret etmesinler: Komşusunun karısını baştan çıkarmak için oğluna gözcülük yapan bir ananın hareketini alkışlayan, böyle bir anayı Türk köylüsünün unutamayacağı örnek tip olarak gören bir zihniyetin sahipleri için -Onlar da İnsandı- da anlatılan şahısları, bu şahısların söz ve hareketlerini beğenmek imkansızdır. Söz gelişi, bizim için, insanlık haysiyet ve saadetini herşeyin üstünde tutanlar için, bir destan kahramanı haline gelen “Battalın Enver”, hele kızılların eline geçmemesi için kaçmasını kaçmasını tavsiye edenlere Enver’in söylediği şu sözler bize sonsuz bir ıstırap ve heyecan verirken; olumlu ve gerçekçi sayın kişileri –İyi niyet sahibi olanları ve saf dilleri tenzih ederiz- sadece güldürür. “Kaçmam. Kaçmam, yeter artık, yeter. Ne zamandır kaçtık, Yurdu terk ettik siz de kaçmayın, gidin, gidin. Kırım’ın acısını beraberinize alın, kalplerinizde götürün. Türk dünyası geniştir, gidin. O, güneşin doğduğu yerlerde kalplerinizi Türk kardeşlerinize açın, söyleyin onlara : Biz hayatta hıyanetlik nedir, küfür nedir bilmedik, deyin. Hak ve adalete inandık, deyin. Çalmadık, yakmadık, öldürmedik, düşmanlarımızın her zulmüne katlandık, deyin. Düşmanlarımızı da insan sandık, ama başımıza neler getirdiler, ne felaketlere uğradık deyin. Anlatın anlamalı onlar, bizim akıbetimize uğramak istemezlerse, anlamalı onlar. Anlarlar. Ben kaçmayacağım, gelsinler de alsınlar beni. Gelsinler de alsınlar, hainler!”

Cengiz Dağcı ve romanının malum kimselerin ilgisizliği ve kötülemelerine hedef olmasının hakiki sebebi işte budur. O mahut kişiler için Battalın Enver de, Romanın, vatanını seven, Allah’a adalete inanan diğer şahısları da birer “mürteci” dir. Sözde gerçekçilik” ve köy romanının bayraktarlığı yapanlardan çoğunun nazarında,  hakikatte mühim olan ne”gerçekçilik”, ne de köy romanıdır. Mühim olan köyü ve”gerçeği” Onların açısından görmeniz, kendileri kadar şuurlu bir şekilde olmasa bile, insan ruh ve haysiyetinin maddeye kurban edildiği O mahut hedefe ulaşılması için yardımcı olmanızdır.bu acı gerçeği fark edenlerin fark etmeyenlere anlatması ama en az ötekiler kadar inatçı ve ısrarlı bir şekilde anlatması, gerçek kıymetlerin gün ışığına çıkarılması, bize göre kaçınılmaz bir insanlık borcudur.

Cengiz Dağcı 367 sayfalık romanını şu satırlarla bitiriyor : “Evet, Onlar da İnsandır. Pavlenkolar, İvanlar, Kostüyükler, Vasil Dimitroviçler, Stepanlar, belki bunu gülünç görecekler : ama nasıl görürlerse görsünler ben eserimi tekrar sakin bir dua ile bitirmek istiyorum. (Onlar da insan. Acı onlara. Kendileri gibi, başkalarının da insan olduklarına inandır onları.)

Ötekiler, o hayvan gibi sürülüp götürülenler… Onlar da İnsandı.

Bu sakin duaya biz de katılırız. Bu sakin duanın derin manası üzerinde düşünebilmeleri için “gerçekçi ve olumlularımıza” da Ulu Tanrı’nın yardımını temenni ederiz.

Sayın Cengiz Dağcı’ya, eserinin değerini takdir eden, ıstırabını çok iyi anlayan bir çevrenin hislerine tercüman olarak en iyi dileklerimizi iletir, edebiyatımıza daha birçok kıymetli eserler kazandıracağına inandığımızı belirtiriz.

Türk Yurdu Dergisi 1959