Metin BOZDEMİR: “ÜLKÜCÜLER: NEREDEN NEREYE?” : MUHTEŞEM BİR MAZİDEN SONSUZ ATÎYE

“ÜLKÜCÜLER:

NEREDEN NEREYE?”: 

MUHTEŞEM BİR MAZİDEN

SONSUZ ATÎYE*

 

Metin BOZDEMİR

 

Hiç bir ideoloji akımı veya fikir meclisinin insanları, yüzde yüz aynı düşünemez.

Aynı düşünülürse o fikir değil, despotizmin veya fanatizmin askerliği olur zaten.

Beraber yola çıktığımız dostlarımızın fikirlerine tamamına katılmasak da, söz veya satır aralarındaki samimiyettir önemli olan..

Takdir edersiniz ki devleti yönetmeye talip insanların, yazıp çizdiklerimizden çok daha fazlasına ihtiyacı var.

Hep feraset deriz ya.. Dilimize pelesenk olan feraset kelimesinin kökeni ‘at gözü’nden gelir.

Neden “at gözü”?

Çünkü at yaratılış olarak 360 derece görebilen belki tek canlıdır. Onun için gelmiş geçmiş en iyi yol ve savaş binitidir.

Ki onun içindir ki yük atlarına ve dolap beygirlerine at gözlüğü takılır.

Bizim öncelikle, at gözlüğü mü yoksa at gözü misali çok yönlü bakış açılarını kullanıp kullanmayacağımıza karar vermemiz gerekir, âleme nizam vermeye talip isek..

Yoksa, kendimize bile nizam veremeyenler olarak ancak istihza veya en fazla işte böylesi talihsiz bir makale veya hikaye malzemesi oluruz.
***

Türkiye Yazarlar Birliği Şeref Başkanı D. Mehmet Doğan’ın, bütün ülkücülerin haklı tepkilerine yol açan  “Ülkücüler: Nereden Nereye?” başlıklı yazısına(1) cevaben yazılan bir makalenin (2) içerisindeki; “Milliyetçiliği din ile soslayarak Türk milliyetçiliği davasını rayından çıkardılar..” cümlesinden yola çıkar isek, her iki yazı da aynı derekededir ve talihsizliktir.

Oysa 12 Eylül öncesinde MHP’nin çok değerli bakanı, rahmetli Gün Sazak dahil her gün en az beş-on ülkücünün şehit edildiği ve devletin “12 eylül ihtilalini olgunlaştırmak adına” sessiz kaldığı, emperyalizmin kızıl kanadının “Atatürkçülük ve Kemalizm” maskesiyle devleti ele geçirmeye başladığı bir ortamda Ülkücünün tek sığınağı, politik olarak değil, samimi ve tabii olarak Türk Milleti’nin şahlanışına ivme kazandıran aslî unsur, vatan, millet sevgisi ve şuuru kadar, bin küsur yıllık iman ve inancı olan İslâm’dır.

Ve imanımız siyaset malzemesi olarak değil, net olarak soyumuz kadar milli kimliğimizin bir parçasıdır ve kırmızı çizgimizdir.

Bu kimlik, farklı inançlara saygısızlık yapmayı gerektirmez, kırmızı çizgimize saygısızlık edilmesini gerektirmediği gibi..

Ülkücüler, Başbuğ Türkeş’in de yaptığı gibi öteden beri kutsallar üzerinden siyaset yapılmaması gerektiğini savunagelmişlerdir.

Ancak, “Kanımız aksa da zafer İslam’ın” sözünün sloganlaştığı dönem, oluk oluk ülkücü kanının aktığı dönemdir. Ve sadece Rus emperyalizminin değil, Çin emperyalizminin yayın organı ‘Aydınlık’ı, Amerika emperyalizminin piyonlarıyla döktükleri şehid kanlarının arşa yükseldiği zamanlardır.

Oyun kurucuların çok yönlü tezgahlar kurduğu o zaman diliminde, yaşım ay olarak yetmediği için evrakta sahtecilik yaparak delege olarak katıldığım Ülkü Ocakları’nın kurultayında yükselmiştir, bahse konu slogan ilk defa.. “Eller silah değil kalem tutmalı” , “Kavgamız, vurguncu düzenedir” sloganlarıyla beraber… Yani daha fazla kan akması için değil, akan kanların ve gözyaşlarının dinmesi için…

Ve yine o dönemde kutsallar üzerinden siyaset ve istismar edenler, seküler kesim üzerinden pembesinden kızılına, sosyalist ideolojidir. Ve akıncılarla ülkücülerin değil, marksistlerin işbirliği olmuştur, tıpkı İran devrimindeki gibi…

Yetmişli yıllarda sosyalist ideoloji, jakoben ve seküler solun da yol açmasıyla, ortalama Türk insanının kutsalı olan Atatürk’ü alabildiğine istismar etti. Hatırlayınız Bülent Ecevit’in “Atatürkçülük ve Devrimcilik” kitabını: “Mao’nun önünde kilitli kapılar vardı, Lenin’in önünde kilitli kapılar vardı. O kapılardan geçmek için kırmak zorundaydılar. Biz kapının tokmağını çevirip gireceğiz” sözünün ne anlama geleceğini on yaşındaki çocuğa sorsanız, anlatır size…

İhtilale hazırlanan eylemci solun en az 120 fraksiyonu vardı. Kır gerillacılığı mı, şehir gerillacılığı ile mi devrimi gerçekleştireceklerini tartışıyorlardı. Ve önlerindeki en büyük engel ülkücü gençlik idi.

Tamam, ‘hafıza-ı beşer nisyan ile malûldur’, ancak ülkücü unutmaz, unutmamalı!..

Ötesini tartışmak ya istismardır, ya da provakasyondur.

Biline…
________________________________
(*) Bu yazı D. Mehmed Doğan tarafından yazılan ve ülkücülerin imanına dil uzatan 25 Nisan 2020 tarihli yazısı üzerine kaleme alınmıştır.

İlgili linkler:
(1) https://www.tyb.org.tr/d-mehmet-dogan-ulkuculer-nereden-nereye-43169h.htm

https://www.tyb.org.tr/d-mehmet-dogan-ulkucu-ama-idealsiz-43282h.htm

(2) https://sonhaber16.com/turk-milliyetcilerinden-dr-mehmet-doganin-hezeyanlarina-cevap/