Mahmut ASLANBEK: İtibarı İade Edilmiş Kuzey Kafkasya Halklarının Durumu

İtibarı İade Edilmiş Kuzey Kafkasya Halklarının Durumu

Mahmut Aslanbek

Dergi, 1959, 16:16-29

Bilindiği gibi, 1957 yılında Sovyetler Birliği Yüksek Şurası, bir kararname ile, Sovyet hükümeti tarafından rejime ihanet suçuyle 1943—1944 yıllarında Orta Asya ve Sibiryaya topyekûn sürgün edilen Kuzey Kafkasya halklarından Çeçen, İnguş, Balkar, Karaçaylı ve Kuzey komşuları Kalmukların itibarım iade etmişti. Sovyetler Birliği Yüksek Şurası sesyon toplantısı bu münasebetle şu hususu belirtmişti:

… Daha Sovyetler Birliği Komünist partisinin XX. kongresinde (1956) Sovyet devletinin Lenin millî siyaseti ana prensiplerinin geçmişte kabaca ihlâl edilmiş oldu­ğunu gösterir sayısız olaylara işaret olunmuştu. Bu ihlâl, tatbikatta bir çok milletleri hiçbir esasa dayanmadan topyekûn sürmek ve onları yeni yerleştikleri yerlerde bir takım tahdidere tâbi kılmak şeklinde tecelli etmişti.1

Sesyon kararnamesinde daha sonra, Sovyet hükümetinin «bu milletler hu­susunda yapılmış olan haksızlığı» düzelteceğinden, muhtariyetlerinin yeniden ihya edileceğinden, bu milletlere mensup vatandaşlara eski yurtlarına dönme mü­saadesi verilerek bozulmuş hayatlarının yeniden doğrulması için elden gelen her türlü yardımı göreceklerinden söz ediliyordu.2

Sovyetler Birliği Yüksek Şurasının aynı sesyon toplantısında kabul edilen bir kanuna göre de, Çeçen-İnguş ve Kabartay-Balkar muhtar sovyet cumhuriyetleri ve Karaçay-Çerkeş Muhtar Eyaleti (sürgünden önceki ayrı olan Karaçay ve Çerkeş eyaletleri yerine) yeniden kurulmuştu.3 Bu milletlere mensup halkların kendi yurtları—Kafkasya’ya dönmeleri hususuna gelince, bu iş küçük gruplar halinde, sıra ile ve muayyen müddetlerde özel hükümet komisyonunun nezareti altında yapılmış olacaktı. Ayrıca, Karaçay, Balkar ve Kalmukların yurtlarına dönüş işinin 1957 ve 1958 yıllarında, Çeçen-İnguşların ise 4 yıl zarfında, yâni 1957 den 1960 yılında kadar tamamlanmış olacağı da tasarlanmıştı.4

Bu kanundan anlaşılan şu ki, Sovyet hükümetince, Kuzey Kafkasya halkla­rının itibarının iadesi hususunda almış olduğu karar, İnsanî hislerden hareketle değil, sırf siyasî ve propaganda mülâhazalariyle alınmış bir karardır. Bu ciheti, şu iki husus açıkça teyit etmektedir: evvelâ, savaş sıralarında aynı şekilde sürgün edilen Kırım Türkleri ve İdil boyu Almanlarının mukadderatında bir değişiklik husule gelmiş değildir. Saniyen, Sovyetler Birliği Yüksek Şurasının Kuzey Kaf­kasyalıların itibarının iadesi hususundaki kararı gayrı muayyen ve gevşek bir vasıf taşımaktadır. Bu kararda şu noktalar tamamile meçhul bırakılmıştır:

1. Bu milletler 13 senelik sürgün müddetince ne kadar zayiat vermiş ve bu halklardan bugün hayatta kalanlarının sayısı nedir? Yüksek Şura, bu ciheti sükûtla geçmiştir. Halbuki, hâdiselere şahit olanların söylediklerine bakılırsa, 1943—1944 ün kışında vukubulan sürgün sıralarında soğuktan, açlıktan ve Orta Asya’da alışmadıkları iklim şartları altında beliren salgın hastalıkları yüzünden bu millet­lerin takriben yarısı mahvolmuştur. Daha sürgünden önce, sovyet aleyhtarı hareketlerden ve «Almanlara yardım etmek» den dolayı şüphe altına alınan on binlerce erkek (Karaçaylılar ve Balkarlar) kısmen yurtlarında kurşuna dizilmiş ve kısmen de Sibirya’nın toplama kamplarına götürülmüştü.[5]

2. Bu milletlerin sürgün dolayısıyle gördükleri maddî zarar ve ziyan ne kadardır? Yurtlarında bırakmış oldukları ve hükümet tarafından buralara yerleşti­rilmiş Ruslara ve sonradan gelen başka unsurlara devredilen menkul ve gayrı menkul emvalleri ne derecede ve ne şekilde kendilerine iade edilecektir ?

3. Çocuk, ihtiyar ve kadın ayırmadan yapılan bu sürgün İşine doğrudan doğruya veya dolayısiyle iştirak etmiş şahısların mesuliyet meselesi de sükûtla geçilmiştir. Komünist partisi XX. kongresinin kapak celsesinde Hruşçev, bütün günahı, Stalin’e yükleyerek bu sürgün faciasını «canavarca bir hareket» diye adlandırmıştı.[6] Anayasa mucibince, tahkikat açmak ve sürgün suçlularını cezalan­dırmak talebinde bulunmakla muvazzaf olan Yüksek Şura, bu meseleyi de sükûtla geçiştirmiştir.

İtibarın-iadesinde güdülen gerçek gaye, haksızlığı gidermekten ziyade, Ko­münist partisinin takip ettiği millî siyasetin prestijini yeniden iade etmek olmuş­tur. Başta Hruşçev olmak üzere Kremlin’in yeni idarecileri, bu kararla Kremlin’in harp sonrası tatbike kalkıştığı açık şovence siyaseti dolayısiyle Sovyetler Birliğine dahil gayrı rus halklar, bilhassa müslümanlar arasında gittikçe artan hoşnutsuzluk duygusunu zayıflatmayı ve Sovyet nüfuz ve tesirinin dış Doğu ülkelerine yayıl­masını daha ziyade takviye etmeyi düşünmüşlerdir.

Sürülmüş Kuzey Kafkasyalıların muhtariyetlerini yeniden ihya işinden iki seneden fazla bir zaman geçmiştir. Sovyetler Birliği Yüksek Şurasının plânına göre, bu müddet zarfında Karaçay ve Balkarların bakiyeleri tamamen ve Çeçen- İnguşların da hemen yarısı anayurtlarına dönmüş olacaklardı. Halbuki plânın baltalanmakta olduğu anlaşılıyor. Nitekim Groznenskiy Raboçij gazetesinin 12. 1. 1958 tarihli nüshasında okuyoruz ki, aynı yılın 1 ocağında sürgünden dön­müş Çeçen ve İnguşların sayısı ancak 200 bin kadardır. Bu da, 1944 yılında sü­rülmüş olan 700 bin nüfuslu Çeçen-İnguş Muhtar Cumhuriyeti ahalisinin takri­ben %29 una tekabül eder.[7] Diğer taraftan, Stavropol ve Çerkesk radyolarının 8. 4.1958 tarihli neşriyatında bildirildiğine göre, af tarihinden beri yurtlarına ancak 5 bin Karaçay-Balkar ailesi dönmüştür. Her aileyi vasati olarak 5 kişi kabul edecek olursak, ancak 25 bin kişinin dönmüş olduğu meydana çıkar. Bu da, 1943 yılı kışında sürülen 190 bin Karaçay-Balkar yerli ahalisinin takriben %13—%14 nispetini teşkil eder.8

14—15 yıllık bir süreden sonra Çeçen-İnguş ve Karaçay-Balkar dillerinde yeni gazeteler neşrine başlandığı gibi, millî neşriyat, okullar ve diğer millî kültür, maarif müesseseler! de faaliyete geçmişlerdir. Bundan başka, Komünist partisinin emriyle kendi ırkdaşlarıyle beraber sürgünde bulunup da hayatta kalan millî komünistlerden bir kısmı çalışmak üzere yerli idare işlerine alınmışlardır. Bunlar, bugün ahalinin küçük bir kısmını teşkil eden az miktardaki yerlilerin «millî muhtariyet» lerinin efendisi rolünü oynamaktadırlar. Bu «efendiler», uzun maka­leler yazmakta, Sovyet rejimini ve «büyük Rus milleti»ni methü sena edip göklere çıkaran nutuklar çekmektedirler. Bu zevatın propaganda nutukları, bu ülkelerde Sovyet hükümeti devrinde belli başlı bir iş yapılmadığını ortaya koymaktan başka bir işe yaramamaktadır. Bu hususta en tipik misal olmak üzere Karaçay-Çerkeş Komünist partisi eyalet komitesinin ikinci sekreteri S. Tokayev’in (Karaçaylıdır) Çerkessk şehrinde 1957’nin eylülünde eyalet parti kongresinde söylemiş olduğu nutuk ele alınabilir. Sekretere göre, «Karaçay-Çerkeş Muhtar Eyaleti halkları, başka Sovyet ülkeleri halkları gibi, bize siyasî, iktisadî ve kültürel uyanış getiren büyük oktobrın şanlı kırk yıllığını kutlamak işine hazırlanmaktadırlar».

Yine S. Tokayev’in söylediğine bakılırsa, «Komünist partisi, Karaçay-Çerkeş eyaleti halklarına harp sonrası yıllarında», yâni Karaçaylıların sürgünde bulundu­kları zamanlarda, «özel bir ihtimam göstermiştir». «Sade son on yıllarda eyalette 30 devlet ve kolhoz elektrik santralı inşa edilmiştir. Eyaletin halk iktisadiyatına büyük yatırımlarda bulunulması hususunda alınmış olan karar dahi, Komünist partisinin bize karşı gösterdiği ihtimam ve kaygunun bir delilidir. Parti ve hükü­metin bu ihtimamından heyecanlanan eyalet halkı, nüfus başına düşen et, süt ve yağ istihsalini arttırmak ve bu suretle Birleşik Amerika’ya ulaşmak yolunda aktif bir şekilde mücadele etmektedir».9

Bu kabil bir beyanat, hiç de Sovyet gerçek durumuna uygun olmayan mutad sovyet propagandasından başka bir şey değildir. Gerçekte ise, sürgünden dönen Karaçay ve Balkarların İktisadî ve manevî durumu oldukça ağırdır. Bu iddiamızı teyit için şu olaylara işaret etmek kâfidir:

1. Daha 1943 yılında, yâni Karaçaylılar ve Balkarlar Orta Asya’ya topyekûn sür­üldükleri sıralarda 1920, 1929—1930 ve 1939—1942 yıllarında sovyet aleyhtarı isyanların üssü olan Üçkulan, Malokaraçay, Humarin, Zelençuk, Baksan, Çeçensk, Hulam bölgelerine tâbi bütün dağ köyleri tahrip edilmişti. Bu bölgelerin sağlam kalmış köylerine ve kaplıca şehri Teberda’ya Karaçayın güney komşuları Svan’lar (Gürcü kabilesi) yerleştirilmişti. Karaçay eyaletinin güney kısmı da Gürcis­tan Cumhuriyeti arazisine ilhak olunmuştu. Eyalet kuzeyindeki ovada bulunan köyler ve sabık eyalet şehri Mikoyanşehr’e (sonradan Kluhor şehri adını almıştı) Ruslar ve diğer sonradan gelme gruplar yerleştirilmişti.

2. Karaçay eyaletinin yeniden ihyasına karar verildikten sonra, daha doğrusu birleşik Karaçay—Çerkes Muhtar Eyaleti ihdas edildikten sonra, Karaçaylılar sürgünden dönmeğe başladılar. Sovyet radyosuna göre, Orta Asya’dan dönen ve 2230 aileden ibaret bulunan bir grup, eskiden yaşadıkları ana topraklarına bırakıl­mamıştır.10 Komünistlere ve bir kısım aydınlara Çerkesk ve Kluhor (şimdi Karaçayevsk) şehirlerinde mesken verilmiş,11 halkın mütebaki kısmı ise kolhoz, kömür ocakları ve diğer küçük sanayi müesseseleri yanında bu maksatla inşa edilmiş barakalarda yerleştirilmişti. Hususî mektuplardan anlaşılıyor ki, bir çok ailelere, bahusus aile efradı arasında derhal işe sarılabilecek, çalışmaya müsteit alan bulunmayan ailelere bu barakalarda bile yer verilmemiştir. Bu çeşit aileler, kendilerine zeminlik kazmak ve bu zeminliklerde en iptidaî şartlar altında yaşa­mak zorunda kalmışlardır.

3. Bütün bunlar gösteriyor ki, anayurtlarına dönen Karaçaylıların çoğu, sür­günde olduklarından daha iyi bir durumda değillerdir. Onlara, kendi ana köyler­inde yaşamak ve baba ocağına dönmek müsaadesi verilmemiştir. Sürgünden dö­nenler, bir işçi gücü gibi sovhozlara, kolhozlara dağıtılmış ve bunlar insan takati üstündeki sovyet iktisat plânlarını yerine getirmek için istismar edilmişlerdir. Bu yüzden, Karaçaylı ve Balkarlardan bir kısmı ellerinde anayurda dönmek için resmî izin vesikası olduğu halde şimdilik sürgün yerlerinde, yâni Türkistan’da kalmayı tercih etmiştir. Zira, Türkistan’da kan, dil ve din bakımından kardeş olan yerli Türk halkı ellerinden gelen yardımı onlardan esirgemiyor ve onları şefkatla karşılıyorlardır. Elbette, bütün bunlar, eyaletteki yerli Çerkes halkının psikolojisi üzerinde belli başlı bir tesir uyandırmaktan hali kalmamıştır. Sovyet basınının itirafına göre, manevî siyasî durum, hattâ komünistler arasında bile daima kötüye doğru gitmektedir. Baş makalesini komünistler arasındaki ide-terbiye işlerinin durumu konusuna ayıran Leninskoye Znamya nam Çerkes gazetesi, Komünist partisi Karaçay-Çerkes eyalet komitesinin VIII. plenom toplantısının eyalet ve bölge parti teşkilâtlarının ideoloji işlerinde çok ciddi aksaklıklar ve eksiklikleri meydana çıkarmış olduğunu kaydetmektedir.12

4. Tokayev’in Çerkeş ve Karaçaylılar arasında kültür ve edebiyatın Sovyet devrinde, bilhassa harpten sonra önemli başarılar elde ettiğine dair iddiaları dahi hiçbir esasa dayanmamaktadır. Delilsiz bir iddiada bulunmamak için geçen yılın mayıs ayında Çerkesk şehrinde Karaçay-Çerkes eyaleti yazarlarının konferansında tespit edilen vakıaları zikredelim. Bahis konusu konferansa 30-u mütecaviz yerli yazar, şair ve Moskova’dan ve ülkenin yerli teşkilâtlarından gelen «misafirler» iştirak etmiştir. Sürgünden dönen Karaçay yazarlarından şu zevat konferansa katılmıştır: piyes yazarı Gemma Gebenov, kadın şair Halimat Bayramukova, şair A. Baykulov, eleştirmeci ve Krasmy Karaçay gazetesinin sabık baş muharriri Hüseyin Tokçukov, şair Osman Hubiyev ve başkaları. Yazarlar Birliği başkanı Gamokov’un (Çerkestir) okuduğu rapor, hiç de gönül açıcı olmayan şu tabloyu ortaya koymuştur:

a) Eyalet yazarları tarafından kaleme alınmış eserlerin karakteristik ciheti, dar mevzulu ve tek plânlı oluşudur. «Parti ve Sovyet hükümeti tarafından terbiye edilmiş millî aydınları ele alan bir eser yoktur».

b) Eyalet yazarları arasında edebî yaratıcılıkta tam bir durgunluk hüküm sürmektedir. «40 sovyet yılı gelip geçti. Buna karşılık şiirde değişen nedir? Hiçbir şey! Yine aynı karşı koyma metodu, aynı usuller, aynı şairane ifadeler».

c) İnsanların bugünkü hayat ve faaliyetleri hakkında şairler pek sönük ve fazlasiyle dekoratif şiirler yazmaktadırlar. Halkın hayatını tasvir ederken, aşınmış damgalar, «cephe»yi süsleyen dekoratif usuller kullanıyorlardır.

ç) Piyes, çocuk edebiyatı, edebî eleştirme yoktur.

d) «Karaçay-Çerkes eyaletindeki neşriyat işleri, tahammül edilemeyecek bir durum arz etmektedir. Bir kaç sene oluyor ki, yerli yazarların kırkı mütecaviz eseri basılmaya verilmiştir, ama bu eserlerin ne zaman ortaya çıkacağını kimse bilmiyor».[8]

Bütün bu karanlık tablo, ayrıca tefsir ve izaha ihtiyaç göstermese gerek. Karaçay ve Çerkeş yazarları hesabına insafla söylemek gerektir ki, onlar, bugün Sovyet hükümetinin talep ettiği, yalan yazmaktan ve kendi milletlerinin ağıt hayalını gülpembe göstermekten ısrarla kaçınıyorlardır.

1957 yılının ilkbaharından itibaren, anayurtlarına dönmeğe başlayan Çeçen ve İnguşlar daha kötü ve daha perişan bir durumdadırlar. Hoşnutsuzluklarını mucip olan sebeplerden biri mesken, daha doğrusu siyasî bir mahiyet kazanmış olan yerleşme meselesidir. Mesele şu ki, daha sürgünden önce, cumhuriyetin nüfusça kalabalık mıntı­kaları, bilhassa dağ köyleri büyük bir tahribata maruz kalmıştı. 1939 dan 1944 e kadar dağlarda yerli partizan kuvvetleri ile Sovyet tenkil ve tecziye müfrezeleri arasında fasılasız bir mücadele devam etmişti. 1942 de Şatoya, İtumkala ve Golançok köyleri Sovyet hava kuvvetleri tarafından bombardıman edilerek yakıl­mıştı.[9]

Muhtariyet ilga olunduktan ve ahalisi sürgün edildikten sonra diğer bölgeler, komşu olan Gürcistan, Dağıstan, Kuzey Osetistan ve Kuzey Kafkasya’nın Rus İdarî bölgelerine ilhak olunmuştu. Çeçen-İnguşların eski başkenti ve zengin sanayi merkezi Grozni şehri ve bu şehre bağlı yerlere Ruslar yerleştirilmiş olduğ­undan cumhuriyet arazisinin 1944 hudutları dahilinde şeklen yeniden ihya edil­mesine rağmen, bütün mesken yerleri sonradan gelme unsurlar tarafından işgal olunmuştur. Şöyle ki, anayurtlarına dönen 20 bin kişilik ilk Çeçen-İnguş grubu kendi anayurdunda bir çatı ve bir iş bulmadan haftalarla demiryolu istasyon­larında barınmışlardı. Grozni radyosunun 17 Nisan 1957 de verdiği habere göre, «yerli idarecilerin mesuliyetsiz hareketleri yüzünden» bu adamlara mesken ve iş sağlanamamıştır.

Mesele şurasındadır ki, Hruşçev idaresi Karaçaylılara olduğu gibi, onlara da kendi ana köylerinde, bilhassa dağ bölgelerinde yerleşmelerine müsaade etme­miştir, Önceden hazırlanan plân mucibince, hükümet onlar için, bilhassa cumhuri­yetin ovalık bölgelerinde bulunan sovhozlar, makine-traktör istasyonları ve diğer devlet müesseseleri yanında işçi köyleri vücuda getirmiştir. Az nüfuslu, kurak, bataklık yerlerde bile, yeni sovhozlar ve küçük sanayî müesseseleri ve bu tesisler yanında da işçi köyleri kurulmasına başlanılmıştır, işte, anayurtlarına yeni dönen ve dönmek üzere bulunan Çeçen ve İnguşlar buralarda yaşayacak ve çalışacak­lardır.

Sovyetler Birliği İlimler Akademisi Etnografi Enstitüsü tarafından ilmî İnce­leme İşleriyle görevlendirilerek 1957 yılının yazında Çeçen-İnguş Muhtar Cum­huriyetine gönderilmiş B. Kaloyev, «Dünya milletleri»nin büyük atlası için Çeçen ve İnguşlar hakkında bir yazı yazmıştır. Yazar, ilmî olmaktan ziyade pro­paganda maksadile kaleme almış olduğu bu yazısında rejimin almış olduğu ted­birleri, «Çeçen-İnguş Muhtar Sovyet Cumhuriyetinin gelişmesine yarayan mua­zzam yardım» gibi değerlendirmektedir.15 Yazara göre, daha 1957 de Gudermas, Nazran, Malgabek, Şalin, Urus-Martanov ve Nadtereçni bölgelerindeki makine- traktör istasyonları ve kolhozlar esas alınarak hayvancılık temayüllü 11 sovhoz vücuda getirilmiştir.

Sovyet hükümetinin Çeçen ve Inguşları yerleştirme hususunda almış olduğu tedbirlerden maksat, onları, sonradan gelme unsurlar ve asıl Kafkasya yerlileri de dahil, çevre ahalisinden tecrit edilmiş bir. duruma sokmaktır. Bu, rejim için bir çok sebep ve yönlerden dolayı elzemdir. Mağdur olmuş ve bu yüzden Sovyet hükümetine karşı hiddetli bulunan Çeçen ve İnguşlarm, sonradan gelen, 1943 de sürgün edilirken ellerinden alman baba emvaline (menkul ve gayrı menkul) konarak fiilen muhtariyetin efendisi kesilen ahaliye karşı bir sempati besleyeme- yeceği tabiidir. Onların yakın komşuluğu, birbirleriyle sıkı muaşeretleri millî çarpışmalara yol açabilir. Eskiden sürgünde bulunmuş Çeçen ve İnguşların, zaten millî-kurtuluş temayülleri çok kuvvetli olup, Sovyet emperyalizmine karşı umumî bir nefret hissi besleyen sabık komşuları Dağıstanlılar, Osetinler, Gür­cüler ve diğer Kafkasyalılar ile sıkı temas ve muaşeretleri Kremlin için elverişli ve gönül açıcı bir şey değildir.

Kafkasya halklarının çarlık ve sovyet müstemlekeciliğine karşı yapmış oldu­kları mücadele tarihinde, Çeçenlerin kendi cevvaliyet ve fedakârlıklariyle bilhassa temayüz etmiş oldukları Sovyetlerce pek iyi bilinen bir gerçektir. Bu bakımdan, ileride durum değişince Kuzey Kafkas yada, yâni Sovyet imparatorluğunun her zaman endişe uyandıran bu bölgesinde muayyen bir rol oynamaları beklenebilir. Buna göredir ki, hükümet, Çeçenleri asırlarca devam eden mücadelelerinde bir kale gibi kullanılan dağlardan uzak yerlerde bulundurmak ve onları Sovyet hükümetinin sıkı bir nezareti altına almak kararım vermiştir. Nihayet, hükümet, Çeçenleri Orta Asya’nın sürgün yerlerindeki şartlardan pek az bir farkla ayrılan şartlar altında yaşatmak suretile, onları hayvancılık sovhozlarının bir işçisi gibi daha şiddetle istismar edebileceğini ümit etmektedir.

Şuna da işaret etmek gerektir ki, Stalin idaresi, Çeçen, İnguş, Karaçaylı, Balkar ve Kalmukları rejimin teslim olmaz düşmanları sıfatile sürgün etmekle, ülkeyi bugün kendisine şiddetle ihtiyaç hissedilen ve memleketin mühim miktarda et, süt mamullerini sağlayan bu milletlerin yurtlarından sürülmesiyle Kuzey Kaf­kasya hayvancılığının görmüş olduğu zarar hakkında bir fikir edinmek için, Kuzey Kafkasya ülke, cumhuriyet ve eyaletlerindeki 40 yıllık Sovyet hâkimiyeti süresince, iri başlı hayvanların umumî durumunu aşağıdaki cetvelde16 gözden geçirmek kâfidir :

Kuzey Kafkasya hayvancılığının durumu (Bin baş hesabile

1916 1941 1951 1953 1956
Krasnodar eyaleti (bu cümleden Adige eyaleti)  1227 996 988 1180 1431
Stavropol ülkesi

(bu cümleden Karaçay-Çerkes ve Kalmuk eyaletleri

1241  956  808  975  951
Dağıstan Cumhuriyeti 513 515 494 509 555
Çeçen-Inguş Cumhuriyeti 270 249 153 177 197
Kabartay-Balkar Cumhuriyeti 243 163 115 128 140
Kuzey Osetistan Cumhuriyeti 101 106 95 104 111

Hattâ, «tesviye edilmiş» sovyet istatistiğinden bile anlaşılan şu ki, yerli Kuzey Kafkasyalıların gerek tam ve gerekse kısmen sürgün edilmiş olan yerlerde iri başlı hayvan sayısının artışı oldukça yavaş olmuş, Sovyetlerden önceki, yâni memlekette ferdî ve serbest bir iktisat sisteminin hâkim bulunduğu devir şöyle dursun (1916), hattâ harpten önceki seviyeye bile ulaşamamıştır (1941).

İhtimal, Hruşçev hükümeti, bu milletlerin bakiyesini anayurda çekmekle belki de nüfus başına et, süt ve yağ istihsali sahasında Birleşik Amerika Devletlerine yetişmek plânına, bir dereceye kadar yardımda bulunmayı düşünmüştür. Fakat, bu düşüncesinde işin manevî-psİkolojik tarafını gözden uzak bulundurduğuna şüphe yoktur. Her hangi bir işin başarılı bir netice vermesi için şüphe yok ki, insanlarda işe karşı bir muharrik-çalışma arzusu uyandırmak gerektir. Bu husus, günahsız olarak ıztırap çekmiş sabık sürgünler için bilhassa elzemdir. Fakat, yukarıda görüldüğü veçhile, rejim bu adamları siyasî bakımdan güvenilmez birer eleman, tehlikeli bir kuvvet bilerek onları kendi keyfine göre yerleştiriyor, onlara karşı sürgün yerlerinden farksız bir tutumla hareket ediyordur. Şüphe yok ki, bu şartlar altında bu adamlardan plânların, bilhassa özel bir ihtimam isteyen hayvan­cılık plânlarının gerçekleştirilmesi beklenemez.

Umumiyetle, Kremlin’in işleri Çeçen-İnguş topraklarında çok güçlükle iler­lemektedir. Geçen yılın eylülünde oralarda asıl mahiyeti bu güne kadar anlaşıl­mayan bir takım hâdiseler vuku bulmuştur. Şimdilik, bildiğimiz şu ki, Komünist partisi merkez komitesi aza ve sekreteri N. İgnatov, maiyetinde merkez komitesi büro azası Çurayev olduğu halde alelacele oralara seyahat yapmıştı. Orada derhal çağrılan parti ileri gelenlerinin geniş toplantısı, cumhuriyet eyalet parti komi­tesinin faaliyetinde ve Grozni Komünist partisi şehir komitesinin, ülkenin sanayi ve ziraatı idare işinde «ciddi aksaklıklar »ı ortaya koymuştur. «Devlet plânlarının başarılıp tamamlanması hakkında verilen ortalama rakamlar arkasında bir çok tesislerin çok geri durumlarının gizli tutulmuş olduğu » meydana çıkmıştır. Ziraat alanında plânlar sistematik surette gizli tutulmuştur. «Kolhoz ve sovhozların hayvan yetiştirme sahasındaki gelişme ve artışları zayıf olduğu gibi, yüz hektarlık arazi başına elde edilen mahsul de çok düşük olmuştur ». Şehir ve bölgelerde okul, kulüp, tıbbî ve diğer müesseselerin inşaat işlerinde durgunluk göze çarpmaktadır.17 Pravda gazetesi, bu durumu «bir çok parti ve sovyet teşkilâtlarının kitleden uzaklaşmaları ve parti, siyasî-ideolojik işlerde yapılan ihmalcilik ile» izaha çalış­maktadır.18

Görünüşte bu, Sovyetlerde sık sik rastlanan mutad olaylardır. Her hangi bir sovyet cumhuriyetinde ve asıl Rus bölgelerinde bu olayları her an müşahede etmek mümkündür. Ama bu, siyasî havanın tamamile başka olduğu Çeçen-İnguş topra­klarında büsbütün başka bir mana kazanmaktadır. Şunu da kaydetmeden geç­meyelim ki, « kitleden uzaklaşmak » suçuyle tenkit edilen idare erkânı arasında iki yerli komünist dahi yer almış bulunmaktadır. Bunlardan biri, cumhuriyetin bakanlar heyeti başkanı Gayrbekov, öteki de kültür bakanı Tatayev’dir. Demek oluyor ki, Karaçay-Çerkes eyaletinde olduğu gibi, Sovyet hükümeti, günahı «yerli milliyetçilere» yüklemek yolunu tutmuştur.

Yukarıda adı geçen B. Kaloyev, okuyucularına gûya, «devletin ve bütün kardeş milletlerin yardımları sayesinde Çeçen-İnguş Muhtar Sovyet Cumhuriye­tinde sanayi, ziraat ve kültür işlerinin başarı ile gelişmiş olduğuna» inandırmaya gayret etmektedir. Yazarın kanaatınca, şimdi aynı zamanda Çeçen-İnguşların tarihlerini, yaşayış tarzlarını tetkik işine başlamalı ve Sovyetler Birliği İlimler Akademisinin ilgili enstitüleri bu işde cumhuriyete ellerinden gelen yardımı yapmalıdırlar.19

Yazarın makalesinde 1944 den bugüne kadar devam eden Çeçen-İnguş fa­ciasından bir kelime ile de bahsetmemesine bakılırsa, bu «sovyet araştırma»sının ne gibi bir gaye ve evsaf taşıdığını anlamak zor olmasa gerek.

Kaloyev, bahis konusu yazısında cumhuriyetin millî kültür sahasında elde ettiği «başarı»yı bilhassa kabartmaktadır. Fakat, Sovyet basınının kendisi bile sürgünden dönen Çeçen-İnguşların yerleşmiş oldukları bölgelerde « çocukların ilk tahsil işlerinin bile yoluna konulmamış olduğunu, okul binaları yokluğunu, ana dilinde kitap, öğretmen olmadığından tahsil çağma gelmiş çocuklardan çoğunun, bilhassa kız çocukların okullara devam edemediklerini» gizlememektedir.20 Yine bellidir ki, Çeçen-İnguş aydınlarından ancak bir kısmı hayatta kalmıştır. Bu kısım da yurtlarına dönerek yurtdaşlarının ıztıraplarını bir parça hafifletmek ve kaba kuvvet ehle tahrip edilmiş millî kültürlerini yeniden ihya etmek için bir şeyler yapmak azmindedirler. Yazar, bugün güzel sanatlar ve edebiyat sahasında çalış­maya başlamış şu şahısların isimlerini vermektedir: U. Dimayev, Elmurzayev, Usmanov, A. Arsanov, M. Mamakayev, D. Yandiyev, H. Mutaliyev, İ. Bazorkin, H. Osmiyev ve başkaları.21 Şu var ki, mevcut şartlar altında bu adamlar dahi bu mühim sahada elle tutulur bir şey ortaya koymaktan acizdirler. Çeçen-İnguş yazarlarının ne gibi bir durumda çalıştıkları hakkında bir fikir edinmek için, geçen yılın ağustos ayında Grozni şehrinde toplanan bir müşavereyi gözden geçirmek kâfidir.

Literaturnaja gazeta’nın özel muhabiri Y. Liaşevskiy’nin verdiği kısa malû­mattan anlaşıldığına göre, bu müşaverede Çeçen-İnguş yazarlarının yapacağı işler meselesi etrafında müzakereler yapılmış ve yerli yazarlar birliği başkanı İ. Bazorkin (İnguştur) ana raporu okumuştur. Muhabirin anlattığına göre, rapor sahibi ilkönce millî edebiyatın harpten önceki tarihi üzerinde durmuş ve bu devirdeki S, Baduyev, H. Oşayev, H. Muraliyev, A. Hamidov ve başkalarının eserlerinden bahset­miştir. Çağdaş edebiyatın durumuna geçen Bazorkin, «yazarlar henüz halka oldukça borçlu durumdadırlar» ve «en mühimmi, bir çokları çağdaş mevzulardan uzaklaşmışlardır; halbuki, en fazla dikkati bu işe ayırmak gerektir» demiştir. Y. Daşevskiy’nin anlattığına göre, Bazorkin daha sonra sözlerine şu şekilde devam etmiştir: «Cumhuriyet edebiyatçıları önünde cidden uçsuz bucaksız bir çalışma sahası vardır. Büyük mensur eserlere muhtacız». Piyes yazarlığı, çocuk edebiyatı ve tercüme işleri de çok kötü bir durumdadır.[10]

Genç edebiyatçıların edebî yaratıcılıkları hususunda N. Muzayev konuşmuştur. O,   genç edebiyatçılardan bahsederken şu isimler üzerinde durmuştur: A. Ayde- mirov, R. Ahmatov, Ş. Okuyev, M. Kebiyev ve başkaları. Muzayev, genç şairlerin eserlerini tahlil sonunda bu şiirlerde göze çarpan tipîk eksikliklere işaret etmiştir. Eksiklikler de, «ehemmiyetsiz konular, ifadede hitabet tarzı ve kelime kalabalığı» ndan ibarettir. Rapor sahibi onlara «Rus ve Sovyet edebiyatı klâsiklerini ve büyük yoldaşlarım daha fazla okuyup tetkik etmelerini» tavsiye etmiştir.[11]

Burada da aynı ile Karaçay-Çerkes eyaletinde müşahede edilen fakir ve yara­tıcılık bakımından tam sönük bir tablo ile karşılaşmaktayız. İ. Bazorkin’e göre, Çeçen-İnguş edebiyatının «altın çağı» NEP (Yeni İktisadî Siyaset) devri olmuştur (1922—1928). Bu devirde millî hürriyet, İçtimaî adalet imanından mülhem olan bir grup müsteit genç yazar, bir çok değerli ve mühim eserler vermişlerdi. Meselâ, H. Oşayev, Pobegi, Zakon otsov, Kleşç, Pereval ve saire gibi piyesler yazmıştı.

S. Baduyev de çok sayıda nuvel, hikâye- ve şiirlerden başka Rrastıaya Krepost, Zolotoye ozero adlı piyes ve Jenitba Tsaeln nam bir komedi kaleme almıştı. Lirik şair D. Yandiyev bir şiirler mecmuası yayınlamıştı. H. Mutaliyev’in de M t idyom, Rodina, Napostu ve Ne zabudem adlı şiirler mecmuası basılmıştı. Bu devirden sonra silâhlı isyanların baş gösterdiği Çeçen-İnguş köylülerinden en iyi kısmının imha edildiği ve zorla kollektivize hareketinin karanlık yılları gelmiştir. Bu devri de, bütün yerli aydınları, bu arada Halit Oşayev, S. Baduyev ve diğer ileti gelen yazarları ve Kafkasya separatizmi ile suçlandırılan idare başındaki komünistleri cismen imha eden Yejovçuluk (1936—1937 kanlı tasfiye yılları) takip etmiştir.[12] Nihayet, Sovyet-Fin ve Alman-Sovyet harplerine rastlayan ve arasız isyanlarla başlayan, bütün Çeçen milletinin sürülmesi ile biten 1939—1943 seneleri gelmiştir.

Görülüyor ki, Sovyetler Birliği Komünist partisi, Bazorkin ve Muzayev’Ierin ağzile Çeçen-İnguş yazarlarından, elbette meşhur «sosyal realizm» prensipine dayanan «büyük mensur eserler» yaratmalarını istemektedir. Başka deyimle, rejim bu yazarlardan, Çeçen-İnguş ve yahut Karaçay-Balkarların başına gelen topyekûn zulümleri görmemiş milletlere mensup Sovyet yazarlarından bile elde edilmesi müşkül olan bir şey talep etmektedir. Acaba, bu küstahça talebe sebep ne olabilir? Mesele şu ki, rejimin propaganda cihazı bugün bütün kuvvetiyle ve her vasıtaya baş varmak suretile şu intibaı uyandırmaya çalışıyor: Stalin hâkimiyeti. devrinde bazı milletler sürgün edilmişlerse de, bu sürgün hâdisesi onların kültür ve İktisadî halamlardan gelişmesine hiç de engel olmamıştır. Yukarıda işaret ettiğimiz gibi, gerek memleket halkı, bilhassa gençlik için ve gerekse dünya umumî efkârı, bilhassa Asya ve Afrika milletleri için böyle bir masala ihtiyaç vardır. Sovyet propagandasının yazarlar kanalından kendine yol açışı hususunu, tam Kuzey Kafkasyalıların itibarının iade edilişinden az sonra 1957 nin ilkbaharında Kuzey Kafkas yaya gelen Moskova yazarlarından Y. Lebedinski açıkça ifade etmiştir. Bu seyahat konusuna ayırdığı makalesinde, Kabartay-Balkar Muhtar Sovyet Cum­huriyeti yazarlarına Bctal Kalmukov25 hakkında bir roman yazmalarını tavsiyeden sonra, Y. Lebedinski şöyle yazmaktadır:

Böyle bir kitap bugün sade Sovyetler Birliği vatandaşları için değil, başkaları için de faydalı olurdu. Gerçekten, boyunduruktan kurtulmakta olan Asya ve Afrika milletleri, memleketimizde cereyan eden hâdiseleri takip ediyor, ülkemizde geçmişte geri kalmış milletlerin komünizm yoluna nasıl girmiş olduklarına dikkat ediyor ve onların tecrübelerinden bir şeyler öğreniyorIardır.as

Y. Lebedinski, tipik bir Sovyet yazarıdır. 1920 den itibaren partilidir. Vatandaş harbi sıralarında kızılorduda siyasî komiser olmuştur. Siyasî vaziyeti sezmek ve elâstiki yazılar yazmak kabiliyetine sahiptir. Kuzey Kafkasyalıların tarihini, hayat tarzlarını tetkik etmiş ve bu konularda bir çok hikâyeler ve dört tandanslı roman yazmıştır (Bataş iBatay, 1940; Gon i lyudi, 1946; Zarevo, 1952; Utro Sovetov, 1957). Makalesinden görülüyor ki, o, yerli yazarları idare etmek ve Kuzey Kafkasyalılar bölgesinde Kremlin’in propaganda gayelerine hizmet edecek bit kaç edebî eser yazmak vazifesiyle görevlendirilmiştir. Bu maksatla şimdi, Kuzey Kafkasya’da edebiyatla uğraşan gençlere yazı yazmak sanatı öğretilmekte ve bu iş de RSFSR Merkezî Yazarlar Birliği mümessilleri tarafından idare olunmaktadır.27

Şuna da işaret etmek gerektir ki, sürülmüş milletlerin «yaşadıkları ve sağ ve salim oldukları» etrafında dolaşan söylentiler daha 1955 yılında duyulmuştu. Meselâ, Çeçen-İnguş, Karaçaylı-Balkarların nerede bulunduklarına dair 9 yıl müddetince hiçbir haber yok iken, 17 Mayıs 1955 tarihli Kazakıstanskaya Pravda gazetesinde Znamya truda adı altında neşredilecek çeçence gazeteye abone kaydına başlandığı hususunda bir ilân basılmıştı. Bunu müteakip yine aynı gazetenin 28 Ağustos 1955 tarihli sayısında Tekeli’deki Siyasî ve İlmî Bilgileri Yayma Cemiyeti konferans kolunun çeçence bir sıra konferans tertip ettiğini bildirir bir kayıt yer bulmuştu. Nihayet, yine aynı gazetenin 3 Aralık 1955 tarihli sayısında yer bulan üçüncü bir kayıtda Tekeli’de «Oktobrın 30 yıllığı» adlı kulüp yanında 40 kişiden mürekkep Çeçen-İnguş ressamlar kollektifi teşkil edildiği bildiriliyordu. Karaçaylı-Balkarların mevcudiyetini bildirir haber daha sonra alınmıştı. 7 Ekim 1956 tarihli Sovetskaya Kirgiziya gazetesi, Kırgız devlet neşriyatının Karaçaylı- Balkar dilinde bir repertuar dergisi neşrettiği, Karaçaylı-Balkar şairlerinin bir çok şarkı ve şiirlerinin bu dergiye alınmış olduğu bildiriliyordu.

Bütün bunlar gösteriyor ki, Sovyet rejimi, bir çok milletleri felâkete götüren kendi müstemlekeci millî siyasetini haklı göstermek için her vasıtaya baş vurmak­tan bir utanç duymamaktadır.

Bilindiği gibi, 1943 yılından başlayarak sürgün edilmiş milletlerin isimleri coğrafya haritalarından, seyahat rehberlerinden, ansiklopedilerden, okul kitapla­rından tamamile silinmiş ve gazete, dergilerde bu milletler hakkında yazı yazmak da menedilmişti. Hattâ, Sovyetler Birliği İlimler Akademisi gibi yüksek bir ilim müessesesi bile, sürülen milletleri, «Sovyetler Birliğinin diğer milletleri hesabına bazı imtiyazlar koparmak emelile düşmana doğrudan doğruya yardımda bulun­muş» hain milletler gibi göstermişti.38 Fakat, Kuzey Kafkasyalıların itibarı iade olunduktan sonra durum tamamile değişti.

Kafkasya ile ilgili ve 1957 de neşredilen bütün Sovyet ilmî eserlerinde, seyahat rehberlerinde ve başka eserlerde sürgün edilmiş Kafkasya halkları, yeniden Sov­yetler Birliğinin diğer milletleri safında yer almaya başlamıştır. Şuna da işaret etmek gerektir ki, sürgün edilmiş milletlerin ahalisi, ekonomisi ve kültürü hakkında verilen istatistik ve diğer malûmatlar, onların sürgün müddetince hayatlarında husule gelen değişiklikleri katiyen aksettirmemektedir. Esasen, sürgün hâdisesinin kendisi bile bu kaynaklarda ya tamamile sükûtla geçiştiril­mekte ve yahut da zeki olmayan insanlar için çok güç anlaşılır bir şekilde göste­rilmektedir. Meselâ, ülke halkının ekonomisi, coğrafyası, etnografisi ve tarihinin anlatıldığı Kuzey Kafkasya adlı sovyet kitabında 1943—1944 yıllarının hâdiseleri katiyen bahis konusu edilmemiştir.[13]

1957 yılında Moskova Üniversitesi tarafından neşredilen Etnografya narodov SSSR adlı büyük tetkik eserinde de sürgün edilmiş Çeçen-İnguş, Karaçaylı-Balkar ve Kalmuklara, hatırı sayılır bir yer ayrılmakla beraber, bu mesele tam bir sükûtla geçilmiştir.[14] Bu milletler hakkında bir çok makaleler ihtiva eden Büyük Sovyet Ansiklopedisi’nin (BSE) 51. cildi dahi 1943—1944 de Kuzey Kafkasya’da vuku bulan hâdiselere katiyen temas etmemiştir. Meselâ, 11 sahifeyi dolduran Çeçen-İnguş Muhtar Sovyet Cumhuriyeti hakkındaki makalede sürgün devrine ancak şu bir kaç satır ayrılmıştır: 1944 de Çeçen-İnguş Muhtar Cumhuriyeti ilga edilmiştir. Sovyetler Birliği Yüksek Şurasının 9 Ocak 1957 tarihli emirnamesiyle Çeçen-İnguş Muhtar Cum­huriyeti yeniden kurulmuştur.31

Karaçaylılar hayatının gülpembe tasvir edildiği makalede de Ansiklopedi yazarları, ancak şu kayıtla yetinmişlerdir: «Sovyetler Birliği Yüksek Şurasının 9 Ocak 1957 tarihli emirnamesiyle birleşik Karaçay-Çerkes Muhtar Eyaleti kurul­muştur».32 Kalmuk ve Balkarlar hakkındaki makaleler de aşağı yukarı aynı ruhta yazılmıştır.33

Bu yıl Moskovada Sovyetler Birliği hakkında bir seyahat rehberi yayınlanmıştır. Yayanların anlattıklarına göre, «bu rehber okuyucuya sosyalizm ülkesini — Sovyetler Birliğini olduğu gibi anlatacaktır».34 Rehber tam bir propaganda vasfını haiz olup, dış ülkelerin okuyucuları düşünülerek yazılmıştır. Her halde tahmin etmek gerektir ki, bu rehber dünyanın belli başlı dillerine, bilhassa Asya ve Afrika milletlerinin dillerine tercüme edilmiş yahut edilmek üzeredir. Rehberin Sovyetler Birliğine dahil küçük milletlerine ayrılmış bölümünde, şu satırlara rastlamaktayız:

Memleketin bir çok küçük millet ve halkları, büyük Rus milletinin kardeşçe yardımı sayesinde başka şartlar altında asırlara ihtiyaç gösteren gelişme yolunu iki-üç on yıl süresince katetmişlerdir.35

Elbette, beklenildiği gibi, Çeçenler, İnguşlar, Balkarlar, Karaçaylılar, Kalmuklar, Kırım Türkleri ve İdil boyu Almanları olmak üzere 7 küçük milletin, methüsena edilen Sovyet «gelişme» devrinde çekmiş oldukları ıztıraplardan katiyen bahis yoktur.

Dikkate değer şu hususu da kaydetmeden geçmeyelim ki, Sovyetler bugün uzun süren mecburi bir sükûttan sonra Kafkasya ve Türkistan halklarının haya­lında beliren olaylara dayanarak Sovyet millî siyasetinin emperyalist evsafını meydana koyan yabana âlimlere karşı «mücadele» açmışlardır. Meselâ, 1958 yılının şubat sonu ve mart bidayetinde Moskova Üniversitesinde Kafkasya halkları tarihine tahsis edilmiş bir seminer yapılmış ve bu seminerde ana raporcu sıfatile profesör S. K. Buşuyev bir rapor okumuştur. Rapor sahibi, dinleyicilerini, gûya, «Amerikan, İngiliz, Türk ve muhacir âlimlerinin Kafkasya hakkındaki kitap ve makalelerinden mühim bir kısmının anti-sovyet ve anti-rus bir ruhta olduğuna» ve gûya, «tandanslı yazılar yazdıklarına, bazen de gerek Kafkasya halkları tarihi, gerekse Kuzey Kafkasya ve Maveray-i Kafkasya sovyet cumhuriyet ve muhtar eyaletlerinin bugünkü durumu hakkında açıkça uydurma rivayet ve izahlarda bulunduklarına» inandırmaya gayret etmiştir.36 Buşuyev, bu âlimleri şu üç «Sovyet aleyhtarı cereyan»a ayırmaktadır:

1. «Pantürkistler» (Türk tarihçilerinden Yahya Okçu, Saffet Bey, Zeki Velidi);

2. «Türk taraftarı İngiliz-Amerikan âlimleri» (Seton-Watson, Ailen Bruck, Warren, Nicolson);

3. «Beyaz muhacirler» (Namitokov, Muratov, Atatnyan, Lentskovskiy ve başkaları.

Buşuyev, 1957 yılında Genocide in the USSR adlı bir kitap yayınlayarak Kremlin millî siyasetinin gayrı insani mahiyetini açığa vuran Münih’teki «Sovyetler Birli­ğini Öğrenme Enstitüsü» muharrirlerini de bu son gruba ithal etmiştir.37

Dikkata şayandır ki, bahis konusu seminerde profesör Buşuyev, aynı zamanda, A. M. Pikman, V. G. Haciyev, H. H. Ramazanov, D. Danyalov gibi bir çok Sovyet tarihçileri aleyhinde de söz söylemiştir. Profesöre göre, bu tarihçiler hâlâ Kafkasya tarihini tetkik ve tenvir ederken kendi, «revizyonist görüşleri» üzerinde ısrarla durmaktadırlar.38

Sovyet ilim propagandacılarının hiddetini en fazla mucip olan yazı, Amerikan tarihçilerinden Richard Pines’ın « Sovyet Orta Asyası müslümanları: temayüller ve görünürler» başlığı altında yazmış olduğu makale olmuştur. Yazar mezkûr makalesinde milletlerin sürgün edilişi hakkında ezcümle şunları kaydetmektedir:

Müslümanların Sovyet rejimine karşı besledikleri nefretin kuvvetini, ikinci dünya savaşı gereği gibi ortaya koymuştur. Bu savaş sıralarında müslüman orduları ve müslümanlarla meskûn eyaleder Sovyet hâkimiyetine karşı amansız bir cephe almışlardı. Harp bittikten sonra Stalin’in emriyle bir çok müslüman halklarının, bu arada çeyrek milyon Kırım Türkü ve Kuzey Kafkasya’nın bir kaç küçük milleti, doğuya sürülmüştü. Kuzey Kafkasyalılar, Sovyet ordularının Finlandiya’ya taarruz­ları esnasında isyan çıkardıklarından dolayı cezalandırılmışlardı.39

Bu ve buna benzer vakıaları yalanlamak imkânından mahrum bulunan emir kulu Sovyet tarihçilerinden biri, Amerikan âlimini, gûya, «emperyalist devletlerin kendi siyasî gayeleri için geniş ölçüde faydalandıkları mürteci Panislamizm ve Pantürkizm» hareketini körüklemekle suçlandırmaktadır.40

Sovyetler Birliği Komünist partisinin XX. kongresinde, Stalin’.in tek başına idaresi devrinde ekonomiye, istatistike ait ilmî eserlerin Sovyet gerçek durumunu eski formüller ve dogmaların lehine olmak üzere tahrif edilmiş olduğu itiraf ve kabul edilmişti.11 Hruşçev da, Stalin’in şahsa tapma esası gereğince ve onun rolünü olduğundan daha büyük göstermek gayesiyle, Sovyetler Birliği halkları tarihinde, bilhassa Sovyetler Birliği Komünist partisi tarihinde uydurmalar ve sahtekârlıklar yapıldığını, edebî eserler, güzel sanatlar, bilhassa tiyatro ve si­nemanın insana «yürek bulantısı ve tiksinti verdiğini», kaydetmişti.42

Hruşçev, Mikoyan ve ölmüş diktatörün aleyhine ateşin nutuklar çeken kim­seler, o zaman Sovyet gerçek durumunun bundan sonra buna benzer uydurma, sahtekârlık ve «cilalamalar» ile gösterilmesine yol verilmeyeceği hususunda teminat vermişlerdi. Fakat, bugün Sovyet halklarının, bilhassa Kuzey Kafkasyalı­ların durumu hakkında yazılan eserlerin mahiyeti açıkça gösteriyor ki, şimdiki Hruşçev devri, sabık Stalin devrinden pek de farksız değildir. Bellidir ki, mesele, idare dümeni başında kimin oturduğu meselesi değil, belki bugüne kadar hiçbir değişiklik eseri göstermiyerek ayniyle devam eden rejim meselesidir. Sürülmüş olan Kırım, Kafkasya, Kalmuk ve İdil boyu halklarının kaderinde, Sovyet- Moskova emperyalizminin kara, merhametsiz, gayrı İnsanî bir mahiyet taşıdığını gösteren misli görülmemiş kötülük hâlâ devam etmektedir.

1 A, F. Gotkin: Sovyetler Birliği Yüksek Şurasında okuduğa rapor, îssnstiya gazetesi, Moskova, 12. 2. 1957.

2 Aynıyerde.

3 Sovyetler Birliği Yüksek Şurası prezidyumunun Balkar, Çeçen, Inguş, Kalmuk ve Kataçaylılar muhtariyetinin yeniden kurulmasına dair emirnamelerinin tasdiki hakkındaki kanun, Izvestiya, 12. 2. 3957.

4 F. Gorkin: aynı rapor.

5  Genocids in the USSR, Studie in Group Destruction, Münich, 1958, pp. 36—48,

6 N. S. Hruşçev: Rsç no zakntom zasedanii XX go syezda KPSS (24—25 fevralya 1956), München, 1956, .s. 37.

7  Genocids in the USSR, p. 36.

8 Aynı yerde.

9 Za vozvdinu> Berlin, Eylül 1957.

10 Çerkesk radyosu, 22. 1957.

11 Suyunçev: Karaçay — zemlya rodnaya, Za vozvraşçeniye na rodinu, Berlin, Mayıs, 1957

12 Çerkesk radyosu, 17. 11. 1957.

13 Literaturnya gazeta> Moskova, 29. 5. 1958,

14 A. Utalov (A. Avtorhanov): JSfarodattbiysfvo v SSSR, Münchcn, 1952, s, 63.

15 Kaloyev: Poyezdka v Çeçem-Inguşetiyu, Sovetskaya etnografiya, No 4, Moskova, 1958, s. 132.

16 JSfarodnoye bozyaysîvo RSFSR, İstatistik dergi, Gosstatizdat, Moskova, 1957, s. 187.

17 Umnov; Blije k jizni, k rnrodu, Sovetskaya Rossiya gazetesi, Moskova, 3. 9. 1958.

18 Ukrepiiyat sviyazipartiynıh i sovetskih organca s marsami, Pravda, Moskova, 2. 9. 1958.

19 Kaloyev: aynı makale,

20 Grozni radyosu, 7. 2. 1958 (Groznenskiy raboçiy gazetesinin 7. 2. 1958 tarihli başmakalesinin nakli),

21 Kaloyev: aynı makale.

22 Daşevsfciy: Sovremeamsti— glavneye vnimtmiye, Literaturmya gazeta, 26. 8. 1958.

23 Aynı yerde,

24  A. Uralov (A. Avtorhanov): aynı eser.

25 B. Kalmukov (Kabartaylı), Kuzey Kafkasyanın 1920-1921 yıllarında kizılordu tarafından işgaline yardım eden ileri gelen millî komünistlerdendir, Kabartay-Balkar Muhtar Sovyet Cumhuriyeti Komünist partisinin sabık sekreteridir. 1937 yılında burjuva-nasyonalizmi ile suçlandırılarak kurşuna dizilmiştir. 1957 de, yâni öldükten sonra itibarı iade olunmuştur. Hal tercümesi için bak: Büyük Sovyet Ansiklopedisi, cilt 51, 2. baskı, 1958.

26 Lebedinski: Po dremm tropam i nonm dorogam, Drujba narodov dergisi, No 6, Moskova, 1957, s. 177.

27 Lopatina: Luçşaya zabota — trebovatelnost (Kabartay-Balkar Muhtar Cumhuriyeti Yazarlar Birliğinin çalışmaları hakkında), Literatıtmuya gazeta, 1, 7. 1958 vc aynı gazetenin 29. 5. 1958 tarihli sayısı.

28 Sevemıy Kavkaz, Sovyetler Birliği ilimler Akademisi Coğrafya Enstitüsü neşriyatı, Moskova, 1957 (Eserin Kabardim-Balkarskaya A.SSR, s. 365—406; Çeçeno-lnguşskaya ASSR, s. 407—430; Karaçayevo- Çerkesskaya Oblast, s. 356—363 kısımlarına bakılsın).

29 S. A, Tokarev: Etnografiya narodov SSSR, İsiorifeskiye osnovt bıta i kulturı, Moskova Üniversitesi neşriyatı, Moskova, 1958.

31 Büyük Sovyet Ansiklopedisi, cilt 51, 2. baskı, s. 312,

32 Aynı eser (Ketraçayevo-Çerkesskaya aviommnaya oblast makalesine bakılsın).

33 Aynı eser (Kalmttskaya avionomnaya oblast ve Balkarlst makalelerine bakılsın).

34 ….kak onyest, Populyaımy illüstrirovanmy spravoçnik, Gosizdat politıçeskoy literaturı, Mos­kova, 1959, s. 4.

35 Aynı eser, s, 105.

36 V. A. Fedorov: Protiv falsifikatsii istorii narodo» Kavkaza, s. 232.

37 Aynı eser, s. 233.

38 Aynı eser, 236.

39 Richard Pines: Muslims of Soviet Central Asta: trends andprospects, The Middle Bast Journal, Washing- ton, part 1, rol. 9, No 2, Spring 1955; part II, vol. 9, No 3, Summer 1955.

40 T, A. J danko: Demagogiçıskiye izmışleniya i istariçeskaya pravda, Sovetskaya etnografiya, 1958, No 4, Sovyetler Birliği İlimler Akademisi neşriyatı, s. 140.

41. I, Mikoyatı: Sovyetler Birliği Komünist partisinin XX. kongresinde söylemiş olduğu nutuk, Pravda, 18. 2. 1956.

42 S. Hruşçev: Reçnazakntom zasedattii XXgo syezdaKPSS.München, 1956, s. 37.

??  Sovetskoye gomdarstvetmoye pravo, Moskova, 1948, s. 239.