Kenan Eroğlu – Solun Eleştiri Hastalığı

 SOLUN ELEŞTİRİ HASTALIĞI

Kenan EROĞLU

Odgurmuş: Bazı fikir hareketleri ve bağlıları özellikle de sol görüşleri benimseyenler; Sürekli olarak sistemi, Devlet’i, rejimi, yönetimi, hükümeti, ekonomiyi her şeyi hadsiz hudutsuz eleştirirler, Bunun bir sebebi olmalı.

Odgurmuş: Onlar veya sol görüşü benimseyenler her şey berbat olduğu, ya da her şey kötü gittiği için eleştirmezler. Onlar eleştiri ile mesafe aldıklarını, karşıda bulunan kurum ve kuruluşları ve gurupları eleştirerek hedefe ulaşacaklarını hesap etmektedirler.

Özellikle radikal guruplar içine aldıkları insanları gurup içinde tutmak için kendileri dışındaki dünyanın, kötü, bozuk, yaşanmaya değmez, berbat olduğunu ısrarla vurgulamak için her konuya eleştiri getirirler. Onların her konuya bir şablonları vardır.

Dış dünya, eleştirilmez ve iyi olarak nitelendirilirse o zaman gurupta bulunan elemanlar dış dünyayı merak ederler. Veya dış dünyadan çeşitli bilgi ve fikirler alırlar, o fikirlerin cazibesine kapılabilirler.

Ya da kendileri dışındaki dünya iyi ise kendilerine ve fikirlerine ne gerek vardır gibi düşünceye kapılabilirler. Bundan dolayı da kendileri dışındaki dünyayı sürekli eleştiriye tabi tutarlar.

Bu yüzden, dış dünyada her şey kötüdür ve her şey eleştirilmelidir. Taraftarın dış dünya ile ilgisini kesmek gerekir. Hatta bu sebepten, örgüt elemanlarının aynı evde toplu yaşamaları veya sık sık bir yerde süreli kamp yapmaları sağlanır. Bu ortamda, bazen domates-ekmek-peynir paylaşılır ve bu hayat örgüt üyelerince kutsanır. Bu yaşantı ve hayat tarzı örgütün yayın organlarında boy boy fotoğraflarla verilir, oradaki yaşantının, kardeşliğin, özverinin eşi benzeri olmadığı vurgulanır. Bu sebeple örgüt dışındaki dünya ile ilgili her şeyi sürekli eleştirirler ve eleştirilerinin dozunu artırarak devam ederler.

Odgurmuş: Eleştiri olmadığı zaman veya eleştiriyi kestikleri zaman durum ne olur?

Ögdülmüş: Örgüt hayatın her safhası ve ülkenin her konusu hakkında sürekli yaptığı eleştiriyi keserse taraftarlar arasında tereddüt uyanır. Taraftar düşünmeye başlar, kendi fikir hareketinin dışında da iyi bir hayat olduğunu görme ihtimali artar, bu durum örgütün eleman kaybetmesine sebep olur. Bu yüzden örgüt böyle bir durumu göze alamaz.

Örgüt içinde karşı tarafla ilgili olumlu bir düşünce ifade edilemez, karşı tarafın da haklı olabileceği ima dahi edilmez. Kendileri dışındaki sistem baştan sona yanlıştır, baştan sona bozuktur. Aksini iddia etmek veya ispata çalışmak ancak işbirlikçilerin-hainlerin-döneklerin işidir ve asla kabul edilemez. .

Bu yüzden bu sistemi, rejimi ve hülasa her şey sürekli eleştirilir.

Odgurmuş: Efendim, sol bu eleştirileri yaparken biraz da abartarak mı yapıyor?

Ögdülmüş: Elbette “Odgurmuş” kardeşim Sol propagandanın temel özelliklerinden birisi ve hatta en önemlisi de hataları yanlışları ve olayları abartma ve büyütme taktiğidir.

Karşı oldukları her şeyi, itibarsızlaştırmak istedikleri her kişi ve kurum üzerindeki şüpheleri büyütür, abartır ve bunu ısrarla tekrar ederler.

Kişilerin, kurumların suçlu olmaları, hatalı olmaları çoğu kez gerekmez. O kişilere suç da bulurlar, bahane de bulurlar.

Marksist propagandanın temel niteliği bu şekildedir.

Herhangi bir kişi, herhangi bir konuda başka bir soruşturmanın telefon dinlemesine takılmış ve adı geçmiş olsun. Eğer o kişi milli değerler önem veren birisi veya rakip partiden birisi ise, o işle bir ilişkisi olsun olmasın. Sanki varmış gibi, sanki olmuş gibi, sanki o kişi mahkemede birtakım şeyler itiraf etmiş gibi kabul edilerek. Hırsız, soyguncu, çalıyor, çırpıyor, hatta daha da genelleştirerek bunların hepsi hırsız, hepsi soyguncu vs.vs. diyerek karşıdaki kitleyi tamamen töhmet altına alma, olayı büyütme ve genelleştirme stratejileri gereğince, tüm o partilileri suçluymuş gibi hırsız gibi takdim ederler.

İtham ederek, büyük şaibeler altına alarak, “çamur at tutmazsa, izi kalır” misalinde olduğu gibi karşı grubun güvenilirliği konusunda şüpheler uyandırırlar.

Olmadık yerlerle, olmadık zamanlarla, olmadık olaylarla ilgilendirerek olmadık bağlantılar kurarak insanların kafasında soru işaretleri uyandırırlar.

Olmamış işleri olmuş gibi, verilmemiş beyanatları verilmiş gibi, gidilmemiş yerleri gidilmiş gibi, söylenmemiş sözleri söylenmiş gibi göstermekte çok mahirdirler inanç ve ahlak kaygıları olmadığı için böyle yapmaktan da hiçbir beis görmezler. Bu gibi şeyleri aslına astarına bakmadan, doğruluğunu eğriliğini tahkik etmeden yayınlarlar, aradan zaman geçer yine yayınlarlar. Herhangi bir beyanatı, karalamak istediği insanın davranışına uyuyorsa o beyanatı eski de olsa zamanı geçmiş de olsa kullanırlar. Muarızlarını yıpratırlar.

Başka ülkelerde olmuş olayları, içerdeki benzerlerine uyuyorsa çağrışım yaptırmak amacıyla onları da manşetlere taşırlar, o ülkelerden, politikacılardan misaller getirerek ülke içindeki olayın vahametini kendilerince ortaya koymuş, sergilemiş olurlar. Ve bunu, ısrarla sürdürürler. Durumun böyle olduğunu bilerek olaylara bakmak ve ona göre yorumlamak gerekir.

Solun abartma ve büyütme taktiği hep böyle işler. Öyle bir an gelir ki siz de inanırsınız.

Fakat şöyle de garip bir durum var, onu da söylemeden geçemeyeceğim: Klasik, mantığa göre her şey eleştirmeye değer bir şeydir. Bu bir hastalıktır. Fakat ne yazık ki ve maalesef bu bulaşıcı eleştiri hastalığını sol guruplar çevreye de bulaştırmış görünüyorlar.
Kendilerini Milliyetçi olarak gören ya da ifade eden pek çok insan solun bu hastalığına yakalanmışlar ve onlarda hadsiz hudutsuz bir eleştirir gayyasına girmiş görünüyorlar. Bana göre işin bu tarafı çok yanlış. Milli değerlere önem veren bir insanın, sol guruplar gibi her şeyi ve her durumu eleştirmesi yakışık almıyor.

 Sözün Özü:

Kâğıda dokunan kızıl kalem, kibritten daha çok yangın çıkarırken, solun dilindeki iftira ve yalan gerçeklerden çok daha fazla kesâfet kesbedir.

Sözün Özü:

Tenkit; art niyet taşımaz, samimî olur, bir tesbite dayanır ve bir teklifle neticelenirse bir mânâ ifâde eder. Aksinin vârit olduğu “İnadına tenkitler”, insanın hatırına “Mösyö Sögen”in keçilerini getirir.