Kenan EROĞLU: Ne Öğrendimse Sohbetlerde Öğrendim

NE ÖĞRENDİMSE SOHBETLERDE ÖĞRENDİM

KENAN EROĞLU

Odgurmuş: Bildiğimiz kadarıyla toplumumuzda bir sohbet geleneği var. Bu sohbet ve sohbet toplantılarından söz edebilir miyiz?
Ögdülmüş: Evet kardeşim, Toplumumuzda çok eskilerden beri bir sohbet geleneği vardır. Bildiğimiz kadarıyla Devlet-i Aliyye döneminde evlerde köy odalarında Battal Gazi destanları, Hz. Ali Cenkleri, Mesneviden hikâyeler, Muhammediye okunur ve okunduktan sonra da sohbetler yapılırmış. Yine tekkelerde, zaviyelerde, dergâhlarda da bir sohbet geleneği vardı. Çocuklarında katıldığı bu sohbetler sırasında toplumun bilmesi gereken konular işlenir ve ortak bir kültür oluşurdu.
Esasında hem toplumun bilgilenmesi ve dolayısı ile iyi insan, iyi Mü’min yetişmesi de sağlanıyordu.
Biz bu gün bu geleneği birazda olsa kaybettik.
Duruma fikir hareketleri açısından bakacak olursak, Fikir hareketini bekleyen önemli olumsuzluklardan bir tanesi de “sohbet geleneğinin oluşturulamaması veyahut oluşturulan sohbet geleneğinin sürdürülememesi ve toplantılara yeterli ilginin gösterilmemesi”. Ya da; “sohbet ve toplantılara yeteri kadar önem verilmemesidir”. Sohbet toplantılarına ciddiyetle önem verilmediği takdirde, toplantıya olan ilgi de o oranda az olur.
Odgurmuş: Ama bazen bu sohbet toplantıları çok da sıkıcı oluyor. Belki de bu yüzden, sohbet ve toplantılara ilgi olmuyor diye her zaman yakınırız. Peki; Neden?
Ögdülmüş: Nedeni şu; İnsanların ilgisi çekilemiyor, İnsanların ruhunda kıvılcımlar çaktırılamıyor.
Bir misal verecek olursak; Bir televizyon tamircisini “iyi tamirci” yapan şey mesleği ile ilgili çeşitli kurslardan geçmiş olması, televizyon ve elektronik konusunu uygulamalı olarak bilmesi ve o bilgilerle donanmış olmasıdır. Önüne gelen televizyonun kapağını dahi açmayı beceremeyen, kapattığı televizyonun 3-5 vidasını artıran tamirci mesleğinde ne kadar başarılı olabilir ki. Bir Milliyetçiyi de güçlü yapan şey Milliyetçilik ile ilgili bilgilerle donanmış olmasıdır. Bakın genel bilgiler demiyorum “milliyetçilikle ilgili bilgiler” diyorum. Başlangıç olarak bu bilgilerle donanmayan, kısaca milli şuur alamayan insanların milliyetçiliği eksik olur, yanlışlara düşülür. Milliyetçiyim diyen insanlar nereden gelip nereye gittiklerini bilmeli, kendini öğrenmeli, kendi geçmişini, yani kendi milletinin tarihini, kendi kültürünü, kısaca kendi milletine ait olan her şeyi öğrenmelidir. Çünkü milliyetçilik millete dayanan bir fikirdir. İnsanları fert fert güçlü yapan kendisi, kendi tarihi, kendi kültürü, kendi milleti ile ilgili bilgilerle dolu ve donanmış olmasıdır. İnsanımıza kendi kendisi hatırlatılmalıdır. Bütün bunlar yapılmayınca toplantı ve sohbetlere gereken ilgi olmuyor diyebiliriz.
Bu gün sohbet toplantıları düzenleyen insanlar o eski günleri düşünmelidirler. Kendileri bu fikirlere yatkınlık duydukları zamanlarda kendilerine ne gibi bilgiler veriliyordu, o zamanki sohbetlerde ne gibi konular üzerinde duruluyordu iyi hatırlamak lazımdır. O günlerde bu günkü gibi pek çok konu üzerinde çok geniş ve çok detaylı bilgiler verilmezdi. En azından başlangıç itibariyle. O günlerde konular sadece, Türkiye’nin içinde bulunduğu durum, esir Türkler meselesi ve tarihi konularla karıştırılmış hamasi nutuklardan meydana geliyordu. Her konu dönüp dolaşıp Milliyetçiliğe bağlanıyordu.
Odgurmuş: O eskiden bahsettiğiniz şekilde yapılan sohbetlerden netice alınabiliyor muydu? Bu gün durum nasıl?
Ögdülmüş: Sanırım bu gün bu konuların üzerinde pek durulmuyor, ihtisas gerektiren konulara ağırlık veriliyor. Bu ihtisas gerektiren konularda da dinleyiciler eğer belirli bir yaş kuşağının üstündeyseler, “Allah Allah ne konular varmış da haberimiz yokmuş vs”. gibi düşünüyorlar. Hâlbuki tıpkı “İman Tazelemek”gibi, milli ve manevi konular, tarihimiz tekrar tekrar sohbet konusu olmalı ve insanların bilgileri yenilenmeli, milli şuur tazelenmelidir.
İnsanların kafalarında Milli ve manevi konularda bir takım bilgiler elbette var. Fakat çoğu insan bu bilgilerini kitap okuyarak, yayın takip ederek tazelemediği için o bilgiler giderek eskilerde kalıyor ve bazıları da günümüz ortamlarına uymaz hale geliyor. Bu bilgilerin, daha doğrusu Milli şuuru uyandıracak, canlı ve diri tutacak yenilemeler ve tazelemeler yapılmalıdır.
Her şeyden önce milli şuurun uyandırılması gerekir. Milli şuurun uyandırılması ise Türk tarihinden geçmektedir. O kadar büyük ve engin bir tarihimiz vardır ki, değil bir milleti ayağa kaldırmak, en az on milleti ayağa kaldırabilecek büyüklükte ve ihtişamdadır. Yeter ki Türk Milletinin büyüklüğüne inanalım, okuyalım, takip edelim. Atalarımızın iradesinin ulaştığı yerlere bu gün bizim düşüncelerimiz, bilgimiz ve hayallerimiz dahi ulaşamıyor. Bunları insanımıza hatırlatmalı, unuttuğumuz, farkında olmadığımız değerleri gün yüzüne çıkartmalı ve anlatmalıyız.
Milli ve manevi değerlere önem veren insanlar bir fikir hareketine bağlı da olsalar günlük politika ve propagandanın bazen öylesine etkisi altında kalırlar ki, dünyayı görme imkânı kalmaz. Zaten günlük politika ile uğraşmakla bir yere varılamıyor, her gün yeni bir gelişme oluyor “şu şunu dedi bu bunu dedi” gibi. Biz de bu gelişmelerin peşinde koşuyor ve boşu boşuna mesai sarf ediyor, kafa yoruyoruz. Neticede, ne yeni bir şey öğrenebiliyor, ne bilgi ve kültürümüzü artırıyor, ne de tarihimize eğilebiliyoruz. Yaptığımız iş bazen de birbirimizi kırmak oluyor.
Bu günlük politika meselelerinin karmaşası içerisinde etrafa dönüp bakamıyoruz bile.
Fikir hareketinin mensupları sürekli teyakkuz halinde günlük siyaset takip ettikleri için fikri konulara pek girilmiyor. Günlük siyaset insanımızı hem yoruyor hem de gelecekle ilgili karamsarlığa sevk ediyor
İnsanların fikri bakımdan beslenebileceği önemli kaynaklar olmayınca. Var olanlara da itibar edilmez önemsenmez ise sonuç elbette iç açıcı olmuyor.
Takip edilen günlük gazeteler zaten günlük politikanın girdabına girmiş durumdadırlar. Dergiler ise yeterince takip edilmez.
Bir fikir hareketi, taraftarının-okuyucusunun, dinleyicisinin ilgisini çekemiyorsa, gerekli şuuru veremiyorsa. Taraftar dış kaynaklardan, dün rakip-düşman olarak gördüğü köşe yazarlarından gazetelerden besleniyor, dolayısı ile onların bakış açısı ile olaylara bakmaya başlıyor.
Kendi kaynaklarından beslenme olmayınca, insanların savunduğu tezler de hareketin görüşlerine uymaz..
Hal böyle olunca, dar çerçevede yapılan sohbet ve toplantılar da günlük politikanın dışına çıkamıyor.
Yapılan toplantılarda, taraftarın-İnsanların neye ihtiyacı olduğunu iyi tespit etmek gerekir. Ona göre davranılmalıdır.
Odgurmuş: Demek sohbetler bu kadar önemli.
Ögdülmüş: Ünlü mutasavvıf Mevlana; “Ben ne öğrendimse, sohbetlerde öğrendim”. Diyor.
Yahya Kemal Beyatlı; “Osmanlı Viyana önlerine, bulgur pilavı yiyerek Mesnevi okuyarak gitti”diyor.
Sohbet bu kadar önemli olduğu halde, genel olarak bir fikir hareketine katılanlarca da sohbetin önemi kavranmalı ve ona göre hareket edilmelidir.
Koskoca Mevlana; “Ne öğrendimse sohbetlerde öğrendim” diyerek sohbetin önemini belirtiyor.
Yahya Kemal Beyatlı; “Osmanlı Viyana kapılarına bir ortak kültür harmanında yoğrularak gittik” demek istiyor.
Geçmişte, köy odalarında, dergâhlarda, tekkelerde, ocaklarda, bucaklarda kahvehanelerde Muhammediye, Battal Gazi Cenkleri, Hz. Ali cenkleri ve Mesnevi, dinleyerek “hall-i hamur” olan insanların başarısı ortada iken, milli ve manevi değerlere önem veren insanlar neden sohbete önem vermez? Bu durumu anlamak bir türlü mümkün değil.
Günümüz insanı, yeteri kadar kitap okumuyor, bilimsel bir eseri karıştıramıyor belki ama bir sohbet toplantısına katılabilir ve bu sohbetten birçok şey alabilir.
Bir fikir hareketinin başarısı, İnsanların faydalanması için sohbet geleneğinin sürmesi ve sürdürülmesi ile mümkündür.
Esasında bizim kadim kültürümüzün temeli sözlü kültürdür. Köyodalarındaki söz ve sohbet, millî kültürün ve şahsiyet gelişiminin temel taşıdır. Ayrıca sözlü kültür, sohbet âdâbının ve hitabet sanatının da hem mürebbisi, hem mübelliği, hem de muallimidir. Bu îtibarla sivil toplum örgütleri, bir eğitim metodu olan söz ve sohbet geleneğinden istifâde etmelidir. Zâten sözün-sohbetin ne demek olduğunu Yunus’tan ne kadar güzel anlatmıştır:
Söz ola kese savaşı,
Söz ola kestire başı,
Söz ola ağulu aşı,
Yağ ile bal ede bir söz.”