IRKÇILIK-TURANCILIK DÂVASINDA ORHAN ŞAİK GÖKYAY SAVUNMASI

IRKÇILIK-TURANCILIK DÂVASINDA ORHAN ŞAİK GÖKYAY’IN SAVUNMASI

Irkçılık – Turancılık Dâvâsında
Orhan – Şaik Gökyay’ın Savunması
(Savunmanın  baş tarafından alınmıştır)

Ben, vatanın dört bir bucağında, on yedi yıldır alnının akıyla Türk milletinin hizmetinde şerefli bir öğretmen olarak çalışan ben. On yedi yıldır ne kendi şerefine, ne vatanının ve milletinin şerefine, kendi aczi dahilinde leke sürdürmeyen ben. Şerefi, haysiyeti, adı aylardır darağacında sallandırılan ben. yani artık her iki mânâda da adı çıkmış çıkarılmış olan Orhan Şaik Gökyay, karşınızda, yer yüzünde işlenebilecek suçların en zelili, en iğrenci, en şerefsizi ile vasıflandırılmış olarak, vatan haini ithamı altında bulunuyorum. Bir madalya takar gibi, bir sadaka verir gibi vicdanınız ürpermeden bana yakıştırılan bu kirli ve çirkin emaneti, daha lâyıkına verilmek üzere, verenlere iade ediyorum.

Karşınıza: makalelerin, resmî tebliğlerin, nutukların geceleri içinden, her biri bir türlü saldıran kalemlerin teşhirleri arasından: kısacası hür vatandaşlar diyarından geldim. Fakat… Bir köle gibi geldim. Ne elimde kendimi müdafaa edecek bir kalem; ne dilimde fâni kulaklara ulaştırılması mümkün bir söz kudreti vardı. Yalnız, sırtımda efkârıumumiyeyi dile getirmeye yeltenen bazı gazete kâğıtlarından bir deli gömleği… Hem bu benim sırtımdaki, belki de. ne kumaş olduğu milletçe malûm olan ve millete ilân edilen bir gazetenin kâğıdındandır; ve belki de müseccel vatan hainlerinin
çuvaldızıyla dikilmiş âdinin bayağısı bir gömlektir.

Hür vatandaşlar diyarından bu adalet sığınağına varabilmem için uzun, ıztıraplı. karanlık yollar yürüdüm. Bu zehri içmiş olan bir insanın, kendini müdafaada kullanacağı dil. tatlı olmazsa, mâzurdur. O insan. Türk milletine, yalnız tâbiiyetiyle, yalnız şahsî menfaatlarıyla. yalnız sandalyasıyla bağlı değil; kanıyla, mensûbiyetinden kendine düşen şeref payı ile…
Duygusuyla, taşımaya ve kendini bildi bileli edinmeye çalıştığı yalnız Türk olana has gurur ve karakteriyle ondandır, o millettendir: o büyük ummandan bir katredir. Onun için bu yersiz ve çürük ithamlar, benim adımın üzerinde, o engin denizdeki çörçöp gibidir.
Çünkü, darağacına da çeksen, sancak yine sancaktır.
Hürriyetim alınmış, şerefim ve vicdanım bende kalmıştır.
Bu bir müdafaa değil, elinden en kıymetli varlığı alınmak istenen bir insanın çırpınmasıdır. Bu. her Türkün alnında taşıdığı şeref çelenginin kurtarılması için, bütün feryat takatini ortaya koyan bir insanın meçhulden istimdadıdır. Bu, o çelenkten mahrum edilmiş bir Türk’ün, alnından koparılan çelengin açtığı yaraları; şimdi artık kendince çok daha şerefli bir çelenk olan yaraları göstermek için, aylardır hasretini çektiği bu güne, o yaraların küşat resmi olan bu güne sizi davettir.
Beni ve benim halimden benden fazla acı duyan sevdiklerimi bu gayyaya atan kazanın mâhiyetini anlatmaya: rabbânî kudreti tefsir ve izaha: ve takdiri, hiç olmazsa yarı yoldan geri çevirmeye çalışacağım.
Haksızlığa uğradığına inanan, suçsuzluğunu ilk gününden bu yana kadar bilen, açıkçası, bir kasta kurban gittiğine -imandan ötesi varsa- işte o şekilde kani bulunan bir kimse haysiyetiyle ve onun korkusuzluğu ile konuşmak istiyorum. Bu müdafaanın -varsa- celâdeti bundandır. Bir mahkemenin burcuna sığınıp, ben de bir defa, üzerimden pervasız akıp giden düşmanlara. tahkirlere, resmî ve hususî tezlillere, ithamlara karşı hür vatandaşların diyarına seslenmek istiyorum. Ondan öte, tarih, beğendiği dille konuşsun.
Onun, bizi, mütearifeleri isbat zorunda bırakan, dünyaca revaçta bir ilim olduğunu bildiğim halde, siyasetin her türlüsüne karşı nefretim, bugün, eskisine göre daha artmış ve cehaletim bir mürekkep gibi daha da koyulaşmıştır. Onun için, iddianamenin “medih ve istihsanında” bulunduğumu kekelediği ırkçılık ve Turancılığın müdafaasını yapacak değilim. Zira benim suçum bu değildir. Ben. dilimin döndüğü, aczimin elverdiği kadar, hür vatandaşlar diyarı olarak tavsif edilen, eşit adaletin yürüdüğü müstakil Türkiye Cumhuriyeti’nde, on sekiz yıllık bir mektep arkadaşını iki gece misafir etmenin basit bir muaşeret icabı olduğunu ve bunun bir suç olamayacağını, dünyanın hiçbir yerinde, tarihin hiçbir devrinde suç sayılmadığını müdafaa ve isbata çalışacağım.
Gerçi tarih, böyle bir hareketin müdafaasına lüzum hasıl olduğuna hayret edecektir. Fakat ne yapalım? Yirmi yıla sığdırdığımız yirmi asırlık inkılâplardan dolayı hayrette kalan tarih, varsın, biraz da buna şaşsın…
***
(*) GÖKYAY’ın özetlenen savunmasının tam metini aşağıdaki linkte yayınlanmaktadır.

https://www.tarihistan.org/orhan-saik-gokyay-in-3-mayis-savunmasi/17709/


YUNUS BUĞRA YILMAZ ARŞİVİNDEN
ÖTÜKEN
AYLIK TÜRKÇÜ DERGİ
KURULUŞ TARİHİ: OCAK 1964
DÖNEM:11
SAYI:5(125)
SAHİBİ : ATSIZ
SORUMLU MÜDÜR: ERDOĞAN SARUHANOĞLU
SAYMAN: İZZET YOLALAN
KAPAK: REFET KÖRÜKLÜ
TARİH: MAYIS 1974
YAYIN YERİ: İSTANBUL