‘GÖREV VAR’ DEDİLER, ‘GELDİK!’ – Gazi KARABULUT

“GÖREV VAR” DEDİLER, “GELDİK!”

1994 yılının Şubat ayıydı.

Doğubayazıt’a ikindi vaktinde girmiş ve binalardaki kurşun izlerinin korkunçluğuna inat, Ağrı Dağı’nın gelin – damat görüntüsünü andıran beyazlar içindeki muhteşem güzelliği ile karşılaşmıştım.

Bakışlar ürkek, adımlar tedirgin, birkaç gün önce yaşanan çatışmanın izleri ve tesiri bedenlere sinmiş, insanlar güven ve korku arasında bir hali yaşıyor gibiydi.

Kaymakamlığın bahçesinden içeriye girdiğim anda arkadan gelen bir panzerden inenlerin kendinden emin halleri, sarkık bıyıkları, heybetli adımları ve silahlarındaki bozkurtlu, bayraklı çıkartmaları dikkatimi çekmişti.

Aradan geçen kısa bir süre içerisinde tanıdığım, tanıştığım bu yiğitler o zaman için 20- 30 yaş aralığında, yaşıtımız veya ağabeyimiz pozisyonundaydılar. Nitekim açtığımız Doğubayazıt Ülkü Ocakları’nda o yiğitler çok büyük hizmetler yapmışlardı.

Programlarımıza katılmış, ramazanlarda toplu teravih namazları kılınmış,  misafirlerimizi karşılamış, misafir etmiş- ki bu misafirler arasında Rahmetli Metin Tokdemir de vardı ve Özel Hareket Polisleri karşılamış, ekmeklerini paylaşmış ve yoldaşlık etmişlerdi- vatandaşla birlik olmuş nihayet birer ülkü fedaisi olmuşlardı.

O yıllarda, Özel Hareket Polisleri heybetli görüntülerinin yanında, kimse bilmezdi ama bizlerin veya kendilerinin tespit ettikleri yardıma muhtaç ailelere, öğrencilere gizlice yardım eder, kol kanat gererlerdi.

Söz konusu terör olduğunda da Alparslan’ın ordusundaki kahramanlar gibi, Fatih’in fethindeki Ulubatlı Hasanlar gibi, Çanakkale’deki Seyit Onbaşılar gibi kahramanca çarpışır ve terör odakları Özel Hareket adını duyduğunda kaçacak delik arardı.

O zamanlarda yeni yeni piyasaya çıkan özel radyolarda birileri cesaret edip “Dağlara gel dağlara” istek parçasını talep ettiğinde; daha parça bitmeden “ Dağlar seni delik delik delerim” türküsü çalardı o yiğitlerin isteği olarak ve o dağlar delik delik delinirdi en çok da bölgede yaşayan insanların huzuru için.

Allah biliyor ve tarih şahit ki o dönemde vazife yapan özel hareket polisleri ülkücü bir şuur ile hareket eder, hayatlarını o ölçüye göre tanzim eder ve ölüme abdestlerini alıp helalleşerek gözlerini kırpmadan giderlerdi. Ama her operasyondan yüz akı ile döner, mehter marşları ile karargahlarını inletir, dualarla gönderilen yiğitler dualarla karşılanırdı.

Pek şehit de vermezdi Özel Hareket. Zaten bir arkadaşları şehit düşse, ne yapar eder onu şehit eden terör odaklarını yer ile yeksan ederlerdi. Teröre ve teröriste karşı böylesine katı bir tutum sergileyen özel hareket polisleri sivil vatandaşla da alabildiğine sade, samimi ve içten bir bağa kurardı. Vatandaş devletin teröre karşı net tutumunun yanında şefkatli yüzünü de görürdü. Buna polis, asker, öğretmen herkesin ciddi bir katkısı olurdu.

Tabi yapılan yanlış uygulamalar ve tutumlarla da karşılaşılırdı şüphesiz. Gerek güvenlik kuvvetleri içinde, gerek kamu görevlilerinde, gerekse siyasi iradenin politikalarında bazı yanlış uygulamalara şahit olunurdu. O ayrı bir yazı konusu.

Nitekim aradan geçen zaman özel hareketin bu kararlı tutumu bir takım siyasileri hatta uluslararası aktörleri rahatsız etti.

En çok da söylenen marşlar,  silahlardaki bozkurtlar, hilal bıyıklar bu kahramanca ve beklentisiz bir şekilde mücadele veren yiğitlerin kızağa çekilmesine sebep oldu.

Aradan uzuuun yıllar geçti.

Sene 2015 oldu.

Önce Ortadoğu coğrafyası kan gölüne çevrilmişti.

Yıllar önce Türkiye’nin Ankara’dan savunulamayacağını, ileri karakollarımız olan Musul, Kerkük, Tikrit, Güney Azerbaycan, Caber, Bayır, Bucak vs gibi yerlerin muhafazasının Ağrı’yı, Muş’u, Sivas’ı savunmak kadar önemli olduğunu ifade etmiştik. Ancak “çözüm” adı altında çözüldükçe çözüldük.

Ardından Doğu ve Güneydoğu’da bölücü bir isyan, ülkenin her yerinde kalkışma hareketine dönüştü.

Ve yeniden…

Vatan görev bekler, diyerek; 1990lı yıllarda 25- 30 yaşında olan Özel Hareket polisleri bir kez daha vazife başına geçtiler. Üstelik pek çoğu çocukları ile ya da çocukları yaşındaki meslektaşları ile beraber mücadeleye başladılar.

İşte Sur, Lice, Cizre, Silopi, Nusaybin gibi yerlerde bomba tuzaklı hendekler kazan PKK’lı teröristler yıllarca kendilerine “kabus” yaşatan özel harekatçılar ile çatışmaya girmekten korktu. Özel tim mensupları yol ve sokaklara döşenen mayın ve EYP’ler ile keskin nişancılar tarafından maalesef “kalleşçe” şehit edildiler.

İlginçtir, görüntüler, operasyona çıkışlar, silahlardaki çıkartmalar, bıyıklar, operasyondan dönüşler 1990lı yıllardaki ile bire bir örtüşüyor.

Yine seferde vatan için şehit düşmek kaderini milletinin kaderine bağlamış yiğitlere düştü.

Bölgede gözünü kırpmadan çarpışan polis, asker, korucu, özel birlik hangisi olura olsun bir kez daha tarihe geçecek büyük kahramanlıklar sergiliyorlar.

Ancak…

Tıpkı bir zamanlar, “Kardeşim, bu güvenlik kuvvetleri orantısız güç kullanmışlar. Öyleyse bir bakıma savaş suçlusu konumundadırlar.” Yaklaşımı sergilendiği gibi veya kızağa çekildikleri gibi, şimdi de memleketin bekası adına üstelik de haince tuzaklara karşı yiğitçe mücadele veren bu kahramanların yasal boşluk bırakmamacasına bir düzenleme yapılması gerektiği ortadadır.

Bu konuda, bütün güvenlik güçlerimize manen destek olunduğu kadar, hukuken de gereken bütün adımlar atılmalıdır.

Çünkü onlar oralarda, vatanın bütünlüğü ve milletin birliği için kahramanca mücadele ettiği gibi aslında bir neslin de geleceğini güvence altına aldıkları göz ardı edilmemelidir.

Yani…

“Vatan için görev var”, dediler. “Geldik.” Diyen yiğitler aslında milletin de geleceği için kendilerini feda ettiklerini ahde vefa adına unutmamalıyız.