Gazi KARABULUT: Bir Hayalim Var Ülkülerim Adına…

BİR HAYALİM VAR ÜLKÜLERİM ADINA!

Gazi KARABULUT

Yıllardır, canhıraş bir feryat ile, diyar diyar Anadolu’mun, dağına, taşına, sesimin ulaştığı her

yere “insanlığa, asıl manasını bağışlayan bir ülkü” nün davetini yapmaya çalıştım.

Çünkü, millet olarak, “Allah’a doğru ilerleyen irademize suikast” yapıldığını düşünüyorum.

Bu yapılırken de neslimize, şahsiyetinin kaybettirildiği kanaatini taşıyorum.

Öyleyse; yeniden hatırlamak gerekiyor hayatımızı şekillendiren hayallerimizi…

Yani hangi hayallerimiz vardı ülkülerimiz adına ve hangileri hayatımızı şekillendirdi ya da

hangilerine ulaşabildik?

Veya ülkülerimiz artık yön vermez mi oldu iç dünyamıza?

Gelin bir hatırlayalım ruh kökümüze mana katan ülkülerimizi:

Oğuz Kaan’ın duası ile başlamıştı kutsal yolculuğumuz… Ve Atilla ile Tanrı’nın kırbacı olmuş,

Kürşat ile bir kez daha diriliş hareketi gerçekleşmişti.

Göktürkler, Ötüken yaylalarında temelini atarken ülkülerimizin, Satuk Buğra Han ile,

Cundullah olma yolunda bir başlangıç mefkuresi sahneleniyordu Karahanlıların şahsında…

Ve tarih bir medeniyeti daha inşa ediyordu Gazneli ile Selçuklu ile Türk-İslam Ülküsü diye…

Tarihte Türkler, kitabındaki “Bütün İslam dünyası Alpaslan’ın Malazgirt’te kazandığı zafer

için Allah’a ne kadar şükretse azdır.” Diyerek hakkın teslim edildiği o ülkü büyük medeniyetlerin

devamını ifşa ediyordu

Nihayet Erol Güngör’ün, Türk Kültürü ve Milliyetçilik kitabındaki tespitine göre “Bizim

tarihimizin evvelki safhaları bu büyük eserin meydana getirilmesi için yapılmış birer prova gibidir.”

dediği Osmanlı devleti Nizam-ı Alem için İ’lay-i Kelimetullah Ülküsüne Alperen olmanın ne demek

olduğunu ortaya koyacaktı.

İşte o tarihi mirasın günümüzdeki takipçisi Ülkücü hareket de aynı şevki hissetmeli, yaşamalı

ve yaşatmalıdır.

Buna mecburdur. Medeniyetler inşa edip büyük ülkülerin  taliplileri gündelik telaşeler ve

siyasi kaoslar içinde kaybolup gidemezler.

“Anadolu’nun dağlarında, ovalarında bir Eyyüp Peygamber sabrı ile dolaşan, çalışan, kahırkeş,

çilekeş” insanımızı bu kutlu davaya davet edeceksek ve yine “Anadolu yaylasında kopan bir fırtına

bütün Dünya’yı tesir altına alabilir.” Diyorsak biz yeniden asl-i cevherimizi keşfedip hayatımızı ona

göre şekillendirmeliyiz.

Üstelik her birimizin değişik bir şekilde bedel ödeyerek bugünlere getirdiği nazlı Ülkü gelini

yıpratacak, dedi kodu, fitne, gıybet, kavga, nefs, külhanbeyi tavırlarla incitmeye hakkımız yoktur.

Herkesin taşıdığı sorumluluğu doğru idrak etmesi, “Yaşatma İdeali İçin Yaşamak, Yeniden

Maneviyata Dönüş Ve Maneviyatta Diriliş” gibi manalar yüklenen, bir milletin kaderine kaderini

bağlayan, “Gönül Seferberliği “ diye yollara düşenleri bulunan bir ülküyü ilkesiz tutumlara kurban

etmeyelim.

Evet! Benim, “Varlığım Türk varlığına armağan olsun.” dediğim günden beri, nicelerinin benim

yaşım kadar ve koca bir ülkünün milletimizin tarih sahnesinde yer aldığı dem kadar talip olduğu

medeniyet algımızı oportünizme kurban edemeyiz.

Yani hayallerimiz vardı ülkülerimiz adına…

Ufkun ötesini kucaklar, sımsıcak sarardı bizi  “Hak yolu Hakikat yolu Allah yolu” dediğimiz

ülkülerimiz.

Ve bir gün derdik…

Bir gün Türkiye’den Türk Dünyası’na, oradan İslam Alemi ve İnsanlığa ışık saçacak bizim

ülkülerimiz…

Bütün Dünya’yı kucaklayacak sevgi dolu ülkülerimiz.

Nihayet “Allah muhakkak nurunu tamamlayacak” ideali bizimle ulaşacaktı bütün insanlığa…

Vaz mı geçtik bu ülkülerden?

Asla! Yeryüzünde bir tek ülkücü kalana kadar inandığımız davamızdan vazgeçmeyeceğiz. Ve

Allah bir gün mutlaka zaferi gerçekten inananlara lütfedecek.