Faruk Kadri TİMURTAŞ: Türkçe

Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş

TÜRKÇE’NİN BÜNYESİ ve

KELİME YAPMA YOLLARI

Dilimizin gelişmesini ve zenginleşmesini sağlamak, yeni kelime ve terimler türetmek, yeni meydana getiri­len kelimelerin doğru olup olmadığını anlamak için mor­folojik yapı bakımından onu iyice incelemeğe ve bilme­ğe ihtiyaç vardır. Dünyâ dilleri arasında eklemeli (iltisa­ki – agglutinante) diller arasında yer alan Türkçe’nin belli l>aşlı hususiyetleri şunlardır:

1.1. Çekim ve kelime teşkili sırasında kelime kökü de­ğişmez. Ekler getirilmek sûretiyle isim ve fiil çekimi ya­pılır ve kelimeler türetilir.

1.2. Türkçe’de çekim ve yapım ekleri dâima kelime kök ve gövdelerinden sonra gelir. Türkçede ön~ ek (prefixe) yoktur. Gramer kategorileri değişiklikleri son – eklerle ya­pılır.

  1. Türkçede kelime kökü umumiyetle tek heceli olur.’ Birkaç yapım eki almış kelimelerde tek heceli köke git­mek çok defa, mümkündür. Bu tek heceli kök, umumiyet­le fiil köküdür. Mahdud sayıda câmid isimler dışında, pren­sip itibâriyle kelimeler fiil kökünden türemiş kabul edil­mektedir.
  2. Kelimelerde eklerin sıralanışı kök – yapım eki – çekim eki şeklindedir : bil-gin-ler-imiz, gül-dür-ücü-ler-e, baş-la-n- gıç-ı, göz-lük-ler-i-n-i. . .
  3. Türkçede her ekin sâdece bir fonksiyonu vardır. Bâ­zı Hind-Avrupa dillerinde olduğu gibi, bir ek hem ke­miyet, hem şahıs, hem hâl bildirmez.
  4. Türkçede bir son-ek (suffixe) bolluğu vardır. Bâzan bir köke 9 ek getirildiği görülmektedir. Türkçe, bir “son- ekler dilimdir. Fiil çatıları (binâlar) da eklerle ifâde edil­diği için, Türkçede bir kelime ile anlatılan mânâ, başka dillerde ancak bir cümle ile ifâde edilir.
  5. Türkçede fiil çekiminde bâzı Batı dillerinde oldu­ğu gibi her şahıs için sîga ve şahsı gösteren ayrı ayrı ekler değil, bütün şahıslar için tek sîga eki kullanılır; şa­hıs ekleri sîga ekinden sonra gelir.
  6. Türkçede kaidelerin hemen hemen hiç istisnası yok­tur. Türk dili gramer bakımından tam bir intizama sa­hiptir.
  7. Türkçenin morfolojik sistemi çok açıktır. Kelime­leri teşkil eden unsurlarda bir değişmezlik ve istiklâl var­dır. Kolayca eklere ayrılabilir (çizgi arasında gösterilen). Türkçe kelimeler, Jean Deny’ye göre mozaika benzetile­bilir.

Dilimizde de, öbür dillerde olduğu gibi, yeni keli­meler ya türetme (derivation) veyâ birleştirme (terkip – compcsition) yoluyla teşkil, edilir. Türetme kelimenin başına veyâ sonuna birtakım ekler getirmek demektir. Arap­ça ve Batı dillerinde, bunlar çekimli, (tasrifi – flexionelle) oldukları için, kelimenin ortasında da ekler gelebilir. Böyle dillerde kelimenin kökündeki konsonantlar değişmez, vo­kaller tamâmiyle değişebilir. Türkçede —yukarıda işaret ettiğimiz gibi— sadece son – ek bulunduğundan, türemiş (müştak – deri ve) kelimeler, bir kelime kökü ile bir teşkil (yapım) ekinden meydana gelirler. Çekim sırasında veyâ yeni kelimeler meydana getirilirken, kök asla değişmez. Kelime kökünden önce, başka bitişmeli dillerde olduğu gi­bi, ön – ek’ler getirilemez. Dilimizde kelime türetmesi an­cak köklerin sonuna birtakım ekler getirilmek suretiyle yapılabilir. Birleştirme (tertip) iki veyâ daha fazla keli­menin bir araya getirilerek yeni kelimeler yapılması yo­ludur. Birleşik (mürekkep-compose) isimler, isim ve sı­fat tamlamaları durumunda veyâ edat, zarf ve isim grupu şeklinde olurlar: ayakkabı, boşboğaz, sabaha karşı, cana yakın gibi. Birleşik fiiller ise zarf ve isim gruplarıyla, ya­hut yardımcı fiillerle veyâ iki fiilin birleşmesiyle yapılır: üzerine düşmek, can atmak, postu sermek, ayağa düşmek, gözünde tütmek, gözden düşmek, baş etmek, vermek ve­riştirmek, kırıp dökmek gibi.

Dilimizde yeni kelimeler daha çok türetme yoluyla yapılmaktadır. Kelime kökleri isim veyâ fiil olduğuna gö­re, türetme ekleri isme ilâve edilenler ve fiile- getirilen­ler olmak üzere iki büyük bölüme ayrılırlar. Sonra bun­lar, meydana getirdikleri kelimenin isim veyâ fiil oluşla­rına göre de ikiye bölünürler. Böylece kelime yapma (teş­kil) ekleri isimden isim yapan’ ekler, isimden fiil yapan ekler, fiilden isim yapan ekler, fiilden fiil yapan ekler ol­mak üzere dört bölüm teşkil ederler. Dilimizde bütün bu ekler, kelime sonuna getirilir.

Türetme ekleri gördükleri vazife. ve taşıdıkları mânâ­ya göre de sınıflandırılırlar. Bunların bir kısmı sıfat ya­par, nisbet bildirir; bir kısmı yer ve zaman ifâde eder; başka bir kısmı ise iş, meslek, vâsıta v.s. gösterir. Eklerin birçok mânâ ve fonksiyonu vardır. Bunların ayrı ayrı ve iyice tesbit edilmesi gerekir. Eklere keyfî ve uydurma ola­rak mânâlar verilemez, başka vazifeler yüklenemez.

Ekler bu iki sınıflandırma dışında ayrıca işlek (canlı), az işlek ve işlek olmayan (ölü) olmak üzere üçe aynlır- lar. Bir dilde yeni kelimeler ancak canlı eklerle meyda­na getirilebilir. Bu hâl dil ilminin değişmez prensibidir ve durum bütün dillerde aynıdır. Bâzan az işlek bir ekin can­lılık kazandığı görülebilir. Fakat bu, nâdir olan bir haldir ve şahısların eseri değildir. Halkın bilmeden, fark etme­den yaptığı; dil kanunlarına uygun olarak kendiliğinden meydana gelen bir keyfiyettir.

Yeni teşkil edilen kelimeler dil kaidelerine uygun ol­dukları, yâni canlı eklerle ve ekin fonksiyonu ile mânâ­sına aykırı olmadan meydana getirildikleri takdirde doğ­rudurlar. Aksi halde bunlar yanlış ve uydurma sayılırlar. Yeni kelimeler meydana getirirken bu noktaya dikkat et­mek gerekir. Bugün dili sadeleştirme işinin bir çıkmaza girmesi ve halkın yeni kelimeleri beğenmemesi bundan­dır. Çünkü “Öztürkçe” ve “Arı Türkçe” adları altında or­taya sürülen kelimelerin çoğu gramer şekli veyâ mânâ bakımlarından yanlıştır, uydurmadır. Bâzı kelimelerde is­me getirilmesi gereken ek fiile, fiile getirilmesi gereken •ek isme getirilmiştir. Gramer kaidelerine uygun, mânâca yanlış olmayan yeni bir kelime, uydurma bir kelime de­ğildir. Uydurma kelime yanlış eklerle yapılan; ses, şekil veyâ mânâca noksan olan kelimelerdir. Eklerin yanlış kul­lanılması ortaya garip kelimeler çıkarmaktadır.

Eklerin yanlış kullanılmasının ortaya acâyip kelimeler çıkardığını, örnekler üzerinde görmek faydalı olacaktır. Bunların birkaçını göstermek umûmi bir fikir verecektir. Meselâ “ilginç” kelimesini ele alalım. Sevinç, korkunç, gü­lünç, kıskanç örneklerinde görüldüğü üzere “-ç” veyâ “-nç” olan bu ek, hep fiil köklerine getirilmektedir. Dili­mizde “ilgimek” veyâ “iligmek” şeklinde bir fiil mevcut olmadığına göre, “ilginç” yanlış ve uydurma bir kelime­dir; fiile getirilmesi gereken “-nç” eki bir isim olan “ilgi” kelimesine getirilmiştir. “Bağımsız” da böyledir. Bağ isim olduğuna göre, fiile getirilmesi gereken “-m” ekinin isim köküne getirilmesi yanlıştır. “Toplum” da öyledir. “Toplu” isimdir. Aynı şekilde geçit, öğüt, binit, umut gibi örnek­lerden anlaşılacağı veçhile fiil köklerine getirilen ve üste­lik işlek de olmayan “-t” ekinin “örgüt, karşıt, bağıt” gibi yeni yapılan kelimelerde isimlere getirilmesi de yanlıştır. Terbiyevî mânâsına kullanılan “eğitsel” kelimesinde ise, isme getirilen ve uydurma olan “-sel” eki, fiil köküne ge­tirilmiş bulunmaktadır. Ekleri bu tarzda yanlış kullanma­nın pek çok örneği vardır.

Bir dilde az işlek ve ölü eklerle yeni kelimeler yapı­lamadığı halde, dilimizde işlek olmayan eklerle de keli­meler meydana getirildiği görülmektedir. Meselâ “zorun” böyle bir kelimedir. Kışın, yazın gibi zamka mânâsı ta­şıyan birkaç kelimede görülen, zarf fonksiyonuna sâhip, işlek olmayan “-n” ekinin “zor” kelimesine getirilmesi yan­lıştır. Bu kelime ek bakımından olduğu gibi, mânâ bakı­mından da doğru değildir. “Zor olarak, zorla” mânâsı ifâ­de eden kelime “mecburi” kelimesine karşılık olamaz. “Zo­runlu” ve “zorunluluk” kelimeleri ise büsbütün yanlıştır. Çünkü, zarf meydana getiren “-n” ekinden sonra “-lu” eki getirilemez. Bütün bunların dışında “zor” kelimesi farsça asıllı bir kelimedir.. Arapça asıllıdır diye “mecburî” keli­mesini atıp, farsça bir kelimeye işlek olmayan bir ek ilâ­ve ederek yeni bir kelime meydana getirmenin bir mânâsı olmasa gerektir.

Dilimizin bünyesini, kelime kökünün ve eklerin ne olduğunu bilmeyen kimseler, Türkçede mevcut olmayan eklerle de yeni kelimeler yapmaktadırlar. Meselâ dilimiz­de nisbet ifâde eden bir “-sal, -sel” eki bulunmadığı hal­de, bu eklerle kelimeler meydana getirilmektedir. (Uysal ve kumsal gibi bir iki kelimede görülen ek, nisbet mânâsı ifâde etmemektedir). Ayrıca nisbet için kullanılan bu “-sal,, -sel” eki, bâzan “-al, .el”, bâzan sâdece “-1” şekline girmek­tedir: Toplumsal, bölge-sel, gen-el, öz-el;- siyasa-1, doğa-1 gibi. Bunlardan “-al, -el” Fransızca, “-sal, -sel” ve “-1” uy­durmadır. Dilimizde nisbet ekleri yoktur. Aynı şekilde r “okutman, eğitmen” örneklerinde olduğu gibi fâiliyet ifâ­de eden ve fiil köklerine getirilen “-man, -men” eki de uy­durmadır. Şişman, kocaman gibi birkaç kelimede görülen ek ölü bir ektir ve böyle bir mânâ taşımamaktadır. Başka bir uydurma ek de “-ç” dir. Dilimizde isim köküne geti­rilen bir “-ç” eki bulunmamasına rağmen “araç” kelime­si teşkil edilmiştir. (Doğrusunun aracı olması gerekir). Ay­nı ekle yapılan “gereç” kelimesi ise, Türkçede mevcut ol­mayan “gere” kökünden meydana getirilmiştir.

Bâzan yalnız ek bakımından değil, mânâ bakımından da yanlış kelimeler teşkil ediliyor. Bunlardan da birkaç ör­nek vermek uygun, olacaktır. “Vicdan” karşılığı “bulunç” ileri sürülmüştür. “Vicdandın terim ve deyim olarak “bul­mak” ile hiçbir ilgisi yoktur. Fakat, vicdan kelimesi Arap­ça aslında “bulmak” mânâsına gelen bir kelimeden türe­diği için, kelimenin bizde kullanılan mânâsı düşünülme­miştir. Arapçadan aynen tercüme etmek suretiyle; uydu­rulmuş, mefhûm göz önünde tutulmamıştır. “İlişki” keli­mesi de mânâ bakımından uygun değildir. Bu kelime “mü­nâsebet”’ karşılığı olamaz. İlgi “alâka” demek olduğuna- göre, “ilişki” olsa olsa “taalluk” mânâsına gelir. “İzlemek” kelimesinin bir tiyatro eserini, bir filmi seyretmek,, gör­mek, bir mûsikî parçasını dinlemek mânâsına kullanılma­sı da hatalıdır. Çünkü izlemek “izinin arkasından gitmek aramak” mânâsı ifâde eder. İzlemek yaşayan dilde “hay­vanın veyâ eşkıyanın izini aramak,-takip etmek” suretin­de kullanılır. Bu sebeple “tâkip etmeksin ancak maddî sahadaki karşılığı olabilir. Perdede, sahnede ve televiz­yon ekranında bir oyun, bir film izlenmez; seyredilir, gö­rülür.

Bir dilde yeni kelimeler dilin bünyesine uygun; yâni ses, şekil ve mânâca doğru olarak teşkil edilmelidir. Böy­le olduğu takdirde bunlar uydurma değil, usûlüne uygun- olarak türetilmiş kelimeler sayılırlar. Her dilde her za­man yeni kelimeler türetilebilir. Bu o dilin, canlılığını ve- gelişmesini gösterir. Türkçemiz kelime türetmek bakımın­dan son derece zengin ve kudretli bir dildir. Ne var ki, dilf. sadeleştirmek ve zenginleştirmek maksadıyla meydana ge­tirilen kelimelerin büyük bir kısmı, dilin yapısına dikkat edilmediği için yanlıştır. Halbuki dilimiz yeni kelime tü- retilmesine son derece elverişli ve müsaittir.

KAYNAK: Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş, Kubbealtı Akademi Mecmûası, 2. sayı, s:40