Gültekin ÖZTÜRK: BÖYLE MUHALEFET OLMAZ – 2

BÖYLE MUHALEFET OLMAZ – 2

 Gültekin ÖZTÜRK

Önceki yazımda Erdoğan liderliğindeki AKP “Türkiye İhvan Hareketi” karşısında yürütülen muhalefeti hem strateji hem de söylem bakımından yetersiz hatta yanlış bulduğumu ve hangi yönde nelerin değiştirilmesi gerektiğini özetle ifade etmiştim. (1)

Yine bu yazımda AKP muhaliflerinin ve tabi ki Türk Milliyetçilerinin de yanlış muhalefet yürüttüklerini söylemiştim.

Evet, tekrar söylüyorum; Türk Milliyetçilerinin “Siyasi ümmetçilere (2)” karşı yürüttüğü muhalefet başarısızdır.

Soruyorum size Erdoğan veya Riyad El-Şufka ya da Muhammed Bedii çıkıp MHP’ye ve Türk Milliyetçilerine “Kerkük’ü, Karabağları, Urumçi’yi bırakın da Edeviyye Meydanındaki İhvan direnişine bakın, Suriye’deki Müslüman Kardeşlere yardım sağlayın” diye seslenmesi doğru/anlamlı/geçerli bir siyaset söylemi olur mu?

Elbette olmaz ve böyle bir çağrı/baskı Türkçüleri çözeceğine daha da kenetler.

Bugün için Türk Milliyetçilerinin siyasi destek önceliği Kerkük/Urumçi, siyasi ümmetçilerinki de Edeviyye Meydanıdır ve bu doğru bir duruştur/davranıştır.

Zira bu duruş ve davranış şekli, fikir/ülkü birliği içinde olanların düşünce kardeşliğinin gereğidir.

Nasıl ki “Türk milletini dışlayan/aşağılayan/yok sayan söylemler” Türkçüleri gücendiriyor, tepkilerine yol açıp rakip karşısında birbirine kenetleyip güçlendiriyorsa,  “İhvan-Nahda gibi hareketleri desteklemeyi bırakın, dinimizi siyasi propagandanıza alet etmekten vazgeçin” gibi söylemler de siyasi ümmetçilerin kenetlemelerini sağlamaktadır.

Bilinmelidir ki siyasi ümmetçilerin, Türkçülere karşı söylemleri ne kadar doğru ve geçerli ise Türk Birlikçilerin de siyasi ümmetçilere söyledikleri o kadar doğru ve geçerlidir.

Bugünkü muhalefetin ”Erdoğan, din devleti kuruyor, tarikatları, cemaatleri devlette kadrolaştırıyor, cami yapıyor, başörtüsüne arka çıkıyor, şeriat devleti gibi protokole türbanlı eşi ile katılıyor” gibi söylemleri onu var eden ve sürekli güçlendiren politikadır.

Artık AKP’ye karşı “dini istekler ve hassasiyetler üzerinden yürütülen muhalefetin” siyasi alanda prim yapmadığı aksine oy getiren, kenetleyici bir etki yapmakta olduğu görülmelidir.

Türk Milliyetçileri, Erdoğan söylediği için karşı çıktığı “esasen kendi istek ve anlayışları olan konularda bilinçsizce ifade ettiği mahcup söylemlerini” ve siyasi ümmetçileri kenetleyip güçlendiren yanlış stratejilerini derhal terk etmelidir.

Erdoğan, meydanlarda hiç çekinmeden bir değil birçok kez “Milliyetçiliğe düşman olduğunu” açıklamış hatta “Türk Milliyetçiliğini ayaklarımın altına alıyorum” diye milliyetçiliğe olan düşmanlığını özelleştirerek ifade etmiştir.

Ama aynı Erdoğan, sıkılmadan Orhun Abidelerine kendisinin sahip çıktığını söyleyerek milliyetçilik konusunda kimsenin kendisi ile boy ölçüşemeyeceğini de söyleyebilmiştir.

Yine aynı Erdoğan, Türk Milliyetçilerinin yüce dinimize ve din kardeşlerimize canımızla malımızla nasıl sahip çıktığımızı çok iyi bilmesine/görmesine rağmen meydanlarda Ülkücüleri ”Fatiha bilmeyen putperestler” diye tanıtma densizliğini de göstermiştir.

Bu örneklerini çoğaltabiliriz.

Erdoğan ve temsil ettiği zihniyetin “Milli ve manevi değerlerimizi istismar ettiği, sömürerek iktidara yürüdüğü artık önemli siyaset sosyologlarınca da kabul edilmektedir.

Erdoğan ve temsil ettiği siyaset, küresel güçlerle birlikte sinsice “Millet ve milliyetçiliğe karşı yok edici bir politika yürütmektedir.”

Herkesin öğrendiği/tanıdığı Erdoğan’ın dini ve milli inançları sömürü siyasetinin Türk Milliyetçileri tarafından tam olarak anlaşıldığını ne yazık ki söyleyemeyiz.

Eğer Türkçüler, Erdoğan ve temsil ettiği zihniyeti doğru anlayabilmiş ve anlatabilmiş olsaydı bugün AKP içinde “Elhamdülillah Müslümanım ve Türk Milliyetçisiyim” diye boy gösteren ak/eski/farklı mankurtlara ya da mütedeyyin Müslümanlara, milliyetçi vatanseverlere rastlar mıydık?

Bugün milliyetçiyim diyenlere milliyetçiliğe düşman İhvan zihniyetini anlatamamışken kalkıp Erdoğan’a “Neden Türk dünyasını görmüyorsun? Neden Mısır’daki Müslüman Arap için ağlıyorsunuz da Müslüman Türk’ü yok sayıyorsun?” şeklindeki söylemlerle muhalefet ediyor, tepkisiz kaldığı için ağır eleştirilerde bulunuyor ve bu yolla da Erdoğan’ı sıkıştıracağımızı, gerileteceğimizi sanıyoruz.

Geçiniz efendim geçiniz…Bu muhalefet, havanda su dövmekten başka bir şey değildir.

İşte benim yanlış bulup mutlaka değiştirilmesini önerdiğim muhalefet şekli budur.

Adamların Türk ve Türklük diye bir sorunları yok ki kendi seyircisine selam vermek yerine Türk Dünyasına neden baksın….

Olmadığı için de Türkiye İhvancılarına ya da liderleri Erdoğan’a “Ayrım yapmayın, Türkler içinde ağlayın.. ” demenin anlamı ve siyaseten bir getirisi yoktur.

Kendi tribünlerine oynayan ve fazlasıyla alkış alan birine rakip tribündeki yuh sesleri/ıslıklar vız gelmektedir.

Rakibe oy getiren söylemlerle muhalefet şekli/yöntemi yerine daha gerçekçi ve Türk-İslam Ülküsüne dayalı bir politika izleyen MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli bu tespitimin dışındadır.

Hakkını teslim etmeliyiz ki Devlet Bey, İnsan hakları ihlalleri ve darbeler karşısında milliyet, din veya mezhep ayrımı yapmaksızınçok sert tepki vermiştir. Katliamları/katliamcıları ayrım gözetmeden lanetleyerek dünya ve özellikle Ortadoğu’daki mazlumlara arka çıkmış ve Ülkücü duruşu ile bu insanlık sınavından başarıyla geçmiştir.

Sayın Bahçeli, genel muhalefetten ve Erdoğan’dan farklı olarakkonuşmalarında Türk insanına yapılması istenmeyen bir davranışı, bütün insanlık için kabul edilmez bulmakta ve uluslararası camiadan önleyici tedbirler alınmasını istemektedir.

Devlet Beyin, demokrasi ve insan hakları ihlalleri karşısında ayrım yapmadan şiddetli tepki vermesi, Türk Milliyetçilerini darbe yanlısı gösterme gayretlerini önlemiş ve küresel güçlerin kurduğu sinsi oyunu da bozmuştur. 

Doğru olan politika da zaten budur…..

Ancak MHP teşkilatlarının ve taraftarlarının Sayın Bahçeli’yi bihakkın izlediklerini maalesef söyleyemeyeceğim.

Türk Milliyetçisi kelam/kalem sahipleri ve teşkilatlar, tez elden Sayın Bahçeli gibi MHP’nin küresel güçler ve kontrol ettikleri siyasi aktörler tarafından yok edilmek istendiğini artık anlamalı, buna göre bir tavır ve strateji geliştirmelidirler.

Unutulmamalıdır ki, “şeyh uçmaz müritleri uçurur…”

Bu bir savaştır ve savaşan taraflar, kendi zaviyelerinden her zaman haklıdırlar. Rakiplerinin haklı olduğunu kendilerinin ise haksız olduklarını ve gereksiz yere savaştıklarını düşünemezler, düşünmemelidirler. 

“Ilımlı İslam” kavramının mucitlerinin kimler olduğu ve bu yolla hangi amaca ulaşmayı amaçladıkları herkes tarafından bilinmektedir.

Şimdi kalkıp siyasal İslamcılara yani “dini, iktidara yürümenin aracı olarak kullanan ve bu yolla iktidar olanlara” yolunuzdan dönün/vazgeçin demenin bir anlamı olamaz.

Artık her şeye karşı olmayı, rakip ne derse aksini söylemeyi ya da rakibin her söylemine, eylemine doğru/yanlış ayrımı yapmadan sadece rakip söylüyor diye karşı çıkmayı, rakibe küfür/hakaret/şiddet içeren sert söylemlerde bulunmayı etkili muhalefet etmek sanmaktan vazgeçmeliyiz.

Türk Milliyetçileri,  her iktidar alanında ne yapacağını, bugün yaptıklarının neden yetersiz ya da yanlış bulunduğunu, iktidar olduğunda neleri, nasıl, niçin değiştireceğini, yerine neleri koyacağını “detaylı ve anlaşılır” bir biçimde ortaya koymalıdır.

Yerel Seçimlerde başarılı olmak isteniyorsa “sadece güvenlikçi politikalara, tehditlere ve bunlara reaksiyonlara dayalı muhalefet yönteminin” öne çıkarılmasına dayalı söylemlerin artık yeterli olmadığı anlaşılmalıdır.

Milliyetçi fikir adamları başta bireyin ekonomik geleceğinin güvenceye alınması olmak üzere toplum ve devlet hayatının her alanıyla ilgili tutarlı/geçerli fikirler ortaya koymalı, siyaset kurumu da bunları güncel söylemler/eylemler/yeni slogan ve taktiklerle meydanlara taşıyarak desteklemelidir.

Türk Milliyetçileri artık “Milliyetçiliğin evrensel bir kavram olduğunu” anlamalı ve;

*Özbek, Tatar, Kırgız, Uygur Türk’ü Türklük ve dünya meseleleri hakkında Türkiye Türk’ü ile aynı düşüncede mi?

*Bir Rus, Han Çinlisi, Alman, Arap vs. milliyetçisi ile Türk Milliyetçisi “Türk-İslam Dünyasına nasıl bakıyor, ortaklıkları/farklılıkları nelerdir, diğer milliyetçiliklerin dünya, Türkler ve Türk Milliyetçileri hakkındaki düşünceleri nedir?”  gibi soruların doğru/geçerli cevaplarını bularak gereğini yapmalıdır.

Türk Milliyetçileri, artık sadece iç politika konusunda değil bütün dünya/insanlık hakkındaki düşüncelerini de bilimsel ve rasyonel bir şekilde ortaya koymalı ve buna göre özel/genel politikalar üretmelidir.

2011 Seçimlerinde bastırılan propaganda kitapçıklarının halen İl/İlçe teşkilatlarında kolilerinin açılmadan durduğunu gören/bilen biriyim.

Bu sebeple “Efendim; Bizim her konuda çözümlerimiz var; işte bu, işte şu…” diyerek konuyu geçiştirmek hiçbir şey kazandırmaz zaten kazandırmamıştır da…

Ben bil,e ürettiğimiz politikaları/yaptıklarınızı yeterli bulmuyor, yeni ve farklı bir şeyler yapmalıyız diyorsam, demek ki, yapılanlar ya gerçekten yetersiz -bana göre yetersizdir- ya da gerektiği gibi tanıtımı yapılamamış demektir.

Samimiyetle ve fedakârca çalıştıklarından hiç şüphem olmayan MHP Genel Merkezi, umarım bu düşüncelerimi dikkate alır ve “Parti faaliyetlerini yakından izleyen bu partilimiz ve çok sayıda dava arkadaşımız acaba yapılanları neden yetersiz görüyor?” diye düşünür “gösterilenleri değil de bizim gördüklerimizi görür” ve tedbir geliştirir.

Unutulmamalıdır ki Türk Milli Devletinde “Ülkücü iktidar” slogan üreten milliyetçilik anlayışı ile veya her şeye karşı çıkarak ya da sürekli problem üreten milliyetçiler ile değil  “Sorunları çözen, bu çözümleri milletimize anlatabilen, Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemini sağlam temeller üzerinde güncellemeyi başaran Türk Milliyetçileri” ile sağlanacaktır.

Artık yalnızca “Yüce değerlerimizi, dini ve milli hassasiyetlerimizi ifade eden kavramları sloganlaştırarak” bir yere varılamayacağı anlaşılmıştır.

Muhakkak ki yolumuz uzun, görevimiz çetindir. Ancak kutlu davamıza olan inancımızdan aldığımız güçle bütün zorlukları yeneceğimize imanım tamdır.

Haydi Türkiye!

Bu görev bilinci ve inancı içinde 14 Eylül’de Elazığ İstasyon Meydanında MHP’mizin “Kardeşlik” mitinginde sesimizin çıktığı kadar birlikte haykıralım:

“Ne Mutlu Türk’üm diyene!..”

                                                       —————–

(1)

http://www.haberiniz.com.tr/yazilar/koseyazari213-_GULTEKIN_OZTURK.html

http://www.ulkuyaz.org/boyle-muhalefet-olmaz-1/

http://www.ulkucukadro.com/author/gozturk/

http://www.yozgatyenigun.com/yazarlar.html

http://www.aydinlihaber.com/yazarlar.html

(2)

Bana göre “Siyasi İslamcı/Ümmetçi ve siyasi ümmetçilik” ; Devletin hukuk nizamı ve toplumsal hayatımızı şer’i esaslara göre düzenleyeceklerini söyleyen “Emevilerin İslam” anlayışına sahip kişiler ile onların mezhepçi siyasi anlayışlarıdır.

Siyasi İslamcılık/Ümmetçilik dediğim ve eleştirdiğim görüş “Kur’an emirlerinin hayata egemen olmasını isteyen ümmet anlayışı” değildir.

Kabul etmediğim ve şiddetle eleştirdiğim siyasal İslam “Allah ile Kur’an ile aldatan din ve inanç tüccarı, siyaset simsarı baronların söylemidir/eylemleridir.”

Yoksa “Siyasi İslam” derken dinimizin siyaseten görüşü yoktur veya olmamalıdır demek istemiyorum.

Elbette dinimizin hayatın her alanı ile ilgili emirleri vardır ancak toplum sadece Müslümanlardan müteşekkil değildir. Ve Müslümanlar da sadece bir mezhep veya tarikatta toplanmadıkları için hayatın her alanı ile ilgili hususlarda uygulama birliğine de sahip değillerdir.

Bu sebeple devlet ve toplum hayatını tek bir dinin hukuk anlayışına göre düzenlemeyi doğru bulmuyorum.

Şükürler olsun ki Muhammed (sav) ümmetindeniz. Bu siyasi ümmetçilerden farkımız mensubiyetimizi pazarlamamak ve pazarlatmamaktır.