Halim KAYA: BAŞBUĞ’UN ‘ÖZEL’ EVLATLARI

BAŞBUĞUN ÖZEL EVLATARI

 

Halim Kaya

26.06.2022
Ülkücü Hareketin Arşivcisi olarak bilinen Yazar Metin Turhan “Ülkü Ocaklarında eğitim faaliyetlerinin çok eski bir geleneği vardır. İlk çalışmalar Türk Derneği ve Türk Ocaklarında yapılmıştır. İlk Eğitimci ise büyük Türk Milliyetçisi Ziya Gökapl’tir” (S:11) tespitinde olduğu gibi Ülkü Ocaklarında eğitim çok eski ve devamlıdır. Hatta Ülkü Ocaklarını var eden Eğitim seminerleridir diyebiliriz. Ülkü Ocaklarında tabanı bilgilendirmek, homojen kılmak, her şeyden önemlisi şuurlu ve bilgili bir gençlik yetiştirmek amaçlı genel eğitim politikasıyla her ülkücüye verilen seminerlerin yanında 12 Eylül’den önce Kenan Eroğlu’nun da katıldığı Eğitimciler Kadrosu oluşturmak gibi dar kapsamlı bir kadroya, daha detaylı özel eğitimlerin verildiği yazarımız Mesut Güneş’in de katıldığı eğitim çalışmaları da yapılmıştır. Kenan Eroğlu bu eğitim çalışmalarını 12 Eylül öncesinin Eğitimciler denilen grubun eğitimleriyle ilgili çalışmaların muhtevasını “Ülkücü Hareketin Doktiriner Eğitimi” adı altında tutmuş olduğu kısa notları kitaplaştırarak eğitimin içeriği konusunda ki ilk kitap ile ortaya koymuş idi. 12 Eylül sonrasındaki eğitim faaliyetleriyle ilgili olarak da Mesut Güneş ikinci bir adım atmıştır.“Başbuğun Özel Evlatları” ismi bu eğitimlere katılanlar açısından bakıldığında haklı olarak kendilerini “özel evlat” hissetmelerini sağlayan bu guruba seçilmiş olmaları bakımından övünülecek bir durum ve kendilerini “özel evlat” olarak isimlendirmeleri de gayet normaldir. Ki her ülkücü dost sohbetlerinde Başbuğun elini öpmek şerefine ermek dolayısıyla bile kendisine övünülecek bir pay çıkarır. Ancak, Başbuğ ile taşrada omları dolayısıyla sık bir arada olamamış, onunla ziyaretler ve faaliyetler dolayısıyla zaman zaman bir araya gelmiş, gelebilmiş, onu fikirlerini kabul edip, anlayıp onun çizgisinden giden samimi her Ülkücü de en az bu eğitimlere katılanlar kadar Başbuğun “özel evlat”larıdır.İnternette Yüzdeiki Yayınevinden kitabın çıktığını gördüğümde önce kitabı sipariş verme işini nedense gerçekleştiremedim. Yayınevi sahibi İsmail Yıldız mesaj attım ve sağ olsun, İsmail Yıldız nezaket göstererek ilgilendi ve hem de kitabı yazarı Mesut Güneş’e adıma imzalatarak gönderdi.Mesut Güneşin “Başbuğun Özel Evlatları-Alparslan Türkeş ve Özel Eğitim” adlı bu kitap Yüzde İki Yayınları tarafından Basım tarihi atlansa da 1. Baskısını Haziran 2022 tarihinde gerçekleştirildi. Bu tarih belki ileriki yıllarda bu kitabın üzerinde oluşacak müphemliği kaldırmak bakımından basım tarihini açıklığa kavuşturucu olarak hangi yılda yazıldığı hususunda ilk yazılı metin olacaktır. Kitap; Mesut Güneş’in Özgeçmişi ile başlıyor, okumayan nesillere okuması için sadece adlarının 43 sayfada listelendiği “okunması tavsiye edilen kitaplar” bölümünün sonunda seçilmiş bazı kitapların kapak sayfası resimlerinin olduğu sayfaların son bulduğu 240. sayfa ile bitiyor.Araştırmacı Yazar Hakkı Öznur yazdığı “Allah’a, Kur’an’a, Vatana, Millete, Bayrağa, Davaya, Ülküye Adanmış Bir Ömür” başlıklı yazıda “(Türk Milliyetçisiyim, Ülkücüyüm) diyorsak, Ülkücü kimlik sahibiysek, Ülkücü hareket Milletimize mâl olmuşsa, bunu, hareketin kurucusu Alparslan Türkeş’e borçluyuz”  (S:13) tespitini yaparak daha sağlığında kendisinin yetiştirip evladım dediği kişiler tarafından yöneltilmiş suçlamaların muhatabı olmuş Alparslan Türkeş’in hakkını teslim etmiştir. Ben de şunu ilave edebilirim ki her zaman da özel sohbetlerde bunu söylerim. “Anadolu’nun eğitimsiz, köylü ancak temiz, gariban, vatanına, bayrağına, devletine, dinine bağlı insanlarının zeki güçlü evlatları dünyaya gelen Ülkücüleri bir fikir etrafında toplayıp onları dağınık fertler olarak kapitalizmin ve komünizmin çarkları arsında öğütülmekten kurtaran, Türkiye’nin kaderine 50 yıllık bir damga vuran, devletin yönetimine talip olan idealist bir nesle dönüştüren Alparslan Türkeş ve Dündar Taşer, Seyit Ahmet Arvasi, Necmettin Hacıeminoğlu, Erol Güngör gibi kadrosudur.”Yine bu bölümde Hakkı Öznur Alparslan Türkeş’e istişarede fikirlerini beyna etmenin ötesinde birlik ve düzen bozucu arkadaşları ve evlatlarının (!) muhalefetinden maada yapılan düşmanlıkların kaynağını “Milliyetçi hareketin lideri Başbuğ Alparslan Türkeş’e ve onun liderliğindeki Türk Milliyetçiliği hareketine girişilen saldırılar, 1960’lardan günümüze Marksist/bölücü çevreler, 1970’lerden bu yana da siyasal İslamcı zihniyete mensup zihniyet ve akımlar, aktörler ve yapılar tarafından sistematik olarak devam ettirilmektedir.” (S:21) diyerek tespit etmiştir. Alparslan Türkeş’in tarih önünde haklı çıkışı konusunda ise “Dünyayı çok iyi bilen ve öngörüleri hep doğru çıkan Türkeş; 1950’li yıllarda, ‘Komünist sistem çökecektir. Doğu Bloku ve Sovyetler Birliği dağılacaktır. Sovyet zulmü altında yaşayan Türkler esaretten kurtulacak bağımsız devletlerini kuracaktır.’demişti. Türkeş’in Türk Dünyası ve Sovyetlerle ilgili sözlerinin doğru çıkması ‘Tarih Türkeş’i haklı çıkardı.’ sözleriyle teyit edilmiştir.” (S:21) diyerek devlet adamlığı ve ileri görüşlüğü hususunda hakkını teslim etmiştir.Mesut Güneş Hakkı Öznur’un yazdığı kısımdan sonra Başbuğumuzun muhterem eşleri Seval Türkeş’in yarım sayfa tutan bir açıklamasına yer verdikten sonra 56. Sayfaya kadar 24 sayfada “Ülkü Ocaklarında Eğitim” başlığı altında Eğitim verenlerin isimleri ve eğitim konuları, eğitim konusunun işleniş metodu ve anlatım yolu ile Eğitim programının günlere göre ders dağılımı ve ders saatlerinin nasıl ve hangi konularla doldurulacağı konusunda gayet detaylı bir programı aktarmıştır. Eğitim konuları ve işleniş tarzları konusunda sunulan bilgiler göstermektedir ki sosyal, stratejik, siyasal, ekonomik ve dini konularda ülkemizi ve dünyayı ilgilendiren günün ve çağın gerektirdiği eğitimler yapılmış Ülkücü gençler donanımlı kılınmaya çalışılmıştır. Ancak buraya kadar işlenen bu eğitim konularının muhtevaları konusunda Kenan Eroğlu’nun “Ülkücü Hareketin Doktiriner Eğitimi”  adlı kitabında aktardığı gibi seminerde anlatılanlarla ilgili hiçbir not aktarılmamıştır. İlk 57. Sayfada Başbuğ Alparslan Türkeş’in vermiş olduğu “Başbuğdan Bir Eğitim Seminer” (S:57)başlıklı seminer notlarını kim aldı, kim tuttu her hangi bir bilgi yok. Ama Kenan Eroğlu’nun “Ülkücü Hareketin Doktiriner Eğitimi”  adlı kitabındaki notlara bakarak daha bütüncül bir seminer notu olduğu görülüyor. Hiç eksik, yarım hatta hızlı alınmış olmanın vermiş olduğu hatırlatıcı tek tek kelimelerden oluşan notlar olmaktan çok uzak sanki metin topluca seminer verenden temin edilip derli toplu olarak kitaba konulmuş bir mükemmelliktedir. Seminer konusunu okudukça da Başbuğun konuya vukufiyetini hissediyorsunuz. Başbuğ Alparslan Türkeş verdiği seminerde “Bir toplumun ilim ve teknikte ileri toplumlar seviyesine gelmesi için süratle ne yapıp yapıp dünya çapında yüksek kaliteli bir ilim ve teknisyen kadrosu kumrası, birinci önceliği buna vermesi lazımdır.” (S:63) diyerek kalkınmanın yüksek ilim ve dünya çapında yetişmiş Teknik kadro ile olacağına dikkatleri çekmiş, köylere yaygın bir ilkokul ve ortaokul yaptırma yarışından vazgeçilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Bu günde her ilde üniversite açtık diyerek bilimsel altyapısı ve yeterli hoca kadrosu olmadan çoğu da kiralık binalarda olmak üzere Üniversite adlı binalar açarak sayısının 200 aştığıyla övünüp, sonra işsiz üniversitelilere devlet mi iş bulacak diye eleştirerek siyasilerimizin kendilerini tatmin etmenin peşinde koştuğu bir ortamda yaşıyoruz. Başbuğun seminerde Sovyetler birliğinin dağılmasından ve beş Türk Cumhuriyetinin bağımsızlık ilan etmesinden anlaşılacağı üzere bu seminer 1991 yılından sonra verilmiş olma ihtimalini artırırken hemen Kürtçü bölücülük tehlikesinden bahsederken 1992 yılında Türkiye Cumhuriyetinin 921 yılı olduğunu (1071-1992) söylemesi seminerin 1992 yılında olduğunu kesinleştirmektedir. “Milli Doktrin Dokuz Işık” başlıklı konu da Başbuğ Alparslan Türkeş’in seminer konusu ve burada devletlerin milletlerin milli doktrinlerle yönetilmesi gerektiğini, son 50-60 yıldır gayrı milli aydın yetiştirdiğimizi ve bu garı milli aydınların dinimiz İslam’a cephe aldığını, Müslümanlığı kabullenmediklerini ifade ederek “Milli Eğitim Türk Milletinin sosyoekonomik hedef ve ihtiyaçlarına göre planlanmalı, yönetilmelidir. Bu ne demektir? Mesela Türkiye’nin ne kadar doktora, mühendise, iktisatçıya vs. ihtiyacı varsa bunlar tespit edilecek ve buna göre bir eğitim politikası takip edilecektir.” (S:75) diyerek planlı doktriner bir milli yönetim ve eğitimden yana olduğunu ifade etmiştir. Mesut Güneş’in “Davayı Liderinden Öğrenmek” başlıklı yazısından anlıyoruz ki 1995 yılında Ankara Ülkü Ocakları olarak seçilen 40 kişi Başbuğ Alparslan Türkeş’ten özel seminer almaya başlamıştır. Yukarıda Başbuğun 1992 yılında yapmış olduğu seminerde anlattığı konular Mesut Güneş’in 1995 yılında katıldığı 7.Gurup Özel Eğitim Seminerinde (S:85) verilmemiştir.Malatyalı Nurettin Gökhan Lüle “Günümüze baktığımda ben dahi birçoğumuzun bu görevi tam da başaramadığını görüyorum. En iyi hocadan ders almak, seçilmiş olmak görevin, davanın zorluğunu kolaylaştırmıyor maalesef.” (S:93) diyerek hem bir mütevazılık, alçak gönüllülük örneği sergilemiş, hem de Ülkücülük davasını taşımanın ona layık yaşamanın zorluğuna dikkat çekmiştir. “Başbuğ” başlığı altında ki yazıyı yazan 5. Grupta Özel Eğitim alan Asena Kınacı Moral akıcı üslubuyla Başbuğun hasretini harladı gönlümüzde, iki damla yaş döküldü istemeden. “… her cümle bittiğinde, iç sesimle ‘İşte bende öyle düşünüyorum. İşte bende öyle inanıyorum” (S:98) diyebilmek bahtiyarlığına ermiş, Ülkücü Harekete mensubiyetin itirafı ve liderle özdeşleşmenin, aynılaşmanın heyecanını şuanda bile hissedebilmenin cümleleri. Kitabın anlam ve manasını daha da yükseltmiş, kadın zarafetini yazı üslubuyla kitaba nakşetmiş. Asena Kınacı Moral Hanımın yazısından şunu da anlıyoruz ki bu seminerlerde not tutmak yok, not tutmak yasak, her şeyi kafaya yazacaksın, yazabilmek için de Başbuğu daima takip edip pür dikkat dinleyeceksin.Mustafa Kelleroğlu “Biz Başbuğun Özel Eğitim Öğrencileriydik” adlı yazısında daha önceden gençlik kamplarında yapılan eğitimlere sözde basının taktığı ad ile Komando Kamplarında da aslında gerçek manada kültürel ve sportif eğim verilmesine rağmen çarpıtılarak askeri eğitim verildiği zihinlere kazınmış olmalı ki “Özel Eğitimin, Başbuğ’un tecrübesinden iktibas edilmiş bir değerler eğitimi olduğunu, eğitime katılan hiç kimsenin bazılarının istediği gibi ‘Komando” olmadığını, var olduğu her yeri değiştiren liderler olduğunu söylemek boynumuzun borcu olsun.” (S:106) diyerek savunma ihtiyacı hissederken özel Eğitimin bir değerler eğitimi olduğuna ve liderler yetiştirdiğine de dikkat çekmektedir.Birkaç gün önce sosyal medyada “Herkes tariflerdeki en mükemmel ülkücü ise neden bu haldeyiz?” diye sormuştum. Sorumun cevabını 2. Dönem Özel eğitim Gurubunda yer almış Erol Turan’ın “Özel Eğitim” başılklı yazınsında Ülkücü Hareketin kayıp nesli ve Başbuğ’un son da son nesli olduğunu söylediği 90’lar neslini anlatırken “90’lar kuşağı efsaneleştirdikleri taş medrese ülkücülerinin kitaplarıyla kafaları her daim karışan, pratikte yine bu efsane isimlerin aleni veya gizli Başbuğ’a muhalefet etmelerini, aynı şahıslar tarafından ideolojinin bazı kutsallarının tartışılır hale getirilmesinin ıstırabını, azabını, çelişkisini en derinden hisseden kuşaktır.” (S:113) diyerek ortaya koyduğu sebepte buldum. Bu başlangıç bu günkü dağınıklığın ve de hakarete varan iflah olmaz eleştirilerin çıkış noktasıdır. Tabi buradan bakınca kimseyi sensin bu diyerek yaftalamak mümkün değil bunu karşılığı ancak ahrette Allah’ın hesabına maruz kaldığımızda ortaya çıkacaktır. İşte o gün bu durumların müsebbipleri İslam adına doğru hareket ederek bir yanlış harekete mi engel olmuşlardır, yoksa İslam adına doğru hareket eden bir doğru harekete mi engel olmuşlar ve mağduriyet yaşayan milletin vebalini mi yüklenmişlerdir ayan beyan ortaya çıkacaktır. Başbuğun Özel Eğitim gurubunda olmanın yanında bazen şoförlüğünü de yapan Alparslan Sarıkaya da yukarıda sorduğum soruya cevap olacak bir tespit yapıyor. “Başbuğumuz 09 Nisan 1985’te tahliye edildiğinde etrafında bir avuç ülkücü kalmıştı. Düzen değişmiş geçmişte ülkücü harekete hizmet edenler artık Anavatan Partisinde kapı kulluğuna başlamışlardı. Bu kapı kulları, Ülkücü Hareketin tekrardan bir araya gelmemesi için devletin tüm imkanlarını kullanmak suretiyle engelleme girişimleri” (S:119) içindeydiler. Ya da bu siyasi partinin iktidar gücüyle ekonomisini düzeltmiş bazı eski tüfek Ülkücüler Muhafazakâr Parti ve MÇP de yöneticilik yapan bazı kişileri tesirlerine almış maddeten destekledikleri bu kişiler eliyle MÇP’nin büyümesini frenliyorlardı. Davayı tanıtmak, yaymak için faaliyet yapacak kişilere faaliyet yaparak etrafa rahatsızlık vermeyelim, sonra görülen işlerimizi de gördüremeyiz diyerek karşı çıkıyorlardı.Kitabın alt başlığının “Alparslan Türkeş ve Özel Eğitim” olması ilk bakışta Başbuğ Alparslan Türkeş’in vermiş olduğu seminerlerde alınan notlar ağırlıklı bir kitap olacağı yönünde bir intiba oluşturan başlık kitabı okumaya başlayıp ilerledikçe bu minval üzere muhtevaya sahip olmadığını, Başbuğ Alparslan Türkeş’in sadece bir seminer konusunun ama gayet muhkem tutulmuş notlardan ibaret seminerinin yer aldığını diğer iki konun ise herhangi bir yerden alıntılanmış yazı olduğu anlaşılıyor. Kitap daha çok Başbuğun sağlığında 12 Eylül’den sonra ki dönemde Ankara’da okuyan ve teşkilatlarda görev almış yönetici sınıfın daha iyi yetiştirilmeleri için düzenlenmiş seminerlere katılanların özel anılarından ve düşüncelerinden oluşan bir muhtevaya sahip farklı bir kitap olmuş. En azından o günlerin kayıt altına alınmasını temin etmiş olmaktadır. Bu Özel Seminerlerin 8.si düzenlenmiş ancak Başbuğun vefatı dolayısıyla bitirilememiş, eğitim yarım kalmıştır.Araştırmacı Yazar Hakkı Öznur’un hemen kitabın başında yazdığı Başbuğ Alparslan Türkeş hakkında bilgi veren  “Allah’a, Kur’an’a, Vatana, Millete, Bayrağa, Davaya, Ülküye Adanmış Bir Ömür” başlıklı yazı ile sonunda yazmış olduğu “20. Yüzyılda Bir Türkmen Ağası: Dündar Taşer” başlıklı yazı aranıp da bulunmayacak iki yazı olmasına rağmen kitabın isminden hâsıl olan beklentinin dışına çıkmasına, asıl amacından sapılmasına sebep olan iki yazı olmuştur. Hadi Başbuğun yazısı burada konu Başbuğ olması dolayısıyla biraz tölere edilebilir ama Dündar Taşer ile ilgili olan yazı konuyla tamamen ilgisiz kalmaktadır. Keşke, Sayın Hakkı Öznur veya Yüzdeiki yayınevi bu iki yazı ile birlikte kendi seçeceği birkaç daha farklı hizmeti geçmiş önemli ülkücü şahsiyetler hakkında yazdıkları yazıları da ekleyerek, mesela “Ülkücü Hareketi İnşa Edenler” gibi bir adı olan başka bir kitapta yayınlasalardı. Dündar Taşer’den söz edince hemen herkesin aklına “Neden lider siz değilsiniz?” sorusuna verdiği iki cevap akla gelir. Birincisi, mealen aktaracak olursak “Ben bir zorluk gördüğümde bir kere zorlarım aşa bilirsem aşarım, aşamazsam vazgeçerim. Ama Türkeş pes etmez. O zorluğu kafasıyla vura vura yıkar ve geçer onun için o lider,” dediği sözü. İkincisi ise bu kitapta Hakkı Öznur’un da yazdığı “Lider dediğin adam (kendisi için sayılan vasıflar) bu vasıflara sahip olan değildir. Lider kimdir? Lider, herkesin düştüğü yerde kalkıp yürüyebilen adamdır.” (S:155) dediği sözü. Dündar Taşer’in bu sözlerinin doğruluğunun teyidini Nevzat Kösoğlu anlatır. Osman Turan Partiye davet edilmiş, mecliste Osman Yüksel Serdengeçti onu alıp partiye giriş işlemlerinin yapılabilmesi için getirmek üzere yanına gitmiş, ancak bekleyenlerin yanına morali bozuk dönmüştür. Osman Turan MHP’ye girme konusunda olumsuz bir tavır içindedir. Galip Erdem, Numan Esin, Nevzat Kösoğlu, Muzaffer Özdağ, Şefik Soyuyüce ve Türkeş’in de bulunduğu guruptan Türkeş hariç herkes moral bozukluğu ile “bu iş bitti” deyip söyleyeceğini söyleyip çıkıp giderken o zamana kadar sessizce konuşulanları dinleyen Türkeş ayağa kalkarak eliyle masaya vurup “Direnin arkadaşlar, zafer bizim olacak!” (S:156) diyerek umutları tükenenlere yeni bir umut aşılayarak oradan ayrılır. Türkeş bu davranış ve sözüyle de Dündar Taşer’i liderlik konusunda söyledikleri bakımından doğrulamıştır.Kitabın hazırlanışındaki bazı noktalara katılmasak bile hazırlandığı haldeki konusu bakımından ilk ve orijinal bir eser olması bakımından güzel bir kitap olmuş. En azından Başbuğun Özel Eğim vererek bazı gençleri ülkeye layık kadrolara dönüştürme çabalarının bir kısmının kayda geçirilmesini sağladığı için kitapta yazısı olanlar ile kitabı hazırlayan Mesut Güneş’e teşekkür ederi.