Prof. Dr. Hilmi Özden: BAKÜ’DEKİ VATAN

 Prof. Dr. Hilmi Özden: BAKÜ’DEKİ VATAN

Ermeniler Sovyetlerin çözülmeye başlaması ile toprak taleplerini artırmışlardı. Ermenistan’dan katliam korkusu ile Azerbaycan’a göç eden Türkler bu durum karşısında Bakü ve Sumgayt’taki Ermenilere karşı protesto gösterileri yaptılar. Olayların büyümesi ile ölen ve yaralananlar oldu. Sovyet ordusu sözde, Ermenileri Türklere karşı korumak üzere Bakü’ye girdi. On dokuz Ocak 1990 gecesi Rus tankları Bakü sokaklarında yaklaşık 140 civarında Türk insanını çocuk, yaşlı, genç, kadın, erkek demeden ezerek şehit ettiler. Bakü, 20 Ocak’ta kan ve göz yaşı ile sabahladı. Daha sonraki yıllarda şımaran Ermeniler Rus desteği ile topraklarını genişlettiler ve Türk kanı döküp, katliamlarına devam ettiler.

Bu olayların yıllar öncesini Dr. Hayati Bice’nin “Türk Yurtları Üzerine Notlar ”[1] kitabından sizlerle paylaşmak istiyorum:

“1987 yazında asırlık Türk yurdu Nahcivan ile ilgili Sovyet Ermeni taleplerine ilişkin haberler gazetelerde yoğun olarak görülmeğe başlandı. 1989 yılma gelindiğinde Ermeni talepleri bu defa Karabağ’ı da içine alacak şekilde genişledi ve başta Fransa ve A.B.D. olmak üzere dünyanın birçok köşesinde kitle gösterileriyle dünya gündemine yeniden taşındı.

Ünlü Türkçü’lerden Ağaoğlu Ahmed Beğ’in oğlu DP bakanlarından Samed Ağaoğlu 1966’da Sovyetler Birliği’ne yaptığı geziden sonra kaleme aldığı eserine “Sovyet Rusya İmparatorluğu” adını veriş gerekçesini şöyle açıklıyor: “…Sovyetler -Birliği gerçekten bir imparatorluktur. Topraklarının genişliği, hakim bir milletin çevresinde toplanmış tabi milletleri, kolonileri; ihtirasları, emelleriyle Roma’dan Rus Çarlığı’na kadar gelip geçmiş bütün imparatorluklara benzer. Onlardan ayrı tek rengi kendinden başka imparatorluk istememesi…”

Ermenistan’da Azerbaycan’a bağlı Karabağ özerk bölgesinin Ermeni toprağı olduğu ve bu sebeple Ermenistan’a bağlanması gerektiği ileri sürülerek yapılan gösteriler, yukarıdaki tarife göre “imparatorluğun iki tabi milleti” arasındaki çekişmeler olarak değerlendirilebilir ilk bakışta. Ancak bölgedeki tarihi gelişmeler göz önünde tutularak yapılacak serinkanlı bir yorum, olayın bir yönüyle tarihi Türk-Rus ilişkilerini ilgilendiren boyutları olduğunu ve hatta konunun Türkiye’yi ilgilendiren yönlerinin de en az ilki kadar önemli olduğunu ortaya koyacaktır.

1917 Bolşevik Devrimi’nden sonra kurulan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, gerek Türkiye ile olan ikili ilişkileri ve gerekse bünyesinde barındırdığı -Sovyet kaynaklarına göre- 60 milyonun üzerindeki Türk nüfus bakımından tarihi Türk-Rus ilişkilerinin yeni bir döneminin tarafı olarak kabul edilmelidir. Milliyet ve dini burjuva toplumlarının birer üst yapı kurumu olarak niteleyen Marksizme göre, Sovyet Rusya’nın uygulama ve hedefleri doktrin yönünden tartışma götürür bir durumdadır.

1917 Mayıs’ında toplanan I. Bütün Rusya Müslümanları Kongresi’nde alınan; her bölgede ayrı bir federe devlet kurulması kararına uygun olarak kongreye katılan Türk toplulukların lider kadroları, bolşeviklerin “Doğu Halkları’nın bağımsızlık ve self-determinasyon hakları”na saygı gösterecekleri vaadlerinin de cesaretlendirmesi ve en çok da siyasi ve askeri vasatın bağımsızlık ilanını kolaylaştıran şartlarından yararlanarak bağımsız devletlerini teşkil faaliyetlerine başladılar. Bu faaliyetlerin ileride oluşturacağı potansiyel tehlikeyi farkeden bolşeviklerin lideri Lenin, bir tedbir olarak 18 Aralık 1917’de tayin ettiği Kafkasya Komiseri Ermeni asıllı Stepan Şaumyan’a 30 Aralık 1917 tarihli kararname ile o sırada Rus işgali altında bulunan Doğu Anadolu ve Güney Kafkasya’da Sovyetler Birliği’ne bağlı bir Ermenistan devleti kurma yetkisini de verdi. Bu günkü Ermenistan S.S.C.’nin imâlatında bu yetki belgesi kullanılmıştır. Ancak Türk liderleri de faaliyetlerinde epeyi yol almıştı. 22 Nisan 1918’de Kafkasya Rusya’dan ayrıldığını ilan etti ve bağımsız devletini kurdu. Bu sırada Azerbaycan bölgesinde Ermeniler ile Azeri Türkleri arasında büyük çatışmalar cereyan ediyordu. 25 Nisan 1918’de oluşturulan Bakü Sovyeti, Azeri Türkleri tarafından yıkılarak 28 Mayıs 1918’de Milli Azerbaycan Devleti kuruldu.15 Eylül 1918’e kadar Bakü dahil bütün Azerbaycan bolşeviklerden temizlenmişti. 22 Nisan 1918de Birleşik Kafkasya Cumhuriyeti kuruldu. Türklerin Azerbaycan ve Kafkasya’da milli devletlerinin kurulmasının yarattığı ortamda Gürcistan ve Ermenistan antibolşevik güçleri de milli yapılar içinde teşkilatlandılar ve kendi devletçiklerini kurdular.12 Ocak 1920’de Azerbaycan Milli Devleti Türkiye, İran ve bazı batılı ülkeler tarafından resmen tanınmıştı. Bolşevikler Rusya’daki iç savaşı galip olarak tamamladıktan sonra Kafkasya’ya yöneldiler ve bölgede kurulmuş olan milli devletleri ele geçirdiler. Kafkasya Milli Devletleri yıkıldıktan sonra 27 Nisan 1920’de de Azerbaycan Milli Devleti’ni yıkarak Azerbaycan’ı Sovyet topraklarına dahil ettiler.

Bolşevik hakimiyetinin tesisinden sonra Kuzey Kafkasya’da otonom cumhuriyet ve özerk bölgeler; Güney Kafkasya ve Azerbaycan’da Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan S.S.C. ile Nahcivan Özerk eyaleti ve Karabağ Özerk bölgesi kuruldu. Kağıt üzerinde yapılan çizimlerle bu bölgelerin sınırları belirlendi. Yüzyıllardır Azerbaycan ile koparılamaz bir bütünlük gösteren Nahcivan ile Azerbaycan araşma bir yılan gibi yapay bir Ermenistan kuşağı sokuldu.

Bugün Sovyetler Birliği’nin Ermeni vatandaşlarının hak talep ettiği Nahcivan ve Karabağ bölgeleri böylesi bir tarihi arkaplana sahiptir. İlk olarak 1987 Ağustos’unda Nahcivan Özerk Eyaleti’nin Ermenistan’a bağlanması için dilekçeler hazırlanmış; Moskova’ya sunulmuş ve nihayet 1988 Şubat’ının son günlerinde Ermenistan’ın başkenti Erivan’da düzenlenen kitle gösterileriyle Karabağ Özerk Bölgesi’nin Ermenistan’a ilhakı talebi gündeme getirilmiştir. Gelen haberler arasında bölgede Azerbaycan Türkleri ile Ermeniler arasında yer yer çatışmalar olduğu haberleri de yer almaktaydı.

Ermenistan Dedikleri…

Bugünkü Sovyet Ermenistan’ı Türk Revan Hanlığı’nın toprakları üzerinde, imal edilmiştir. Başkenti olan Erivan adı da Revan’dan bozmadır. Bölgedeki yüzyıllardır “Göğce göl” diye bilinen; destanlara, türkülere de bu adla geçen güzel gölün güzel ismi de “Sevan”a çevrilerek güya Ermenileştirilmiştir. 1828‘de Rusların Revan Hanlığını yıkmalarından sonra bölgeye iskan edilen Ermeniler, 19.yüzyıl sonlarında çoğunluğa geçmişlerdir. Gerek 19.yüzyıl boyunca süren Osmanlı-Rus savaşlarında ve gerekse ihtilal günlerinde bölgedeki Türklere karşı katliamlarda dahil her türlü düşmanlığı gösteren Ermeniler, en son bolşeviklerle birlikte 1920 yılında Azeri Türkleri’ne karşı harekete geçerek binlercesini katletmişler; sağ kalanları ise Hazar Denizi’ne doğru çekilmeğe mecbur bırakmışlardır. Ancak bu şekilde bölgedeki nüfus içinde yer edinebilecek bir orana ulaşmışlardır. Bütün bunlara rağmen 1979 Sovyet verilerine göre Ermenistan S.S.C.’nde 2.982.000 Ermeni’ye karşılık 294.000 Türk vardı ki nüfusun yaklaşık % 10’unu teşkil etmekteydi. Nahcivan Özerk Eyaleti’nde ise 250.000 kişilik nüfusun büyük çoğunluğunu Türkler teşkil etmektedir.

Anadolu ile Kafkasya arasında Ermenilerin rol oynayacağı tampon bir bölge oluşturma fikri, Ruslardan önce Osmanlı İmparatorluğu’nu çökertmek isteyen Batılı emperyalistler başta İngilizler tarafından ortaya atılmıştır. Sultan II. Abdülhamid devrinde İngiltere hesabına çalışan ünlü Türkolog, musevi asıllı bilim adamı Prof. Arminius Vambery’nin İngiliz Dışişleri Bakanlığı için hazırladığı raporlar, Kafkasya’da bir “Ermenistan” oluşturulması fikrinin gelişimine ışık tutacak niteliktedir. Prof. Vambery, 1.7.1895 tarihli raporunda şunları belirtmektedir: “…En son Royal Geographical Society toplantısında coğrafi ve ırkı açıdan bir Ermenistan’ın mevcut olmadığı fikrini savunan Mr. Lynch’e de bütünüyle katılmaktan kendimi alamıyorum. Eğer Avrupa güçleri böyle bir eyalet yaratmak istiyorlarsa işte o zaman işleri çok zordur. Çünkü Ermeniler Osmanlı İmparatorluğu’nun her taratma dağıldıkları için, sözüm ona, Ermenistan, en aşağı Erzurum, Doğu Beyazıt, güneyde Diyarbakır ve Batıda Edirne’ye kadar uzanmak zorundadır…” Prof. Vambery aynı konuyu işlemeğe devam ettiği, 1.11.1895 tarihli raporunda da, İngiltere’nin Osmanlı imparatorluğu uyruğundaki Ermenileri kışkırtma faaliyetlerinin niteliğine dikkat çekerek, “… Bugün kimse İngiltere’nin insancıl en-gellerine kanacak kadar saf değildir. Asıl amaç Anadolu ile Kafkasya arasında tampon bir bölge yaratmak olsa dahi bu proje, pratik bir çözüm olarak görülmemelidir. Bu projeyi gerçekleştirebilmek için herşeyden önce coğrafi bir Ermenistan yaratmak gereklidir. Oysa ki, etnik açıdan bölgedeki müslümanlar, Ermenilerden beş kat daha fazla nüfus yoğunluğuna sahiptirler…” demek suretiyle o günün gerçeklerini dile getirmektedir. Bu raporların yazılmasından 25 yıl sonra bir Ermenistan Devleti’ni Anadolu ile Kafkasya arasına tampon bir bölge olarak sokmayı başarabilen Rusların fikir babasının İngilizler olduğu anlaşılmaktadır. Böylece 25 yıl gibi bir sürede, bir devletin nasıl üretildiğini anlamamız, daha sonraki yıllarda Filistin’de üretilen İsrail Devleti’nin oluşumunu anlamamızı da kolaylaştıracak niteliktedir.

Ermenilerin kendi tarihi toprakları olduğunu iddia ettikleri Karabağ Özerk bölgesi Kuzey Azerbaycan’ın merkezinde yer almakta ve bölgedeki yerleşim yerleri olan; Terter (Mirbeşir), Ağdam, Yevlak, Laçın, Kelbecer, Akçabedi, Berde, Askeran şehirlerinde nüfus çoğunluğu Türklerde iken sadece; Suşa, Noraçin ve bölgenin idari merkezi Hankendi (Stepanekert) şehirlerinde Ermeni nüfusu % 60’a ulaşmaktadır. Karabağ’daki Ermenilerde bölgenin yerli halkı olmayıp, çeşitli Ortadoğu ülkelerinden bolşevik ihtilalinden sonra bölgeye yerleştirilen göçmenlerdir. Bütün Karabağ bölgesindeki nüfusun % 75’ini teşkil eden Ermenilerin sayısı sadece, 123.076’dır. Ermenilerin hak iddia ettikleri bir diğer Türk diyarı olan Nahcivan’da ise 241.000 kişilik nüfusun % 14 kadarı Ermenilerden oluşmaktadır.”

Ermeniler, hak etmedikleri coğrafyada Karabağ’da 26 Şubat 1992’de Türk sivilleri acımasızca katlettiler. Yaklaşık, 106 kadın, 83 çocuk geri kalanı silahsız erkekler olmak üzere 613 Karabağ Türkünü öldürdüler. Türkiye’de “Hepimiz Ermeniyiz” diye yürüyenler hiçbir gün “Hepimiz Türküz” demediler. Türk Milletine karşı işlenen suçları hiçbir zaman dile getirmediler.

 

20 Ocak 2014


[1] . Dr. Hayati Bice, Türk Yurtları Üzerine Notlar üzerine Notlar, Bilge Oğuz, İstanbul, 2010. s. 131-155. (kısaltılarak alınmıştır)