Ayvaz GÖKDEMİR: Tarihî Bir Yazı

Umumi Manzara Tahmini

Ayvaz Gökdemir

Türkiye’nin coğrafi mevkii, siyasî haritası, stratejik konumu değişmemiştir. Rusya’da olduğu gibi yerinde duruyor, öyleyse, Türkiye’de marksist sovyetçi bir idare kurma gayretleri durmayacaktır. Etnik farklılıkları, mezhep farklarını İstismar ederek Türkiye’yi bölme, parçalama gayretleri durmayacaktır. Milli birlik ve bütünlük, dün olduğu gibi yarın da en temel ve hayati mes’elemizi teşkil edecektir.

Türkiye’yi Batının siyasî, iktisadi ve kültürel çemberi içinde kontrol altında ve ancak münasip görüldüğü ölçüde gelişmesine izin verilen bir ülke halinde tutma arzu ve gayretleri yavaşlamayacaktır. Türkiye’de kültür buhranı bitmemiştir. Modernleşmede, çağdaşlaşmada ölçü, seviye, muhteva tartışmaları, model arayışları olanca hızı ile devam edecektir. Türk-İslam sentezi olarak teşekkül etmiş milli kültürümüzün, peşinde olduğumuz çağdaş sentezler içindeki yeri ve değeri ile ilgili görüş ve tutum farkları devam edecek ve dün tartışılan kültür problemlerimizin hepsi teker teker gündemde olacaktır.

Kalkınmaya verilen anlam ve tayin edilecek muhteva, enflasyon, işsizlik, durgunluk, istihdam, yatırım, üretim, paylaşma, iş ve çalışma barışı, sendikacılık, sosyal adalet ve güvenlik meseleleri… gibi iktisadi, sosyal bütün meseleler, altını çizeyim, dün olduğu gibi, yarın da Türkiye’nin çözüm bekleyen büyük meseleleri olarak devam edecektir.

Eğitim düzenimiz, müesseselerimiz; yapıları, esasları ve işleyişleri tartışılacaktır. Askerî müdahalenin sağladığı emniyet ve asayiş bile, devamlı bir teyakkuz noktası olarak ağırlık ve ehemmiyetini muhafaza edecektir.

Hâsılı, Türkiye’nin sosyal, kültürel, ekonomik, politik bütün mes’eleleri, yarın da tartışma ve mes’uliyet konusu olarak aydınların önünde olacaktır. Dikensiz bir gül bahçesinde neş’e-fezâ bir seyahat hayali kurmaya imkân ve ihtimâl göremiyoruz. Peki, askeri müdahale neyi halletti, bize ne kazandırdı? Bir kere şunu bilmek ve kabul etmek lâzımdır ki, askerî müdahale bunları bir anda halletmek için değildi ve olamazdı da. O itibarla halledebileceklerini halletti denilebilir. Ne kazandırdığına gelince, bunun cevabını tarih verecektir. Ama, istidadı olana, bir aklını başına toplama, meseleleri yeni baştan düşünme, herşeyi baştan sona bir kere daha gözden geçirme fırsatını verdiği muhakkaktır.

Bu, meselesi çok, mesuliyeti ağır, tartışmalı, mücadeleli olacağı muhakkak, dünküne çok benzer Türkiye manzarası içinde, mes’uliyet ve münakaşanın bir tarafında -her zaman olduğu gibi- ağırlıklı olarak milliyetçi aydınlar yer alacaktır. Fikir, tez, karşı tez, teşhis, tedbir söyleyen, liyakatli kadro ve hizmet arzında bulunan, mesuliyet ve kefalet sunan, varlığı Türk varlığına her şart içinde teminat olacak grup elbette milliyetçiler olacaktır. Dünün olduğu gibi, yarının da en mühim gerçeklerinden biri budur. Bu gerçeğin kemalli ve şümullu olarak bugünden ‘idrak edilebilmesi büyük kazanç olacaktır. Bu husustaki değerlendirme hatası ise, memleket için stratejik ehemmiyette bir kayıp teşkil edecektir.

Bu güz geçmeyi umduğumuz yeni demokratik dönemde temel meselelerimiz neler olacak ve aydınlanma acaba neleri tartışacaklardır? Bu sorunun cevabını düşünürken, ne iyimser, ne kötümser: fakat sadece gerçekçi olmak lâzım ve kâfidir sanıyorum. Böyle gerçekçi bir cevap, yarınla ilgili, tedbir, tercih ve tasavvurlarımıza ışık tutucu ve istikâmet verici olacaktır.

İhtilaller, askeri müdahaleler büyük olaylardır, mühim operasyonlardır. Yakın ve derhal tahakkuk eden ve herkesçe görülen neticeleri siyasîdir. Ancak, meydana gelen siyasî otorite değişikliğinin ve yapılan siyasî düzenlemelerin, sosyal bünyede neyi ne kadar değiştireceği, hangi müsbet ve menfi neticeleri doğuracağı zaman içinde belli olur. Cemiyet bünyesinin kısa sürede değişmesi, bünyede mevcut köklü meselelerin ani şiddetli müdahalelerle bir anda halledilivermesi mümkün değildir. Cemiyet, birbirini tamamlayan sürekli ve isabetli tedbirlerle, sabırlı, bilgili gayretlerle ve uzun sürede bir halden bir hale döndürülebilir. İhtilâl, kuvvet ve teşkilâtla yapılır; ani ve şiddetlidir. Cemiyet bünyesinde yapılmak istenen değişiklikler, yenilikler (inkılâb) ise, bilgi ve sürekli takiple, ehil kadrolar eliyle gerçekleşebilir ve mutlaka kâfi sayılabilecek asgari bir süreyi gerektirir.

Binaenaleyh, 12 Eylül 1980′ de vaki askeri müdahale sonunda teşekkül eden askeri idare. 1983 güzünde yerini sivil demokratik idareye terk ederken, elbette başarılabildiği ölçüde, mümkün olan bir takım değişiklikleri yapmış, bazı meseleleri halletmiş olacaktır. Ancak, 11 Eylül 1980’deki Türkiye’nin bütün mes’elelerinin 1983 son baharına kadar halledilmiş, problem kaynak ve kategorilerinin tamamen değişmiş olabileceğini, tasavvur dahi mümkün değildir. Tarih ve sosyoloji, böyle değişme imkân ve örneği bilmiyor, göstermiyor, öyleyse yarınki Türkiye, temel meseleleri bakımından dünkü Türkiye’den pek de farklı olmıyacaktır. Aydınlar, yeni çıkacak olanlarla birlikte, esas itibariyle dün tartıştıkları meseleleri tartışacaklardır. Yeni sesler duyulacak, yeni simalar ortaya çıkacak, ama umumi varlık ve görünüşleri tutum ve tavırları, fikri seviye ve istikametleri bakımından aydınlat da dünkü aydınlar olacaktır. Çünkü üç senede yeni bir nesil yetişemezdi, yetişmedi de…

KAYNAK: Yunus Buğra YILMAZ Arşivinden: HAMLE Dergisi, 14 ŞUBAT 1983, Sayı:7, s.12