Asena Kınacı MORAL: Sabır ve Şükür

SABIR VE ŞÜKÜR
Asena Kınacı MORAL

Arkadaşlarımızla iş yerinde kahve molasında oturmuş çocuklarımız ile ilgili konuşuyorduk. Bir arkadaşım kızı ile arasında geçen konuşmayı anlatırken biz de can kulağı ile onu dinliyorduk. Arkadaşım, kızının istediği elbise çok pahalı olduğu için bir sonraki aya bırakalım derken kızı sürekli ısrar ediyormuş ve istediği elbisenin hemen alınmasını istiyormuş. Anne ise onu razı etmek için uzun teselli konuşmaları yapmış ve kızına nasihat etmiş. “Kendinden daha zor durumda olanların halini de düşün şükret ve bir ay daha sabret!” diyerek nasihati devam ettirmiş. Genç kız annesinin nasihatlerine isyan ile karşılık vermiş. “Neden bizden daha iyi durumdakileri değil de daha kötü durumdakileri düşüneyim?” demiş. Anne ne diyeceğini bilemeden kalakalmış. Çünkü kendisi daima hayat şartları kendinden daha kötü olanlara bakıp şükrederek bugünlere gelmiş. Çocuğu ile o sırada empati kurmaya çalışsa da başaramayarak ona geçerli ve gerekli cevabı da verememiş. Arkadaşlarımla çocuklarımız üzerine sohbetimiz devam ederken hepimiz bu nesil neden böyle diyerek iç geçirirken ben sabrın ve şükrün hepimize ne kadar gerekli olduğuna takılıp kaldım. Arkadaşımın kızının kurduğu bu isyanlı cümleyi oğlum kursaydı oğluma ne cevap verirdim diye içimden geçirdim. Çocuğunun karşısında şaşkın kalan arkadaşım gibi şükretmemiz neden gerekli diye şaşkın bir tefekküre daldım.

Şükür her nimetin Allah’tan geldiğini bilip dil ile hamd etmektir. İnsanoğlu için her türlü nimeti vereni anmak¸ iyiliği dile getirip nimeti vereni övmek dil ile teşekkür etmektir. İyiliği, güzelliği hatırlayarak nimeti vereni düşünerek nimeti veren Yüce Allah’ı tefekkür kalp ile teşekkür etmektir. Allah’ın verdiği nimeti yaratılış gayemiz doğrultusunda -Allah rızası gözeterek- kullanmak ise kulun yaradana fiili teşekkürüdür.

Şükretmek insan olmanın, kul olmanın, Müslüman olmanın gereğidir. İnsan şükrederken Allah’a teslim olur. Allah’ın verdiği nimetlere karşı şükredenleri ve verdiği sıkıntılara karşı sabredenleri hem bu dünyada hem de ahirette Allah mükâfatlandırır. Allah’ın bize verdiği sayısız nimetlerin ondan geldiğini bilerek bu nimetleri hayırla kullanmayı nasip edenin o olduğunu bilerek şükredersek dünyada mutluluğa ulaşırken ahiretimizi de inşa ederiz.

Sabır ile şükür kardeştir. İnsan yaşadıklarına sabrederek elindekilere şükrederek ömrünü geçirirse kamil insan olur. Allah’ın insanoğlu için verdiği nimetler sayılamayacak kadar çoktur. Ancak bu verilen nimetlere karşılık Allah’ın insanoğlu için hazırladığı imtihanlar da çoktur. Bu nimetlerin sahibine şükür kul sorumluluğu yani Allah’a karşı kulun borcudur. Allah’ın bizler için uygun gördüğü imtihanlara cevabımız sabır ile olursa iki cihan başarısı bizim olur. Başımıza gelen şerde bizim göremediğimiz bir hayr olduğunu bilerek sabretmek ve o halimize şükretmek bu dünyada bizi güçlü kılarken ahiret için de hazırlığımızı tamamlamaya yarar. Bir kul sorumluluğu olan şükür, her ne yaşarsak yaşayalım, iman ettikten sonra¸ nimet sahibine teşekkür etmekle yerine getirilir.

Şükür, kulun Allah’a yaklaşmasını ve Allah’ın rızasını kazanmasını sağlar. Şükretmek nimetin Allah’ın lutfu ile olduğunu itiraftır ve nimete mukabil Allah rızasına hizmet etmektir. İnsan şükrederken kendisine verilen nimetlerin değerini anlar. Şükretmek insanı mutlu eder.. Şükretmek kişiliği geliştirip özgüveni artırır. Sahip olduğu güzellikleri görüp şükretmeyi bilen kişi olumlu düşünür. Sevgi, saygı ve güven dolu bir dünyanın kurulmasında harç olur, çimento olur, tuğla olur. Şükreden bir kul üzüntüden ve sıkıntıdan uzak olur. Şükredebilen kişi zıtlıkların farkına varır. Çirkinde güzeli bulur. Acıda tatlının kıymetini bilir. Var-yok gerçeğine erer. Günlük hayatta anlamı yokmuş gibi görünen pek çok zenginliğin farkına varır. Kendine verilen nimetleri görebilen kişi¸ kendisine nimetlerin ulaşmasında aracı olanları da bilip takdir eder. Dayanışma kültürüne sahip olur. Sahip olduğu nimetleri de paylaşmak ister. Şükür¸ insanlar arasında birlik beraberlik sağlanmasını dostluk bağının kurulmasını da sağlar. Kul¸ nimetlere şükrettikçe o nimetlerin çoğalarak artmasına vesile olur.

Medyada, son zamanlarda, sabır ve şükrün zenginlikler içerisinde lüks hayat yaşayanların fakir-fukara insanları kandırma ve aldatma yöntemi olarak kullandıkları bir araç olduğuna ilişkin söylemler dikkatimi çekiyordu. Bir genç kızın şükretmeye karşı gösterdiği isyanı anlatan annenin serzenişleri ile medyada gördüklerim ve duyduklarım birleşince Allah’ın emri olan şükür ve sabır kavramlarının siyasallaştırılmasından ve yeni nesillerin de bundan etkilenmesinden endişe ettim. Şükrün ve sabrın insanlara onların kanaatkarlığından faydalanmak isteyenlerin kurduğu bir tuzak kavram olduğunu söyleyen ve şükretmeyi sabretmeyi her şeye razı olmak olarak tanımlayan felsefeye karşı İslamiyet’in şükür ve sabır kavramının çok iyi anlaşılması gerekir. Gençlere, yeni nesillere hep bir fazlasını istemeyi öğütleyen bu felsefe şükreden kişinin her şeyden memnun- mesut olduğunu, yanlışları görmediğini, eksikleri tamamlamaya çalışmadığını telkin ederken lüks hayat yaşayanların mutlu mesut yaşayarak sabır-şükür ehli insanların sırtından geçindiklerini anlatmaktadır. Şükür ve sabır ehli kişileri onların sırtından geçinen bir kesim insanın aptal yerine koyduğunu, şükür oyununa getirdiğini, sabretme safsatası ile kandırdığını söylemektedir.

Kelimey-i Tevhide iman ederek dil ile söyleyerek Müslüman oluruz. Müslüman olduktan sonra kul olarak dünya ve ahiret için görevlerimiz vardır. Allah’ın emir ve yasaklarına uymak zorundayız. İslam dininin kurallarına uymak her Müslüman’ın omuzlarındaki kul yükümlülüğüdür. Kur’an-ı Kerim’in birçok âyetinde şükür emredilmekte¸ mü’min kullar¸ şükreden olarak nitelenmekte¸ fakat insanların çoğunun şükretmediği vurgulanmakta¸ şükrün¸ nimeti artıracağı belirtilmektedir. Allah’ın Sevgili Peygamberimiz aracılığı ile insanlığa gönderdiği kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’in emrettiği gibi Müslüman Allah’ın kendisine verdiği her nimete Müslüman olduğu için şükretmek zorundadır.

Müslüman başkaları telkin ettiği için değil Allah’ın emri olduğu için şükreder, sabreder. Müslüman Allah rızasını kazanmak için başkalarının ne dediğini, nasıl yaşadığını, ne yaptığını örnek almadan Allah’ın emri olduğu için şükreder, sabreder. Müslüman’ın şükretmesi yanlışı eksiği görmediği anlamına gelmez. Müslüman hataları görür, eksikleri bilir. Allah rızasına göre bir dünya inşa etmenin ne demek olduğunu bildiği için çalışmayı çabalamayı hiç bırakmaz. Haksızlığa hukuksuzluğa karşı koyar. Adalet ile yönetmeyi ve yönetilmeyi ister. Müslüman başkaları söylediği için değil Allah’ın emri olduğu için “Elhamdülillah”ın güzelliğine, “Hamdolsun”un derinliğine erer. Müslüman şükür ile zenginliğe ulaşır, sabır ile olgunlaşır. Bir Müslüman’ın en belirgin karakteristik özelliği ömründeki imtihanlara sabrı ve verilen nimetlere gösterdiği şükrüdür. Müslüman dünyadaki ve ahrette ki cennetini de sabır ve şükür arasında geçirdiği ömür ile kazanır. Hazreti Eyüp’ün, Hazreti Nuh’un ve Sevgili Peygamberimizin hayatı sabrın ve şükrün güzel örnekleriyle doludur. Atalarımız da en eski çağlarda bile “aza kanaat etmeyen çoğu bulamaz.” diyerek yeni nesillere sabrı ve şükrü telkin etmişlerdir.

Düşünün! Gündüz ve gecenin art arda gelmesi, yıldızların geceyi aydınlatması, güneşin hep aynı yerde parlaması, mevsimlerin kardeşçe sıralanışı ne güzeldir. Ormanların yeşilinin uçsuz bucaksızlığı, gökyüzünün, denizin mavi sonsuzluğu insanoğlu için ne güzeldir. Binlerce canlının binlerce nimetin var olmasının nimet olduğunun farkına varmak da çok güzeldir kul için. Sabır ve şükür kutlu insan, kutlu toplum, kutlu millet olmanın yoludur.

Zenginlik nedir? Nefes almak mı? Karnımızın doyması mı? En güzel giysileri giymek mi? En lüks arabaya binmek mi? Allah’ın bizlere verdiği her nimet büyük zenginliktir. Bunun için en büyük nimetimiz sağlığımızdan tutun da var olan ama gözle görülmez bir mikrop için bile şükretmek gerekir.

Rabbimiz verdiği nimetlere hakkıyla şükreden ve ona yakın olan ihlâslı kullardan olmamızı nasip eylesin.

Yüce Allah’ım verdiğin sıkıntılar başım-gözüm üzre hamdolsun; aldığım nefese elhamdülillah…