Asena Kınacı MORAL: Rüya

RÜYA

Asena Kınacı Moral

Bugün bir rüya gördüm. Önünde kurt duran bir ordu batıya gidiyordu. Önünde kurt duran başka bir ordu da doğuya gidiyordu. Batıya giden komutanın adı Selim idi. Doğuya giden komutanın adı da İsmail idi.

Ben çocuk hallerinden tanırım onları. Osmanlı sarayında birbirleriyle tahta kılıçla talim yaptıkları yıllardan tanırım…

“Osmanlı Sultanı Bayazıt’ın oğlu Selim ve vezirinin oğlu Murad birlikte tahta kılıçlarla sarayın bahçesinde savaş talimi yapıyorlardı. O sırada atını rüzgar gibi süren bir ulak çocukları da ezecek kadar tehlikeli şekilde, doludizgin atıyla geniş avludan fırtına gibi geçti. Hemen padişahın huzuruna alındı. “Kutlu Safevi Devletinin hükümdarı Şeyh Haydar birazdan sarayımızda olacak.” diyen ses ile kös sesleri birbirine karıştı.

Sultan Beyazıt sevinçle ve telaşla hizmetkârlara emirler verdi. Dağınıklar toparlandı, her yer süpürüldü, silindi. Bu sırada misafirin gelişini kutlamak için davullar, kösler çalmaya devam ediyordu. Büyük Bursa kapısından atlıları ile mağrur şekilde içeriye giren Şeyh Haydar atının üzerinde gerçek bir savaşçı gibi vakur ve heykeli andıran haliyle kendine hayran bıraktıran ağır aksak yürüyen atıyla sarayın avlusundan huzura doğru ilerliyordu.

Haydar Şah, Beyazıt’ın huzuruna çıktı. Sarılıp kucaklaştı iki hakan. Yol yorgunluğu ve açlığı olan kafileye mükellef bir sofra kuruldu. Kalacakları odalar hazırlandı. Sofraya iki hakan birlikte oturdu. Devlet ve millet meselelerinin özel konularını diledikleri gibi konuştular.

Haydar Şah,

-İsmail’i de getirdim yanımda Sultanım dedi.

– Sarayı ve adetleri görsün, Selim ile kılıç talimi yapsın.

Beyazıt bu habere çok sevindi. İki hakan da oğullarından gururla bahsettiler. Beyazıt,  “Seninle benim karındaşlığım gibi onların da karındaşlığı örnek olsun inşallah.” dedi. Yine kucaklaştılar, gülümsediler umutla. Çocukları huzura çağırdılar. Huzura gelen iki çocuk da diz vurup selam verdi. Çocukların yüzündeki gülümseme kalplerindeki sevinç her hallerinden okunuyordu. Beyazıt bunu görünce Şeyh Haydar’a “İsmail dilediği kadar burada kalabilir. Selim ile ders görürler.” İsmail Sultan Beyazıt’ın bu teklifine gülümseyince Şeyh Haydar İsmail’in de burada kalmak istediğini anladı. Oğlunun Osmanlı Sarayı’nda bir ay kalmasına izin verdi. Şeyh Haydar sarayda kaldığı iki gün içinde Türk birliği ve Haçlılarla mücadele konusunda fikirlerini Beyazıt ile paylaştı. Bazı planlar, krokiler çizdiler, savaş taktikleri üzerine konuştular. Çalışmalarının sonunda yazdıkları belgelerle birlikte deri bir çanta içerisine koyarak ikisi de yardımcılarına verdiler.

İsmail ‘in babası İsfahan’daki sarayına döndü. İsmail kendi sarayından ayrı olsa da memleketi gözünde tütse de Selim ile koşup oynamak, at binmek, cirit oynamak, avlanmak, güreş tutmak ile günleri güzelleşiyordu. İki gencin kalpleri birbirine daha çok yaklaşıyor ve birbirleri ile yaptıkları savaş talimleriyle  her günleri  rüya gibi geçiyordu.

İsmail’in memleketine gitme günleri yaklaştığında artık yüreğinde bir kardeşin sevgisi ve özlemiyle derin bir ayrılık acısı vardı. Sarayın avlusunda uçurdukları güvercinleri izlerken İsmail Selim’e kan kardeş olmayı teklif etti. Selim hiç düşünmeden kuşağından çıkardığı kama ile hiç tereddüt etmeden kolunda derin bir çizik açtı. Bunu gören İsmail de aynısını yaptı. İki Şehzade kanlarını kollarında birbirine sürterek birbirlerinin koluna bulaştırdılar. Birer damla kanı da birbirlerinin alnına sürerek kan kardeşi andı içtiler. “Bu andı bozana gök girsin kızıl çıksın” diyerek yemin ettiler.”

Bugün bir rüya gördüm, hayra yorulsun. Rüyamda önünde kurt duran ordular güneşe yürüyordu. Bugün bir rüya gördüm, ahh!.., bilemezsiniz, rüyamda önünde kurt duran ordular güneşin battığı yere yürüyordu. Ve orduların kurt başlı tuğlarının ışığı göğü deliyordu.