Hasan TÜLKAY: ALTAY’DA YANAN IŞIK

ALTAY’DA YANAN IŞIK SÖNMEYECEK

Hasan TÜLKAY

Ali Yıldız’ı, 12 Eylül öncesi sıcak dönemde iz bırakan isimlerden bir teknik öğretmen abimiz olarak tanıyoruz. Özel sektörde de 22 yıl çalıştıktan sonra, 2001-2014 arasında Kepez Belediye Başkan Yardımcısı olarak çalışma hayatını noktaladı.

Malûm, belediyeler siyasetteki dalgalanmalardan en çok etkilenen yerlerdir. Hak şerleri hayreylermiş Başkan ve parti değişimiyle masabaşı pasif görevlere verilmesi hayırlı oldu: Araştırmacı yazar Ali Yıldız’ı keşfettik. 1980 öncesinin mahdut imkânlarıyla gazete ve Ocak bülteni denemeleri olan, ülkücü bildiriler kaleme alan Ali hoca, masa başında boş oturup boş konuşma yerine okumayı, araştırmayı, yazmayı seçti. Dünden Bugüne Gazipaşa Tarihi ile başlayan kitabî çalışmaları peşpeşe geldi. Sanki bir kaynağın, gözenin yatağını bulup akmaya başlaması gibi: Abideleri ve Kitabeleri ile Manavgat Tarihi, Akdeniz’e Düşen Mürekkep Damlaları, XIV.Yüzyıl Dünyasında Teke ve Karamanoğulları Bayrağı, Macit Selekler Yarım Asrın Arkasından, Gazipaşa Dillere Destan, Gagavuzya-Moldova-Ukrayna Gezi ve Gözlem Notları, Selçuklulardan Cumhuriyete Gazipaşa Sempozyum Kitabı, Belgelerle Demirtaş Alanya, Göç Kültüründen Yolda kalan Sarnıçlar, Belgelerle Selendi Tarihi, Halep’ten Denizli’ye Akdeniz’de Seyahat-M.Coransey, Issız Yol ve Bekçileri Denizli Sarnıçları… ve nihayet ALTAY’DA YANAN IŞIK…
Basıma hazır en az beş eseri de ehli irfan himmet eli bekleyen Ali Yıldız, bir teknik adam olmasına rağmen, teknik dikkatini tetkik ve yazımda da göstererek yayıncı-yazar sıfatını imza attığı eserlerle mühürledi, kabul ettirdi.

Gelelim ALTAY’DA YANAN IŞIK’a… Bu kitap kendisini Orta Asya Türk Dünyasına adayan Kadir Tosun önderliğinde ortaya çıkan”Turan Yolcuları” grubunun Altay’lar gezisinden doğmuş. Fakat sıradan bir gezi kitabı da değil. “Ata yurtlarında, Altay, Hakas, Tuva Özerk Cumhuriyetleri’ni kapsayan medeniyet kalıntıları, dil, örf, inanç, yer adları,göl-nehir, dağ, geçit, müze, anıt ve kurganların anlatımı ve biraz da günlük yarenlik” tarih-kültür notları seyahatname içinde harmanlanmış. Geziyle ilgili iki manzum söyleyiş de bulunan 228 sayfalık kitaptaki 124 resim anlatılanları görsel olarak da pekiştiriyor. Bir gezi serüveni de mevzuya dahil olunca okunması daha cazipleşen kitabın, yazarın nazarından daha iyi anlaşılması için kendisine kulak verelim:

“En az bin yıl önce ayrıldığımız Ata topraklarında bir hayalin peşindeydik.

Ne kalmıştı o günlerden geriye? Dilden, gönülden, ilden?
Ne kaldı buzullar çağından kopup, Akdeniz sahillerinde güneşlenenlere?

Bunca zaman, ayrılıklar, siyasi, etnik ve dini baskılar, araya giren binlerce kilometrelik mesafe, aşiret kavgaları, yenilgiler, zaferler ile geçen bin yıl.

Kurganlara altın ve mücevherleri ile gömülüp öbür dünyada saltanat bekleyenler. Altın takılarla süslü sevgililerin birlikte gömüldüğü Kağanlar… Pazırık Halıları,İskit Altınları.

Kamlar, Şamanlar… Atları ile gömülüp öbür dünyada aynı atlarla zafer kazanacağına inananlar.

“Nerde kaldı benim Ural-Altay Dağlarım” diye ağıtlar yakan batı Türkleri? Rüzgârla yarışan atlarla gidip, çelik kanatlı kartallarla geri dönen hasretliler. Çekik gözlü gidip, sarışın mavi gözlü dönenler.

Kurt sesleri ile uyanıp, ezan sesleri ile ibadet edenler.
Islık çalan oklarla savaşıp, mitralyözlerle geri dönenler.
Yabani hayvan kürkleri ile gidip, ipek, pamuk ve sentetik elbiselerle geri dönenler.
Gök Türk alfabesi ile okuyup yazarken, Arap elifbası ve Latin alfabesi ile yazanlar.
Üç vakit Gök Tanrıya dua ederken, İslam’a girip beş vakit namaz kılanlar.
Yenisey Irmağı, Altay Dağları kıyılarında üzerine taş babalar balbal dikilip, mezar taşına:
“Bayna Sangun’un oğlu Külüğ Çur,
Kedersiz büyüdüm, kader bu imiş.” diye yazılanlar.

Bin kilometre uzaktaki Ötüken Yış’tan atlar ve kılıçlarla çıkıp bir kış gecesi kargı batımı karlarla kaplı Sayan Dağlarının Köğmen Ormanını aşıp kardeş Kırgız obasını basarak, beyini öldürüp onunla övünenler.

“Siz buradan gidip Araplaştınız!” diyen Kamlardan azar işitenler.

İşte bu kitapta bunlar ve daha fazlası var.
Ne mutlu ki bunları görüp yazıya, kaleme döktük.”

Umulur ki bu ve benzeri kitaplar okundukça yenileri yazılacak, filmleri çekilecek, bilim şölenleri yapılacak, Türk kültürü çağdaş dünyanın diliyle kendini geliştirerek yeniden üretecek. Belki siyasetteki dargınlıkları kırgınlıkları da işin özüne dönerek izale edeceğiz. Bu bakımdan hiç bir rantiye değeri taşımayan eğitim-bilim-kültür sevdalı yazıp çizmeleri çok önemsiyorum.

Son olarak belirtmeden geçemeyeceğim: Hızlı okuduğumdan filan değil; akıcı ve samimi anlatımından dolayı, dün akşam başladığım kitabı bugün okudum bitirdim. Şuna kesin inanıyorum: Okuyanlar yazanlar çoğaldıkça “ALTAY’DA YANAN IŞIK” SÖNMEYECEK!..

İyi okumalar.

15 Aralık 2019 Pazartesi Saat:13.33

Antalya