Ali GÜNGÖR’ü rahmetle anıyoruz.

Gençlik Meselesi

Ali GÜNGÖR

Türkiye genç nüfus oranı çok yüksek olan bir toplum yapısına sahiptir. %40’a ulaşan bu oran, önemini her dönemde hissettirmiş ancak yöneticiler tarafından milli ve önemli bir dava olarak yeterince ele alınmamıştır. Neticede bugün Türk gençliğinin büyük bir kısmı ceza evlerimizde suçlu olarak yargılanmakta, diğer bir kısmı ise gücünün ve öneminin büyüklüğünden habersiz, sorumsuz yaşamanın çukuruna düşmüş bulunmaktadır.

Anadolu liseleri imtihanından sonra 200 binden fazla gencimizin Üniversite imtihanlarına girdiği bu hafta, liselerden ve üniversitelerden mezun olduktan sonra işsiz kalan 100 binlerce genç insanı düşünerek, dünya milletleri içerisinde her geçen zaman daha da gerilerde kaldığımızı bilerek, gerek idare gerekse gençlik olarak durumumuzu bir kere daha değerlendirmek ve millî hedefler istikametinde tedbirler geliştirmek mecburiyetindeyiz. Zira bugün sürdürülen eğitim politikası ile gençliğin memlekete faydalı hizmetler verebilmesini beklemek fazla iyimserlik olacağı gibi, uzun sürede huzuru tehlikeye düşüreceğini söylemek de kehanet olmaz. Memleketlerde anarşi ortamını yaratan en önemli sebep okumuş ama iş bulamamış aydın genç nüfusun çoğalmasıdır. Üç yıldan bu yana üniversitelerimizden mezun olan gençlerimiz de lise mezunlarının akıbeti ile karşılaşmış, işsizler ordusuna katılmış bulunmaktadır. Üniversiteye gireceklerin sayısını artırmak gençlik ve eğitim meselesinin çözümü olmayıp, bunalımı dört sene ertelemekten başka bir işe yaramayacaktır.

Milletlerin geleceğini şekillendirecek olan gençliğidir. 12 Eylül öncesi anarşi ortamına bakarak gençliğimizi tek sorumlu olarak görmek ve yıllardan beri olduğu gibi onu kendi dertleri ile başbaşa bırakmak, meseleyi tamamen çıkmaza götürecek yanlış bir yaklaşım olur. Anarşinin sebebi değil kurbanı olmuştur gençlik. Ve bedelini binlerce insanın kanı, on binlerce kaybolan istikbâl ile ödemiştir. Bugünki durum ise, gençliği bir başka yönden bitirmeye götüren ve acısını sadece gençliğe değil millete de çektirecek tehlikeli bir gelişme istidadı göstermeye başlamıştır. Liselerde ve üniversitelerimizde Dallas’ın Lusi’leri, Amerikan filmlerinin diskoteklerde “aşk, özgürlük ve uyuşturucu” arayan çılgın serseri tipleri moda olmaya başlamıştır.

Bu durumun da sebebi gençlik olmayacak, yine bir yanlışa kurban gitmiş olacaktır.

Artık gençliğimizi bu sahipsiz durumdan kurtarmak, ona gideceği gerçek yolu, “Türk ülküsü yolu”nu göstermek gerekmektedir. Bu noktada Devlete ve Anadolu’dan gelen, kendini kaybetmemiş Türk gençliğine ayrı ayrı; ancak birbirini tamamlayan görev ve sorumluluklar düşmektedir. Devlet geçmiş tecrübelerin ışığında milli eğitim politikasını yeni baştan düzenlemek durumundadır. Gençliğin hamle gücü değerlendirilmeli, memleket kalkınmasına başarılı hizmetler verebilecek tarzda hazırlanmalarına fırsat verecek teşkilin ve iş bulabilme imkânına kavuşturulmalıdır. En önemlisi gençlik “Milli Ülküler” etrafında toplanacak şekilde şuurlandırılmalıdır. Ancak bundan sonra gençliğin enerjisini memleket kalkınmasında verimli olarak kullanması ve geleceğimizin teminatı olması beklenebilir.

Diğer taraftan Türk gençliği 20 senede 3 ihtilâl görmüş, dünya gençliğinden çok farklı olarak kısa sürede büyük tecrübe sahibi olmuştur. Gerek kapitalist-liberalist sistemin, gerekse sosyalist sistemin üçüncü dünya ülkelerindeki uygulamalarının neticelerini yakından görmüştür. Her iki sistemin değişik tarzda uygulamalarının memleketimizde ki tecrübelerini de yaşamıştır. Bu sistemler Türk milletine göre değildir. Türkiye kendine has, kendi tarihinden ve şartlarından kaynaklanan “Üçüncü Yol”u bulmak ve gerçekleştirmek zorundadır. Bu yolu açacak olan Türk gençliğidir. Türk milleti çok bunalımlı dönemleri yaşamış, ancak hepsini geride bırakarak günümüze ulaşmış büyük bir millettir. Başarısının sırrı gençliğinin uyanıklığıdır. Gençlik bir milletin seçilmemiş temsilcileri olduğunu, milletin zor zamanlarda ümidi olduğunu unutmamalıdır Geçmiş zamanlarda yöneticilerin zaafa, yolsuzluğa düştüklerinde, hatta kötülüklere saptıklarında, Çanakkale’de, Sakarya’da memleketi badireden kurtaranının kendi nesilleri olduğunu unutmamalıdır. “Hayvanız biz” şarkılarını sahiplerine bırakıp, insan olarak yaratılmanın kutsallığına ermeli, Türklük ve İslâm için çalışmanın millet ve gençlik hayatının kurtuluşuna tek çare olduğunu bilmelidir. Millet, kendisi için yılmadan, korkmadan, azimle ve kendine güvenerek çalışanları her zaman anlamış, onlara güç ve destek vermiştir. Kısa süreli tereddütler gençleri bunalıma ve boşvermişliğe sürüklememelidir. Boşvermişliğimiz milletle birlikte kendimizi de yok eder. 12 Eylül yönetiminin politika ile uğraşmaya izin veremeyen tedbirlerini yanlış yorumlayarak memleket meselelerinden uzaklaşmak ve uyuşturucu yahut seks çukuruna atlamak Türk gençliğine göre yol değildir.
Yunus Buğra YILMAZ Arşivinden: HAMLE Dergisi, 27 HAZİRAN 1983, Sayı:25, s.34