+++Dr. Hayati Bice: “AKAN KANLAR” – “GİDEN CANLAR” / Fahrettin Masum BUDAK

 

12 Eylül Ülkücü Edebiyatı:

İKİ OTOBİYOGRAFİK ROMAN:

“AKAN KANLAR BİZİMDİ”

“GİDEN CANLAR BİZiMDİ”

FAHRETTİN MASUM BUDAK

 

TAKDİM
“Zorunlu okuma günlerinde bir neslin uğradığı zulümleri içerdiği için gönül yorucu iki okumayı “12 Eylül Ülkücü Edebiyatı” kapsamında bir görevi yerine getirme duygusu ile ifa ettim.
Mazlumlar için bedeli asla ödenemez kul hakları.
Zalimler için sadece bir soru: Elinizde kalan nedir?
Son soru şudur: Bütün bu acılar neden ve niçin yaşandı?”
Fahrettin Masum Budak’ın 12 Eylül dönemini anlattığı iki kitabından “Akan Kanlar Bizimdi” isimli olan ilkini okuyup bitirdiğimde gönlümden dilime bu sözler yükseldi. Kendi kendime tekrarladım: “Bütün bu acılar neden ve niçin yaşandı?”

“12 Eylül Ülkücü Edebiyatı”  projem kapsamında yazar ile yaptığı telefon görüşmesi ve bilahare bana ulaştırdığı ankette dile getirdikleri mutlaka kayda girmeliydi. Girmeliydi ki, Anadolu’nun bağrı yanık insanlarının oğulları-kızları bir daha birbirlerine ölesiye-öldüresiye düşman olmasınlar.

ÜLKÜ-YAZ üyeliğine başvurmasıyla kaydı yapılan  değerli üyemiz Fahrettin Masum Budak  ile yaptığım görüşmede anlattıkları bir yana, kendi dilinden anlattıkları bu dileğimin ne denli önemli olduğunu gösteriyor. Eserin anlatımındaki sadelik, dilindeki akıcılık ve en önemlisi de sayfalardan yansıyan samimiyet ile eseri bitirmeden elinizden bırakamayacaksınız.
Buyurun önce röportajımızı, sonra da Fahrettin Masum Budak’ın tarihe not düştüğü eserlerini temin edip okumaya…

Dr. Hayati BİCE
ÜLKÜ-YAZ Genel Başkanı

   *
*      *

FAHRETTİN MASUM BUDAK RÖPORTAJI  

1) Kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

1956 yılında Iğdır merkeze bağlı Kuzugüdenköyü’nde doğdum. İlkokulu 3. sınıfa kadar Hakmehmetköyü’nde, kalan bölümünü ise kendi köyümde okudum. Ardından Ortaokulu ve liseyi Iğdır’da tamamladım. Bir süre Açıköğretim Fakültesi işletme Bölümü’nde okudum.

2) Kitabınızda anlattığınız ülkücülük döneminizdeki konumunuz? (öğrencilik, okul teşkilatı, Ocak yöneticiliği vb.)

Ülkücü Dünya Görüşü ile 1974 yılında tanıştım. O yıllarda bizden öncekiler duvarlara slogan yazarak halkın dikkatini çekiyordu. Bu sloganlar bende büyük bir merak uyandırmıştı. Sorup soruşturarak öğrenmenin yollarını aradım. Hergün Gazetesi’ni, Ortadoğu Gazetesi’ni takip etmeye başladım. Buradaki makaleler çok ilgimi çekiyordu.

Okulda yöneticiliğim lisede başladı. Sınıf başkanlığı, kat başkanlığı, öğleci ve sabahçılar başkanlığı yaptım. Bilahare 1978 yılında Ülkücü Liseliler Başkanlığına getirildim.

Iğdır Ülkü Ocakları Yönetim Kurulu Üyeliği’nden sonra üniversite sınavlarına gittiğim İstanbul’da  bir olaydan dolayı Çerkezköy’de 1978 yılının Eylül ayında tutuklandım.

3) Kitabınız nerede geçiyor ve hangi yılları anlatıyor? Kısaca özetler misiniz?

Adam öldürmeye tam teşebbüsten aldığım 13 yıl 4 cezamı yurdun çeşitli cezaevlerinde tamamladım. Sırasıyla Çerkezköy, Saray, Tekirdağ, Sağmalcılar, Edirne ve Malatya cezaevlerinde yattım. Bazen bir kısım cezaevine yeniden dönüşüm sağlandı. Örneğin, Çerkezköy, Saray ve Tekirdağ cezaevleri’nde iki kez yatmak zorunda bırakıldım. Buralarda kendimi okumaya, yazmaya ve dil öğrenmeye verdim. Arapça ve İngilizce öğrendim. Arada bir resim ve şiir yazmayı da denedim. Yattığım cezaevlerinin bazılarında arkadaşlarım tarafından koğuş başkanlığına getirildim. Saray Cezaevi’nde, Tekirdağ Cezaevi Müşahediye ve Müdüriyet Altı’nda, Malatya Cezaevlerinin birkaç koğuşunda Başkanlık yaptım. Edirne Cezaevi’nde Yönetim Kurulu Üyeliğinde bulundum. Çıktıktan sonra Iğdır’da Bizim Ocak Temsilciliği, Milliyetçi Çalışma Partisi İlçe Yöneticiliği yaptım. 2000-2003 yılları arasında Iğdır Milliyetçi Hareket Partisi İl İkinci Başkanlığı yaptım. Halen Türk Ocakları Çerkezköy Şubesi Başkan yardımcılığı görevini deruhte etmekteyim. Siyaset dışı Sivil Toplum Kuruluşlarında görev aldım. Kooperatif Başkanlığı, Camii Dernek Başkanlığı ve Asılsız Ermeni İddialarıyla Mücadele Derneği (ASIMDER) Yönetim Kurulu Üyeliği’nde bulundum.

Cezaevi anılarımı yazdım. Kitaplarımın konusu yattığım cezaevleridir.  Anılarımı iki kitapta topladım.

İlk kitabım “Akan Kanlar Bizimdi” adıyla çıktı. Bu kitapta daha ziyade Marmara Bölgesi’nde yattığım cezaevlerinde oluşturduğum anılarım mevcuttur. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi ile Sağmalcılar Cezaevi Mahkum Servisi’nde başımdan geçen hadiseleri ve hastalığımı birer birer anlattım.

İkinci kitabım olan “Giden Canlar Bizimdi” kitabımda ise sürgün olaylarını ve Malatya E tipi Cezaevi’nde çektiğimiz acıları, ıstıraplar ve baskıları dile getirdim.

Doğal olarak ileride, dışarıya çıktığımda yazma düşüncesi bende hasıl olunca bazen günlük, bazen haftalık ve bazen de aylık notlar tuttum. Yazdığım ve tuttuğum bu notları peyderpey gelen ziyaretçilerimle dışarıya çıkarttım. Zira yasaklı ve zorbalı yıllarda her şeyimize el koymak işten bile değildi. Kitaplarım içeriye düştüğüm dönemden başlıyor, dışarı çıkana kadar devam ediyor. Kitapta anlatılan yıllar; 1978 yılından başlar, 1985 yılının son aylarına kadar sürer.

4) Kitabınızı yazarken sizi motive eden unsurları ve kitabınızın şekillenme sürecini kısaca özetler misiniz?

Kitabımı yazarken beni özellikle motive eden unsurlar o yıllarda hem şahsımın hem de Ülkücü Hareketin çekmiş olduğu çileli, şanlı mücadele ve yoğun siyasi baskılardır. Bu kutsal ve şanlı mücadelenin tamamı objektif olarak anlatılmalı ve tarihe tam anlamıyla aktarılmalıydı diye düşünüyordum.

5) Kitabınız yayınlandıktan sonra nasıl geri dönüşler oldu? Beklentiniz neydi? Ne kadarına ulaşabildiğinizi düşünüyorsunuz?

Yazdığım ilk kitabımda büyük bir beğeni topladım. Okuyan herkesten müspet ve taltif edici sözler duydum. Bu övücü sözlere muhatap olmam beni motive etti. Kitabımla ilgili dokuz okuyucum eleştirilerini, gözlemlerini ve düşüncelerini ihtiva eden makaleler yazdılar. Ancak okuyucunun olumlu ve artı puanları maalesef kitaplarımın tirajına yansımadı. Kitaplarımın arzu ettiğimiz ölçüde geniş okuyucu kitlelerine ulaşmaması benim yazma gayretimi bir hayli törpüledi. Beklentilerimin çok altında bir okuyucuyla muhatap olmam kalemimi bir süreliğine bir kenara koymama sebep oldu.

Yazdıklarım başka bir ülkede ve başka bir misyon ve vizyon üstlenmiş kadrolarda olsaydı satış rekorları kıracağı inancını taşıyorum. Ancak beni teselli ve teskin eden sağın ve camiamızın kitaplara yönelik bakışlarındaki soğukluk ve uzaklıktır! Bizler bir türlü bu ırak mesafeyi kapatamadık!

Kitaplarımın satışı ve okunması hususuna gelince; bu denli zengin içerikli kitapların yeterli ölçüde karşılık bulmaması doğrusu beni oldukça şaşırttı. Oysa böylesine içi dram, duygu ve heyecan dolu kitapların satışı rekor seviyesinde olması lazım gelirdi. Eserlerim az okundu. Ancak okuyanları çok derin etkiledi. Duygu dolu anlar yaşayan okuyucularımızdan bazıları kitaplarım hakkında düşünce ve yorumlarını dile getiren makaleler yazıp övgülerini, teşekkürlerini belirttiler. Yergiye ve eleştiriye hiç rastlamadım.
Ama üstlendiğim misyon gereği buna hakkımın olmadığını düşünerek yeniden kalemi alıp “Bismillah” demeye başladım.
Allah izin verirse yeni eserlerle edebiyat dünyasında bana ayrılan yeri korumaya ve geliştirmeye devam edeceğim.
Hâlihazırda elimde yayına hazır 8 kitabım daha mevcuttur. Kısıtlı imkânlarımızdan ötürü bu kitaplarımız gün yüzüne çıkamadı.

6) Kitabınızda otobiyografik göndermeler var mı? Tamamen kurmaca mı?

Kitaplarımda yaşam öykülerimden kesitler sunarken tamamen nesnel yolları takip ettim. Mümkün mertebe öznellikten uzak durdum. Kitaplarımın hiçbir paragrafında kurmaca unsur ve olaylar bulmak mümkün değildir. Tamamen başımdan geçen ve yaşamış olduğum hadiselerden müteşekkildir. Çünkü yazdığım ve tarihe havale ettiğim dönemlerin yaşayan tanıkları az değildir. Yaşadığım ve anılar olarak kaleme aldığım her bir yaşam öykümün canlı şahitleri halen ayaktadır. Sıkıntılarımı, güçlüklerimi, sürgünlerimi hastanelerde olağanüstü yaşadığım hadiselerin takip cetvellerini tutan doktor ve hemşirelerin mevcudiyeti bilinmektedir. O dönemleri birlikte yaşadığımız gardiyanların da şahitliği burada önemli bir amil olarak karşımızda durmaktadır.

Kitaplarımı okuyanların hayâllerinde biçimlendiği düşüncede abartı ve mübalağaya kaçma gibi bir algı oluşmuş olabilir. Ancak böylesine olağandışı bir süreci yaşayan insanları anlamak, normal ve sıradan insanların kapasite ve ufkuna dar gelebileceği için hayal mahsulü olguların çokluğuna hükmetmiş olabilirler. Hatta yazarın kitabın yazılmasında öznelliğe önemli bir yer verdiğini de düşünmüş olabilirler. Kuşkusuz, hatıralar yaşamın özü değil, ama o yaşamın can alıcı noktalarıdır. Akılda kalanı, süzgeçten geçenidir. Kafada ve gönülde iz bırakmış nostalji bir yönüdür. Olaylar içinde gelişeni, biçimleneni ve pişmiş olanıdır.

7) Kitabınızda Türkeş, Yazıcıoğlu vb. hareketin tanınmış isimlerine dair değiniler var mı?

Milliyetçi Harekette olmak ve milliyetçi hareketin önderlerinden bahsetmemek olmazdı. Elbette ki, Sayın Alparslan Türkeş’ten bahsedecektim. Liderimiz ve öncümüzdü. Dünya Türklüğünün önderiydi. Türkeş Bey’in davranışını, fikirlerini, misyon ve vizyonunu ve olaylara bakış tarzını dilimin döndüğü ve kalemimin yettiği ölçüde kısaca anlattım. Hareketin eylemci öncülerini ve içerideki liderlerden bazı arkadaşlarımızı yazmayı ve tarihe havale etmeyi kendime vazife bildim. Burada tanınmış isimler yerine, düşüncemize, ideolojimize ve milletimize örgüt bazında daha fazla emeği geçenleri dikkate aldım.

8) Ülkücü hareketin fikri savruluşlarını eleştirel olarak işlemek istediniz mi? Özeleştiri yapabildiniz mi?

Ülkücü Hareketin düşünce yelpazesinin geniş ve detaylı olması sebebiyle bir takım yorum ve eleştirilerle ana ekseninden kaydırılmaya çalışıldığı muhakkaktır. Sadece Ülkücü Dünya Görüşü’nde değil, tüm sistemlerde fraksiyonların doğuşuna tanık olduğumuz açıktır. Esasen Ülkücü Hareket’in fikirsel anlamda cezaevlerinde yeniden yorumlanmasıyla bir takım sapmaların teşekkül ettiğini ve güçlendiğini biliyoruz. Bu meseleleri yer yer kitabımda eleştirel bir mantık dokusuyla yazdığımı, okuyan herkes mutlaka görmüştür!

Hareketin ana mahrecinden saptırılması ve savrulması ağırlıklı olarak şu üç akımın doğuşuna imkân hazırlamıştır:
Türkçüler, Türk-İslam Ülkücüleri ve İslamcılar. Burada İslamcılar kendi içinde birçok fraksiyonlara ayrılmasına rağmen kabulde zorlandıkları Türkçüler ve Türk milliyetçileri olmuştur. İslamcılar aynı zamanda Türk- İslam Ülküsü’ne de hoş gözle bakmamışlardır. Diğer yandan Türkçü-milliyetçi öğretisini savunanlar da Türk -İslam çizgisinin Türk Milliyetçiliğini sulandırdığı iddiasıyla bu duruşta kararlı olanlara soğuk duruşlarını daima korumuşlardır.

9) Çok teşekkür ederiz…

İNTERNETTEN İNCELEMEK ve EDİNMEK İÇİN: https://www.kitapyurdu.com/yazar/fahrettin-masum-budak/54205.html
(Salgın nedeniyle geçici olarak temin edilememektedir.)