Ziya GÖKALP: Pehlivan Mahmud -KIZIL ELMA-

KIZIL ELMA’dan:

Büyük mütefekkir Ziya Gökalp; Türkçülüğün milletsiz bir din olamıyacağını da belirtmiştir, esaslarını tespit ederken, dinsiz bir millet ve Türklüğün geçmişini, halini, geleceğini terennüm eden “Kızıl Elma”da, Türklükle müslümanlığı ruh ve vücut gibi birbirini tamamlıyan ilâhî ve sosyal iki müessese olarak ele almıştır.

“Polvan Veli” masalı bir Türk pehlivanının kü­für diyarında müslümanlığı yaymak için katlandığı fedakârlığı nakleder. Masal şöyle başlar:

 

Hind sultanı toplayarak bir gün ulu bir divan

Vezirlerden sordu “hiç bir yerde hiç bir pehlivan

Duydunuz mu “dev pençe” ye üstün olsun ya akran ?

Hep sustular… Büyük vezir kalktı, dedi sultana;

“Padişahım! Harzim ilde Polvan Veli” anılır

Bir yiğit var, Türkistan’da ‘’Güç tanrısı” tanılır

Sultan dedi; “Belki Türkler bu zannında yanılır,

“Dev Pençe”yi gönderelim, işi koysun meydana”

Masal devam ediyor. Sultan Dev Pençenin eline bir mektup vererek Harzim Şahına gönderir ve:

… dünya pehlivanı şimdiye dek bu erdi

Her tarafın erlerini işte yere bu serdi,

Geldi meydan okuyacak sizin Veli Polvana”

Der. Fakat Dev Pençenin anası da beraber git­mekte israr eder, çünkü bu kadın müslümandır. Ev­lâdı için Allahına yalvarır. Harzim iline varırlar. Güreş olacağını herkes duyar. Bütün Hayre halkı seyrana hazırlanır fakat o vakit:

Harzim Hanı henüz İslâm olmamıştı gâvurdu

“Hangi biri yenilirse asılacak” buyurdu,

Vezirleri; “Polvan Veli puta tapan bu yurdu

İslâmlığa sokmaktadır demişlerdi Kağana

 

Polvan Veli güreşten evvel dua etmek için gizlice mescide gider. Orada bir kadının ağladığını görür, bu kadının duasını, niyazını dinler ve anlar ki gü­reşeceği pehlivanın anasıdır:

“Bir tanecik evlâdımdır. Acı bana Allahım!

Odur benim gönlüm, canım, muhabbetim, penahım!

Ne onun bir kabahati var, ne benim bir günahım,

Kıyma böyle bin yılda bir yetişmiyen arslana.

Kıyma İslâm yiğittir Muhammedin arslanı.

Senden almış bu kuvveti, bu gövdeyi, bu canı…

Senin arşın değil midir, onun temiz vicdanı. 

Kıyma ki bir mücahittir vakfetmişim Kur’ana”

Bu yalvarış Polvan Velinin kalbinde bir firak uyandırır, gözlerinden yaşlar akar.

Der ki:

“… Tanrım bu ihtiyar kadın benden müstahak
Duasını kabul eyle ben razıyım hüsrana”

Nihayet güreş günü gelir. Tellâllar çağırır. Halk toplanır, iki pehlivan karşı karşıya gelirler. Polvan Veli daha önce kendi kendine verdiği sözü unutarak birden saldırır, demir bilekleriyle Dev Pençe’yi ha­vaya kaldırır. Fakat sonra biraz durur, kendisini kasden yere vurur:

Tek bu yüzden bir dindaşı uğramasın ziyana.

Diye. Harzim Şah Polvan Veli için :

-Haydi öldürünüz. Derken altındaki atı şahla­nır. Yakınındaki uçuruma doğru yuvarlanmaya başlar. Polvan Veli bir hamlede, uçuruma atılan atı tutar, havaya kaldırır ve götürüp altın eyvanına bırakır. Bu müthiş kuvvet karşısında başta padişah bütün seyirciler şaşırır.

Bu hayretin sırrı anlaşılınca padişah tebaasiyle beraber hak dinini, müslümanlığı kabul eder:

 

Seyirciler hep dondular… Gönülleri bir hayret

Kaplamıştı; mucize mi, yoksa bu bir keramet!

Kağan geldi dedi; “Artık durmak olmak, ey millet

Ben İslamı kabul ettim siz de gelin imana.”

 

Bu güzel masal şöyle biter:

 

Polvan Veli sevinerek bu ilâhi irşada

Sahralara koştu gitti âcizlere imdada,

O zamanki bütün Türkler bu pençesi polada

Borçludurlar çiinkii sefer olmuş iki turana.

 

DİN YOLU Dergisi, Haziran 1956, Sayı:11.