YÜREĞİMİZE SAPLANAN HANÇER- Gazi KARABULUT

 

YÜREĞİMİZE SAPLANAN HANÇER

Terörle yaşamaya alıştırılmaya çalışılan bir milletin, şehit haberlerinin de sıradanlaştırıldığı bir aşamaya taşındığı görülmektedir.

Ve ardından da kurbağa haşlamasına benzer bir tarz ile ülke bütünlüğünün zedelenmesine giden bir sürece devşirilme tehdidi açıkça ortada durmaktadır.

İşte yeniden yüreklere kan damlatıp, şuurumuzu dumura uğratan şehit haberleri ile muhatabız. Yüreğimize saplanan hançerin, beynimizdeki sarsıntısı kahırlı bir ahın feryadına dönüşmüştür. Acıyı anlatacak kavramlar da tükeniyor.

Ne kavramlara yüklenen anlamlar masumdur, ne de semboller sadece semboldür.
Birkaç yıl önceki olayların hafızamızdaki tazeliğini hatırlayacak olursak bugün yaşananları daha doğru anlamlandırabiliriz:

Yazılı ve görsel basının eski sosyalistleri, sözde İslamcılar, bir şekilde devlet ve milletle yarım kalmış hesabı olanlar; üç-beş yıl önce, bölücü terör örgütü başına ve Pkk’ya hayranlıklarını dillendirirken zannedersiniz ki bir barış hareketinden bahsediyorlardı.
Onca yaşananlara rağmen her biri, örgüt liderlerinin ve taşeronlarının ağzından çıkacak söze odaklanmışlar ve manşete yansıtmak için bir yarış içerisindeydiler.

PKK’nın çocuk eylemleri, yol kesmeleri, silaha sarılmaları, mesajlarla dolu stratejilerin ürünüydü. Önce bölge halkı ve iç bünyeye diri durma ve dağılmama mesajı verirken, çocuk ve kadın eylemleri ile de dünya kamuoyuna meşruiyet görüntüsü vermeye çalışmışlardı. Tabi devlete yönelik tehdit içerikli mesajlar da işin cabasıydı…

Bomba yapılan evler, kaçırılan öğretmenler, işçiler, dağa çıkarılan çocuklar, kesilen yollar, toplanan vergiler, kurulan kck mahkemeleri…
Bütün bu psikolojik hareketin ardından, canhıraş bir feryat ile ülkenin bir kaosa sürüklendiğini haykıranları, vicdanlı hiçbir insanın kabul etmeyeceği bir şekilde şovenizm ile, kandan beslenmekle, hamasetle suçlamışlardı.

Ülkenin ve milletin içinde bulunduğu tehlikeli sürece uyarıda bulunanları suçlayanlar;
PKK’nın hangi hedefinden vazgeçtiğini görmüşlerdi de akillerle(!) birlikte ayrışmayı derinleştiren bu söylev kapanının peşine takılıp gidiyorlardı.

Ve de milliyetçilerin yıllarca; ötekileştirmeyip birleştiren, tarihi derinliklerle birlik anlayışını destekleyen, coğrafi ortaklıkların önemine vurgu yapan, kültürel ortaklıklar ve inanç birlikteliği ile meseleye bakan yaklaşımlarını görmezden gelip, meseleyi etnik boyuta indirerek asıl ırkçılığı ayrıştıranların yaptıkları ortada değil miydi?

Daha terör bu kadar azmamışken Doğu ve Güney Doğu’ya yüz bin kişilik bir orduyu teklif eden bu ordunun içinde bölge halkının değerlerini bilen ve yaşayan binlerce sosyolog, psikolog, yönetici, doktor, öğretmen, ekonomist ve tabi ki güvenlik görevlisinden bahseden milliyetçiler değil miydi?

Yine aynı Allah’a inanıp, aynı peygamberin ümmeti olduğumuzu, aynı kültürel değerlerle yoğrulup aynı çile ve sevinçleri yaşadığımız, kız alıp kız verdiğimiz Kürtlerle bin yılı aşan kardeşliğimiz olduğunu vurgulayan milliyetçiler değil miydi?

Nihayet yakın tarihe şerh olarak düşülen “Onlar ne kadar Kürt ise biz de o kadar Kürt’üz. Biz ne kadar Türk isek onlar da o kadar Türk’tür” anlayışı milliyetçilere ait değil mi?

Aslında birileri, asırlık Türk düşmanlığını bu yolla tatmin etmeye çalışırken Türk’ü bir etnik ırk seviyesine indirip onun tarihi misyonunu ve yüklendiği anlama olan düşmanlığını bu şekilde deşifre etmeye çalışmışlardı.

Her şeye rağmen bir kez daha milli şuurun yaklaşımlarını hatırlatmadan geçmeyelim:

  • Her doğulunun Kürt olmadığı, her Kürtün PKK’lı olmayacağı bilinci ile, PKK yok edilmeli ve bölgenin mütedeyyin, vatanperver insanlarına sahip çıkılmalıdır.

2- PKK’nın Marksist bir terör örgütü olduğu zamana ve zemine göre her tür kavramı kullanacağı- son dönemde dini literatürlere ağırlık vermesi gibi- nihayetinde en büyük zararı bölge halkına verdiği somut belge ve bilgilerle yoğun bir çalışmayla Dünya kamuoyuna, Doğu ve Güney Doğuda yaşayan kardeşlerimize anlatılmalıdır.

3. Terör örgütü mensuplarının teslim olmaları halinde ve adil yargılamalar sonucunda, hükümlerinin ortaya konacağı net bir şekilde ifade edilmelidir.

4- Kürtçülük yapanlara baktığımızda bir kısmının Kürtlükle hiç alakasının olmadığı ve bunların pek çoğunun daha önceki siyasal geçmişlerinde de milli-manevi değerlere savaş açan bölücü zihniyetlere sahip oldukları ortaya konulmalıdır.

5- Dış destekli terörü besleyen, kışkırtan, artıran yaklaşımlar, güçler, örgütler, devletler; müşahhas bir şekilde her tür yayın ve propaganda unsurları kullanılarak Dünyaya ve bölge halkına anlatılmalıdır.

 

6- Terörün kökünün kazınması için her türlü meşru mücadeleyi ortaya koyan güvenlik güçlerine devlet ve millet olarak en üst seviyede sahip çıkılmalı; teröre destek veren, meşrulaştırmaya çalışan her kim olursa olsun gerekli yaptırım uygulanmalıdır.