Yıldırım GÖRGEN: YÜKSELEN MİLLİYETÇİLİK …YÜKSELEN KAVGA…

YÜKSELEN MİLLİYETÇİLİK …YÜKSELEN KAVGA…

Yıldırım GÖRGEN

Tarihin milletler mücadelesi şeklinde seyir sürecinde milliyetçilik duygusu bu mücadelenin hep yürütücü gücü olmuştur. Ne zaman Milliyetçiliğin yükseldiğine dair bir ifade duysam aslında kavganın yükselmeye, şiddetinin artmaya başladığını düşünürüm… İkinci bin yılın başından beri her geçen gün bir fikri, siyasi ve sosyal mevzi kazanarak ilerleyen emperyal kuvvetlerin karşısında ‘fikri çete savaşları’ ile direnen Türk Milliyetçiliği… Eğer bu coğrafyada Milliyetçilik yükselecekse, yükselen saldırının karşısında çeteci savunma düzeninden, düzenli orduya geçmek zorundayız. Bu çeteci savunma düzeni aslında tercihten ziyade bir fikri molanın neticesidir. Geçen yüzyılın başında yok edilmek istenen Türk Milletinin tarihe düştüğü bir başkaldırı ve varlık tescili olan Türkiye Cumhuriyeti Devletinden, yüzyıl sonra o devletin çözülmesi ve dönüştürülmesi süreci olan ‘Yeni Türkiye’ yolculuğuna düşülen şerhlerden öteye geçememeye yol açan yılgınlığın adıdır bu fikri mola. Oysa Türk Milliyetçilerinin bugünler için tarihe düşeceği not; ’21. yüzyılın başında Anadolu’daki Türk varlığını yok etme çalışmalarını paçavra edip tarihin çöplüğüne attılar’ ibaresinden başka bir şey olmamalıdır.

Milletler arası mücadele hiçbir zaman dinmez. Bazı safdillere bakmayın; barış sadece silahlı mücadelenin bittiğinin ilanıdır. Yoksa kavga esas zemininde her daim süregelecektir. Ülkücülerin, Allah’a, Kuran’a, Vatan’a ve Bayrağa yemin olsun diye başlayan ve şehitleri, gazileri emin kılan yeminleri vardır. Bu yeminde, son nefes ve son nefere kadar Komünizmle, Faşizmle, Kapitalizme, Siyonizmle ve her türlü Emperyalizmle mücadele edileceği ifade edilir. Aynı zamanda mücadelenin MİLLİYETÇİ TÜRKİYE ‘ye, TURAN ‘a kadar yılmadan yıkılmadan süreceği ilan edilir. Bu sürekli bir Fikri Kavganın ilanıdır aslında. Son yüzyılda Türk Milletine karşı saldırı üç defa tepe noktaya ulaştı; Birinci dünya savaşı dönemi 70-80 arası soğuk savaş dönemi ve içinde yaşadığımız süreç…

Birincisinde Türk Milliyetçiliği Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurarak son yüzyıldaki en parlak cevabını verdi. İkincisinde sonu ‘Kahpe Bizans’ uyarlaması bir Eylül’le neticelense de, ‘Soğuk Savaşın’ın önemli cephesini kurtararak cevaplandı. Bugün mesele yaşadığımız sürece ne cevap vereceğimizde gizlidir, çünkü bunun bir adım gerisi Anadolu’daki son Türk Devletinin yok olması ve aynı zaman da en parlak zaferin sönmesidir, bir adım ötesi ise TURAN’dır.

Birinci ve ikinci saldırı dönemleri ile mücadele her ne kadar zor ve ağır bedelli olsa da göreceli olarak yaşadığımız süreçten, toplumun mücadele azmi ve direnci açısından kolaydır. Çünkü birincisinde fiili bir işgal var ona direnci teşkilatlandıracak moral değerlere sahipsiniz. Her ne kadar “Vallahi düşman tarlamın sınırına gelmeden kılımı kıpırdatmam” diyenler olsa da, “Gazanız mübarek olsun bütün Amasya emrinizdedir, Paşam…” diyen Müftü Tevfikler de vardı. İkinci dönem ise “Dinsiz komünizm” karşısında doğal bir cephe motivasyonuna sahip bir toplum sosyolojisi üzerine inşa edilmişti. Ancak Komünizmle girilen kavga kazanıldıktan sonra kavganın burada bitmediğini ve esasında büyük kavganın başladığını fark edemedik. Komünizm ete kemiğe bürünüp karşımıza dikilmişti ama emperyalizm öyle değildi. Bugün karşıda somut bir düşman yok… Emperyalizm ‘Siyasal İslam’ Truva atının içine Türk Devletinin kuruluş felsefesi ile kavgalı tüm grupları doldurmuş saldırıda… Bizimki gibi İslam’ı bilmeyen ama İslam’a bağlı kesin inançlı toplumda ‘Siyasal İslam’la mücadele çok zordur. Türk Milletinin güvenlik açığı dindir ve sosyal/fikri trojanlar, virüsler buradan sızarak ana bilgisayarın kontrolünü ele almıştır. Yeniden ve kullanılabilir şekilde bilgisayarımızı geri almak için ‘Siyasal İslam’la mücadele dili geliştirmeliyiz.

Son dönemde yaşadığımız imha süreci, kavramların imhası ile başladı. Genel geçer ve milli tüm kavramlar değersizleştirmeye, içi boşaltılmaya veya karşılığı yok edilmeye başlandı. Bizi bir arada tutan her kutsal siyasi malzeme haline dönüştürüldü. Siyasi karşıtlıklar, ortak kutsal değerlere karşıtlığa evirildiğinde artık o değerlerin bir ‘kut’u kalmamıştı. Koşulsuz faydacı bir erk kontrolündeki ‘Siyasal İslam Truva Atı’ görünürde milli ve manevi değerleri yükseltme algısının üzerinden güç depolarken, aslında toplumu birada tutan ve onu Millet yapan değerleri imha ediyordu. Bunu da adını koymadığı bir millete hizmet adına yapıyordu. Milli ve manevi değer ve kavramlar üzerinden yapılan saldırı, bu saldırının muhatabı olan Türk Milletinin Milliyetçilerinde farklı etkiler oluşturdu. Kimi saldırının konuşlandığı ama özde kendine ait olan sosyal mevziiyi düşman algılayarak o sosyal mevziiyi terk ederek kendini karşı kutba konumlandırırken, kimi de saldırılara aldanarak saldırı merkezi haline gelen dönüştürülmüş mevziiye ve onun yeni konumuna iltihak etti. Her iki eğilim doğru duruş gösterebilen genel milliyetçi kitle yanında küçük kalsa da saldırı karşısında imkânların zayıflamasına sebep oldu. Genel milliyetçi kitle ise doğru duruşunu maalesef çok da fazla etkili olamayan söylem ve yöntemlerle sonuca ulaştırmaya çaba gösterse de netice bugünün şartları ile çok hayırlı görünmüyor. Bugünün şartları altında yarının sonuçlarını -söylemek istemesek de- az çok hepimiz tahmin edebiliyoruz. Öyle ise yarının neticesini değiştirmek için yapılması gereken ilk şey bugünün şartlarını değiştirmektir. O nedenle gelecek Türk nesillerin istikbal kaygısının fikri adı olan Türkçülük; Yüzyıl sonrası için yaşanılan gündür…