Ömer ARISOY: Türkçülük Tarihi’ne Kısa Bir Bakış

TÜRKÇÜLÜĞÜN TARİHİ’NE BİR BAKIŞ (BAŞLANGIÇTAN, 1923’E KADAR)*

Ömer ARISOY

 

GİRİŞ VE KAVRAMLAR
Türkçülük, Türk Milletini yükseltmek çabasıdır.
Türkçülüğün kısa tarihini tahlil edebilmek için, önce bazı kavramları açıklamamız gerekmektedir:
Kavim: Ortak bir vatana yerleşmemiş, ortak bir tarih şuuruyla ayrı bir kültür meydana getirememiş olan göçebe ya da yerleşik dil ve soy birlikleridir.
Halk: Aynı soydan gelen vatandaşlık bağıyla bir devlete bağlı olan insan topluluğudur.
Millet: Dilce, dince, ahlâkça ve güzellik duygusu bakımından aynı terbiyeyi almış fertlerin oluşturduğu bir bütündür.
Milliyet: Bir millete soyca mensup ve bağlı olmaktır.
Milliyetçilik: Kavim ve milletlerin var kalmak azim ve iradesidir.
Kültürel Milliyetçilik: Bir milletin siyasî, askerî ve medeniyet tarihinin ilmî ölçülere göre incelenmesi ve bunun sonuçlarının kamuoyuna aktarılmasıdır.
Türk Adı: “ Türk” kelimesinin “Törü-mek”’ten ortaya çıktığı Vambery, J. Deny gibi ilim adamlarınca ileri sürülmüş; Barthold,Neméth ve Ziya Gökalp gibi ilim adamları ise, “Türk” kelimesinin esasının “Türe-li” olduğunu kabul etmişlerdir. Türk kelimesinin “olgunluk çağı” ve “güçlü kuvvetli” manalarına da geldiği belirtmiştir.

I-TÜRKÇÜLÜĞÜN ORTAYA ÇIKIŞI VE XIX. ASRA KADAR TÜRKÇÜLÜK

A)İslâmî Dönem Öncesinde Türkçülük:

Türkçülük, Türk tarihinin ilk dönemlerinde ortaya çıkmıştır. “Destanlar Dönemi” diye adlandırılan bu devirde ortaya çıkan Yaradılış, Oğuz, Ergenekon, Bozkurt gibi destanlarda, soy şuuruna dayalı romantik Türkçülüğün ilk izlerine rastlanmakta ve bu destanlarda, Türk olmanın bir iftihar vesilesi yapıldığı görülmektedir.
725-735 yılları arasında dikilen Göktürk Âbideleri’nde, Türk Milleti, Tanrısı, toprağı ve insanlarıyla ayrı bir dünya kabul edilmiştir. Göktürkler, “Türk” kelimesini, kendi tabiiyetlerinde olan çeşitli Türk boylarını (Oğuz, Kırgız, Tatar v.d.) da kapsayacak bir üst kimlik mahiyetinde kullanmışlar ve böylece “Türk” kelimesini kavramsallaştırmışlardır.

Göktürk Kağanları, kurdukları Türk Sir Budunu(Birleşik Türk Milleti)’nun yaşatılması için, Göktürk Âbideleri’nde “Türk Töresine sahip çıkılmasını, millî birliğin korunmasını, şahsî-millî bütün sevinçlerin- üzüntülerin paylaşılmasını ve Türklük şuurunun korunmasını” vasiyet etmişlerdir.

B)İslâmî Dönemde Türkçülük:

Türkler, 751’deki Talas Savaşı’ndan sonra kitleler halinde Müslümanlaşmaya başlamışlardır. İslâmiyet’in kabulünden sonra Arapça ve Farsça bürokraside güçlenmeğe, Türkçe ise zayıflamaya başlamıştır. Buna tepki olarak, asırlar boyunca “Türkçü” denilebilecek faaliyetlerde bulunulmuştur.
XI. asırda Kaşgarlı Mahmud, Divan-ı Lügati’t-Türk adlı eserinde, Türkçe’nin Arapça’dan üstünlüğünü ve Türkler’in, dünya hakimi olduklarını vurgulamıştır.
Yine XI. yy.da, Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig’de, Türk devlet felsefesinin esaslarını ortaya koymuştur.
XII. yy. da, Fahreddin Mübarekşah, Şecere-i Ensab’da, Türkler’in diğer milletlerden üstün olduğunu belirtmiştir.
XIII. yy.da, İran bürokrasisine ve Moğol idâresine bir tepki olarak, yayılan Türk milliyetçiliğinin en önemli temsilcileri, Mevlâna Celâleddin Rûmî ve Karaman oğlu Mehmet Bey olmuşlardır.
XIV. yy da, Âşık Paşa ve Ahmedî, Türkçe’nin diğer dillerden üstün olduğunu vurgulamışlardır, Bu dönemde Timur Han da, Türkistan Türkleri’nin hemen hepsini tek bir bayrak altında toplayarak, mühim bir Türkçü faaliyette bulunmuştur.
XV. yy.da, Ali Şir Nevâi ve Bâbür Şah, dilde Türkçülük yapmışlardır.
XVI. yy. da, Kemalpaşazâde, günümüzdeki milliyet ve vatan anlayışının, o dönemdeki tek temsilcisi olmuştur.
XVII. yy.da, Ebu’1-Gâzi Bahadır Han, Şecere-i Türkî ve şecere-i Terâkime adlı eserleriyle, Türkistan Türkleri’ne millî tarihlerini hatırlatmış; Vânî Mehmet Efendi Arap hayranlığı. duyan kozmopolit medrese zihniyetine karşı, Türklüğü şiddetle savunmuştur.
XVIII. yy.da, Konyalı Üveysî, Osmanlı idarî mekanizmasındaki gayr-i Türk unsurların tasfiyesinin gerekliliğini vurgulamış ve devletin, tamâmen Türkleştirilmesi fikrini ortaya atmıştır.
Bu devirlerdeki Türkçülük faaliyetlerine rağmen, zaman zaman “Türk” kelimesinin hakâret kastıyla ve aşağılayıcı bir şekilde kullanıldığı ve bunun, “Etrâk-ı bi-idrâk” cümlesiyle formüle edildiği de görülmektedir. Bu cümle, IX. yy;dan sonra .devlet ve kamu düzenini bozan âsileri ve bunların zararlarını belirtmek için kullanılmıştır.

2)-TÜRKÇÜLÜĞÜN YENİDEN GÜÇ KAZANMASI

Türk târihinin ilk dönemlerinde ortaya çıkan ve XIX. asra kadar şahsî çabalardan ibâret kalan Türkçülük, bu asırda yeniden güç kazanmıştır. Türk aydınları, bilhassa Balkan savaşlarından sonra, yıkılmayı önlemek için, Türkçülüğü tek çare olarak görmüşlerdir. Türkçülüğün güç kazanmasındaki temel unsurlar, şunlardır:

A)Azınlıkların İmparatorluktan Ayrılmaları:

1789’daki Fransız İhtilâli’nden sonra,”millî istiklâ1” ve “millî hâkimiyet” düsturları, dünyada hızla yayılma başlamış; self-determination(kendi kendini yönetme)fikri, imparatorluklardaki azınlıkları hızla etkisi altına almıştır.Osmanlı İmparatorluğu’ndaki azınlıklar da, bu liberâl milliyetçiliğin tesirinde kalarak, çeşitli faaliyetlerde bulunmuşlardır. Gayr-i Müslimlerin ve bilhassa da, ‘Türk olmayan Müslümanların(Boşnak, Arnavut) isyanları ve bağımsızlıklarını elde etmeleri, Türk aydınlarının tepkisini çekmiş; toplumdaki Türklük şuurunun tekrar uyanmasını sağlamış ve Türkçülüğün, devletin kurtarılması için,son çare olarak benimsenmesine sebep olmuştur.

B)Türkoloji çalışmalarının Etkisi:

Avrupalılar bir yandan Türklerle savaşmışlar, bir yandan da, savaştıkları millete hayran olmuşlardır. “Turqueirre” adı verilen bu hayranlık XIX. yy dan i, itibaren Türkoloji çalışmalarının önem kazanmasını sağlamıştır. Fransız Joseph de Guignes’in yazdığı “Hunlar’ın Umumî Tarihi” adlı eser, Türkler’e Osmanlı öncesi târihlerini hatırlatmış ve İslâm öncesinde de büyük işler başardıklarını göstermiştir.
İngiliz Arthur L. Davids’in I832 de yayımlanan Türk Dili Grameri adlı eseri, daha sonraki dönemlerde,Türk aydınlarının edebî Türkçülük faaliyetlerinde bulunmalarını sağlamıştır.
Avrupa’ya öğrenim görmeye giden Türk gençleri ve Osmanlı’ya gelen bazı Macar, Leh tacirler, Remusat, Sacy, Vambery, Leon Cahun gibi Türkologların eserlerini,Türk kamuoyuna ulaştırarak,Türklük şuurunun uyanmasına sebep olmuşlardır.

C) Azerbaycan ve Türkistan’daki Kültürel Türkçülük Çalışmalarının Etkisi:

XVIII. yy. dan itibâren Rus ve Çin işgaline uğrayan Türkistan Türkleri’nin Türkçülük faaliyetleri, Osmanlı aydınlarının Türkçülüğe meyletmelerine önemli katkıda bulunmuştur. Kırım Savaşı’ndan sonra, imparatorluğa göç eden Türkler’in, gördükleri zulüm ve baskıları aktarmaları, Osmanlı aydınlarında, Türk kimliği meselesinin tartışılmasına yardım etmiştir.
Türkiye (Osmanlı İmparatorluğu) dışındaki ilk Türkçü hareket, Azerbaycan’da başlamıştır. Abbas Kulu Ağa Bakühanlı tarih; Mirza Fethali Ahundzâde de, edebiyat sahâsında ilk sistemli Türkçü çalışmalarda bulunmuşlardır(Ahundzâde, ilk Türkçe tiyatro ,yazan kişidir). Yine, Azerî olan Melekzâde Hasanbey Zerdâbî, Rus işgali altındaki Türk illerinde, ilk Türkçe gazete olan Ekinci’yi neşretmiştir. Daha sonra, Ünsizâde Said ve Celâ1 Beyler, Ziyâ-yı Kafkasya adlı haftalık gazetelerinde, Türk Birliği için, İslâmiyet’in birleştirici rolü üzerinde durmuşlardır.
Şehabettin Mercânî, Kazan Türkleri’ne, dinden başka, bir de “milliyet”in var olduğunu ihtar etmiş; Türklük şuurunun uyanması için yoğun çaba göstermiştir.
Gaspıralı İsmail Bey, yalnız Kazan Türkleri arasında değil, bütün dünyâ Türkleri, arasında, fikir ve eylemleriyle Türklük şuurunun uyanmasını ve Türk birliği için faaliyete geçilmesini sağlamıştır. Gaspıralı İsmail Bey, Türk milletinin kültür seviyesini yükseltmek, ilerlemeyi önleyen kurumları yıkmak ve Türk Birliğini gerçekleştirmek için, I883’de Tercüman gazetesini çıkarmağa başlamıştır. Bu gazetenin başlığı altındaki “Dilde-Fikirde-İş’de birlik” ibaresi, daha sonraki Türkçülük faaliyetlerinin temel ilkesi haline gelmiştir. Gaspıralı İsmail Bey, dilde sadeleşmeyi; Türk kadınının,Türk erkeği ile eşit olmasını; bütün Türkler’in, Avrupa metodlarıyla eğitilmesini istemiş ve İslâmiyet’in Türk birliği için birleştirici unsur olduğunu vurgulamıştır. O’nun bu fikirleri, Türkiye’deki yenileşme hareketleri içinde, Türkçülüğün de yer almasını sağlamıştır.
Yusuf Akçura’nın, I904’de,Mısır’daki Türk gazetesinde neşredilen “Üç Tarz-ı Siyâset” başlıklı makâlesi, Türkçülük fikrinin dönüm noktası ve temel bildirgesidir. Bu makaleyle, ilk defa, Türk milliyetçiliğinin, siyasetle ilişkisi ele alınmış ve Türkçülüğün, devlet idaresinde de tatbik edilebileceği vurgulanmıştır. Yusuf Akçura, bu makâlesinde Osmanlıcılık, İslâmcılık ve Türkçülük fikirlerini, taşıdıkları kıymet, gerçeklik ve getirecekleri fayda yönünden birer birer tahlil etmiştir.
Osmanlıcılık ve İslâmcılık fikirlerinin, devletin bütünlüğünü sağlayamayacağını belirtmiş; Osmanlı İmparatorluğunun devamı için, “ırka dayalı Türk milliyetçiliğı” siyâsetinin uygulanması gerektiğini vurgulamış ve İslâmiyet’i, Türk milliyetçiliğinin oluşumunda birleştirici bir unsur olarak görmüştür.
Yusuf Akçura, Osmanlıcılık yüzünden,yönetimin zamanla, nüfusça daha çok olan Araplara geçeceğini;Osmanlı topluluklarının, böyle sunî bir siyâsetle birleştirilemeyeceğini ve bu yüzden,Osmanlı milleti meydana getirmeye çalışmanın, “boş bir yorgunluk olduğunu” belirtmiştir. İslâmcılığınsa, azâmetli bir tasarı olmakla birlikte, Türkler arasındaki dinî ve mezhebî ihtilâfları çoğaltabileceğine dikkat çekmiştir. Türkçülük siyâseti sayesinde ise, Anadolu Türklüğü ile Türkistan Türklüğünün birleştirileceğini ve böylece, Türklüğün, dünyada yeniden söz sâhibi olacağını ifade etmiştir.
Yine Kazan(bugünkü Tataristan) yöresinde, Hasan Atâ Abesî, Târih-i Kavm-i Türkî adlı eseriyle, Türk milletinin bir bütün olduğunu belirtmiş; Zeki Velidî Togan, Başkurdistan’ın bağımsızlığı için mücadele etmiş, ve bunu, Türkiye’de de sürdürmüştür.
Azerbaycan’da, Hüseyinzâde Ali Bey,bütün Türkler’in, Macarlar’ın ve Finliler’in birleşmesi gerektiğini savunarak, ilk defa Turancılık çalışmalarında bulunmuştur. Türk milletinin bir bütün olarak ilerleyebilmesi için, “Türkleşmek, İslâmlaşmak, Muasırlaşmak” prensibinin benimsenmesini istemiştir.
Ahmet Ağaoğlu, Avrupa medeniyeti karşısında ezilmemek için, bütün devlet kurumlarının Avrupalılaştırılmasını ve Türk milletinin,Avrupa medeniyeti içinde yer almasını savunarak Türkçülüğün yenileşme hareketlerinde içice girmesine ön ayak olmuş; İslâmiyet’in,yenilenmesi gerektiğini iddia etmiştir.

Ç) Ceditçilik Hareketi’nin Etkisi:

Türkçülüğün,Türkiye’de yeniden güç kazanmasında ve yenileşme çabalarında,edebî ve fikrî olarak,yer almasında, Batı Türkistan’daki ceditçiliğin de önemli etkisi olmuştur. Ceditçilik, siyasî yönü,kültürel yönünden daha ağır basan bir ıslahat hareketidir.
Batı Türkistanlı aydınlar, XIX. yy.da,’Türkistan’ın neden Rus esaretine düştüğünü sorgulamaya başlamışlardır. Bu özeleştiri sonucunda, Türkistan’ın, cehalet, taassup ve teknolojik gerilik yüzünden esârete düştüğünü tespit etmişlerdir. Bundan kurtulmak için, Avrupa teknolojisiyle Türk kültürün kaynaştırılması gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Böylece, Ceditçilik(Reformizm) Hareketi ortaya çıkmıştır.
Ceditçilik hareketi , Hokand hanı Âlim Hân’ın kardeşi Seyyid Muhammed Hekim Han tarafından, Rusya,Türkiye, Hicaz.,İran ve Afganistan’ı gezdikten sonra, I843’te başlatılmıştır. Ceditçilik,I890’lı yıllarda, Buhara’lı Kadı Abdürreşid İbrahim’in çalışmalarıyla,hem bir yenileşme hareketi; hem de, millî istiklâl mücadelesi hâlini almıştır. Ceditçilikte ilk hedef, eğitim kurumlarının Avrupalılaştırılması olmuştur. Bunun için, Gaspıralı İsmail Bey’in çalışmalarından da etkilenerek, Avrupa tarzında eğitim-öğretim yapmak maksadıyla, 1890’da Fergana’da ve 1893’de Semerkant’ta “Usul-i Cedid” okulları açılmıştır. Daha sonra bu okullar hızla bütün Türkistan’a yayılmıştır. Bu okullarda İslâmî ve tabiî ilimler birlikte okutulmuş; eğim-öğretim tamamen Türkçe yapılmıştır.

Ceditçiler fikirlerini daha iyi yaymak için 1906’dan itibaren çeşitli gazete ve dergiler çıkarmışlar, muhtelif derneklerle teşkilatlanmışlar, ve Türkistan’ın bağımsızlığı için, siyasî mücadelede bulunmuşlardır. Ceditçilik de, Türkiye’de, Türkçü reformların yapılması için bir örnek teşkil etmiştir.

3-)OSMANLI İMPARATORLUĞU’NUN SON DÖNEMİNDE TÜRKÇÜLÜK

A)Tanzimat Döneminde Türkçülük:

Osmanlı İmparatorluğu’nda, Lâle Devri’nden itibâren, kapsamlı ıslahat projeleri ortaya konulmaya ve devleti, içinde bulunduğu zor durumdan kurtarmak için çâreler aranmaya başlanmıştır, Bu çare arayışları içinde, Türkçülük de, yavaş yavaş filizlenmeye başlamıştır.
II. Mahmut Han döneminde(I808-I839) romantik-fikrî Türkçülük, yeniden güçlenmeye başlamıştır. İmparatorluğun ilk resmî gazetesi olan Takvim-i Vekâyi’nin Türkçe olarak yayımlanması, bizzat II. Mahmut Han’ın emriyle olmuştur, II. Mahmut Han, Türkçe gazete sayesinde, herkesin kendi icraatlarını öğrenmesini istemiş ve tebasını aydınlatmayı, onları çağdaş Avrupa medeniyetine katmayı hedeflemiştir.
II. Mahmut Han’ın, 1826’da,yenileşme çalışmalarına sürekli karşı çıkan yeniçeri ocağını kaldırması da, “Türkçü” bir faaliyettir. Böylece, yenileşme çabalarının önündeki önemli bir engel kaldırılmış ve “Türk milletini, çağdaş Avrupa medeniyetine katma” gayretlerinin önü açılmıştır.
1839’da, Abdülmecid Han tarafından Tanzimat ilân edilmiştir. Bu fermanla, aslî unsur olan Türkler’in ,diğer tebaayla eşit hâle getirilmesi, Türk aydınlarının tepkisini çekmiştir. Bu dönemde, devleti parçalanmaktan kurtarmak için çeşitli fikir akımları, aydınlar tarafından benimsenmiştir. Osmanlıcılık’ta, kozmopolit bir Osmanlı milleti oluşturmak; İslâmcılıktaysa, bir İslâm birliği kurmak hedeflenmiştir. Batıcılıkta, eski kurumların, Avrupâi tarzda yeniden düzenlenmesi ve Avrupa’daki yönetim sistemlerinin benimsenmesi öngörülmüştür. Türkçülük ise, bu dönemde yeniden güç kazanarak, yenileşme hareketleri içinde, batıcılıkla içice girmiştir. Bunun sebebi; Osmanlıcılık ve İslâmcılığın eski düzenin devamını sağlamaya ,yönelik akımlar olmasına rağmen,Türkçülük ve batıcılığın, köklü ve kapsamlı reformlarla “devleti yeniden kurma” hedefinde paralellik göstermeleridir.
Tanzimat döneminde, devletin millet, tarih ve dil anlayışlarının; Türklük temeline dayanması gerektiği ileri sürülmüş ve bunun tarihî gerekçelerini ortaya çıkarmak için, ilmî çalışmalar yapılmıştır.
Bu dönemde, idârecilerden başlayan reform çalışmaları “Tanzimat”; aydınlarından başlayan reform çabaları da, “Yeni Osmanlıcılık” ismini almıştır,Tanzimat’ta, Batı reformlarının pratik sonuçları taklit edilmiş; Yeni Osmanlıcılıktaysa, meşrutî monarşinin yerleşmesi mücâdelesi verilmiştir.
Bu dönemdeki Türkçülük faaliyetleri, kültürel milliyetçilik şeklinde, edebiyatçılar tarafından yürütülmüştür. Bu kültürel Türkçülük faaliyetlerinde: Milletin de yönetime katılması gerektiği üzerinde durulmuştur. Türk Milletinin hâkim millet olduğu vurgulanmış (Şinasî); hece vezninin kullanılması gerektiği ve Osmanlı Türkçesi’nin, Çağatay Türkçesi’nin bir kolu olduğu belirtilmiş (A. Cevdet Paşa); Türkler’in, ilim sahasında da üstün olduklarına ve Fârabî , Buharî, İbn Sina gibi ilim adamlarının Türklüğüne dikkat çekilmiş (Ali Suavi); askerî rüşdiye okulları kurularak, buralarda , millî tarih esasına göre ve Türkçe eğitim-öğretim yaptırılmış (Şipka kahramanı Süleyman Paşa); Türkler’in atalarının Hunlar olduğu ispatlanmış(Süleyman Paşa) ve Avrupa’daki ırkçı fikirlere cevap vermek için,Türkler’in de Avrupalılar gibi, Tourro-Arrién ırktan oldukları iddia edilmiştir(Mustafa Celâleddin Paşa).

B) I. Meşrutiyet Döneminde Türkçülük:

Bu dönemde: Vatan ve millet sevgisi, üzerinde durulmuş; “vatan” kavramının yeni tahlilleri yapılmış ve buna göre,vatanın, mukaddes bir toprak parçası olduğu ve milleti kaynaştırdığı belirtilmiş;bütün Türkler’in, özde bir olduğu vurgulanmış(Nâmık Kemâl); Türkçe’nin zenginliğini, göstermek için, Kâmus-ı Türkî gibi sözlükler hazırlanıp, Kutadgu Bilig’den parçalar, Osmanlı Türkçesi’ne çevrilmiş(Şemseddin Sâmi);Göktürk Âbideleri ve Divân-ı Lügati’t-Türk üzerinde çalışılmış, Macaristan’daki Türkoloji yayınları Osmanlı kamuoyuna aktarılmış, musikinin millîleştirilmesi üzerinde durulmuş(Necip âsım Bey); halk edebiyatına önem verilmiş(Veled Çelebi); İslâm medeniyetine Türkler’in katkıları incelenmiş(Bursalı Tahir Bey); ilk defa, Türkçe’de tasfiyecilik çalışmaları yapılmış(Raif Fuad Bey); nesirde ve şiirlerde,kesin ve açık bir şekilde de, Türk kimliği ifade edilmiş ve Türkçe’nin, hakimiyetini belirten eserler yazılmıştır(A. Hikmet Müftüoğlu-Mehmet Emin Yurdakul).
Görüldüğü gibi Türkçülük, bu dönemde de, daha çok kültürel ve ilmî faaliyetlerle sınırlı kalmış; reformlarda, Türkçülüğe “devletin birliğini bozacağı” yanılgısı yüzünden, pek yer verilmemiştir. Devletin bütünlüğünü koruma gayesiyle, Osmânlıcı ve İslâmcı düzenlemelere gidilmiştir. Bu yüzden,Türkçülük, daha çok dildeki yenileşme hareketlerinin dayanak noktası haline gelmiştir.
Türkçülüğün, daha sonraki dönemlerde gelişmesinde ve siyasî bir mahiyet almasında, II. Abdülhamid Hân’ın Türklük politikalarının da etkisi olmuştur. II. Abdülhamid Han devleti kurtarmak için, içinde Türkçülüğü de barındıran İslâmcılığı tatbik etmiştir.
II. Abdülhamid Hân, Türkiye’deki ilk tarih metodolojisi kitabı olan “Hamidetü’l-Usu1” adlı eseri hazırlatarak, idaresindeki topraklarda ,Türk tarihini temel alan millî şuurun yerleşmesine çalışmıştır. Meclis-i Mebusan’ı kapatarak, yönetimin, nüfusça Türkler’den daha fazla olan Arapların eline geçmesini önlemişve böylece,çok önemli bir Türkçü faaliyette bulunmuştur. Açtığı okullardan yetişenler, yeni ve bağımsız bir Türk devletinin kurulmasına katkıda bulunmuşlardır. II. Abdülhamid Han, azınlık okullarını sıkı bir denetime tâbi tutarak, buralarda okuyan gayr-i Müslimlerin, devlet aleyhine çalışmamalarını temin etmiştir. Osmanlı okullarında öğrenim dilinin Türkçe olmasını mecburî kılmıştır. Azerbaycan’daki Türkçe yasağını, kaldırtmış; Buharalı Süleyman Efendi’yi Türkistan’a yollayarak,Anadolu ile Türkistan Türklüğü arasındaki ilişkileri geliştirmek için, Türkî-i Osmânî gibi eserler hazırlatmıştır.
1877’lerde Kaşgar Emiri Yâkup Han’a,Çin işgalinden korunması için askerî yardımda bulunmuştur. Din ve soy birliğine dayanarak, elinden geldiğince, Türkistan ve Kafkasya Türkleri’ne yardım etmeye çalışmıştır.
Doğu Anadolu’nun sunî bir şekilde Ermeni vatanı yapılmasını önlemek için, buraya, Kafkasya ve Türkistan’dan gelen göçmenleri yerleştirmiş, Hamidiye Alayları ile, bölgedeki aşiretleri, Rus ve Ermenilere karşı teşkilatlandırmıştır.II. Abdülhamid Han’ın, dilde ve tarihte Türkçülük akımına karşı çıktığı iddiasının doğru olmadığı, O’nun kısaca temas edilen faaliyetlerinin, târihî gerçeklik bakımından tahlili neticesinde ortaya çıkmaktadır. Hatta II. Abdülhamid Han, o dönemin genel yapısının (Osmanlıcılık–İslâmcılık) dışına çıkarak,”Türk” olduğunu ve bununla gurur duyduğunu ifade etmiştir (Bu konuda Türklüğü aşağılayan bahçıvana,”Türk” olduğunu sert bir şekilde ihtar etmesi, önemli bir bilgidir.).
II. Abdülhamid Han, Türkçülüğün siyasî bir hüviyet kazanmasını sağlamıştır.

C) II. Meşrutiyet Döneminde Türkçülük (İlk Türkçü Teşkilatların Kurulması):
II. Meşrutiyet’in ilânından(1908)sonra, o güne kadar ilmî ve kültürel çalışmalardan ibaret kalan Türkçülük,siyasî bir görünüm almaya başlamıştır. Bunun ilk aşaması olarak da, ilk Türkçü teşkilatlar kurulmuştur.

Türk Derneği: 24.12.1908’de, Ahmet Mithat Efendi,Necip Asım Bey, Bursalı Tahir Bey, Veled Çelebi,Yusuf Akçura, Raif Fuad ve Rıza Tevfik tarafından, İstanbul’da, kurulmuştur, Türkiye’deki ilk Türkçü teşkilat olan Türk Derneği; Türk millî kültürünü geliştirmek, Türk kavimleri arasındaki işbirliğini pekiştirmek, Türkler’in tarihteki önemini vurgulamak ve Türkçe’nin sâdeleştirilip ilim dili hâline getirilmesini sağlamak amacıyla kurulmuştur. Bu faaliyetlerin kamuoyuna aktarılması için, aynı. isimle bir de dergi yayımlanmıştır.

Türk Yurdu Cemiyeti: Türk Derneği, kurucularının bir kısmı İstanbul’dan ayrıldıktan sonra, kapanmıştır, Türkçülük fikrini yaymak için, 18,08.1911’de, Mehmet Emin Yurdakul, A. Hikmet Müftüoğlu, Ahmet Ağaoğlu, Hüseyizâde Ali Bey ve Yusuf Akçura tarafından kurulmuştur.
Türk Yurdu Cemiyeti de, sâde Türkçe’nin kullanılmasını, abartılmış Batı korkusundan Türk milletinin kurtarılmasını, Türkler arasındaki dayanışmanın güçlendirilmesi ve Türklüğün, siyâsi ve ekonomik çıkarlarının savunulmasını gaye edinmiştir.Bu amacın halka aktarılması için,Türk Yurdu Dergisini neşretmiştir.

Genç Kalemler: Bu sıralarda,Ali Canip Yöntem ve Ömer Seyfettin, Selânik’teki. Ziya Gökalp’in etkisiyle, Genç Kalemler Dergisi’ni çıkarmışlar ve Türkçe’nin sâdeleşmesi için çalışmışlardır.

Türk Ocağı : 12,03.19I2’de, Mehmet Emin Yurdakul, Yusuf Akçura, Ahmet Ferit, Ahmet Ağaoğlu, Fuat Sabit, ve M. Ali Tevfik tarafından kurulmuştur. Türk Ocağı’nın kuruluş amacı; Türk ırkının ve dilinin olgunlaşmasını sağlamak, kültürel yönden Türkler’i birleştirmek ve Türk kavimleri arasında yakınlaşmayı sağlamak olmuştur. Türk Ocağı, Türk Yurdu Dergisini tekrar yayımlamağa da devam etmiştir.
Türk Ocağı, İttihat ve Terakki’yi örnek alarak,hemen her yerde şubeler açmış, millî ve toplumsal amaçlarla çalışmış ve kendisini, siyasetten uzak tutmaya çalışmıştır.

Millî Meşrutiyet Fırkası: 15.07.I9I2’de,Ahmet Ferit,Yusuf Akçura,Müderris Zühtü, M. Ali Bey ve Câmi Bey tarafından kurulan bu parti,Türkiye siyâsî târihinde Türkçülüğü, programlaştıran ve savunan ilk parti olarak yer almıştır. Türkçü-İslâmcı olan bu parti,Osmanlıcı-kozmopolit olan Hürriyet ve İtilâf Fırkası ile, yandaşı basının büyük tepkisini çekmiştir. Maddî zorluklar ve eleman azlığı dolayısıyla, 1914 seçimlerine kadar yaşayamamış ve kapanmıştır.

9 Aralık 1919’da, aynı kişilerce kurulanMillî Türk Fırkası da, pek varlık gösterememiştir.

Ç) İttihat ve Terakkî Döneminde Türkçülük:

31 Mart Vakâsı’ndan sonra(1909), devlet kademelerini ele geçirmeğe başlayan İttihatçılar Bab-ı Âli baskınından sonra (1913) iktidara tamâmen yerleşmişlerdir.
İttihat ve Terakkî, Ziya Gökalp’in etkisiyle, 1913’den itibâren, lâik nitelikli reformlar yapmıştır. İlk olarak, devletin,ulemâ ve şeriat mahkemeleri üzerindeki denetimi arttırılmış ve bunların, temyiz mahkemesinin lâik yetkisini kabu1 etmeleri sağlanmıştır. 1915’de, şeyhülislâm, Bakanlar Kurulu’ndan çıkarılmıştır. Dinî vakıf malları, maliye bakanlığına; dini okullar, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanmıştır.
1917’de, Âile Kanunu çıkarılarak, evlilik,boşanma ve miras konularında, kadınlara yeni haklar verilmiştir. Kızlar için, ilk ve orta eğitim okulları açılmıştır. Kadın haklarını savunan derneklerin açılmasına izin verilmiş; güneş takvimi kabul edilmiştir.
Görüldüğü gibi, İttihat ve Terakkî, programında olmasa bile, Ziya Gökalp’in etkisiyle, Türkçü sayılabilecek reformlar yapmıştır.

4- TÜRKÇÜLÜĞÜN SİSTEMLEŞTİRİLMESİ

1875’de, Diyarbakır’da doğan Ziyâ Gökalp, II. Meşrutiyet’in ilânından sonra, I909’da, İttihat ve Terakki’nin idâre meclisine seçilmiştir. Bundan sonra İttihât ve Terakkî, Gökalp’in etkisiyle, Türkçülüğü desteklemeye başlamış, hatta 1917’lerde, Enver Paşa’nın tesiriyle, Turancı bir parti görünümünü almıştır.
Gökalp, çağdaş bir toplum olabilmek için, ümmetçiliğin ve Osmanlıcılığın bırakılmasını; bunun da, ancak, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasını ilke edinen milliyetçiliğin benimsenmesiyle olabileceğini savunmuştur (Gökalp, bu görüşleriyle, Türkiye Cumhuriyeti’nde lâik reformların yapılmasına fikir babalığı yapacaktır).
Gökalp,Türk milletinin ve devletinin yaşatılabilmesi için, Hüseyinzâde Ali Bey’in ortaya attığı “Türkleşmek-İslâmlaşmak-Muasırlaşmak” fikrini, geliştirerek, bir ilke hâline getirmiştir.
Türkistan’daki ceditçilik hareketini de örnek alan Gökalp, bunun Türkiye’deki temsilcisi olmuş ve Türk kurumlarının Avrupalılaştırılmasını istemiştir. Ayrıca, kadınlara, eğitim,çalışma ve evlilik konularında eşitlik verilmesine gayret etmiştir.
Gökalp 1911’de, Genç Kalemler Dergisi’nde “Turan” şiirini yayımlayarak Yusuf Akçura ile birlikte,Türkçülüğe yeni bir ivme kazandırmıştır. Turancılık, ilk olarak,1839’larda, Macar ilim adamları tarafından, ilmî bir faaliyet olarak başlatılmıştır. Bunlar, İran’ın kuzeydoğusundaki toprakları belirtmek için kullanılan Farsça kökenli “Turan” kelimesini, Orta ve Güney Asya’daki Türk topraklarını ve Altay kavimlerini (Türk Moğol,Fin, Macar) tanımlamak için kullanmışlardır. Fakat Gökalp ve Akçura,”Turan” kelimesiyle, sadece Türkler’in siyasî birliğini kastetmişlerdir. Gökalp, Turan’ın, Türkiye, Azerbaycan,İran ve Harezm’in birleşmesiyle kurulabileceğini vurgulamıştır.
Gökalp, 1923’de yazdığı “Türkçülüğün Esasları” adlı eseriyle, daha önceki fikirleri bütünleştirmiş ve böylece, Türkçülüğü sistemleştirmiştir.
Gökalp,Türkçülüğün sistemleştirilmesi için, üç temel ülkü tesbit etmiştir. Bunlardan birincisi,Türkiyeciliktir. Buna göre, önce Türkiye’de millî birliği ve kalkınmayı sağlamak,en temel amaçtır. İkincisi, Türkiye, İran, Azerbaycan ve Harezm Türkleri’nin birleşmesini öngören Türkmencilik’tir. Üçüncü ülküyse,”Kızılelma” olarak adlandırılan ve bütün Türkler’in bir bayrak altında birleşmesi gereğine işaret eden “Turancılıktır”. Gökalp, Türkiyecilikten Turancılığa giden yolda, öncelikle, teknolojik kalkınmanın gerekliliğini savunmuştur.Türkler arasında ,kültürel-siyasî birliğin sağlanması ve bunun için, halkçılığın benimsenmesi üzerinde durmuştur. Halkçılıkla, milli kültürün geliştirilebileceğini ve halkçılığın, Türk, tarihinin araştırılmasına yardım edeceğini belirtmiştir.
Gökalp,Türkçülüğün yakın ve uzak ülkülerini böylece belirledikten sonra, Türkçülüğü, sekiz ayrı alanda(Lisanî, estetik, ahlâkî, hukukî, dinî, iktisadî,siyasî ve felsefî) inceleyerek, sistemleştirmiştir.
Buna göre: İstanbul Türkçesi’nin kullanılmasını ve halk tarafından kabul edilen kelimeler dışında,Türkçe’nin saflaştırılmasını; hece vezninin kullanılmasını, edebiyat ve müziğin millîleştirilmesini istemiş; Töre(millî kültüre) sahip çıkılmasının önemini vurgulamış; lâik kanunların uygulanmasını ve meslekî alanlaşmanın yaygınlaştırılmasını istemiştir. Dînî motiflerin Türkçeleştirilmesini savunmuş; millî ekonominin uygulanmasının önemine dikkat çekmiş; Türkçülüğün, halkçılıkla siyasete yardımcı olabileceğini belirtmiş ve Türk milletindeki millî felsefeyi işlemek gerektiğini ifâde etmiştir.

SONUÇ:

Türkçülük, Türk târihinin ilk devirlerinde ortaya çıkmıştır. İlk dönemlerdeki romantik-dar kapsamlı Türkçülük, tarihî süreç içinde çeşitli dönüşümlere uğramıştır. Romantik-dar kapsamlı Türkçülük, XIX. yy,dan itibaren, kültürel-ilmî Türkçülüğe ve XX yy’ın ilk çeyreğinde de, siyasî-geniş kapsamlı Türkçülüğe dönüşmüştür.
Bu “Bütün Türkçülük”te Türk Birliği’ni sağlamak amaçlanmış ve bu gaye,”Turancılık” olarak adlandırılmıştır.
Osmanlı İmparatorluğu’nda Türkçülük, azınlıkların bağımsızlaşmaları üzerine, buna bir tepki olarak, yeniden güçlenmiş;Türkoloji çalışmalarının ve imparatorluk dışındaki Türkçü faaliyetlerin etkisiyle gelişmiştir.
Osmanlı aydınları, imparatorluğun kötü durumunu düzeltmek için, XIX asırda çareler aramağa başlamışlardır. Böylece, Osmanlıcılık,İslâmcılık, Türkçülük ve Batıcılık akımları, aydınlar arasında yayılmıştır, Türkçülük ile batıcılık devleti yeniden kurma noktasında ve radikal reformlar yapılması hususunda paralellik gösterdikleri için, bu çare arayışları içice girmişlerdir. Gerilemeyi ve dağılmayı önlemek için yapılan reformlarda, Türkçülüğün, dağılmayı hızlandıracağı yanılgısıyla, Osmanlıcılık ve İslâmcılık ön plânda tutulmuştur.
Bu sebeple, Türkçülük,dildeki yenileşme hareketlerinin dayanak noktası olmuş, ilmî ve kültürel faaliyetlerle sınırlı kalmıştır.
II. Meşrutiyetin ilânından sonra, ilk Türkçü teşkilatlar kurulmaya ve Türkçülük, siyasî bir mahiyet almaya başlamıştır. İttihat ve Terakkî reformlarının çoğu,Türkçülüğün 19.-20.yy.daki teorisyeni olan Ziyâ Gökalp’in etkisiyle,”Türkçü” denilebilecek bir nitelikte yapılmıştır. Türkçülük, Ziyâ Gökalp tarafından sistemleştirilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti de , ilk dönemlerinde, Ziyâ Gökalp’in sistemleştirdiği Türkçülüğü temel alarak, Lâle Devri’nde başlayan yenileşme sürecini devam ettirmiş ve bu zihnî çerçeveye bağlı kalarak, çeşitli reformlar yapmıştır.
Türkçülük siyaseti, yeni teorisyenler tarafından geliştirilip uygulandığı takdirde, Türk Birliği’nin gerçekleştirilmesi ve gelecek asırlara, yeniden “Türk” damgasının vurulması mümkün olacaktır. Tarihî süreç ve dünyadaki “Türk” gerçeği,Türkçülük siyâsetinin eninde sonunda, “Turan” hedefine ulaşacağını göstermektedir. Bu hedefin de gerçekleşmesi, “Her şeyin, Türk’e göre, Türk için ve Türk tarafından” yapılmasıyla mümkündür.

TANRI, TÜRK’Ü KORUSUN!

***

KAYNAKÇA:

AKÇURA, Yusuf, Türkçülük, Toker Yay. İstanbul 1990

AKDAĞ, Mustafa Türkiye’nin İktisadî ve İçtimaî Tarihi, c. II, Ankara 1971

ATSIZ,H. Nihal, Türk Tarihinde Meseleler,Baysan Yay. İstanbul 1992

BERKES, Niyazi, Türkiye’de Çağdaşlaşma,Doğu-Batı Yay., İstanbul 1978

DOĞAN, Mehmet, Kur’ân ve Tarih Önünde Türk’ün Muhasebesi, Ocak yay. Ankara 1992

EROĞLU, Hamza, Atatürk ve Milliyetçilik, Atatürk Araştırma Merkezi Yay. Ankara 1992

GÖKALP, Ziya, Türkçülüğün Esasları, MEB. Yay. İstanbul 1990

HAYIT, Baymirza Sovyetler Birliğin’deki Türklüğün ve İslâmiyet’in Bazı Meseleleri,Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yay. İstanbul 1987

KABAKLI, Ahmet Türk Edebiyatı, c. II, TEV. Yay. İstanbul 1985, s.13

KAFESOĞLU, İbrahim, Türk Millî Kültürü,Boğaziçi Yay. İstanbul 1993

KAFESOĞLU, İbrahim-SARAY,Mehmet, Atatürk İlkeleri ve Dayandığı Temeller, İstanbul 1983

KODAMAN, Bayram, “Osmanlı Siyasi Tarihi 1876-1920”, Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, c. XII, Çağ Yay. İstanbul 1993

LEWİS, Bernard, Modern Türkiye’nin Doğuşu, (çev. Metin Kıratlı), TTK Yay., Ankara 1991

ÖZDEK, Refik Türkler’in Altın Kitabı, C.I, Tercüman Yay. İstanbul 1990

ÖZTUNA, Yılmaz-GÖKDEMİR, Ayvaz, Türkiye’de Askerî Müdahaleler, Tercüman Yay. İstanbul 1987

RÁSONYİ,László Tarihte  Türklük, TKAE. Yay. Ankara 1993

SERTKAYA, O. Fikri“Türk Adı”, Tarihte Türk Devletleri, Ankara 1987

SHAW, Stanford-E.K., Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, c. II, e Yay. İstanbul 1994

TANERİ, Aydın Türk Kavramının Gelişmesi,Ocak Yay. Ankara 1993

TANERİ,Aydın, Türk Devlet Geleneği Dün-Bugün, MEB. Yay. İstanbul 1993

TURAN, Osman, Türk Cihân Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi, Boğaziçi Yay. İstanbul 1993

___________________________________________________________________________

*Açıklama: Öncelikle, ÜLKÜ-YAZ Genel Başkanı’mız Sayın Dr. Hayati BİCE Beyefendi’ye ve saygıdeğer Yönetim Kurulu Üyelerimize, ÜLKÜ-YAZ’ı kurdukları için, teşekkür ediyorum.
1) Bu araştırmamı, Hacettepe Üniversitesi Tarih Bölümü’nde okurken (1992-1996), Seminer Ödevi olarak hazırladım.

2) Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde, Genel Türk Tarihi Anabilim Dalı’nda, Araştırma Görevlisi olarak çalışırken, görev süremin uzatılması için, makâle hâline getirdim .

3)  Bu araştırmam, “TÜRKÇÜLÜĞÜN KISA TARİHİ’NE BİR BAKIŞ” başlığıyla,TÜRK DÜNYASI TARİH DERGİSİ’nin Haziran 1999 tarihli 150 . Sayısı’nda ve ORKUN DERGİSİ’nin, ŞUBAT 2000 tarihli 24. ve MART 2000 tarihli 25. Sayılarında, yayımlanmıştır.
Bu vesileyle, Merhum Prof. Dr. Turan YAZGAN Hoca’mızı ve Merhum Altan DELİORMAN Hoca’mızı,rahmet ve özlemle anıyorum.

4) Ülkücü Hareket’e büyük katkıda bulunacağına inandığım ÜLKÜ-YAZ için, araştırmamın başlığını, TÜRKÇÜLÜĞÜN TARİHİ’NE BİR BAKIŞ (BAŞLANGIÇTAN, 1923’E KADAR) olarak değiştirdim.

5) Başlangıçtan, merhum Ziyâ GÖKALP Bey’in vefâtına kadar geçen süreçteki belli başlı Türkçülük olay ve olgularına temas ettim. Büyük Atatürk Dönemi’ndeki diğer Türkçülük  uygulamaları ile, Büyük Atatürk’ten sonraki sürece,ayrı bir araştırma konusu olduğu için,değinmedim.

6) Bir kaç imlâ ; madde başlığı sıralaması ve kelime düzenlemesi yaptım.Dipnotları çıkararak,genel kaynakçayı sunmayı yeterli gördüm.

ÖMER ARISOY –TARİH ÖĞRETMENİ
SİYÂSET BİLİMİ VE KAMU YÖNETİMİ UZMANI
KOZAN ÜLKÜ OCAKLARI ESKİ BAŞKANI