Timur KOCAOĞLU: KUTADGU BİLİG’DE PİŞMANLIK DUYGUSU

KUTADGU BİLİG’DE

PİŞMANLIK DUYGUSU

Timur Kocaoğlu

 

“Kutadgu Bilig’de Pişmanlık Duygusu I-II”, Türk Dünyası (İstanbul), Cilt 4, Sayı: 16 (1970), s. 20-21; Sayı: 17 (1970), s. 34-38.

 

Bir sanat eserinin değeri sadece neyi anlattığıyla değil, anlatılmak istenileni nasıl sunduğuyla ölçülür. Bu yüzden bazı pendnâme, siyâsetnâme ve felsefi eser yazarları eserlerine canlılık vermek için öğüt ve düşüncelerini ya birer fıkra, küçük hikâye biçiminde (Bostan, Gülistan gibi), ya da sembol (remz) yoluyla (Hayy bin Yekzan, Mantıku’t-Tayr gibi) anlatma usulünü kullanmışlardır. Kelile ve Dimne, Ezop, La Fonten hikâyeleri, Hayy bin Yekzan ve Mantıku’t-Tayr gibi eserlerde hem hikâye hem de sembol vardır. Hikâye yerine diyalog ve hareketlerin ağır bastığı Kutadgu Bilig’de dört sembolik kişi görülür: 1. Adalet’i temsil eden hükümdar Kün-Toğdı; 2. Saadet’i temsil eden vezir Ay-Toldı; 3. Akıl’ı temsil eden vezir Öğdülmiş; 4. Akıbet’i temsil eden derviş Odgurmış. Ayrıca bu kişilerden ilk üçü (Kün-Toldı ve Öğdilmiş) amel’i, Odgurmuş ise iman’ı temsil ederler. Bu yazıda, Kutadgu Bilig’in, başka öğüt verici eserlerden ayrılan özelliği, yani belirli temalarla düşüncelerin nasıl sunulduğu üzerinde durulacaktır.[1]

Kutadgu Bilig’i, ahlak, din, ideal hayat, ideal insan, devlet teşkilatı ve fertlerin toplum içindeki yerleriyle ödevlerini belirtme konularında kuru bir öğüt kitabı olmaktan kurtaran, eserin bütününe hâkim pişmanlık duygusudur. Bu pişmanlık duygusu, boşa harcanmış gençlikten, yaklaşan ölümden ve iman ile âmel arasındaki karşıtlıktan (tezattan) doğuyor. Yusuf Has Hâcib’in başarısı, pişmanlığı trajik bir ruh hali olarak işlemesidir. Bu duygunun doğmasında, Yusuf Has Hâcib’in Kutadgu Bilig’i elli ile altmış yaşları arasında yazmış olmasının kuşkusuz büyük bir etkisi vardır:

365 tegürdi manga elgin elig yaşım

kugu kıldı kuzgun tüsi teg başım

(değdirdi bana elini elli yaşım

kuğu yaptı kuzgun tüyü gibi başımı)

 

366 okır emdi altmış mangar kel tiyü

bosug bolmasa bardım emdi naru

(çağırır şimdi altmış bana gel diye

ecel pususu olmazsa gideceğim şimdi oraya)

 

Yusuf, “Kitabın adını, manasını ve kendisinin ihtiyarlığını söyler” babı ile eserin sonundaki “Gençliğine acıyarak, ihtiyarlığını söyler” ek parçasında gençliğin çok çabuk geçtiğinden yakınır:

6522 isizim yigitlik isizim yigitlik

tuta bilmedim men sini terk kaçıttım

(yaramaz gençliğim yaramaz gençliğim

tutamadım ben seni çabuk kaçırdım)

 

Gençliğin birden bire geçip yerine yaşlılığın gelivermesi eserin kuruluşunda da önemli bir yer tutar. 462 ile 580 numaralı beyitler arasında Ay-Toldı adlı bir genci tanır ve onun hükümdar Kün-Toğdı’nın hizmetine girişini görürüz. 581’den 1044. beyite kadar Kün-Toğdı ile Ay-Toldı arasındaki konuşmalar yer alır. Ay-Toldı 1045. beyitte birdenbire yaşlanır:

1045 tükel buldı Ay-Toldı arzu tilek

kıvı kut karıp yıktı arka yürek

(hepsini bulduğunda Ay-Toldı arzu ve dileklerinin

süreksiz saadet yaşlanarak yıktı arka ve desteklerini)

 

Ay-Toldı’nın oğlu Öğdülmiş de akrabası Odgurmış ile buluştuktan sonra yaşlanır. Kün-Toğdı’nın yaşı belli değildir. Ancak eserin sonlarına doğru yaşlılıktan yakınmaya başlar. Odgurmış ise sahneye çıktığında zaten yaşlıdır. Bu bakımdan Kutadgu Bilig (1069-1070) ile İbni Sina (980-1037)’nın “Hayy bin Yekzan” adlı eseri ve şiirleri arasında benzerlik görülüyor. Faal Akılı temsil eden Hayy bin Yekzan (Uyanıkoğlu diri) da yaşlıdır. İbni Sina kendisini vaktinden önce yaşlı sanmış ve bunu şiirlerinde acı acı anlatmıştır. (Şair Tabîbler, s.26):

“İhtiyarlık sabahı senin sakalına doğdu, sakalını ağarttı.

Ve onun gecesinin karanlığı geldi, çöktü. Artık delikanlılığın hükmü kalmadı…”

 

“Buna ihtiyarlık derler; elbette saça, sakala kır düşecektir.

İstersen saçını, sakalını kes, istersen boya.. İstersen ört.

Sen; gençliğin fidanı yapraklı iken ne kadar mutlu günler geçirmiştin. Elbette bir gün gelip böyle aşağıya inmek ve düşmek olacaktı.”

 

“İhtiyarlık bana korkunç haberler veriyor. Emeller ise beni aldatıyor, avutuyorlar. İnsan avunur, aldanır, Günler ise durmadan geçer ilerler.”

 

“Solan gençlik sana açık surette ölümün geldiğini haber veriyor.

İşte dünya dediğin budur: Kenetlenmesi kırılmak ve yapılması yıkılmak içindir.”

 

İbni Sina’daki pişmanlığın, geçirdiği sıkıntılı hayat, cinsel ilişkilere düşkünlük, çokça çalışma ve gençliğini iyi bir şekilde geçirmemekten ileri geldiği anlaşılıyor. Yusuf Has Hâcib de gençliğini iyi geçirmediğinden pişmandır:

6521 yorıglı bulıt teg yiğitlikni ıdtım

tüpi yil keçer teg tiriglik tükettim

(geçen bulut gibi gençliğimi geçirdim

fırtına eser gibi ömrü tükettim)

 

6530 yıparsıg kara başka kafur aşudum

tolun teg tolu yüz kayuka ilettim

(Misk gibi kara başa kâfur örttüm

dolun ay gibi dolgun yüzü nereye götürdüm)

 

6531 yaruk yaz teg erdim tümen tü çiçeklig

hazanmu tüşüttüm kamugnı kurıttım

(parlak bahar gibi idim rengarenk çiçeklerle dolu

hazana mı uğrattım hepsini kuruttum)

 

6534 kiçiglik keçürdüm yigitlik yitüddüm

künüm çeliledin özümni çökittim

(çocukluğu geçirdim gençliği kaybettim

günümü kararttım kendimi çökerttim)

 

6546 sevinç keçti emgek yime keçgey erdi

yava boldı kün ay ökünçke basıktım

(huzur geçti, zahmet de geçecek idi

heder oldu gün ay, pişmanlığa düştüm)

 

Kutadgu Bilig’in pişmanlıkla yakınan parçalarıyla Hz. Eyub’un şikayetleri arasında uzaktan uzağa bir benzerlik görülebilir. (Eski Ahit, Eyub, Bâb 30):

«…Şerefimi yel gibi kovmaktalar

Ve saadetim bulut gibi geçip gitti»

«Beni yelin üzerine bindirip kaldırıyorsun

Ve fırtına içinde eritip bitirmektesin

Çünkü bilirim beni ölüme Ve bütün yaşayanların

toplanacağı eve götüreceksin

Ben ışık umarken karanlık geldi

yüreğim kaynıyor ve rahatı yok

Düşkünlük günleri karşıma çıktılar

Yaslı gezinmekteyim, güneş yo… »

 

Yalnız Hz. Eyub’daki Tanrıya başkaldıran deyiş Yusuf Has Hâcib’de yoktur.

Kutadgu Bilig’deki kişilerin dördü de pişmandır. Ay-Toldı’nın yaşlanmasıyla başlayan pişmanlık eserin sonuna doğru gittikçe güçlenir. Yusuf Has Hâcib’in kendi yaşlılığından yakındığı parçalar ile eserdeki kişilerin kendi duygularını belirttikleri parçalar hemen hemen aynıdır. Bütün kişiler aynı benzetmeleri ve kelimeleri kullanırlar. Bu parçalarda artık tek bir kişi vardır: O da Yusuf Has Hâcib’in kendisidir. Bu parçalar dışında, Yusuf Has Hâcib’in büyük bir ustalıkla Öğdülmiş’in ruh hallerini imajlar ve sembollerle anlattığı bölümler, Kutadgu Bilig’in en ilgi çekici şiir parçalarıdır. Dikkat edilirse, eserde en çok Öğdülmiş’in hayatı üzerinde durulmuştur. Öğdülmiş’in bir gecelik yaşayışı şöyle tasvir ediliyor:

5668 ilel tip turup çıktı Öğdülmişe

evinge kelip tüşti yazdı koşa

(başüstüne diyerek kalkıp çıktı Öğdülmiş

evine gelerek indi sevinç içinde)

 

5669 ajun kırtışı boldı altun öngi

yaşık za’feran kıldı yakut öngi

     (dünya yüzü altın rengine girdi

     güneş safrana çevirdi yakut rengini)

 

5670 kalık tügdi kaşın tünertti yüzin

tutup badı barça kişiler közin

     (gök çattı kaşlarını, kararttı yüzünü

     tutup bağladı bütün insanların gözünü

 

5671 namaz kıldı yattı töşekke kirip

bir anca udıdı ol anca irip

(namaz kıldı, yattı döşeğe girerek

      biraz uyudu, bir müddet düşündükten sonra)

 

5672 bir anca udıdı bir anca odug

kopa keldi saknu toga keldi tug

      (biraz uyudu, biraz uyanık yattı

      peş peşe düşünceler geldi, tekrar kalktı)

 

5673 töşek koldı yattı udıdı uzun

belinglep odundı özi yalnguzun

      (yummadı bir daha iki gözünü

      ürkerek uyandı kendi kendine)

 

5674 yumulmadı yandru ikile közi

odug yattı saknu irikti özi

     (yummadı bie daha iki gözünü

     uyanık yattı düşüncelerle, yalnız hissetti kendisini)

 

5675 baka kördi öngdün kara kuş togup

kopa keldi yirdin yalın teg bolup

(dikkat etti önce müşteri yıldızı çıkarak

      yükselmeye başladı yerden alev gibi olarak

 

5676 yarudı basa yıldırık adgır bile

tizildi erentir özin belgüle

       (sonra Aygır ve Yıldırık yıldızları parladı

       erentir de katıldı, bunları kendine işaret bil)

 

5677 sükiç koptı örlep kalıkka agıp

ünün sumlıdı suri ‘ibri okıp

      (seher kuşu kalktı göğe doğru yükseldi

      mezamir okır gibi yabancı bir dilde öttü)

 

5678 kötürdi yaşık baktı meşrik tapa

körür ağdı yirdin yokaru kopa

      (kaldırdı başını baktı doğuya doğru

      güneşin yerden koparak yükseldiğini gördü)

 

5679 butıklandı yirde yokaru sıta

kalık mengzi boldı yalın teg ota

      (budaklandı yerden yukarıya doğru mızraklar

       gök yüzü ateş ve haline geldi)

 

5680 sevüg kelçirer teg yarudı ajun

sakınç kısga boldı sevinçler uzun

      (sevgilinin gülümsemesi gibi parladı dünya

      kederler kısa oldu sevinçler uzun)

 

5681 yana turdı yundı namazın kılıp

atın mindi tagka yüz urdı yilip

       (öğdülmiş yerinden kalktı, yıkandı, namazını kıldı

        atına binip koşturarak dağa doğru koyuldu)

 

Yukarıdaki şiir parçasını, sadece gece ve sabahın tasvirlerinden ibaret sanmamalıyız. Yusuf Has Hâcib’in anlatmak istediği, gecenin karanlığı, yıldızların durumu veya sabahın doğuşu değil, Öğdülmiş’in ruh halidir. Öğdülmiş yalnız bu dünya için çalıştığından ve öbür dünyayı boşlamış olduğundan dolayı kendisini suçlu hissetmektedir. Bunun azabını da en çok geceleri duyuyor. Uykusu kaçmıştır; gece boyunca sıkıntıyla dönüp durur ve düşünceler bir türlü yakasını bırakmazlar. Öğdülmiş’in bu huzursuz hali dış dünyaya ait imajlarla açıklanıyor. Gece üzüntünün, sabah ise sevincin sembolüdür. Gökyüzü bir insan yüzü biçiminde tasvir ediliyor. Bunu, çeşitli bölümlerden örnekler alarak daha iyice görebiliriz:

Öğdülmiş’in üzüntülü olduğunu belirten parçalar:

3286 belinglep odundı kötürdi başın

kara zengi kılmış yüzini ışın

(birden silkinerek uyandı, başını kaldırdı

kara zenci yapmıştı gökyüzünü sis)

 

4884 yaşık badı yüzke kara yüz bagı

ajun toldı bütrü kara yir togı

    (güneş yüzüne kara peçe örttü

    dünya toz duman rengiyle doldu)

 

6215 yüzin kizledi yirke rumi kızı

ajun mengzi boldı zengi yüzi

    (yüzünü yere gizledi rumi kızı

    dünyanın rengi oldu bu zenci yüzü)

 

5824 kodı ıdtı kesme yaruk yüz tudı

kalık tul tonı kedti bilin badı

     (zülfünü dağıtıp parlak yüzünü kapadı

     gök dul elbisesini giydi, belini bağladı)

 

Öğdülmiş’in kederlerinin dağılıp sevinç duyması şöyle belirtiliyor:

3288 tuma torku kalkan kötürdi uşın

yaruk yüz küler teg yarudı ajun

    (yüzünü örten ipek kalkan sıyrıldı

    gülen parlak yüz gibi aydınlandı dünya)

 

4967 küle baktı örlep talu kız yüzi

Yarudı bu dünya iri hem kuzı

      (gülerek baktı yükselen güzel kız yüzü

      Işıklara boğuldu dünyanın her tarafı )

 

5680 sevüg külçirer teg yarudı ajun

sakınç kısga boldı sevinçler uzun

     (sevgilinin gülümsemesi gibi parladı dünya

      Kederler kısa oldu sevinçler uzun)

 

Ruh hallerinin dış dünyaya ait imajlarla belirtilmesi ancak modern yazarlarda görülebilir. Yusuf Has Hâcib’in şiir gücü ve büyüklüğü biraz da bu tasvirlerden ileri gelir.

Kutadgu Bilig’de dikkati çeken noktalardan biri de şudur: Yusuf, dünyanın kötü inanlarla dolup taştığından çok yakındığı halde eserine kötülüğün sembolü olacak bir kişi sokmamıştır. Eserdeki kişilerin hepsi iyidir. Ancak, kişilerin dördü de Yusuf’un düşündüğü olgun (mütekamil) insan değildir. Her birisinin eksik bir yanı vadır. Kün togdı (adalet) , Ay-toldı (saadet) ve Öğdülmiş (akıl) bu dünyadaki seçkin insanlardan oldukları halde, yalnız bu dünyaya önem verdiklerinden ideal insan sayılmazlar. Odgurmış (akıbet) ise bu dünyayı boşlayıp öteki dünya (ahiret) için çalıştığından o da yarım insandır. Kişiler kendi eksikliklerinin bilincindedirler. İşte bu sebepten huzursuzluk ve pişmanlık doğuyor. Ancak bu dördünün iyi yanlarını içinde birleştirebilecek, yani amel ile iman arasında bir denge kurabilecek biri olgun insan olabilir. Bu yüzden Kutadgu Bilig’de kişiler kendilerini değil, «yeni değer»leri ortaya koyarlar.

Amel ile iman arasında bir denge kuramadıklarından eserdeki şahısların ruhu bir çatışma içerisindedir. Ne amel imandan, ne de iman amelden daha iyi veya üstündür. Yusuf Has Hâcib ve kişileri bu iki şey (neng) arasında bocalarlar. Alessio Bombaci bu noktayı şöyle açıklıyor:

«Bu Türk manzumesinin tefekkür nesci, dini hissiyatı daima rencide eden bir problemden örülmüştür: iman ile amel arasındaki tezat. Yusuf bu meseleyi ta içinden duyuyor ve antitezi bir taraftan amelin müdafii olan Öğdülmiş, öte yandan iman kahramanı Odgurmış ile şahıslandırıyor. O, herhangi bir neticeye varılamayacağına tamamiyle vakıftır; her iki şahsiyet şüphelerde sallanıyorlar. Şiddetli bir mücadelenin sonunda ikisinden hangisinin daha haklı olduğu sezilmiyor. Tek bir netice şudur ki iki yoldan temayül ve istidatlara uygun olan yol şayanı takiptir » (Fuad Köprülü Armağanı, s.73).

İbni Sina’nın sık sık insan aklının noksanlığı üzerinde durduğu biliniyor (İslamda Felsefe Tarihi, s.96). Belki Bombaci’nin ileri sürdüğü gibi Yusuf’da sentez yapabilecek bir insanın var olabileceğine inanmıyor. Ama bu sonuç bizi Kutadgu Bilig’in esas teminden uzaklaştırır. Yusuf Has Hâcib, kesin kararı ağzıyla söylemiyor ama, çeşitli vesilelerle şunu duyuruyor: İmansız amel boştur. İbni Sina da imanın akıl yanında tamamlayıcı bir görevi olduğunu kabul eder (İslam Düşüncesi, s.280). Yukarıda İbni Sina’nın «Hayy bin Yekzan» adlı eseri ile Kutadgu Bilig arasındaki benzerlik gösterilmişti. Ancak Kutadgu Bilig’in bu eserden ayrıldığı bir yanı vardır: «Hayy bin Yekzan»ın sonuna doğru iki yol açılır; batıya giden madde ve şer, diğeri de doğuya giden maddenin hiç karışamayacağı akla uygun biçimler (formlar) yoludur. Eserdeki kişiler doğuya gider ve ilahi hikmet, ebedi gençlik kaynağına ulaşırlar (İslâmda Felsefe Tarihi, s.101). Kutadgu Bilig’in sonu ise acı ve üzüntüyle biter. Eserin son sayfasını kapattığımızda karşımıza cevaplandırmamız gereken bir soru çıkar: İman ve amelden hangisini seçmeli? Yani Kutadgu Bilig’in bitişi bu soru iledir. Daha doğrusu o bitmez, kafamızın içinde bu soru ile devam eder.

Yusuf Has Hâcib’in hedefinin, eserindeki dört kişi değil bu dört kişinin üstünde bir olgun insan olduğu söylenmişti. Nietzsche (1844-1900) de bu görüşü paylaşır:

«Hedef, her şeyin ona alet olduğu hedefse insanlık değil, insan olan insan, ÜBERMESCH, üstün insan, büyük çapta yaratıcılar, trajik insanlardır.» (Nietzsche ve İnsan, s. 121-122)

Bu bakımdan Kutadgu Bilig’deki pişmanlık, sadece bir yakınma, kuru bir avunma değil, «yeni değerler» yaratma ruhudur. Yusuf Has Hâcib’in yarattığı kişiler acı çeken insanlardır. Acı çekme, bir hesaplaşma ve düşünme sonucudur. Nietzsche acı çeken insana yaratıcı insan diyor ve şöyle ekliyor:

«Her yaratıcı kişi, hep yeni baştan geçmişle ve kendisiyle hesaplaşarak kendi varlık şartlarını, kendi erdemini (faziletini) bulmak, kendi eserini ortaya koymak zorundadır.» (Nietzsche ve İnsan, s.121).

Pişmanlık duygusu, mutasavvıflarda oldukça yaygındır. Şiirlerinde pişmanlıkla yakınmayan tasavvuf şairine rastlamak güçtür. Çünkü pişmanlık bir arınma (tem’izleme) vesilesidir. Hâce Ahmed Yesevi (XI.yy.) bir şiirinde tanrıya şöyle yalvarır: «ilahi batıl işlerdin minga birgil peşimanlıg». Mutasavvıf, pişmanlık duygusunun insanı olgunlaştıracağına inanır. Çünkü bu duygu, kişiyi insan hayatının anlamını tahlil etmeye götürür. Reşid Rahmeti Arat’ın pek haklı olarak öne sürdüğü «Yusuf’un Kutadgu Bilig’i ne gibi saiklerin tesiriyle kaleme almış olduğu» sorusuna sanırım, açıklanmaya çalışılan pişmanlık duygusu ile bunun arkasında gizlenmiş olan olgun insan hedefi iyi bir cevap olabilir. Zaten bu yazının amacı, Kutadgu Bilig’in yazılmasına sebep olan ruh halinden eserin esas probleminin doğduğunu göstermekti.

 

KAYNAKLAR:

Reşit Rahmeti Arat, Kutadgu Bilig I Metin, 1947 İstanbul.

Reşit Rahmeti Arat, Kutadgu Bilig II Tercüme, 1959, Ankara

T.J. de Boer (çev. Yaşar Kutluay), İslamda Felsefe Tarihi, 1960 İstanbul.

Alessio Bombacı, “Kutadgu Bilig hakkında bazı mülahazalar”, Fuad Köprülü Armağanı, 1953 İstanbul; s.65-75.

“Eyub”, Eski Ahit, Kitabı Mukaddes,  1958 İstanbul; s.500-540.

İonna Kuçuradi, Nietzsche ve İnsan, 1967 İstanbul.

Behçet Kurdoğlu, Şair Tabîbler, V. 1967 İstanbul.

Hilmi Ziya Ülken, İslam Düşüncesi, 1946 İstanbul.

 

(Dergiden Yazıya Aktaran: Kübra Çolak / Gözeten: Akartürk Karahan)

[1] Beyitlerin önündeki sayılar beyitlerin Reşit Rahmeti Arat’ın hazırladığı Kutadgu Bilig I . Metin ve II. Tercüme’deki yerlerini gösterir. Beyitlerin Türkiye Türkçesine çevrilmesinde, Reşit Rahmeti Arat’ın Tercümesi’den yararlanmakla birlikte beyitlerdeki kelime sırası göz önünde tutulmuştur.
______________________________________________________________________________________
ATIF: Timur Kocaoğlu, “Kutadgu Bilig’de Pişmanlık Duygusu I-II”, Türk Dünyası (İstanbul), Cilt 4, Sayı: 16 (1970), s. 20-21; Sayı: 17 (1970), s. 34-38.