Gültekin Öztürk: TEKRAR KANDIRILMAYALIM.

TEKRAR KANDIRILMAYALIM
Gültekin Öztürk

Ordular, siyasi bağımsızlığı sağlayan ve sürdüren temel kurumdur. Yani ‘devleti’ hem kuran hem de koruyan temel güçtür. Bu sebepledir ki emperyalistler sahip olmak istedikleri coğrafyanın devletlerini ordusuz kılmak ya da en azından kontrol etmek isterler.

Tarihte ve bugün Türk Milletinin bağımsızlığına göz koyanlar da her zaman ordumuz ile oynamaya çalışmış, onu yıkmaya, bozmaya dönük hain planlar uygulamışlardır. Ancak her seferinde hüsrana uğramışlardır. Ne yazık ki yıkamadıkları, yok edemedikleri ordumuzu masada siyasi açıdan teslim aldıkları devletlerinin kararı ile kısmen de olsa dağıtmış, silahsızlandırmış, bütün direnme araçlarına ve odaklarına el koymuşlardır. Emperyalistler bu yolla Türk Milletini esir edeceklerini zannetmişlerdir ancak başaramamışlardır. Türk Milleti hemen eskisinden daha güçlü bir ordu oluşturmuş ve müstevlilerin hevesini kursağında bırakarak bağımsızlığını sağlayarak devletini yeniden inşa etme başarısını göstermiştir. Çünkü Türkler milli vasfının başında “Ordu-Millet” olması gelir.

Tarih, bağımsızlığı tehlikeye girdiğinde Büyük Türk Milletin bağrından yeni bir ordu çıkararak devletini koruduğunun ya da yenisini kurma iradesini gösterdiğinin örnekleriyle doludur. Bunun son örneği, 1.Dünya Savaşı sonrası yaşanmıştır.

Bizim millet olarak hafızamız çok zayıftır. Atalarımız bu gerçeği bildikleri içindir ki “Türk, bir doysan açlığı düşünmezsin!” diyerek bunu taşa yazmışlar fakat ne yazık ki biz buna rağmen dünü hep unutmuşuz/unutmaktayız.

Bugün yaşamakta olduklarımız vesilesiyle hafızası zayıf olanlara yeniçeri ve sipahi                                             ayaklanmalarını, Mondros Ateşkes Antlaşması’nı, Sevr Antlaşması’nı, yeniden kurarak kazandığımız Türk Kurtuluş Savaşı’nı ve 30 Ağustos 1922 Türk Zaferi’ni hatırlatmak isterim.

Ancak Türk düşmanlarının hafızasının biz göre oldukça kuvvetli olduğunu görmekteyiz. Biz yaşadıklarımızdan ders almıyoruz ama emperyalistler tarihten çok iyi dersler çıkartıyorlar. Düne bakarak, yarının planlamasını çok iyi yapıyorlar. Bu sebeple tarih bizim için bir şarkının tekrarlanan bölümü, onlar için ise bir deney laboratuvarı olmuştur.

Laboratuvarlarındaki deneylerinden elde ettikleri bilgilerle Türk’ün, “Ordu-Millet” anlayışının emperyalist amaçları önündeki en büyük engel olduğunu kavradıklarını görmekteyiz.

Yine üzülerek görmekteyiz ki, emperyalistler hain emellerine kavuşmak için 1950’den bu yana ordumuzu, içinden kemirip çürütmesi için EĞİTİLMİŞ kurtlar yerleştirmeyi başarmışlardır.

Emperyalistler, bu kurtları ile bir yandan orduyu içinden kemirtip, çürütürken, bir yandan da “Ordu-Millet” anlayışını besleyen “Milli Ruhu” öldürmeye çalışmaktadırlar.

ABD VE NATO, bu kurtların YETİŞTİRİLEREK hedef noktalara YERLEŞTİRİLDİĞİ ülke ve kurumdur. ABD ve NATO eğitim programları da bu sinsi kurtlara, devşirme hainlere nasıl çalışacaklarının öğretildiği programlarıdır.

Bugün üzülerek görüyoruz ki bu kurtlardan oldukça fazla bir miktarı kumpas ve yıldırma taktikleriyle milli ordunun en önemli kademelerini ele geçirmişler.

Dışarıdan heybetli bir çınar gibi görünse de ordumuzu içinden çürütmeyi büyük ölçüde başarmışlar. Bu çürüme ordunun en tepedeki komutanı tarafından da kamuoyuna açıkça ifade edilmiştir.

Ey Türk’üm, Türk Milliyetçisiyim diyenler; açın gözlerinizi düne ve bugüne karşılaştırmalı olarak bir bakarak cevaplayınız:

Ne kadar milli değer, kavram, kurum, kural varsa ne hale getirildi söyler misiniz?

23 Nisan Milli Egemenlik Bayramı, 19 Mayıs Gençlik, Spor ve Bağımsızlık Bayramı (!), 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamaları nasıl yapılırdı, nasıl yapılır oldu?

Milli olan ne kaldı, Milli ruhu besleyen kaç damar halen açık?

Ordunun, subay kadrosu, psikolojik durumu, millet nazarındaki itibarı, komuta kademesindeki hiyerarşik yapı ve bu yapı taşlarının birbirine uyumu, saygısı ne durumda?

“İleri Demokrasi”, “Askeri vesayete son verilecek” söylemleri alkışlar arasında YAŞ toplantılarında yaşananlarla ordunun nasıl bir şekle sokulduğunun farkında mısınız?

Şehit cenazelerinde ne yapar, ne söylerdik, şimdi ne yapıyor, ne söylüyoruz? Bunun sebebini açıklayabilir misiniz?

Biz, Türk milliyetçileri, bütün bu yazdıklarım göz önünde dururken ne yapıyoruz?

Dili söyleyenler, kitap yazanlar, gazetelerde köşe yazanlar, Facebook yoldaşları, varsa diyeceğiniz söyleyin. Söyleyin de şu kanayan yüreğim şifa bulsun. Eğer bir cevabınız yoksa da hazırlamanızı istiyor ve bekliyorum.

Üç gün sonra Kara kuvvetlerimizin Mete Han tarafından M.Ö. 209’da kuruluşunun 2225. Yılını kutlayacağımız 30 Ağustos.

Bu tarih aynı zamanda Türkiye Cumhuriyetinin bağımsızlığının da sağlandığı 30 Ağustos Zafer Bayramıdır. Siyasiler, bürokratlar, siz biz kutlama mesajları yayınlıyor, kendinizi ve birbirimizi kandırıyoruz. Bu önemli milli gün kutlamaları geçmişin aksine bugün basit kabul resmi ve resepsiyonlarla ile geçiştirilmektedir.

Buna karşılık sinsi güçler iktidarı da ikna ederek “sivilleştirme, askeri vesayeti kırma, milli iradeyi hakım kılma vs..” adı altında operasyonlarına devam ediyor. Yani korkarım ki bütün bu olanlara, tasfiyelere ve Cumhurbaşkanının kararlı tutumuna rağmen sinsi “KERVAN” yürüyor gibi…

Unutmayalım ki her problemin bir çözümü vardır. Ancak “Kendi, kendini kandırma probleminin” çözümü yoktur!

Dilerim bu kez ben yanılmış olayım…

Yoksa bu sözümde yalan var mı? Türk beyleri, milleti, bunu işitin! Türk milletini toplayıp İl tutacağını burada vurdum. Yanılıp öleceğini yine burada vurdum. Her ne sözüm varsa ebedî taşa vurdum. Ona bakarak bilin.”

Tekrar kandırılmayacağımız mutlu yarınlar….