RUHU ŞAD OLSUN / Gültekin Öztürk’ü kaybettik.

 

 

 

 

 

 

 

ACI KAYBIMIZ

ÜLKÜ-YAZ derneğimizin kurucularından, Yönetim Kurulu üyemiz,
Turan ülkümüzün yılmaz savaşçısı, değerli ülküdaşım Gültekin Öztürk’ü kaybettik.

Kendisine Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve metanet niyâz ederim.

Ruhu şad makamı cennet olsun.

 

Dr. Hayati BİCE
ÜLKÜ-YAZ Genel Başkanı
***
SON YAZILARIN BİRİ:

 

EY TÜRK KENDİNE DÖN !
Gültekin ÖZTÜRK


“Türk! Titre ve kendine dön” çağrısı ile 47 yıl önce çok şükür “Türk” oldum.

Bu çağrıya uyarak daha çocuk denecek bir yaşta Türk Milletini ve devletini tarih sahnesinden silmek maksadıyla emperyalist güçlerin yürüttüğü operasyonlara karşı koyan/direnen “Türk Milliyetçi Hareketinin Mücadele” saflarında yerimi aldım.

1966 yılından bu yana milletimin bekası için Türk Milliyetçilerinin verdiği milli mücadeleye karınca misali katkı vermeye çalışan bir millet sevdalısıyım ben…

Türk Milleti ve Türk devletleri binlerce yıllık tarihleri boyunca yüzlerce kez amansız saldırılara uğramış ve milli kimliklerini/değerlerini/egemenliğini/bağımsızlığını korumak için çok ağır bedeller ödemiştir.

Türk Milliyetçiliği bayrağı altında yerimi aldığım 1966 yılından bugüne kadar okuduklarım, dinlediklerim ve yaptığım araştırmalarım sonunda şu tarihi gerçeği öğrendim;

Tarihin kaydettiği hiçbir millet, Türk Milletinin içindeki hainlere davrandığı gibi hoşgörülü davranmamış ve varlığına kast eden düşmanla işbirliği yapanlara kardeşim diye sarılıp egemenlik sahasında barındırmamıştır.

Ve yine insanlık tarihinde Türk Milletinden başka hiçbir millet, bu kadar çok düşmana ve haine rağmen varlığını koruyup sürdürmeyi başaramamıştır.

İşte böylesine kahraman ve necip bir millete mensup olduğum için bugün gururla “Ne Mutlu ki bana Türk’üm” diye göğsümü gerebiliyorum.

Türk adını yeryüzünden silmek isteyenlerin hain planları dün olduğu gibi bugünde uygulamadadır ve gururla taşıdığım adımı, “Türk kimliğimi” yok etmek için iblis ile işbirliği içindedir.

Bugünkü emperyalist saldırının geçmiştekilerden çok daha vahim ve tehlikeli yönü; Bu kez milletimize zehirli iğneyi vurmak için düşmana yardım ve yataklık yapanların, hatta zehirli iğneyi bizzat yapma görevi üstlenenlerin pek çoğunun Türk kimliğine sahip olan ve Türk Milliyetçisi sıfatı ile tanıtılan hainler olmasıdır.

Tarihte Türk Milletinden başka kendi içinden devşirilmiş hainlerin öncülüğünde yürütülen imha saldırısına uğramış ikinci bir millet yoktur.

Maalesef yaşadıklarımızdan ibret almadığımız için tarih yalnız biz Türkler için tekrar edip durmaktadır.

1975 yılında Kırım Türklerin lideri M. Cemil Kırımlıoğlu özgürlüğü için 303 gün süren açlık grevine başlamıştı.

Ben de o günlerde emperyalistlerin/komünistlerin esareti altında yaşayan milyonlarca Türk’ün şahlanışını hazırlayacak bir kıvılcım olacağı düşüncesiyle Cemiloğlu’nun açlık grevini destekleme kararı almıştım.

“Türklerin uyanış eylemine“ destek kararımı büyük Türk bilim insanı rahmetli hocam Bahattin Ögel’e söylediğimde “Oğlum, önemli olan Türk’üm demek değil, Türk olmak/olabilmektir” demiş ve “Türklüğün manifestosunu, nasıl Türk olunacağını/Türk kalınabileceğini” esaslı bir şekilde anlatmıştı.

Rahmetli Hocam, mükemmel öngörüsüyle bugün yaşadığımız küresel darbeyi görmüş ve 38 yıl önce bunu bana anlatmıştı.

Konuşmasını bitirirken de “Oğlum, Türk’üm demek önemli değil Türk olmak gerek” sözleriyle muhakkak ki bu darbeye hizmet veren içimizdeki hainleri kastetmişti.

Büyük Türk bilgesi Bahattin Ögel Hocam; Mekânın Cennet, ruhun şad olsun!

Bugün hükümet tarafından “akil veya akıl verecek adamlar olarak piyasaya sürülen kapıkulları” keşke bir kez olsun Bahattin Ögel hocamı dinlemiş veya eserlerinden birini olsun okumuş olsalardı.

O büyük bilgeden azıcık nasiplenselerdi de belki bugün bize söyleyecek “ak-il” birkaç kelamları olurdu.

Milletimizi düşman kamplara bölen, sırf iktidarda kalabilmek için bölücülere ve emperyalizme akıl almaz ödünler veren, BOP Eşbaşkanlığı ile İslam dünyasında küresel emperyalizmin politika taşeronluğunu üstlenen AKP hükümetleri 10 yıl 4 aydır iktidardadır.

AKP iktidarının 10 yılda, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bütün iktidar alanlarını küresel güç ve yandaşları ile birlikte nasıl işgal ettiğine tanık oldum.

Türk Milliyetçi Hareketi, AKP politikaları ile başlayan ve milletimizin bekasını tehdit eden bu işgale karşı 11 yıldır fiili/fikri siyasi bir mücadele içindedir.

Ben de 47 yıldır içinde yer aldığım ve mensubu olmaktan onur duyduğum Milliyetçi Hareketin bu mücadelesine 8 yıldan beri yazılarımla da güç vermeye çalışmaktayım.

Cumhuriyetimizin dönüştürülmesi için yapılan bu kürsel darbeye ve milli değerlerimizin birer birer yok edilmesi girişimlerine karşı yürütülen milli direnişe etimle, kemiğimle, dilimle ve kalemimle katkı vermeye çalıştım/çalışıyorum.

Adının önünde, arkasında allı pullu birtakım unvan taşıyanların ikbal ve istikbal kaygısıyla sustukları bir dönemde bir avuç fedakâr Türk aydını gibi ben de hem konuştum hem de yazdım.

Konuşurken fısıldamadım hep yüksek sesle konuştum ve yazarken de eldivenle yazmadım.

“Bay inek” olan isimlerini değiştirip yazılarını “mahir öküz” diye imzalayanlar gibi de yazmadım.

Makalelerime “Bozkurtça, adımla sanımla ve Türkçe Gültekin Öztürk” diye gururla imzamı attım/atıyorum.

Diyeceksiniz ki;

Peki, Türk Milliyetçilerinin bunca çabası/fedakârlığı, hayatlarını hiçe sayarak Allah rızası için millet sevdasıyla ve imkânsızlıklar içinde yürüttükleri milli mücadele, tarihte emsali görülmemiş bu küresel darbeyi/ihaneti/hıyanetleri önleyebildi mi?

Size cevabım şudur;

Yangını söndürmek için karıncanın ateşe taşıdığı su bir damladır ve miktar olarak düşünüldüğünde etkisi yok gibidir.

Ancak karıncanın bir damla su ile ateşi söndürmek için gösterdiği gayret/azim hiç kuşkusuz okyanusu taşıyabilecek olanları harekete geçirecek bir etki yaratacaktır.

Bu sebeple diyorum ki;

Suyumu/ekmeğimi paylaştığım hainler tarafından kundaklanan evimizdeki yangını söndürmek için bir damla bile çok şeydir/çok önemlidir.

Diyeceksiniz ki;

Bugüne kadar binlerce şehit verdik, yüzlerce gazimiz/mağdurumuz/mazlumumuz var, sayısız makale yazdın, söylenmedik söz, konuşmadık mekân bırakmadın, bir değil bin damla taşıdık da sonuç ne oldu?

Sonuç 1360 sene önce Ergenekon’dan çıkarken ne olduysa o oldu ve yine o olacak.

O gün Kürşad Tigin ve 40 yiğidi de Çin içinde bir damladan farksızdı ancak onlar Çin sarayını basmaktan çekinmediler.

Onlar o gün öldüler ama uyuşturulmuş Türk milleti, silkinip kendine geldi ve esaretten kurtulup bağımsızlığını kazanarak bugüne kadar var olmayı başardı.

Bu sonuç ruhunu şeytana satanların dışında okuyan/gören ve duyan her akıl sahibi tarafından bilinmektedir.

On yılda milli varlığımızı/kimliğimizi yok etmek için çok büyük saldırılar yapıldı ve Ülkücüler bunların hepsini kahramanca direnişleri ile durdurmayı başardı.

Ülküdaşlarımın verdiği bu mücadeleyi anlatmaya kalksam yazımın kapasitesi bunun onda birini bile taşımaz.

Yaşadığımız ihanet karşısında nasıl ki dün Kürşad Tigin 40 yiğidiyle “Varlığım Türk varlığına armağan olsun” diyerek ölüme atlamışsa, bugün de başta yüreği yanan Türk Ülkücüleri ve milli şuur sahibi herkes, milletimizin içine düştüğü zilletten doğan acılardan kurtulmak için ölüme kucak açmaktadır.

İçimizi acıtan bu zilletten birkaç örnek vermek isterim;

Bir kilo et 5.5 liradan 26 liraya, bir litre benzin 1.6 liradan 4.7 liraya, bir ekmek 1 liradan 2.3 liraya, 242 milyar dolarlık dış borç 518 milyar dolara çıkmış ve ekonomi kara paraya/küresel sermayeye teslim olmuştur.

AKP Kurultayında PKK hamisi aşiret reisi Barzani “devlet başkanı” gibi ağırlandı yetmezmiş gibi “Türkiye seninle gurur duyuyor” diyerek çılgınca da alkışlanmıştır.

Bütün dünyanın terörist başı olarak tescil ettiği Öcalan, akil adamlar komisyonu kurulsun, PKK’nın geri çekilmesi için TBMM sorumluluk üstlensin, PKK/KCK esirleri derhal serbest bırakılsın diye cezaevinden emirler göndermiş ve bu onur kırıcı durum “İmralı’nın barış mesajı” diye takdim edilmiştir.

Başbakanın emri ile AKP/PKK/KCK’lılardan “Akil adamlar komisyonu” oluşturulmuş ve AKP/BDP koalisyonu marifetiyle TBMM’de meclis araştırma komisyonu kurularak Öcalan’ın istekleri yerine getirilmiştir.

Şeref ve haysiyet yoksunu Saros çocukları “şerefli STK temsilcileri”, hırsızlar/ihale fesatçıları ise istihdam yaratan “saygın iş adamları” diye ödüllendirilmiştir.

Öcalan katiline zafer kazanmış bir komutan gibi mesaj yayınlatılıp miting yaptırılırken, Genelkurmay Başkanı “terör örgütü kurup yöneten terör elebaşı” diye tutuklanmış ve ”Ordumuz terör örgütü, komutanı da terörist başı” ilan edilmiştir.

Teröristler kahraman yapılırken, kahraman komutanlarımız “darbeci-çeteci” olmakla suçlanıp müebbet hapse mahkûm edilmiştir.

“Ne mutlu Türk’üm” demek yerine “Ne mutlu ki Gazzeliyim” diyen küresel başkan “Türkiye seninle/sizinle gurur duyuyor” çığlıkları/alkışları arasında ebedi başkan ilan edilmiş ve bunu yasal hale getirmek için de anayasa teklifi hazırlanmıştır.

Bütün bunlar yetmezmiş gibi şimdi de binlerce kınalı kuzunun katili PKK’lı teröristler, ellerini kollarını sallayarak hem de devletin koruması altında yurtdışına tatile gönderilmektedir.

“Barış gelecek, kan duracak, analar ağlamayacak” diye zafer kutlamaları yaptırılarak teröristlerden “özgürlük savaşçısı siyasi mülteci gerillalar” yaratılmaktadır.

TBMM’de kabul edilen 4.yargı paketi ile PKK/KCK tutukluları serbest bırakılmaya başlanmıştır.

Teröristler “Akil adam ya da kadın” diye maaşa bağlanmış ve bu ihaneti hazmettirmek için milletimizin başına musallat edilmişlerdir.

Bugün için millet polis copu ve/veya yargı sopasıyla sindirilmiş/susturulmuştur.

Türk Hukuku, Türk Milleti, Türk Milliyetçiliği ve milli değerlerimiz açıkça ayaklar altına alınmıştır.

On yılda milletimizin sürüklendiği uçurumu görenler, yapılan ve yapılmakta olan ihaneti söyleyenler/gösterenler tartışmalı delillerle/gizli tanık ifadeleriyle zindanlara atılmıştır.

Her şeye rağmen AKP ve yandaşlarına direnmeye devam edenlere operasyonlar planlanmış, TBMM kürsüsünden verilen emir gereği bağımsız (!) yargı tarafından jet hızıyla fezlekeler düzenlenerek zindana atılmakla tehdit edilmişlerdir.

İçimizde yaşayan, gafillerin, yetersiz muhterislerin/satılmışların/eyyamcıların, akılsız akillerin ve hainlerin bu kadar çokluğu karşısında ne söylenir, ne yazılır diye düşünürken Cicero’nun şu sözlerini hatırladım.

“Bir millet bünyesindeki aptal ve muhterislerle baş edebilir ve birlikte yaşayabilir. Fakat içinde yaşayan satılmış ve hainlerle birlikte yaşayabilmesi imkânsızdır.

Sınırları zorlayan düşmanların silahları/alametleri ve cephesi açıkça görüldüğü için onlardan gelecek tehlikeler önlenebilir.

Fakat hainler açıkça görünmezler. Kurbanları ile aynı dili konuşur, aynı kimlikte görünür ve milletin politik yapısına hâkim olarak her kapıdan serbestçe geçerler.

Bu hainlerin sesi en yüksek hükümet katlarından duyulur ve milletin ruhunu çürütürler.

Milli politikalara her türlü hastalığı bulaştırarak milletin yaşama gücünü elinden alırlar.

Bir katil, bu hainlerden daha az tehlikelidir”

Evet, bilge adam Cicero binlerce yıl öteden özetle böyle diyor.

Ben de yaklaşık 2119 yıl sonra bu sözlere imzamı atıyorum ve “Bir katil bile bunlardan daha az tehlikelidir” diyorum.

Bugün yıllardır katillerden daha tehlikeli olan “bizim gibi görünen, bizimle aynı dili konuşan, etimize ve kemiğimize bürünmüş hainlerle” mücadele ediyoruz.

Gerçi bütün yazdıklarımıza, söylediklerimize ve yaptıklarımıza rağmen bu soysuz haymatlosların ihanetini defetmek bugüne kadar mümkün olamamıştır ama mücadeleden de asla vazgeçilmemiştir.

Türk Milliyetçileri, yıllardır imkânsızlık içinde iç/dış düşmana karşı benzersiz bir özveriyle savaşmış ve savaşmaktadır.

Özetle bugün için olan olmuş, yapılan yapılmış, söylenecek sözler de söylenmiştir.

“Artık et de tuz da kokmuştur”

AKP Hükümeti tarafından gösterilen sopaya rağmen Türk Milliyetçileri/Türk Ülkücüleri hak yolundan dönmemiş ve başımıza gelen bu musibeti savmak için tekrar meydanlara inmiştir.

Büyük Türk Milleti!

Varlığına ve birliğine yönelik bu küresel belaya/darbeye karşı direnen son kale MHP ve Türk Milliyetçileri/Türk Ülkücüleridir.

20 Nisan Cumartesi günü saat 15.oo’de, bir elimizde şehitlerimizin son örtüsü Ay-Yıldızlı Bayrağımız, diğer elimizde Başbuğumuzun emaneti üç hilalli parti bayrağımızla “MHP İzmir Bayrak Mitinginde” buluşalım.

AKP ile yandaşları tarafından “Gâvur İzmir” diye adlandırılan alp-erenler yuvasında öyle bir kucaklaşalım ki bu narkoteröristleri, ruhlarını şeytana satmış hainleri ve katilleri kahramanlaştıran sözde akiller neye uğradıklarını şaşırsınlar.

İzmir’den öyle bir ders verelim ki bir daha hiç kimse Türk’ün kutsal varlığına ve birliğine yan gözle bakamasın.

Ülkücülerin öncülüğünde, al bayrağımızın gölgesine İzmir/Gündoğdu Meydanından bütün cihana Kürşad Tigin, Bilge Kağan, Atatürk, Türkeş” Başbuğlarımız gibi “Ne Mutlu Türk’üm!” diye haykıralım.

Feraset sahibi büyük milletime inanıyorum/güveniyorum ve biliyorum ki çabalarımızın nafile gayretler olmaması ve boşa gitmemesi için meydanlara inmiş olan evlatlarına sahip çıkacaktır.

Cenab-ı Allah’ın yardımı ve milletimizin gayretleriyle bu küresel fitnenin/belanın daha fazla tahribat yapmadan savuşturulacağı günün yaklaştığına imanım tamdır.

Büyük Türk Milleti, sana ve değerlerine aşkla/sadakatle bağlı evlatlarına sahip çık, titre ve kendine dön!

Tanrı Türk’ü korusun, yaşatsın ve yüceltsin!

Gültekin Öztürk/Tarihçi-Yazar