Prof. Dr. Hilmi ÖZDEN: 29 Ekim 1923′deki Vatan

29 Ekim 1923′deki Vatan

Dr.  Hilmi ÖZDEN

Araştırmacı yazar Taylan Sorgun’un yakın tarihimize ışık tutan değerli eserlerinden biri de, “MÜTAREKE DÖNEMİ VE BEKİRAĞA BÖLÜĞÜ” isimli araştırmasıdır.(1) Bu eserinde Atatürk tarafından Cumhuriyet bayramı için niçin 29 Ekim tarihi seçilmiştir? Fahrettin Altay Paşa’nın hatıralarından ve görüşmelerinden yola çıkarak bunun muhteşem sebebini bizlerle paylaşır:

“Anadolu’daki “Büyük İhtilâl Hareketi” “Kaderi kabullenmeyen, ona istediği biçimi veren, ama yine de kaderin de içinde olduğu esatiri bir kuvvete sahip olan sarışın kurda benzeyen Paşa’nın da kaderi” olarak ortaya çıktı…

Yanında “Mefkureye inanmış” insanlar vardı…

Millî Mücadele’nin komutanlarının 15′i Albay, 8′i Paşa rütbesindeydi…

İtilâf Devletleri’nin orduları ile savaşmak, Saray’ın çıkarttırdığı idâm fetvalarına karşı durmak bir tarafa, 3 Haziran 1919′dan 1921 yılı sonlarına kadar tam 17 iç isyanla boğuşuldu…

Ve beş yıl süren bir müthiş mücadelenin sonunda Cumhuriyet’e kadar gelindi.

Büyük İhtilâl devam ediyordu…

1925 yılının Ekim ayında Mustafa Kemal Paşa cephelerden tanıdığı Millî Mücadele’nin Süvari Kolordusu Komutanı sonra Cumhuriyet’in cephe de rütbe alan Paşasını Çankaya’ya davet etti. On bir günlük bir misafirlik yaşandı…

Cumhuriyet’in bütün isimleri Çankaya’da Mustafa Kemal Paşa’nın yanında oluyorlardı…

İşte yine öyle gecelerden birisinde Fahrettin Altay Paşa’nın “hiç bitmeyen meraklarından birisi” de “Bu tarihi tesadüf acaba nereden doğdu?” sorusuydu…

Sıra gelecekti.

Mustafa Kemal Paşa daha Adana’dan ayrılmadan önce sağlam kalabilmiş kuvvetlerini Ankara civarına intikâl ettirmeye çalışmış, sonra 20. Kolordu’nun Ankara’ya naklini gergef dokur gibi dokumuştu. İstanbul’dan Anadolu’ya geçmeden önce Harbiye Nezareti ile son temaslarından birisi Ali Fuat Paşa’nın 20. Kolordusu’nun Ankara’ya tam naklini temin için oldu…

Ekim 1923′de İstanbul’da bazı hâdiseler yaşandı. İstanbul’un yine Payitaht kalması üzerinde münakaşalar başladı. Fakat, Mustafa Kemal Paşa Ankara’yı 20. Kolordu’nun oraya intikalini temin ederken seçmişti bile, nihayet 13 Ekim 1923 günü İsmet Paşa’nın teklifi ile TBMM, “Türkiye Devleti’nin makarr-ı idaresi Ankara şehridir.” şeklindeki kanun maddesini kabul etti. İstanbul’da yine bazı hâdiseler yaşanıyordu.

Mustafa Kemal Paşa birden kararını verdi, 28 Ekim 1923 günü gecesi Çankaya’ya davet ettiği arkadaşlarına ertesi günü Cumhuriyet’in ilân edileceğini söyledi. Kanun layihasını İsmet Paşa ile başbaşa hazırladı…

Sonra mesele Fırka Grubu’nda müzakere edilerek Meclis’e indirildi ve 29 Ekim’i 30 Ekim’e bağlayan gece saat 8.45′de Cumhuriyet ilân edildi…

Arkasından Mustafa Kemal Paşa, Reisicumhur seçildi.

İşte tam iki yıl sonra Fahrettin Altay Paşa Çankaya’daki on bir günlük misa­firliğinin bir gecesinde kafasındaki soruyu ortaya koymadan edemedi.

Mustafa Kemal Paşa’nın yemek masası dağılmıştı, sordu. “Paşam benim dikkati nazarımı bir şey celbetmiştir. Hep düşündüm 30 ekim 1918 günü Mütareke (Mondros) ilân edildi. Adana’daki karargâhınızdan Payitahta verdiğiniz şifreyi hatırlıyorum. Şimdi aradan zaman geçti. Cumhuriyetimizin ilânının 29 Ekim gecesine gelmesi acaba bir tesadüf müdür? Üç gün evvel-beş gün sonra da olabilirdi.”

Mustafa Kemal Paşa bir an durup Fahrettin Altay Paşa’ya bakmıştır. Sonra elini masanın üzerine vurarak:

“-Deyiniz ki bu da tarihten silinmek istenilen bir milletin öcüdür…”

“- Ama bundan hiç söz etmediniz!..”

Övünmek olur, övünmek, benimle beraber mefkureye  inananların, milletin, ordumuzun hakkıdır.”

Mustafa Kemal Paşa övünmeyi sevmezdi… Sözlerini burada kesmiştir…” (s.289-291)

Türk milleti nice savaşlardan sonra dört yıllık bir ölüm kalım mücadelesi vermişti. Ölüm fermanı Mondros’tu. Diriliş destanı ise “Cumhuriyet”. Türk’ün matem günlerinden biri hıçkıran, ağlayan 30 Ekim gününe karşı; Türk milleti ve Ordusu  29 Ekim’de adeta  “zamanı durduruyor” ve “bayram’a” dönüştürüyordu.

***

Peki, birden bire ne oldu da “resmî bayramlar” 2011’de değişti; geleneksel coşkulu bayramlarımıza gölge düşürüldü?Millet o yıl kendince kutlamayı onlarca ilimizde ayakta tutmaya çalıştı.

Yıl şimdi 2012, geçen yılki gölge kaldırılmaya çalışıldı fakat başkent dahil bazı illerimizde gerginlikler yaşandı. Niçin? Yöneticilerden farklı düşünen vatandaşlar mı suçlu? Vatandaşların farklı düşünüp demokratik usuller için de kendince bayram kutlaması mı suç oldu?

Kendini milliyetçi- muhâfazakar olarak tanımlayan bazı arkadaşlarımız da farklı görüşlerdeki insanların değişik mekan ve saatlerdeki bayram kutlamasına kınayarak bakıyor. Bırakalım kendimizi aldatmayı. Esasında bölücü terör örgütü paçavraları ile büyük şehirler başta olmak üzere talan edenleri, Türk bayrağını yırtanları, küçücük çocuklara Molotof attıranları, Mehmetçiği, güvenlik güçlerimizi, bebekleri, masumları şehit edenleri kınamamız gerekir. Hem de yüksek sesle haykırmak gerekiyor. “Aman olay olmasın” diye Türk Devletine yapılan hakaretleri sineye çekeceğiz. Ellerinde Şanlı Türk Bayrağı olanları hırpalayacağız. Her halde “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” sözünden kimse rahatsız olmuyordur (!). Bu ifade daima “Müslüman Türk askeri” olmaktır.

Türk Devletini yönetenler Türk Milletini incitmesinler, her türlü değişik fikre sahip insanlarımızdaki “rahmet”i anlasınlar. Kendilerini eleştirenlerin, kendileri için nimet olduğunu görsünler. Yoksa devletimize de Aziz Türk Milletine de yazık edilir. Küçücük Türk evlatları taş atmadılar (!) mitinglerde,  dedelerinin nenelerinin uğruna şehit oldukları bayrağımızı salladılar. Bu milleti farkında olmadan kutuplaştırmayalım. Aksi halde kutuplaşmalar Milletimizin Millî ve İslamî ölçülerini, ortak değerlerini zamanla parçalar, İrfanımızın kilometre taşlarını oynatmayalım. Onları her türlü ortak değerlerimizle sağlamlaştıralım.

___________________________________________________________________

(1)Taylan Sorgun. Bekir Ağa Bölüğü ve Mütareke Dönemi. Kum Saati Yayınları. 2003.

Hilmi Özden/29. Ekim. 2012