ÖZERK BÖLGELER HUKUKU / Dr. Bahadır Bumin ÖZARSLAN

BİR ÖZERK CUMHURİYET

ÖRNEĞİ OLARAK

NAHÇIVAN

ÖZERK CUMHURİYETİ*

Dr. Bahadır Bumin ÖZARSLAN**

ÖZET

Egemen bir devlet sınırları içinde belirli bir topluluğa idarî düzlemde bazı yetkiler veren özerklik, iç hukuk ve uluslararası hukuk açısından genel olarak uzlaşılmış bir tanıma sahip değildir. Her devletin kendi egemenlik yetkisi kapsamında sınırlarını çizdiği özerklik kavramı, genellikle belirli bir bölgeyle sınırlıdır. Bununla birlikte farklı özerklik türleri de bulunmaktadır.

Özerklik statüsünde, ilgili devletin kendi hukukî düzenlemeleri temel belirleyicidir. Bu yönüyle bakıldığında uluslararası müdahaleye kapalı olan ve bir devletin kendi iradesiyle gerçekleşen bir duruma işaret eder. Bu bildiride, uluslararası hukuk açısından bir özerk cumhuriyet örneği olması münasebetiyle Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti ele alınacak ve özerklik kavramı çerçevesinde değerlendirilecektir.

Anahtar Kelimeler: Özerklik, özerklik türleri, egemenlik, Azerbaycan, Nahçıvan

NAKHCHIVAN AUTONOMOUS REPUBLİC

AS a SAMPLE of an AUTONOMOUS REPUBLİC

ABSTRACT

Autonomy, which gives some administrative competence to a specific community within the borders of a state, doesn’t have a general compromised definition in terms of domestic and international law. The concept of autonomy, which has been determined by every concerned state in the framework of sovereignty, is of limited with a specific region generally. However, there are different types of autonomy.

In the status of autonomy, the basic determiners are the legal provisions of the state at issue. When evaluated from this point of view, it is closed to international intervention and it points out a position, realized by the state’s own intention. In this paper, because of being a sample of autonomous republic, Nakhchivan Autonomus Republic will be evaluated in terms of international law and in the framework of the concept of autonomy.

Key Words: Autonomy, types of autonomy, sovereignty, Azerbaijan, Nakhchivan

GİRİŞ

“Nahçıvan Türk kapısıdır.

Bu hususu nazar-ı itibara alarak elinizden geleni yapınız.”[1]

Son yıllarda Türkiye’de tartışılan meselelerden biri de özerkliktir. Doğrudan doğruya hukuk disiplinini ilgilendiren bir konu olmasına rağmen, Türk kamuoyunda daha çok hukukçular dışında bir tartışma ekseni yaratılmıştır. Özerklik, bir devletin egemenlik yetkisi bağlamında sınırlarını kendi çizdiği hukukî bir kavramdır. Bununla birlikte, konunun hukukî yönü göz ardı edilmekte ve mesele, kısır siyasî çekişmelere malzeme yapılmaktadır.

Azerbaycan Cumhuriyeti ile sınırımızı teşkil eden Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti, Azerbaycan sınırları içinde yer alan ve özerklik statüsüne sahip bir idarî birimdir. Ayrıca Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nin sahip olduğu bu statü, gerek tarihî boyutu gerekse içeriği sebebiyle kendine has bazı özellikler taşımaktadır. Bu sebeple değişik aşamalardan geçerek bu statüye sahip olan Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti, muhtelif yönlerden ele alınmayı gerektirmektedir.

Tebliğde öncelikle özerklik statüsü üzerinde durulacak ve konu, hukukî yönüyle ele alınacaktır. Özerklik kavramının içeriği ve uluslararası hukuktaki karşılığı incelenecek, bu incelemede özerklik türleri de belirtilerek bu kavramın değişik boyutlarına değinilecektir. Tebliğin teorik alt yapısı bu şekilde oluşturulduktan sonra, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nin bugün için sahip olduğu statü ele alınacaktır. Bu kapsamda Gümrü, Moskova ve Kars Antlaşmaları ile oluşturulan bu statünün tarihî boyutunun günümüzdeki somut yansıması, Azerbaycan Cumhuriyeti ve Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Anayasalarında bulunmaktadır. Bu sebeple her iki anayasada, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nin sahip olduğu yetkiler incelenecek ve özerklik statüsünün Azerbaycan iç hukukundaki mevcut durumu tespit edilecektir. Son olarak da Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nin sahip olduğu özerklik statüsü hukukî açıdan değerlendirilecektir.

  1. ÖZERKLİK KAVRAMI

            Özerklik, Türk Dil Kurumu’nun Güncel Türkçe Sözlüğü’nde “Bir topluluğun, bir kuruluşun ayrı bir yasaya bağlı olarak kendi kendini yönetme hakkı, muhtariyet, otonomi, otonomluk ve bir kişinin, bir topluluğun kendi uyacağı yasayı kendisinin koyması” şeklinde tanımlanmıştır[2]. Bilindiği üzere Türkiye Türkçesi’nde daha önce özerklik kavramı yerine muhtariyet” sözcüğü kullanılmıştır. Batı dillerinde ise özerkliğin karşılığı olarak “autonomy” kavramı yer almaktadır ve bu kavram da Türkiye Türkçesi’ne “otonomi” şeklinde girmiştir. Bu üç kelime içinde günümüzde, Türkiye Türkçesi’nde “özerklik” tabiri, daha yaygın olarak kullanılmaktadır.

Batı’daki “autonomy” kelimesi Grekçe’den gelmektedir ve “auto (kendi)” ile “nomos (kanun, kural)” kelimelerinden oluşan bileşik bir sözcüktür. Bir kişinin kendi işlerini kendisinin yapabilme ve kararlarını kendisinin verebilme yetkisi ve kapasitesi, kendi kurallarını belirleyebilmesi veya kendi kendini yönetmesi anlamlarına gelmektedir. Diğer bir ifadeyle yasa yapımında ve kural belirlenmesinde görece bağımsız olma, demektir[3].

Tarihî sürece bakıldığında, özerklik kavramının ilk olarak kendi kanunlarını kendileri yapan insanlardan oluşan Grek şehir devletleri için kullanıldığı görülmektedir. Bu kavram daha sonra gündemden düşmüştür. Rönesans süreciyle birlikte yeniden kullanılmaya başlanmış, kiliselerin Katolik Kilisesi’nden bağımsızlaşması sürecinde yaşanan tartışmalarda yararlanılan bir araç olmuştur. Daha sonraki süreçte, felsefe dünyasında karşımıza çıkan özerklik kavramı Kant, Spinoza, Hobbes, Locke, Rousseau, Hegel gibi düşünürlerin, doğrudan veya dolaylı bir şekilde ele aldığı bir konu olmuştur. Özerklik kavramı daha sonra siyasî bir anlam kazanmaya başlamıştır. Bu bağlamda Raz, Lindley, Berlin, Raz, Dahl, Wolff, Downie, Telfer, Rawls, Habermas ve Nozick gibi konu üzerinde çalışan kişiler eliyle siyasî yönü öne çıkan özerklik kavramı, bu yönüyle muhtelif boyutlara evrilmiş ve değişik sınıflandırmalara konu olmuştur[4].

Özerklik kavramı, tarihî sürece uygun olarak birden çok bilim alanının konusunu teşkil etmektedir. Bu sebeple özerklik, bağlamına göre değişkenlik gösteren bir görünüm sergilemektedir[5]. Psikolojiden teolojiye pek çok disiplinin konusunu oluşturan özerklik, bu kavramın daha çok akla geldiği hukuk veya siyaset bilimi alanları içinde bile farklı anlamlarda kullanılmakta ve yorumlanmaktadır[6]. Bu farklılıkların ortaya çıkmasındaki temel mesele, özerklik kavramının içeriğinde bulunan “kendi kendini yönetme ve kendi kendine düzenleme hakkı”dır. Bu hakkın kapsamı içinde kalan görece bağımsız olma durumu, farklı devlet biçimleri içinde devlet gücünün sınırları ve araçları bakımından değişkenlik göstermektedir. Öte yandan, aşağıda değinilecek olan özerklik türleri de konunun sınırları ve boyutları bakımından başka bir farklılığa yol açmaktadır[7].

Hukukî açıdan bakıldığında özerklik kavramına ait genel kabul görmüş net bir tanım bulunmamaktadır. Bu sebeple herkesin üzerinde mutabık kaldığı, ortak bir statü ve ilkeler belirlemek mümkün değildir[8]. Bununla birlikte konuya çok genel hatlarıyla yaklaşıldığında, özerklik için “egemen bir devlet içinde hükümete ait yetkilerin özel bir biçimde dağıtılması” denebilir[9]. Hukukî dayanak açısından bakıldığında, özerkliğin içeriği ve mahiyeti genellikle iç hukuk eliyle belirlenir. Zaman zaman uluslararası hukuk belgeleri de bu konuda belirleyici olmaktadır[10]. Ayrıca uluslararası teamül hukuku sonucu özerk bir rejim kurulabileceği gibi bahsi geçen düzenlemelerin bileşimi yoluyla da özerklik statüsü tesis edilebilir[11]. Dolayısıyla özerklik kavramı tanımı, yapısı ve kaynağı üzerinde bir uzlaşma olmaması münasebetiyle “somut örneğe göre değişkenlik gösteren” bir mahiyete sahiptir.

  1. ÖZERKLİK TÜRLERİ

Özerklik, tanımı üzerinde uzlaşma olmamasının yanında, sınıflandırılma açısından da farklı yaklaşımların olduğu bir konudur. Bu çalışmada, sınıflandırmaya ilişkin tartışmalar üzerinde durulmayacak; siyasî, kültürel ve idarî özerklik olmak üzere üç özerklik türüne, ana hatlarıyla yer verilecektir.

2.1. Siyasî Özerklik

Siyasî özerklik veya yaygın olarak kullanılan diğer adıyla bölgesel özerklik, özerklik türleri içinde en sık rastlanan türdür. Bu özerklik biçiminde, bir ya da birkaç bölgeye özel bir statü verilir. Genellikle bu bölgede veya bölgelerde yaşayan bir topluluk veya topluluklar da bu vesileyle özel bazı haklara sahip olur. Bununla birlikte özerklik, belirli bir bölgeyle sınırlandırıldığı için yalnızca o bölgede yaşayan özel bir topluluk/topluluklar değil o bölge nüfusunun tamamı da aynı haklardan yararlanır. Ayrıca belirtilmesi gereken bir diğer husus da özerkliğin belirli bir coğrafî sınırlandırması yapıldığı için bölgede yaşayan ve özel haklara sahip olan toplulukların bölge dışında yaşayan mensupları, aynı haklardan yararlanamaz. Zira siyasî özerklik, temelde topluluğa değil bölgeye hasredilmiştir[12]. Dolayısıyla bölge halkına mensup olup bölge dışında yaşayanlar, bu haklardan faydalanamazlar. Doğal olarak bu coğrafî sınır, egemen merkezî devlet tarafından belirlenir.

Siyasî özerklikte özerk bölge vatandaşlarının sahip olduğu haklarla ilgili dikkat çekici bir durum bulunmaktadır. Söz konusu vatandaşlar, özerklik statüsünden kaynaklanan bazı haklara sahip olmanın yanında, o ülkedeki diğer vatandaşlarla da aynı hakları kullanmaktadırlar. Söz gelimi özerk bölge vatandaşları, o bölgenin yasama organının seçiminde oy verme hakkına sahip olduğu gibi merkezî devletin yasama organı için yapılan seçimlere katılma hakkına da sahiptir[13]. Bu durumun tersi ise mümkün değildir. Yani özerk bölge dışında yaşayan vatandaşlar, özerk bölgenin yasama organı için yapılan seçimlere iştirak edemezler. Dolayısıyla özerk bölge vatandaşları, aynı zamanda o ülkenin vatandaşı olmaları münasebetiyle özerk bölge dışındaki vatandaşlarla kıyaslandığında, sahip olduğu haklar bakımından bir ayrıcalık elde etmiş olmaktadırlar.

Siyasî özerklik, bazı temel alanlarda yasa yapma yetkisine sahip olan bir yasama organının, merkezî yönetimden ayrı fakat egemenlik iddiası olmayan ve özerk yasama organının koyduğu yasaları uygulayacak bir yürütme organının bulunduğu sistemdir. Bu sistemde, demokratik seçimlerle belirlenmiş yerel siyasî temsilciler ve yine seçimler yoluyla iktidara gelmiş yerel bir hükümet de yer alır. Siyasî özerklik sisteminde ayrıca belirli bir ölçüde yargı organları da yer alabilir. Bununla birlikte merkezî devlet, egemen güç olarak varlığını korur. Özerk yapı, merkezî devlet tarafından belirlenmiş yetkilere dayanır[14]. Kısacası verilen yetkiler kapsamında, yasama ve yürütme alanında, görece özgür hareket edebilme imkânı bulunmaktadır.

Siyasî özerklikle ilgili bir diğer önemli konu, verilen yetkiler içerisinde kendi kararlarını alabilme ve uygulayabilmedir. Egemen devlet ülkesi içinde bir toprak parçasıyla bağlantılı bir statü olan siyasî özerklikte, egemen devletin rızasıyla yasama, yürütme ve bazı durumlarda sınırlı bir yargı yetkisi verilir. Özerklikle ilgili olarak belirlenmiş bu yetkiler, hukuk kurallarıyla belirlenir ve devletin yapısı içinde yer alan kurumlar eliyle kullanılır. Bu bağlamda, bölge halkı veya siyasî özerklik yetkisi tanınmış topluluk, hukuk kurallarıyla belirlenmiş yetkileri kullanırken “dış müdahale”ye kapalı olmalıdır. Yani ülkenin geri kalan nüfusu, diğer topluluklar ve merkezî hükümet bu statüden kaynaklanan yetkilerin kullanımına müdahil olmamalı; bu yetkiye sahip bölge halkı veya söz konusu topluluk, kendi kararlarını alabilmeli ve uygulayabilmelidir[15].

Siyasî özerklikte en önemli konulardan biri de merkezî makamlarla özerk birim arasında, yetkilerin bölüşülmesidir. Bu sebeple özerk bir rejim kurulduğunda, yetkilerin mümkün olduğunca açık bir şekilde tarif edilmesi ve ayrıştırılmış olması gerekmektedir. Uygulamada derece ve içerik açısından farklılıklar olsa da genellikle kültür, sosyal işler ve ekonomi gibi alanlarda özerk birim; dış ilişkiler ve dış güvenlik konularında merkezî makamlar yetkili olmaktadır[16].

Siyasî özerklikle ilgili önemli bir konu da merkezî hükümet ile özerk birim arasında işbirliğini sağlamak ya da çıkabilecek sorunları çözmektir. Merkezî makamlar ile yerel birimler arasında işbirliği ve koordinasyon, siyasî özerklik statüsünün kabul edildiği devletler bakımından elzemdir. Özellikle yetkilerin içeriğine ve hangi birimin yetki alanı içinde kaldığına yönelik farklı bakış açıları ortaya çıkabilir veya değerlendirmeler yapılabilir. Uygulamada, her iki maksada yönelik olmak üzere, her iki birimin temsilcilerinden oluşan ortak bir organ kurulduğu ya da özel bir usûl kabul edildiği görülmektedir[17].

2.2. Kültürel Özerklik

Kültürel özerklik, merkezî devlet içinde dağınık yaşayan ve etnisite, din, dil, vb açısından farklı topluluklara tanınmış bir statüdür. Bu topluluklar, kültürel farklılıklarını yaşatabilmek amacıyla kendi hukuk kurallarını belirlerler. Bu kurallar, kültürel konularla sınırlıdır. Burada amaç, o grubun kültür dokusunu korumak ve kültürel gelişimini sağlamaktır. Bu amaçla yapılacak hukukî düzenlemeler, o topluluk tarafından belirlenir. Söz konusu düzenlemeler, merkezî devlet mekanizmaları eliyle değil topluluğun özgür iradesiyle tespit edilir[18].

Kültürel özerklik, siyasî özerklikten farklı olarak belirli bir bölgeye değil belirli bir gruba tanınmıştır. Kültürel özerklikte kişilere tanınan haklar, bu kimselerin ilgili kültürel gruba mensup olması sebebiyle tanınmış olan haklardır[19]. Yine bir diğer farklılık da kültürel konular çerçevesinde ve ilgili grup eliyle belirlenecek düzenlemelerin sadece o gruba uygulanabilmesidir. Merkezî devlet, bu düzenlemeleri kendisi belirleyemez ve o grup eliyle tespit edilmiş düzenlemeleri devre dışı bırakamaz. Buradaki tek kayıt, yapılacak düzenlemelerin o gruba tanınan yetki sınırları içinde olmasıdır. Yetki aşımı olması hâlinde, merkezî devlet, bu düzenlemeleri geçersiz kılabilir[20]. Kültürel özerklik kapsamına giren konular merkezî devlet eliyle belirlenirken bu konularla ilgili karar alma yetkisi, bahsi geçen kültürel gruba aittir.

Kültürel özerklikte söz konusu topluluk tarafından kuralların belirlenmesi, o topluluğa ait kurumlar tarafından yerine getirilir. Bu kurumlar, o topluluk tarafından özgür seçimlerle belirlenmiş kültürel kurumlar olmalıdır. Bu kurumlarla ilgili önemli bir husus da kurumların, o topluluğun bütün üyelerini temsil etme kapasitesine sahip olmasıdır. Genel kültürel konular bu kapsama girmektedir. Bunlar içinde eğitim, iletişim ve medya, ulusal sembollerin kullanılması, tarihî eserlerin korunması, geleneklerin ve göreneklerin idamesi, yer adlarının verilmesi gibi konular kültürel özerklik çerçevesinde öne çıkmaktadır[21]. Dolayısıyla kültürel özerklikte karar alma yetkisinin kullanılması, bir karışıklığa yol açmaması bakımından kültürel topluluğa ait kurumlara bırakılmaktadır. Burada önemli olan husus, ilgili kurumların kültürel grubu temsil edebilir niteliğe sahip ve meşru olmasıdır.

2.3. İdarî Özerklik

İdarî özerklik ise egemen devletin kullandığı bir yönetim aracıdır ve “yerinden yönetim” kavramının karşılığıdır[22]. Topluma sunulacak bazı idarî hizmetlerin merkezî devlet teşkilatı dışında, kamu tüzel kişileri tarafından yerine getirilmesi anlamına gelmektedir. Bu kamu tüzel kişileri, merkezî idare teşkilatı içinde yer almaz ve yine merkezî idare hiyerarşisi dışındadırlar[23]. Atay’a göre bu ilke, merkezî idare dışında yer alan ve ayrı bir tüzel kişiliğe sahip kamu tüzel kişilerinin kamu hizmetlerini yürütmesi demektir. Söz konusu kamu tüzel kişileri ile merkezî idare arasındaki hiyerarşik ilişki, basit bir denetim ve gözetim ilişkisine dönüştürülerek kaldırılmıştır[24].

İdarî özerklikte, seçilmiş yerel kurumlar bazı idarî yetkilere sahiptir[25]. Yürütme organına ait olan bu idarî yetkiler, merkezî hükümet tarafından mahallî alt birimlere devredilmiştir[26]. Buradaki devir, kamu hizmetlerinin yürütülmesi yöntemine ilişkindir. Devlete ait yetkilerin bölünmesi ve devri söz konusu değildir zira bu tip bir yetki bölünmesi, devletin niteliğinde bir değişime yol açar. Oysa idarî özerklik üniter devlet yapısı içinde yer alan ve devlet yapısı içinde idarî teşkilatlanmayla ilgili bir ilkedir. Dolayısıyla bu ilke, federalizm anlamına gelmez[27].

İdarî özerklik, sınırlı şekilde düzenleme yapma yetkisini içerir. Bununla birlikte bu yetki, yasama yetkisi değildir[28]. Anayasada esasları belirlenmiş, sınırları ve içeriği merkezî hükümet tarafından çizilmiş bir alanda, idarî birimlere aktarılmış yürütmeye ait yetkilerin kullanıldığı bir zemindir[29]. İdarî özerklikte kamu hizmetlerinin sunulması bakımından karar alma ve uygulama yetkisi de özerklik yetkisine sahip kuruluşlara bırakılmıştır[30].

İdarî özerklik kavramı, coğrafî bir temele dayanıyor gibi gözükse de aslında, “hizmet”i ve “faaliyet türü”nü esas alan uygulamaları kapsar. Bu bağlamda, “yer yönünden” ve “hizmet yönünden” olmak üzere ikiye ayrılır. Yer yönünden yerinden yönetim, insanların bir toplum olarak yaşamaya başlamalarından kaynaklanan müşterek sorunların çözümü mecburiyetinden doğmuştur[31]. Bu yönüyle kavram, sosyolojik bir gerçeklik olarak ortaya çıkmış yerel topluluklara tüzel kişilik kazandırılması ve bu toplulukların ortak ihtiyaçlarının giderilmesi amacıyla örgütlenmiş idarî birimler eliyle hizmetlerin yerine getirilmesi anlamına gelmektedir. Köyler ve belediyeler, tipik örneklerdir[32]. Merkezî idare dışındaki bu birimler ve bu birimlerin organları, coğrafî kıstas esas alınarak yetkilerin verildiği tüzel kişiliklerdir[33].

Hizmet yönünden yerinden yönetim ise zaman açısından bakıldığında, yer yönünden yerinden yönetim usûlüne göre çok daha sonra ortaya çıkmış bir yönetim biçimidir. Devletin üstlendiği hizmetlerin artmasıyla ve çeşitlenmesiyle birlikte gündeme gelmiştir[34]. Bugün için bu kavram, özelliği gereği merkezî idare tarafından yerine getirilmesi güç veya imkânsız olan hizmetlerin ayrı bir tüzel kişilik eliyle yerine getirilmesini içerir. Üniversiteler ve kamu iktisadî teşekkülleri, bu gruba giren kamu kurumlarıdır[35]. Bu tüzel kişiliklerin yetkileri, belirli bir alanla sınırlıdır ve organları eliyle o alandaki kamu hizmetlerinin yönetimini ve yürütülmesini gerçekleştirirler[36].

  1. ULUSLARARASI HUKUKTA ÖZERKLİK

Uluslararası hukukta da genel kabul görmüş bir özerklik tanımı yoktur. Bu sebeple özerkliğin çerçevesini kesin bir şekilde belirlemek mümkün değildir. Yine uluslararası hukuk açısından konuya yaklaşıldığında, bir uluslararası hukuk ilkesi olarak özerkliğin varlığı da tartışmalıdır ve bu yönde, herhangi bir uzlaşma söz konusu değildir[37]. Bu durum, devletler açısından bir fırsat yaratmış ve özerklik, devletlerin kendi iç politikaları çerçevesinde yaptıkları değerlendirmeyle egemenlik yetkisi kapsamında kullandıkları ya da kullanmadıkları bir statü niteliği kazanmıştır.

Özerkliğin uluslararası hukuk çerçevesi içindeki belirsiz durumu, devletler için özgür bir alan yaratmıştır. Bu bağlamda hiçbir devlet, kendi ülkesi içinde özerk bir bölge oluşturmaya veya özerklik statüsü vermeye zorlanamaz. Hiçbir devletin böyle bir yükümlülüğü yoktur. Dolayısıyla özerklik, uluslararası hukukun bir yükümlülüğü olmaması sebebiyle genellikle bir devletin iç hukukundan doğar ve bu statünün ihlâl edilmesi hâlinde de sorun, iç hukuk eliyle çözümlenir. Bununla birlikte bu statü, uluslararası bir antlaşma yoluyla düzenlenmiş ve antlaşmadaki yükümlülükler ihlâl edilmişse sorun, antlaşma hükümlerine göre giderilir[38]. Öte yandan, bir devletin tanıdığı özerkliğin de asgari ve/veya azami sınırı olmaz. Bu düzenleme de yine bir devletin kendi egemenlik alanı içinde değerlendirilmekte, statünün çerçevesinin çizilmesinde devlet tek belirleyici olmaktadır.

Uluslararası hukukta özerklik kavramının geçmişi, Milletler Cemiyeti (MC) dönemine uzanmaktadır. Azınlık hakları ve kendi kaderini tayin etme hakkı çerçevesinde, MC döneminde özerklik kavramı kullanılmış ancak devlet egemenliği ilkesine bağlı kalınmıştır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Milletler Cemiyeti’nin Birleşmiş Milletlere (BM) dönüşmesiyle birlikte bu kavram tekrar gündeme gelmiştir. Bununla birlikte özerklik, BM’nin kuruluş antlaşmasında yer almamıştır. BM çerçevesinde ilk düzenleme, Medeni ve Siyasî Haklar Sözleşmesi (MSHS)’dir[39]. MSHS’nin 1. ve 27. maddeleri, özerklik kavramıyla ilgilidir. 1. maddedeki kendi kaderini tayin hakkı ile 27. maddedeki kültür, din ve dil ile ilgili yararlanma hakkı, özerklikle ilişkilendirilmektedir[40]. Bununla birlikte bu bakış açısı, uluslararası toplumda yeterince güçlü bir desteğe sahip değildir[41]. Ayrıca BM bünyesinde, “özerkliğin bir hak olarak tanınması” girişimleri ise üye devletlerin büyük çoğunluğu tarafından reddedilmiştir. Öte yandan Uluslararası Adalet Divanı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa Topluluğu Adalet Divanı gibi uluslararası yargı organları nezdinde, özerklik statüsü belirli rollere sahip olsa da özerklikle ilgili belirli bir tanıma ve usûle rastlanmamaktadır. Dolayısıyla uluslararası toplumda, özerkliğin bir hak olarak tanınması söz konusu değildir zira devletler, sınırları belirsiz bir hakkın egemenlik yetkilerini zedeleyebileceği eğilimindedirler[42].

  1. NAHÇIVAN ÖZERK CUMHURİYETİ’NİN STATÜSÜ

Azerbaycan Devleti sınırları içinde yer alan Nahçıvan bölgesi, Türkiye’nin yanı sıra İran ve Ermenistan ile sınırı olan bir toprak parçasıdır. Nahçıvan, Azerbaycan içinde yer alan on iktisadî bölgeden biridir. Yüzölçümü, 5502 km2’dir. Bilindiği üzere Nahçıvan, tipik bir eksklav[43] özelliği göstermektedir. Diğer bir deyişle hukuken sınırları içinde yer aldığı Azerbaycan ile fizikî olarak bağlantısı olmayan bir bölgedir.[44].  

Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nin bugün için sahip olduğu statü, özerk cumhuriyet statüsüdür. Bu statü, tarihî bir boyuta sahip olup 1920 Gümrü, 1921 Moskova ve 1921 Kars Antlaşmaları neticesinde ortaya çıkmıştır. Günümüzde, tarihî temellerinden hareketle Azerbaycan iç hukuku tarafından çerçevesi belirlenmiş olan bu statü, Azerbaycan Devleti Anayasası ile Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Anayasası’nda yer almaktadır. Aşağıda bu statü, gerek tarihî boyutu gerekse günümüzdeki durumu itibarıyla ele alınacaktır.

4.1. Statünün Ortaya Çıkışı

            Nahçıvan Bölgesi’nin günümüzdeki statüsü, bahsedildiği gibi tarihî bir boyuta sahiptir ve bazı uluslararası antlaşmalarla ortaya çıkmıştır. Bu antlaşmalardan ilki, Gümrü Antlaşması’dır. Antlaşmanın ortaya çıkışı, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Hükümeti ile Ermenistan arasında yaşanan silahlı çatışmadır. Haziran 1920’de Ermeni çetelerinin başlattığı saldırı üzerine diplomatik yollar denenmiş ancak bir sonuç alınamamıştır. Bunun üzerine TBMM Hükümeti, karşılık vermiş ve Kazım Paşa (Karabekir)’nın Eylül 1920’de başlattığı karşı saldırıyla Ermenistan zor duruma düşmüştür[45]. Ermenilerin Şark cephesi Kumandanlığı’na mütareke yapma teklifi, Türk tarafınca kabul edilmiş ve 25 Kasım 1920’de Ermeni yetkililer ile Kazım Paşa arasında görüşmeler başlamıştır. Taraflar arasındaki görüşmeler 2 Aralık günü sona ermiş ve 2 Aralık’ı 3 Aralık’a bağlayan gece, Gümrü Antlaşması imzalanmıştır[46]. Antlaşmanın 2. maddesi, Nahçıvan’ın sınırlarıyla ve statüsüyle alakalıdır[47]. Buna göre Nahçıvan, daha sonra yapılacak bir halkoylamasına kadar Türkiye’nin koruyuculuğunda bir yerel yönetim olarak kalacaktır. Bu yönetim biçimine, Ermenistan kesinlikle müdahil olamayacaktır.

Gümrü Antlaşması, TBMM Hükümeti’nin imzaladığı ilk antlaşmadır. Bu antlaşma, Kafkasya’daki gelişmeler sebebiyle Ermenistan tarafından onaylanamamış ve yürürlüğe girememiştir. Zira Kızılordu’nun baskısıyla Gürcistan’dan ve Azerbaycan’dan sonra Ermenistan’da da Bolşevikler iktidarı ele geçirmiş ve Ermenistan, Sovyetler Birliği’ne bağlı bir sosyalist cumhuriyete dönüşmüştür[48]. Bu gelişmeler sebebiyle Sovyetler Birliği, Gümrü Antlaşması’nı feshetmek istemiştir. TBMM Hükümeti ise antlaşmanın devam etmesinden yana bir tavır takınmıştır. Yapılan müzakereler neticesinde, 18 Mart 1921’de Moskova Antlaşması imzalanmıştır[49]. Moskova Antlaşması’nda Nahçıvan’ın statüsüyle ilgili bir düzenleme de bulunmaktadır. Moskova Antlaşması’nın 3. maddesine göre Nahçıvan, koruyuculuk hakkı hiçbir devlete bırakılmamak kaydıyla Azerbaycan’ın uhdesinde kalacaktır ve Azerbaycan, özerk bir bölge[50] oluşturacaktır.

Moskova Antlaşması’nın Nahçıvan ile ilgili 3. maddesine bakıldığında, Gümrü Antlaşması’nda Nahçıvan için belirlenen sınırların korunduğu görülmektedir. Öte yandan Nahçıvan, Türkiye’nin himayesinden çıkmış ancak Azerbaycan’a bırakılmıştır[51]. Maddede dikkat çeken hususlardan bir diğeri, Nahçıvan’ın Azerbaycan’a bırakılmasının şarta bağlanmış olmasıdır ki Azerbaycan, bu konuda yükümlülük altına girmektedir. Yani Nahçıvan, bir başka devletin koruyuculuğuna terk edilmemek kaydıyla Azerbaycan’ın uhdesindedir. Bir başka husus da Nahçıvan’ın özerk bir bölge olmasıdır. Azerbaycan’ın egemenliği altında oluşturulacak bu statü, Azerbaycan sınırları içinde yer alacak olan Nahçıvan’ın idaresinin kendine has bir özellik taşıyacağını göstermektedir.

Nahçıvan’ın bugünkü statüsüyle ilgili son uluslararası antlaşma ise 13 Ekim 1921 tarihinde imzalanan Kars Antlaşması’dır[52]. Moskova Antlaşması’nın 15. maddesine göre Moskova Antlaşması’nda Güney Kafkasya Cumhuriyetlerine ilişkin hükümlerin Türkiye ile bu devletler arasında yapılacak antlaşmalarda uyulmasını zorunlu kılmak için Sovyetler Birliği, bu devletler nezdinde gerekli girişimlerde bulunmayı taahhüt etmiştir. Bu maddeyle Sovyetler Birliği, açıkça zikredilmese de Gümrü Antlaşması’nı hükümsüz hâle getirmiştir zira Moskova Antlaşması hükümlerinin kabulünü sağlamayı kendisi üstlenmiştir. Kars Antlaşması da bu bağlamda gündeme gelmiştir. Ayrıca Türk tarafı, Rusların yaptığı Azerbaycan’ın, Gürcistan’ın ve Ermenistan’ın Moskova Antlaşması’na katılması teklifini reddetmişti. Dolayısıyla Kars Antlaşması bir anlamda, Rusların yaptığı bu teklifin reddi üzerine ortaya çıkan Moskova Antlaşması’nın 15. maddesindeki hükmün gereğinin yerine getirilmesidir[53]. Zaten TBMM Hükümeti de sınırdaş olduğu Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan ile doğu sınırlarıyla ilgili olarak ayrı bir antlaşma yapma arzusundaydı. Zira Türkiye’nin özellikle Ermenistan ile sınır sorunları vardı ve her ne kadar Sovyetler Birliği ile Moskova Antlaşması imzalanmış olsa da konunun sınırdaş devletlerle de kayıt altına alınması istenmekteydi[54].

TBMM Hükümeti, Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan arasında imzalanan ve Sovyetler Birliği temsilcisinin de katıldığı Kars Antlaşması’nın 5. maddesinde, Nahçıvan’ın statüsüyle ilgili bir hüküm bulunmaktadır. Yukarıda bahsedilen ve değerlendirilen Moskova Antlaşması’nın 3. maddesinde yer alan hükümleri büyük ölçüde barındıran bu maddeye göre Nahçıvan’ın Azerbaycan’ın koruyuculuğunda özerk bir bölge[55] olması kararlaştırılmıştır. Farklılık, Nahçıvan’ın sınırlarıyla alakalıdır. Nahçıvan’ın sınırları, Gümrü ve Moskova Antlaşmalarına nazaran küçülmüştür. Bununla birlikte Ermenistan’ın Nahçıvan’ı, Azerbaycan toprağı olarak kabul etmesi, bu antlaşma bakımından önemli bir kazanım olarak dikkat çekmektedir[56]. Antlaşmanın diğer hükümleri Moskova Antlaşması ile kıyaslandığında, ortaya çok büyük oranda benzerlik ortaya çıkmaktadır. Her ne kadar Sovyetler Birliği ile imzalanan Moskova Antlaşması, rejim değişikliği sebebiyle Güney Kafkasya Cumhuriyetlerini kapsasa ve Kars Antlaşması, bu yönüyle yeni bir hukukî güvence getirmese de tarihî gerçeklerin bir kez daha yazılı hâle getirilip diğer taraflarca da kabulü, büyük bir önem taşımaktadır[57]. Nitekim Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında, Güney Kafkasya’da bağımsızlığını yeniden kazanan bu devletlerle ilişkilerde, Türkiye ve Azerbaycan açısından Kars Antlaşması önemli bir araç olmuştur. Bu da göstermektedir ki zamanında kayıt altına alınan ve taahhüt edilen hususlar, devletlerin geleceğini önemli oranda etkilemektedir.

Her üç antlaşma değerlendirildiğinde, ortaya şöyle bir tablo çıkmaktadır. Moskova Antlaşması’nın 3. maddesiyle Kars Antlaşması’nın 5. maddesi, özünde birbirinin muadilidir. Bu maddeler çerçevesinde, Nahçıvan’da TBMM Hükümeti’nin himayesi sona ermiş ancak bölge, Azerbaycan sınırları içinde kalmıştır. Bununla birlikte Azerbaycan, Nahçıvan’ın himayesini üçüncü bir devlete bırakmama yükümlülüğü altına girmiştir. Öte yandan Nahçıvan, özerk bir bölge haline gelmiştir. Dolayısıyla Azerbaycan sınırları içinde özerk bir bölge niteliği kazanan Nahçıvan, Azerbaycan’daki merkezî hükümetle ilişkilerinde, diğer idarî birimlere göre farklılık taşıyacaktır. Nahçıvan’a özerk bölge statüsü verilmekle birlikte bu statünün çerçevesi belirlenmemiştir. Bu durumda, özerkliğin sınırları Azerbaycan tarafından belirlenecektir.

Gümrü, Moskova ve Kars Antlaşmalarıyla belirlenen statü birlikte değerlendirildiğinde, Gümrü Antlaşması’nda düzenlenmiş olan Nahçıvan ile ilgili hükümler, Moskova ve Kars Antlaşmaları ile ortadan kalkmış olmaktadır.  Bununla birlikte Moskova ve Kars Antlaşmaları ile belirlenen statünün ortadan kalkması durumunda, bir önceki hüküm yani Gümrü Antlaşması devreye girecektir. Böylesi bir durumda, Gümrü Antlaşması’nın 2. maddesine göre Nahçıvan’da bir halk oylaması yapılacak ve Nahçıvan’ın statüsü, bu halk oylamasının sonucuna göre belirlenecektir. Yine aynı maddeye göre bahsi geçen halk oylaması gerçekleşene kadar Nahçıvan, Türkiye’nin himayesi altına girecektir. Dolayısıyla Nahçıvan’da Azerbaycan’ın hükümranlık hakkını kaybetmesi durumunda ve/veya Moskova ile Kars Antlaşmalarında belirlenen statünün değişmesi halinde, gerçekleştirilecek halk oylamasına kadar Türkiye’nin Nahçıvan üzerinde himaye hakkı olacaktır.

4.2. Statünün Mevcut Durumu

Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nin bugünkü statüsünün diğer önemli bir ayağı da Azerbaycan iç hukukudur. Tarihî temellere dayanan ve yukarıda ele alınan bu statünün çerçevesi, Azerbaycan Anayasası ve Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Anayasası tarafından belirlenmiştir. Aşağıda her iki düzenlemeye de yer verilecektir.

4.2.1. Azerbaycan Anayasası

Azerbaycan Anayasası’nın 134.-141. maddeleri, “Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti” başlığı altında,  Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nin statüsünü ve Azerbaycan iç hukukundaki yerini düzenlemektedir[58]. 134. maddeye göre Azerbaycan Cumhuriyeti’nin ayrılmaz bir parçası olan Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti, Azerbaycan Cumhuriyeti’ne bağlı özerk bir devlettir ve statüsü de Azerbaycan Anayasası ile belirlenmiştir. Aynı maddenin 5. fıkrasında belirtilen bir diğer husus ise Azerbaycan Anayasası’nın, kanunlarının, Azerbaycan Cumhurbaşkanı fermanlarının ve Azerbaycan Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu kararlarının Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti ülkesinde de bağlayıcı bir nitelik taşımasıdır. Aynı şekilde Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nin kabul ettiği anayasa, yasa ve kararlar da fıkrada bahsi geçen düzenlemelere aykırılık teşkil edemez. Bu hükümlerin doğal bir sonucu niteliğindeki 6. fıkrada da Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Anayasası’nın Azerbaycan Cumhurbaşkanı eliyle Azerbaycan Millî Meclisi’ne sunulacağı ve anayasa kanunu ile onaylanacağı ifade edilmiştir.

Azerbaycan Anayasası’na göre Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nde kuvvetler ayrılığı sistemi vardır. 135. maddeye göre Âli Meclis, Bakanlar Kurulu ve mahkemelerden oluşan yasama-yürütme-yargı düzeni içinde, bahsi geçen organlar, kendi yetki alanı içinde bağımsızdırlar. Yasama organı olan Âli Meclis, 137. maddede belirtildiği üzere 45 üyeden oluşur ve görev süresi 5 yıldır. Âli Meclis, Âli Meclis Başkanı’nın ve onun yardımcılarını seçer. Azerbaycan Anayasası’nın 137. maddesine göre Âli Meclis Başkanı yüksek görevli kişidir yani Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti içinde en yetkili makamın sahibidir.

Azerbaycan Anayasası’nın 148. maddesine göre yasama sistemi, Azerbaycan yasama sistemine uygun olmak zorunda olan Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Âli Meclisi’nin yasama yetkileri, 138. maddede sıralanmıştır. Maddeye göre Âli Meclis seçimler, vergiler, ekonomik gelişme politikası, sosyal güvenlik, çevrenin korunması, turizm, sağlık, bilim ve kültür alanlarında kanun yapma yetkisine sahiptir. Ayrıca 139. maddede belirtilen Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Âli Meclisi’nin çalışma düzeni, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nin bütçesinin onaylanması, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nin ekonomik ve sosyal programlarının onaylanması, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Başbakanı’nın göreve atanması ve görevden alınması, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu’nun onaylanması ve Bakanlar Kurulu’na güvenoyu verilmesi konularında karar alma yetkisi de yine Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Âli Meclis’e aittir. Temel yetkileri bu şekilde belirlenmiş olan Âli Meclis’in bir diğer yetkisi de Azerbaycan Anayasası’nın 96. maddesine göre Azerbaycan Millî Meclisi’ne kanun teklifi sunma yetkisidir. Maddeye göre bu teklif, 2 ay içinde oylanır. Eğer teklifin, acil bir nitelik taşıdığı ilân edilmişse bu süre, 20 gündür.

  1. madde, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nin yürütme organı olan Bakanlar Kurulu’nu düzenlemektedir. Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Başbakanı’nın önerisi üzerine Âli Meclis tarafından onaylanan Bakanlar Kurulu’nun başı Başbakan’dır. Başbakan ise Azerbaycan Cumhurbaşkanı’nın önerisi üzerine Âli Meclis tarafından atanır. Bakanlar Kurulu bütçeyi hazırlar, Âli Meclis’in onayına sunar ve bütçe harcamalarını gerçekleştirir. Ekonomik programların ve sosyal politikaların hayata geçirilmesini temin etmekle yetkili olan Bakanlar Kurulu, Azerbaycan Cumhurbaşkanı tarafından kurulun yetki alanı içine bırakılan konularda da karar alabilir.

Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nin yargı organlarıyla ilgili bir düzenlemenin bulunmadığı Azerbaycan Anayasası’nda, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti ile ilgili bu kısımdaki son madde olan 141. maddede ise yerel yürütme organları düzenlenmiştir. Buna göre yerel yürütme organlarının başkanları, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Âli Meclis Başkanı’nın önerisi üzerine Azerbaycan Cumhurbaşkanı tarafından atanır.

4.2.2. Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Anayasası

Azerbaycan Cumhuriyeti Anayasası’nın 134. maddesinin 5. fıkrası gereğince Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Anayasası, Azerbaycan Anayasası hükümlerine uygun olarak hazırlanmıştır[59]. Azerbaycan Anayasası’nda Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’ne tanınan statü çerçevesinde hazırlanan Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Anayasası’nda özerklik statüsü, belirleyici hukuk kuralı olan Azerbaycan Anayasası çerçevesinde daha da somutlaştırılmış ve ayrıntılandırılmıştır. Aşağıda, bu statü ele alınacak ancak Azerbaycan Anayasası’nda belirtilen hükümler tekrarlanmayacak, sadece Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Anayasası’nda dikkat çeken düzenlemelere yer verilecektir.

Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Anayasası’nın Giriş kısmında ve 1. maddede, Azerbaycan Anayasası’ndan farklı olarak Moskova ve Kars Antlaşmalarına atıf yapılmıştır. Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nin özerklik statüsünün tarihî dayanağına yapılan bu göndermenin yanında, bu statünün Sovyetler Birliği döneminde de devam ettiği vurgulanmıştır. Dolayısıyla bağımsız Azerbaycan Devleti’nin de bu statüye sadık kaldığı işaret edilmektedir.

Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Anayasası’nın 3. maddesinde, kuvvetler ayrılığı ilkesinin bulunduğu ve bu kapsamda Âli Meclis’in, Bakanlar Kurulu’nun ve Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti mahkemelerinin yasama, yürütme ve yargı organlarını teşkil ettiği ifade edilmiştir. Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Anayasası, Azerbaycan Anayasası’nda yasama ve yürütme alanlarında verilmiş yetkileri tekrarlamış ve detaylandırmıştır. Azerbaycan Anayasası’nda, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nin yasama organı olan Âli Meclis ile ilgili belirtilmeyen önemli bir husus vardır ki bu da Âli Meclis Başkanı’na verilen bir yetkidir. Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Anayasası’nın 5. maddesine göre Âli Meclis Başkanı, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nin yetkilendirildiği ve yukarıda belirtilen alanlarda, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’ni dış ilişkilerde temsil etme hakkına sahiptir.

Yukarıda ele alındığı üzere Azerbaycan Anayasası, ayrı bir madde olarak Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nin yargı organlarından bahsetmemiştir. Bu sebeple Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Anayasası, yargı organlarıyla ilgili olarak 43. ve 46. maddeler arasında detaylı düzenlemeler yapmıştır. Bu kapsamda, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Anayasası’nın 43. maddesine göre Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nin yargı organları Âli Mahkeme, İktisat Mahkemesi, Genel Mahkemeler ve İhtisas Mahkemeleridir. Bu mahkemelerin görev ve yetki alanı, bahsi geçen maddelerde ayrıntılı bir şekilde ve ayrı ayrı belirlenmiştir.

Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Anayasası’nın 47. maddesine göre en üstün hukuk kuralı olan anayasanın değiştirilebilmesi için 45 sandalyeli Âli Meclis’te 35 oy gerekmektedir. 50. maddede belirtilen bu karar yeter sayısının yanında aynı maddede, anayasa değişiklikleri için gerekli usûlî meselelere de yer verilmiştir. Buna göre anayasa değişiklikleri için iki görüşme yapılmaktadır. İki görüşme arasında ise 3 aylık bir süre kabul edilmiştir. Kabul edilen değişiklikler, Âli Meclis Başkanı’nın imzasıyla onaylanmak üzere Azerbaycan Millî Meclisi’ne sunulmak durumundadır. Bu çerçevede değinilmesi gereken son husus, yine 50. maddede yer almaktadır. Buna göre değişiklikler, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Anayasası’nın asıl metnine aykırı olmamalıdır.

4.3. Anayasalarda Yer Alan Statünün Değerlendirilmesi

Azerbaycan Anayasası’nda Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti ile ilgili bölümde yer alan maddeler ve Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Anayasası birlikte değerlendirildiğinde, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nin statüsünün açık bir şekilde belirlendiği görülmektedir. Bu statü, Moskova ve Kars Antlaşması’nda belirtilmiş olan özerkliktir. Söz konusu antlaşmalarda “özerk bir bölge” tabiri yer almaktadır. Üniter bir devlet olmasına rağmen Azerbaycan, “özerk bölge”den daha üstün bir durum olan “özerk devlet” şeklinde bir statü belirlemiştir. Dolayısıyla antlaşmaların özüne sadık kalınmış ve hatta Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nin statüsü daha ileri bir boyuta taşınmıştır. Bu çerçevede dikkat çeken husus, Azerbaycan Anayasası’nda, belirlenen statüyle ilgili olarak Moskova ve Kars Antlaşmalarına herhangi bir açık veya dolaylı atfın yapılmamış olmasıdır. Böyle bir hukukî yükümlülük olmamakla ve mevcut hâliyle Azerbaycan Anayasası, antlaşmalardaki statüyü tesis etmiş olmakla birlikte Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Anayasası’nda, bahsi geçen antlaşmalara açık atıf yapıldığı görülmektedir.

Statüyle ilgili dikkat çeken bir diğer husus, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Anayasası’nın 50. maddesinde düzenlenmiş olan anayasa değişiklikleriyle ilgilidir. Anayasada değişiklik yapılmasını mümkün kılan bu maddede, yapılacak değişikliklerin Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Anayasası’nın asıl metnine aykırı olmaması gerektiği ifade edilmiştir. Anayasada asıl metnin ne olduğuna dair bir hüküm bulunmamakla birlikte bu ifadelerin Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nin statüsüyle alakalı olduğu sonucunu çıkarmak mümkündür. Bu durumda değişiklik teklifi, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nin statüsünü değiştirmeye yönelik olamaz. Gerek Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Anayasası’nın gerekse Azerbaycan Anayasası’nın lafzından ve ruhundan böyle bir kanaat uyanmaktadır.

Özerk devlet niteliği verilen Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nin temel devlet organları ve yetkileri, her iki anayasada da sıralanmıştır. Çerçeve norm olan Azerbaycan Anayasası’ndaki hükümler, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Anayasası’nda somutlaştırılmış ve ayrıntılandırılmıştır. Burada dikkat çeken husus, Azerbaycan Anayasası’nda yargı organlarından ayrıca bir madde altında bahsedilmemiş olmasıdır. Yargı organlarıyla ilgili düzenleme, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Anayasası’nda detaylı bir şekilde yer almaktadır.

Azerbaycan Anayasası’na bakıldığında, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nin yasama ve yürütme organlarının yetkilerinin sınırlı olduğu görülmektedir ki bu durum da yukarıda bahsedildiği üzere, özerk devletin yetkileri çerçevesinde doğaldır. Zira özerklikte, karar alma ve uygulama yetkisi bulunmakla birlikte bu yetki, sınırsız olmayıp merkezî devlet eliyle belirlenmektedir. Özerk birimler de bu yetki alanı içinde, sahip oldukları yetkileri kullanabilmektedir.

Her iki anayasaya bakıldığında, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’ne tanınan özerkliğin siyasî özerklik olduğunu söylemek mümkündür. Yukarıda ifade edildiği üzere siyasî özerklik veya diğer adıyla bölgesel özerklik, bir bölgeye ve bu bölgede yaşayan vatandaşlara merkezî hükümet eliyle tanınmış sınırlı yasama, yürütme ve yargı yetkilerinin tanındığı bir statüdür. Bu statü, bir devletin egemenlik yetkisi çerçevesinde, sınırlarını kendisinin belirlediği bir durumdur. Nitekim statüsü uluslararası antlaşmalara bağlı olarak ortaya çıkmış ve tarihî süreklilik içinde devam etmiş olan Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nin sahip olduğu yetkiler, her üç erk için de geçerlidir ve çerçevesi Azerbaycan Devleti tarafından belirlenmiştir. Bu sınırlar içerisinde karar alma ve uygulama yetkisinin olduğu da anlaşılmaktadır. Ayrıca tanınmış olan özerklik statüsü, üniter devlet modeli içinde yerel yönetimlere tanınmış idarî özerklik olmayıp doğrudan doğruya özerk devlet statüsüdür. Öte yandan her iki anayasada da kültürel özerklikle ilgili hükümlere rastlanmamaktadır. Bu da gayet doğaldır zira Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti ahalisi, etnik ve millî kimlik açısından bağlı bulunduğu Azerbaycan’dan farklı bir özellik taşımamaktadır. Nüfusunun % 99.5’i Azerbaycan Türkü’dür ve hatta bu oran, Azerbaycan’ın Nahçıvan dışındaki nüfusundan bile daha türdeş (homojen) bir durumu göstermektedir[60]. Zaten Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayanlar, Azerbaycan Devleti vatandaşı olmaları münasebetiyle Azerbaycan iç hukukundan kaynaklanan her türlü hakka doğal olarak sahiptirler. Ayrıca kültürel kimlikleri farklı olmadığı için de herhangi bir yeni kültürel hak tanınması gerekli değildir. Bu yönde bir toplumsal beklenti ve talep de bulunmamaktadır.

SONUÇ

            Egemen bir devlet sınırları içinde tesis edilen ve uluslararası hukuk açısından genel olarak uzlaşılmış bir tanıma sahip olmayan özerklik, her devletin kendi egemenlik yetkisi çerçevesinde sınırlarını belirlediği bir kavramdır. Bu yönüyle bakıldığında, uluslararası müdahalenin mümkün olmadığı ve bir devletin kendi iradesinin temel belirleyici olduğu bir duruma işaret eder.

Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti, Azerbaycan sınırları içinde yer alan özerk bir devlettir. Bu özerklik, Moskova ve Kars Antlaşmaları ile ortaya çıkmış ve 1921’den bu yana tarihî temeline uygun olarak kesintisiz bir şekilde devam etmiştir. Günümüzde, bu tarihî temelden hareketle Azerbaycan Anayasası tarafından şekillendirilmiş olan statü, çerçeve düzenleme olan Azerbaycan Anayasası’nın belirlediği yetki alanı içinde Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Anayasası eliyle somutlaştırılmıştır. Bu statünün içeriği ve işleyişi, tamamıyla Azerbaycan Devleti tarafından belirlenmiş ve iç hukuk kuralı olarak kayıt altına alınmıştır. Dolayısıyla iç hukuk boyutu bakımından Azerbaycan, egemen devlet olma vasfının tabiî bir sonucu olarak özerklik statüsünü ve sınırlarını kendi iradesiyle belirlemiştir.

Bilindiği üzere Nahçıvan, eksklav niteliği taşımakta yani fiziken Azerbaycan ile toprak bütünlüğü olmayan bir durum içinde bulunmaktadır. Bununla birlikte demografik ve kültürel açıdan Azerbaycan ile özdeş bir yapıdadır. Merkezî hükümet ile Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti arasında herhangi bir sorun yoktur. Bu sebeple bazı kaynaklarda, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nin statüsü, sıra dışı ve sembolik bir özerklik örneği ya da özerklik benzeri bir iktidar paylaşımı olarak gösterilmektedir[61]. Zira dünyadaki örneklerde siyasî özerklik daha çok ilgili coğrafyadaki hâkim nüfustan farklı etnik grupların meskûn olduğu bölgeye verilen ve/veya bu bölgedeki farklı etnik topluluklardan birine veya birkaçına yönelik olarak kabul edilen statüdür. Bu yönüyle bakıldığında, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nin statüsü için sembolik tabiri kullanılabilir. Bununla birlikte özerklik kavramı, doğası ve felsefesi gereği bir devletin kendi iradesiyle belirlediği veya belirlemediği bir statü olması, böyle bir statü kabul etmişse bu statünün hukukî zeminini de yine kendi egemenlik yetkisi çerçevesinde çizmesi bakımından da alabildiğine sınırsız ve geniş bir alanı kapsamaktadır. Dolayısıyla örneklerin belirli özellikler çerçevesinde yoğunlaşmış olması, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti örneğinin sembolik veya atipik olması sonucunu doğurmaz. Tam tersine, özerklikteki her farklı örnek, kendine has olma özelliği taşımakla birlikte özerklik kavramıyla uyumluluk gösterir ve bu çerçevede sıra dışı ya da sembolik olarak kabul edilmemelidir. Aksi takdirde, hukukî açıdan kabul edilen ilkelere ters bir durum ortaya çıkar ve uluslararası hukukun temel kişisi olan devletlerin egemen olma vasfı zedelenir. Bu sebeple ülkemizde zaman zaman yapılan özerklik tartışmalarında, özerkliğin bu karakteri ve zemini dikkate alınmalıdır. Aksi bir eğilim, hem özerklik kavramının içinin boşaltılmasına ve kavramın çarpıtılmasına hem de Türk kamuoyunun yanlış bilgilendirilmesine yol açar.

KAYNAKÇA

Akermark, Athanasia Spiliopoulou. “The Procedural Position of Autonomous Regions Before International Judicial and Quasi Judicial Organs”, Autonomy: Applications and Implications, Edited by Markku Suksi, The Hague: Kluwer Law International, 1998, s. 139-150

Akgül, Mehmet Emin. İdari Örgütlenme ve Siyasi Yönetim İlkesi Olarak Özerklik Kavramı, Ankara: Turhan Kitabevi, 2013

Atay, Ender Ethem. İdare Hukuku, Ankara: Turhan Kitabevi, 2012

Atnur, İbrahim Ethem. Osmanlı Yönetiminden Sovyet Yönetimine Kadar Nahçıvan (1918-1921), Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 2001

Bayur, Hikmet. Türkiye Devletinin Dış Siyasası, Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1995

Benedikter, Thomas. Modern Özerklik Sistemleri-Dünya Özerklik Örnekleri (Çevirenler: Hülya Türker, Mehmet Salim, Özgür Demirel, S. Erdem Türközü, Ümit Kaya, Yasemin Salar), Ankara: Nika Yayınevi, 2014

Bingöl, Bilge. Üniversite Özerkliği, Ankara: Sistem Ofset Yayıncılık, 2013

Bozkurt, Enver. Türkiye’nin Uluslararası Hukuk Mevzuatı, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım, 2003

Chen, Albert, H., Y. “Some Reflections on Hong Kong’s Autonomy”, Hong Kong Law Journal, V. 24, 1994, N. 2, s. 173-180

Cin, Turgay. Yunanistan’daki Türk Azınlığın Hukuki Özerkliği, Ankara: Orion Kitabevi, 2009

Cornell, Svante E. Autonomy and Conflict: Ethnoterritoriality and Separatism in the South Caucasus-Cases in Georgia, Stockholm: Elanders Gotab, 2002

Dinstein, Yoram. “Autonomy Regimes and International Law”, Villanova Law Review, Volume 56, 2011, Number 3, s. 437-453

Eide, Asbjorn ve diğerleri. “Cultural Autonomy: Concept, Content, History and Role in the World Order”, Autonomy: Applications and Implications, Edited by Markku Suksi, The Hague: Kluwer Law International, 1998, s. 251-276

Ghai, Yash. “Introduction: Nature and Origins of Autonomy”, Practising Self-Government: A Comparative Study of Autonomous Regions, Edited by Yash Ghai and Sophia Woodman, New York: Cambridge University Press, 2013, s. 1-31

Gönlübol, Mehmet ve Sar, Cem. Atatürk ve Türkiye’nin Dış Politikası (1919-1938), Ankara: Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi, 2013

Gözübüyük, Şeref ve Tan, Turgut. İdare Hukuku, Cilt I, Genel Esaslar, Ankara: Turhan Kitabevi, 2013

Günday, Metin. İdare Hukuku, Ankara: İmaj Yayınevi, 2013

Gündüz, Aslan. Milletlerarası Hukuk, Reşat Volkan Günel (Editör), İstanbul: Beta Basım Yayım Dağıtım, 2014

Gürün, Kâmuran. Türk-Sovyet İlişkileri (1920-1953), Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 2010

Hannum, Hurst and Lillich, Richard, B. “The Concept of Autonomy in International Law”, American Society of International Law, Vol. 74, October 1980, No. 4, s. 858-889

Heintze, Hans-Joachim. “On the Legal Understanding of Autonomy”, Autonomy: Applications and Implications, Edited by Markku Suksi, The Hague: Kluwer Law International, 1998, s. 7-32

http://www.meclis.gov.az

http://www.tdk.gov.tr

http://www.un.org

Keskin, Funda. “Anklav ve Eksklav Kutusu”, Türk Dış Politikası-Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, Cilt I: 1919-1980 (Editör: Baskın Oran), İstanbul: İletişim Yayınevi, 2005

Kozanoğlu, Gonca. Üniter Devlet Modelinde Mahalli İdarelerin Özerkliği İlkesi, Ankara: Adalet Yayınevi, 2015

Lapidoth, Ruth. “Autonomy: Potential and Limitations”, International Journal on Gorup Rihgts 1, 1994, Kluwer Academic Publishers, Netherlands, s. 269-290

Loukacheva, Natalia. On Autonomy and Law, Toronto: Working Paper Series, Institute on Globalization and the Human Condition, 2005

Rıza Nur, Dr. Rıza Nur’un Moskova-Sakarya Hatıraları, İstanbul: Boğaziçi Yayınları, 1991

Sanders, Douglas. “Is Autonomy a Principle of International Law?”, Nordic Journal of International Law, Volume: 55, 1986, Issues: 1-2, s. 17-21

Soysal, İsmail. Tarihçeleri ve Açıklamaları ile Birlikte Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları, I. Cilt (1920-1945), Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 2000

Suksi, Markku. “Sub-State Governance through Territorial Autonomy: On the Relationship between Autonomy and Federalism”, Political Autonomy and Divided Societies: Imagining Democratic Alternatives in Complex Settings, Edited by Alain-G. Gagnon and Michael Keating, England: Palgrave Macmillan, 2012, s. 60-77

Tellal, Erel. “1919-1923 Sovyetlerle İlişkiler”, Türk Dış Politikası-Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, Cilt I: 1919-1980 (Editör: Baskın Oran), İstanbul: İletişim Yayınevi, 2005, s. 155-177

Tkacik, Michael. “Characteristics of Forms of Autonomy”, International Journal on Minority and Group Rights 15, 2008, No. 2/3, s. 369-401

Wiberg, Matti. “Political Autonomy: Ambiguities and Clarifications”, Autonomy: Applications and Implications, Edited by Markku Suksi, The Hague: Kluwer Law International, 1998, s. 43-57

Wolff, Stefan. Approaches to Conflict Resolution in Divided Societies-The Many Uses of Territorial Self-Governance,  Exeter: University of Exeter-Exeter Centre for Ethno-Political Studies, 2010

Yıldırım, Dursun ve Özönder, M. Cihat. Karabağ Dosyası, Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, 1991

Zaman, Serhat. Siyasi Coğrafya Açısından Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti, Ankara: Pegem Akademi, 2014

_____________________________________

**MHP MYK Üyesi; Genel Sekreter Yardımcısı.

** Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Milletlerarası Hukuk Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi

* Bu çalışma, I. Milletlerarası Türkiye-Azerbaycan Münasebetleri Sempozyumu’nda (12-14 Mayıs 2016) sunulmuş ve bildiri kitabında yayımlanmıştır (Bahadır Bumin ÖZARSLAN, “Bir Özerk Cumhuriyet Örneği Olarak Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti, I. Milletlerarası Türkiye-Azerbaycan Münasebetleri Sempozyumu, Uzanlar Kopyalama, Kastamonu 2016, s. 578-589).

[1]  Gazi Mustafa Kemâl Paşa (Atatürk)’nın 13 Aralık 1921 tarihinde, Moskova Antlaşması görüşmelerine giden Türk heyeti üyesi Yusuf Kemâl Bey (Tengirşek)’in “Paşam Ruslar Nahçıvan üzerinde ısrar ederlerse ne yapalım?” şeklindeki sorusuna verdiği cevaptır. Ayrıntılı bilgi için bkz. İbrahim Ethem Atnur, Osmanlı Yönetiminden Sovyet Yönetimine Kadar Nahçıvan (1918-1921), Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 2001, s. 438-439

[2] Tanım için bkz Türk Dil Kurumu Resmî İnternet Sayfası, http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.57d144fda3e726.48320402, (08.08.2016)

[3] Bkz. Ruth Lapidoth, “Autonomy: Potential and Limitations”, International Journal on Gorup Rihgts 1, 1994, Kluwer Academic Publishers, Netherlands, s. 276; Asbjorn Eide ve diğerleri, “Cultural Autonomy: Concept, Content, History and Role in the World Order”, Autonomy: Applications and Implications, Edited by Markku Suksi, The Hague: Kluwer Law International, 1998, s. 251; Turgay Cin, Yunanistan’daki Türk Azınlığın Hukuki Özerkliği, Ankara: Orion Kitabevi, 2009, s. 15; Yoram Dinstein, “Autonomy Regimes and International Law”, Villanova Law Review, Volume 56, 2011, Number 3, s. 437; Thomas Benedikter, Modern Özerklik Sistemleri-Dünya Özerklik Örnekleri (Çevirenler: Hülya Türker, Mehmet Salim, Özgür Demirel, S. Erdem Türközü, Ümit Kaya, Yasemin Salar), Ankara: Nika Yayınevi, 2014, s. 37

[4] Özerklik kavramının tarihî süreciyle ilgili örnek olarak bkz. Matti Wiberg, “Political Autonomy: Ambiguities and Clarifications”, Autonomy: Applications and Implications, Edited by Markku Suksi, The Hague: Kluwer Law International, 1998, s. 48-56; Mehmet Emin Akgül, İdari Örgütlenme ve Siyasi Yönetim İlkesi Olarak Özerklik Kavramı, Ankara: Turhan Kitabevi, 2013, s. 5-16

[5] Hans-Joachim Heintze, “On the Legal Understanding of Autonomy”, Autonomy: Applications and Implications, Edited by Markku Suksi, The Hague: Kluwer Law International, 1998, s. 7

[6] Benedikter, s. 37

[7] Bilge Bingöl, Üniversite Özerkliği, Ankara: Sistem Ofset Yayıncılık, 2013, s. 221-222

[8] Bkz. Douglas Sanders, “Is Autonomy a Principle of International Law?”, Nordic Journal of International Law, Volume: 55, 1986, Issues: 1-2, s. 17; Heintze, s. 7-8; Eide ve diğerleri, s. 251; Natalia Loukacheva, On Autonomy and Law, Toronto: Working Paper Series, Institute on Globalization and the Human Condition, 2005, s. 2; Yash Ghai, “Introduction: Nature and Origins of Autonomy”, Practising Self-Government: A Comparative Study of Autonomous Regions, Edited by Yash Ghai and Sophia Woodman, New York: Cambridge University Press, 2013, s. 5-8; Benedikter, s. 38-39

[9] Albert H. Y. Chen, “Some Reflections on Hong Kong’s Autonomy”, Hong Kong Law Journal, V. 24, 1994, N. 2, s. 174

[10] Heintze, s. 17

[11] Lapidoth, s. 279

[12] Heintze, s. 18

[13] Markku Suksi, “Sub-State Governance through Territorial Autonomy: On the Relationship between Autonomy and Federalism”, Political Autonomy and Divided Societies: Imagining Democratic Alternatives in Complex Settings, Edited by Alain-G. Gagnon and Michael Keating, England: Palgrave Macmillan, 2012, s. 68

[14] Benedikter, s. 42, 73

[15] Ghai, s. 5-6, 26

[16] Lapidoth, s. 277-278

[17] Lapidoth, s. 278

[18] Heintze, s. 21. Aynı yönde bkz. Eide ve diğerleri, s. 252

[19] Michael Tkacik, “Characteristics of Forms of Autonomy”, International Journal on Minority and Group Rights 15, 2008, No. 2/3, s. 375

[20] Eide ve diğerleri, s. 252

[21] Benedikter, s. 75

[22] Akgül, s. 34

[23] Metin Günday, İdare Hukuku, Ankara: İmaj Yayınevi, 2013, s. 70

[24] Ender Ethem Atay, İdare Hukuku, Ankara: Turhan Kitabevi, 2012, s. 213

[25] Benedikter, s. 76

[26] Stefan Wolff, Approaches to Conflict Resolution in Divided Societies-The Many Uses of Territorial Self-Governance,  Exeter: University of Exeter-Exeter Centre for Ethno-Political Studies, 2010, s. 10

[27] Atay, s. 213

[28] Tkacik, s. 372

[29] Atay, s. 70; Akgül, s. 37

[30] Gonca Kozanoğlu, Üniter Devlet Modelinde Mahalli İdarelerin Özerkliği İlkesi, Ankara: Adalet Yayınevi, 2015, s. 34

[31] Günday, s. 70

[32] Şeref Gözübüyük ve Turgut Tan, İdare Hukuku, Cilt I, Genel Esaslar, Ankara: Turhan Kitabevi, 2013, s. 144-145

[33] Atay, s. 214

[34] Günday, s. 73

[35] Gözübüyük ve Tan, s. 145

[36] Atay, s. 214

[37] Bkz. Hurst Hannum and Richard B. Lillich, “The Concept of Autonomy in International Law”, American Society of International Law, Vol. 74, October 1980, No. 4,, s. 858-860; Sanders, s. 20; Loukacheva, s. 3-6, 19

[38] Dinstein, s. 438-439

[39] Bkz. Akgül, s. 18-21

[40] MSHS’nin özgün metni için bkz. BM Resmî İnternet Sayfası, https://treaties.un.org/doc/publication/unts/volume%20999/volume-999-i-14668-english.pdf, (28.08.2016). Türkçe metin için bkz. Aslan Gündüz, Milletlerarası Hukuk, Reşat Volkan Günel (Editör), İstanbul: Beta Basım Yayım Dağıtım, 2014, s. 457-473

[41] Loukacheva, s. 6-7. Aynı yönde bkz. Benedikter, s. 66-67. Ayrıca Benedikter, her ne kadar hiçbir belgede açıkça değinilmese de benzer bir mantıkla Avrupa Konseyi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı ile Avrupa Birliği gibi uluslararası kuruluşlar çerçevesinde, azınlıklarla ilgili bazı düzenlemelerin de özerklikle ilişkilendirilebileceğini belirtmektedir. Bkz. Benedikter, s. 67-68

[42] Bkz. Akgül, s. 22-23. Aynı yönde bkz. Athanasia Spiliopoulou Akermark, “The Procedural Position of Autonomous Regions Before International Judicial and Quasi Judicial Organs”, Autonomy: Applications and Implications, Edited by Markku Suksi, The Hague: Kluwer Law International, 1998, s. 139-150

[43] Eksklav, bir devlete ait olan ancak o devletin ülkesinden başka bir devletin toprakları sebebiyle ayrılmış bir toprak parçasıdır. Anklav ise tamamen bir devletin topraklarıyla çevrili ve başka bir devlete ait olan toprak parçasıdır. Bu durumda bir toprak parçası, hukuken bağlı olduğu devlet bakımından eksklav, bu toprak parçasını çevreleyen devlet bakımından ise anklavdır. Bkz. Funda Keskin, “Anklav ve Eksklav Kutusu”, Türk Dış Politikası-Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, Cilt I: 1919-1980 (Editör: Baskın Oran), İstanbul: İletişim Yayınevi, 2005, s. 745

[44] Serhat Zaman, Siyasi Coğrafya Açısından Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti, Ankara: Pegem Akademi, 2014, s. 2-3, 6-7

[45] Bkz. Dursun Yıldırım ve M. Cihat Özönder, Karabağ Dosyası, Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, 1991, s. 22-23; Hikmet Bayur, Türkiye Devletinin Dış Siyasası, Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1995, s. 67; Mehmet Gönlübol ve Cem Sar, Atatürk ve Türkiye’nin Dış Politikası (1919-1938), Ankara: Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi, 2013, s. 21-22; Erel Tellal, “1919-1923 Sovyetlerle İlişkiler”, Türk Dış Politikası-Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, Cilt I: 1919-1980 (Editör: Baskın Oran), İstanbul: İletişim Yayınevi, 2005, s. 170

[46] Bayur, s. 67; Gönlübol ve Sar, s. 22; Atnur, s. 399-401

[47] Gümrü Antlaşması’nın tam metni için bkz. İsmail Soysal, Tarihçeleri ve Açıklamaları ile Birlikte Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları, I. Cilt (1920-1945), Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 2000, s. 19-23

[48] Soysal, s. 17; Gönlübol ve Sar, s. 22-23

[49] Bununla birlikte antlaşmanın altına 16 Mart 1921 tarihi atıldı. Ruslar tarafından yapılan ve Türk tarafınca kabul edilen bu teklifin sebebi, İstanbul’un bir yıl önce 16 Mart tarihinde işgal edilmesidir. Bkz. Rıza Nur, Dr. Rıza Nur’un Moskova-Sakarya Hatıraları, İstanbul: Boğaziçi Yayınları, 1991, s. 111; Tellal, s. 173. Gürün ise Moskova Antlaşması’nı imzalayan Türk heyeti üyelerinin hatıralarından yaptığı derlemede, Rusların antlaşmayı 18 Mart günü ilân etmeyi teklif ettiğini zira Rusların İngilizler ile 16 Mart günü bir ticaret antlaşması imzalayacaklarını, bu antlaşma imzalanmadan Türklerle yapılacak bir antlaşmanın Ruslar açısından tehlike yaratabileceğini belirtmektedir. Bkz. Kâmuran Gürün, Türk-Sovyet İlişkileri (1920-1953), Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 2010, s. 67-68. Benzer yönde bkz. Atnur, s. 440-441. Moskova Antlaşması’nın tam metni için bkz. Rıza Nur, s. 345-357; Soysal, s. 32-38; Enver Bozkurt, Türkiye’nin Uluslararası Hukuk Mevzuatı, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım, 2003, s. 67-72

[50] Antlaşmanın özgün hâlinde, “muhtar bir arazi” tabiri yer almaktadır.

[51] Atnur, s. 441

[52] Antlaşmanın tam metni için bkz. Soysal, s. 41-47; Bozkurt, s. 73-78

[53] Gürün, s. 70

[54] Atnur, s. 443-444

[55] Antlaşmanın özgün hâlinde, “muhtar bir arazi” tabiri yer almaktadır.

[56] Bkz. Atnur, s. 443-446

[57] Soysal, s. 39

[58] Azerbaycan Anayasası için bkz. Azerbaycan Respublikasının Milli Meclisi Resmî İnternet Sayfası, http://www.meclis.gov.az/?/az/topcontent/2, (01.09.2016)

[59] Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Anayasası için bkz. Azerbaycan Respublikasının Milli Meclisi Resmî İnternet Sayfası, http://www.meclis.gov.az/?/az/topcontent/24, (04.09.2016)

[60] Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nin etnik yapısıyla ilgili olarak bkz. Zaman, s. 53-54

[61] Örnek olarak bkz. Svante E. Cornell, Autonomy and Conflict: Ethnoterritoriality and Separatism in the South Caucasus-Cases in Georgia, Stockholm: Elanders Gotab, 2002, s. 104; Benedikter, s. 425; Zaman, s. 98