Orhan KAVUNCU: AHİRETE ALACAKLI GİDEN ADAM

AZAD BEG : AHİRETE ALACAKLI GİDEN ADAM*

Orhan KAVUNCU

1982 yılının eylül ayında, doktora üstü bir bursla iki yıl kadar kaldığım Kanada’dan Türkiye’ye dönerken Almanya’da akrabalarımın yanında bir müddet kalmış ve bu arada Türkistan’dan hemşerim olan hürmetli Dr. Baymirza Hayıt’ı de ziyaret etmiştim.

Çeşitli meseleleri konuşurken sohbet, ikinci yılını doldurmak üzere olan Afganistan’daki Rus işgaline geldi dayandı. Üstad bana o zaman Azad Beg rahmetliden bahsetmişti: “Bizim dostlarımızdan birisi, Vakıf Beg, Pakistan’a yerleşmiş idi. Büyük oğlu Azad Beg, Türkistan meselelerini iyi bilen ve Türkistan davasına kendisini adamış bir gençtir. Ben kendisi ile devamlı ilgilenir ve sohbet ederim. Kendisi sağlam karakterli güvenilir bir insan olan bu genç, şimdi Afganistan Türklerinin kurmuş olduğu bir partinin başındadır. Türkistan için ve dolayısı ile umum Türklük için bize ümit veren bir gelişmedir bu durum.”

Daha sonra 1988 yılında Azad Beg’in kendisini tanıdığım zaman, Dr. Baymirza Hayıt’ın bu sözlerini hatırladım ve kime ne kadar güvenileceğinin bilinemediği şartlardaki Afganistan’da güvenilecek bir insan bulduğumu düşündüm. Daha sonra kendisini tanıdıkça yanılmadığımı, daha doğrusu Hayit amcanın referansının sağlam olduğunu anladım. Azad Beg’e güvenin gündeme geldiği daha sonraki bazı gelişmelerde bu referansı kullanmadığım için şimdi üzülüyorum ama bu güveni arayanlar Hayit beyin referansını ne kadar ciddiye alacaktı, hoş Hayit beyi zaten ne kadar biliyorlardı ki?

*      *      *

Ben Azadbeg’i 1988 yılında tanıdım. Onu bana tanıtanlar, sonradan  Necip devrilip Reşit Dostum kuzey tarafına geçtikten ve hele Azadbeg Kuzey Afganistan Türklerinin başkanlığından ayrıldıktan sonra, kendisine ilgisiz durdular.. Bu durum bende “acaba onu bana tanıtanlar, kendi iradeleri ile hareket etmiyor muydu? Dolayısı ile beni de kullanmış, en azından kullanılmama vesile olmuş sayılmazlar mı?” gibisinden sıkıntılara yol açmıştır. Ama Azadbeg’in kendisine itimadım bugün hâlâ devam etmektedir. Allah gani gani rahmet etsin.

O 1988 yılında Türkiye’ye gelmişti. İstanbul’dan Ankara’ya o zaman Türkistanlılar Derneği Başkanı olan Ahad Andican’la birlikte geldi. Ayrıca Murat Argun beyi, Abdülhâkim Kari amcayı o zaman tanıdım. Ben de Türk Ocakları Ankara Şubesi Başkanı idim. Kendisine Türk Ocağında bir konferans verdirdik.

Ahmet Gökçe, ki o da şimdi rahmetli oldu, Türk Ocakları Ankara Şubesi Yönetim Kurulunda idi, Azadbeg’e dedi ki, “çok tedbirsizsiniz, korumasız gezmemeniz lâzım.” Azadbeg’in cevabı “Yukarıda Allah var ve ben Türkiye’deyim. Afganistan’da, Pakistan’da bu kadar tedbirsiz değilim. Ama Türkiye’de koruma ile gezmem anlamsız” demişti.

O yıl Türkistanlılar Derneğinin teklifi ile Türk Ocakları Afganistan Türklerine Yardım Kampanyası açtı. 1989 yılının başında Pakistan’a gittik ve topladığımız 32,000 dolar kadar bir parayı Peşaver’deki karargâhında “Kuzey Afganistan Vilâyetleri İslâm İttifakı” Genel Başkanı Azad Beg Kerimi’ye verdik. Daha sonra Türkiye’de banka hesabında biriken 18,000 dolara yakın bir parayı da banka havalesi ile gönderdik ve böylece Afganistan Türklerine 50,000 dolar yardım yapmış olduk.

O yıl, Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin de kampanyamıza katkıda bulunması için Devlet Bakanı Cemil Çiçek nezdinde teşebbüste bulunduk. Ancak şimdi teferruatına girmeyeceğim sebeplerle bu talebimize olumlu cevap alamadık.

*      *      *

1992 yılında bir yaz günü Azadbeg telefon etti. Ankara’ya geleli bir hafta olmuştu ve benimle yeni görüşüyordu. Karşılıklı sitem ettik. Anlaşılmıştı ki, Azadbeg’i ve Reşit Dostum’u Ankara’ya getiren ve Ankara’da misafir eden dostlar, Azadbeg’in benimle görüşme isteğini yerine getirmede ihmalkâr davranmışlardı. Benim de onların geldiğinden haberim yoktu.

Reşit Dostum ismi o günlerde parlıyordu. Necip hükümetini deviren cuntanın önemli generali idi Reşit Dostum. Türkiye’ye gelmesi, kendisine ilgi gösterilmesi hatta yardımcı olunması gayet tabii idi. Ancak bütün bunlar Azadbeg gibi birinin aracılığı ile olmalıydı. Olmadı. Azadbeg Türkiye tarafından öne çıkarılmayınca, Reşit Dostum tarafından da önemsiz görüldü.

   Afganistan’da Taliban hâkimiyetinin kesinleşmesinde, Azad Beg’in, Kuzeyde oluşturulan ve Reşit Dostum’un Başkan yapıldığı Cümbüşü Millî’de etkin olmamasının payı büyüktür. Ve bu, Türkiye’nin yanlış politikaları yüzünden olmuştur. Kuzey Afganistan’daki Resul Pehlivan, Aşur Pehlivan gibi nice mücahit komutanların Cümbüş içindeki iç çekişmelerde katledilmeleri de, Azad Beg’in enterne edilmesinin tabii sonuçlarındandır.

    Nihayet Azad Beg’in, 1997 yılının 27 Mayısında, helikopterinin düşmesi sonucu hayatını kaybetmesi de, bütün bu yanlışların ve ihmallerin hazırladığı bir akıbet olmuştur. Vebali olanları Allah’a havale ediyorum.

Bugün Kuzey ittifakında, aslında gerçek ittifak sağlanamıyorsa bu da, Azad Beg gibi bölgede nâzım rol oynayabilecek bir liderin hâlâ yerinin doldurulamamış olmasındandır.

*      *      *

Dindar bir insandı. Devamlı fatiha okurdu. Bana “Allahümme asturna Yarabbi” diye dua etmemi tavsiye ederdi. Mütevekkildi. Abdestsiz gezmezdi. Afganistan meselesi hal olmadan evlenmeyeceğim demişti. Gerçekten de Ruslar çekildikten sonra evlendi ve çocuğunu göremedi. Allah rahmet etsin.

Türkiye sevgisi, muhatap olduğu Türkiye idarecilerinin hemen hepsinden daha fazlaydı.

Ruhun şad olsun. Senin bıraktığın yerden devam edecek birileri var Azad Beg, benim sevgili dostum.

(*) Bu yazı 2001’de yayınlanmıştır.
Bkz. Mazlum Türklerin Ülkesi Afgan Türkistan’ı (Güney Türkistan), Editörler: Necati Gültepe ve Erol Cihangir, Turan Kültür Vakfı, 2001, İstanbul.
https://www.youtube.com/watch?v=O78l_cGMCbk

***
Azad Bek ile görüşmüş olan gazeteci Emin Pazarcı’nın iki önemli yazısı:
I

Bir silah hikayesi / Emin Pazarcı 

Yıllar, yıllar önceydi. 1989’un Ocak Ayında Afganistan’daydım. Sovyetler Birliği çekilmeye hazırlanıyordu. Ülkenin bütününde herkesin ibret alması gereken bir fotoğraf vardı…

Amerika’nın Ruslara karşı mücahitlere ve özellikle Hizb-i İslami’ye verdiği silahlar pazara düşmüştü. Pakistan sınırında bulunan ve Pakistan Hükümeti’nin “gayri alaka” dediği Dara’da açık havada satılıyordu. Bizzat gördüm orayı. Gidiyordunuz,  sergilenen her türlü silahı bedeli mukabilinde alabiliyordunuz. İsterseniz, o pazardan bir çuval esrarı da satın alıp, sırtınıza vurabiliyordunuz.

Ruslar da perişan haldeydi ve onlar da Kızıl Ordu’nun silahlarını satıyorlardı. Rus generallerle bizzat pazarlık yapıp, Sovyet Ordusu’na ait tankları satın alan mücahit komutanları vardı. O dönemde Tercüman Gazetesi’nde bir dizi yazı halinde yazdım bunları.

Sonra Hizb-i İslami’den El Kaide ve Taliban doğdu. O silahlar dünyanın her tarafına yayıldı. Kadere bakın ki, Amerika’nın yığdığı silahlar, kendisine döndü ve Washington’un kâbusu oldu!

***

O silahlarla ilgili olarak bizzat şahit olduğum bir olay var…

Biliyorsunuz, 1990’larda Azerbaycan’ın bağımsızlığını ilan etmesinin ardından, Karabağ saldırısı patlak verdi. Ermeniler, Azerbaycan toprağı olan Dağlık Karabağ’a sistemli olarak saldırmaya başladılar. Aslında “Ermeniler” demek ne kadar doğrudur bilemem. Çünkü, Rus helikopterlerin eşliğinde saldırıyorlardı. Ruslardan aldıkları destekle Karabağ’ı işgal ediyorlardı. Topraklarını savunmak isteyen Azeriler, Rus helikopterlerin ağır saldırısı altında son derece etkisiz kalıyorlardı.

O dönem, Azerbaycan’ın Cumhurbaşkanlığı Koltuğu’nda Ebulfez Elçibey vardı. Rus destekli Ermeni saldırılarını durdurmak için Afganistan’daki ABD silahlarına gözünü dikti. Özbek mücahit komutanlarından Azad Beg ile irtibata geçildi. Azad Beg, “tamam” cevabını verdi:

-Size ABD yapımı Stinger füzeleri ile birlikte mücahit desteği de verelim. Ermenileri ve Rus destekçilerini Karabağ’dan söküp atalım.

Çok acıdır ki, bu operasyona o dönemde takoz koyanlardan biri de Türkiye oldu. Serseri mayın gibi ortalıkta gezen ABD silahlarının Hazar üzerinden Azerbaycan’a sevki gerçekleşemedi. Karabağ gitti…

Azad Beg de İran yanlısı Hazaralar tarafından gerçekleştirilen bir operasyon sonucu helikopteri düşürülerek katledildi.

***

Şimdi tarih tekerrür ediyor… Amerikalılar bu defa da Suriye’deki terörist YPG ve PYD’ye silah yığıyor. Bu arada, alay eder gibi Türkiye’ye de garanti veriyor:

-Bu silahlar takip edilecek. Başka bölgelere gitmeyecek. DAEŞ dışında kimseye karşı da kullanılmayacak. Bu silahları sonra geri alacağız.

Şaka gibi!

Afganistan tecrübesi ortada. Oradaki silahların hangi birine sahip olabildiler? Neyi denetleyebildiler? Yıllarca besleyip büyüttükleri, silah yardımı yaptıkları unsurların içinden Bin Ladin isminde bir adam çıktı; 11 Eylül saldırısını gerçekleştirdi. Ona engel olamayanlar, şimdi kalkmış, hikâye anlatıyorlar. YPG’ye verdikleri silahları denetim altında tutacaklarını söylüyorlar.

“Hadi oradan” derler adama!..

Nitekim, Cumhurbaşkanı Erdoğan da bayramda yaptığı açıklamada, farklı bir üslupla bunu söyledi:

“Terör örgütüne verilen silahları daha sonra geri alacaklarını söyleyerek Türkiye’yi kandırdıklarını sananlar, hayati bir yanlış yaptıklarını eninde sonunda anlayacaklar.”

***

Aslında, bugün Suriye’de yaşanan sıkıntının sebebi de Amerika’dır. Irak’ta Maliki yönetimine destek verdiklerinde uyardık biz onları. “Yapmayın, etmeyin” dedik:

-Maliki’nin mezhepçi uygulamaları, bölgeyi sıkıntıya sokacak. Aşırı unsurların güçlenmesine yol açacak.

Dinlemediler, bir kulaklarından girdi, diğerinden çıktı. Aynen bizim dediğimiz gibi oldu ve DAEŞ ortaya çıktı. Bu kanlı terör örgütü Amerika’nın eseridir!

Buna rağmen, halen sıkılmadan bölgeye ayar vermeye ve bize hikâye anlatmaya davam ediyorlar.

Artık bizim de bir kulağımızdan girip, ötekinden çıkıyor. İnanmıyoruz onlara, inanmadığımızı da yüzlerine söylüyoruz. “Tırnağın varsa başını kaşıyacaksın” deyip, yolumuza devam ediyoruz. Bu da onları çok, çoookkk rahatsız ediyor.

***
II

Azad Beg’in Ölümünde İran Parmağı / Emin Pazarcı

İran’ın örttüğü sır aydınlandı

Belki, Türkiye’de fazla tanınmıyor, ama Azad Beg önemli bir şahsiyetti. Afganistan Türkleri için bir efsaneydi.

Türk birliğini savundu.

Bu fikrin gerçekleştirilmesi için önemli adımlar attı.

Tam 240 yıldır ezilen Özbekler ve Türkmenleri biraraya getirdi. Özbek-Türkmen Partisi’ni kurdu.

Rusya’yı sıkıntıya soktu.

İran’ın düşmanlığını kazandı.

Pakistan’ı rahatsız etti.

Çünkü, yüzü Türkiye’ye dönüktü!

Bundan üç yıl önce şüpheli bir helikopter kazasında hayatını kaybetti. Ölümünün üzerindeki sır perdesi bir türlü aydınlanamadı.

Tam üç yıldır araştırıyorum…

Sonunda aradığım adresi buldum. Eldeki ipuçlarını birleştirdim. Molla’ya ulaştım.

Azad Beg’i de Uğur Mumcu gibi, İran’ın katlettirdiği ortaya çıktı.

Azad Beg’in peşinde iki istihbarat örgütü vardı:

Biri, Rusya’nın denetimindeki Özbek ajanlar. Diğeri, İran’lı casuslar.

Rusya başarılı olamadı. Ama, İran şartların da yardımıyla sonuç aldı. Azad Beg’i ortadan kaldırmayı başardı.

. .

Azad Beg, Taliban’ın Mezar-ı Şerif’i işgalinin ardından, Bamyan’a geçmişti. Bamyan ise, Hazaraların kontrolundaydı.

İran istihbaratı, Hazaraları taşeron olarak kullandı. Bamyan’daki İran Konsolosluğu’nu devreye soktu. Hazara Lider Kerim Halili’ye görev verdi:

– Azad Beg’i öldürün.

Halili, önce korktu.

‘Ben bunu tek başıma yapamam’ dedi.

İran’ın yardımıyla bir plan hazırlandı. Konu, Hazaraların ‘Merkezi Şura’sına götürüldü. Halili, ‘İran Planı’nı devreye soktu. Şura’yı yanılttı:

– Azad Beg, Taliban’la uzlaşmayı savunuyor.

Bu iddianın gerçekle hiç bir ilişkisi yoktu. Ama, konu çok hassastı ve Şura’dan beklenen karar çıktı:

– Azad Beg öldürülmeli.

Bu karar, yıllar sonra Merkezi Şura Azası Sait Nemetullah Meşhab tarafından da doğrulandı.

O sırada Özbek General Dostum, Afganistan’dan kaçmıştı. Ankara’daki Stat Otel’de kalıyordu.

Mezar-ı Şerif ise, babası Özbek olan Abdülmelik’in kontrolundaydı.

Halili, önce Dostum’u telefonla aradı. Azad Beg’in öldürülmesi için izin istedi. Azad Beg’i kendisine rakip gören Dostum, izni hemen verdi:

– Öldürün!

Yine İran devreye girdi. Abdülmelik’e yardım vaat edildi. O da Azad Beg’i görüşmeye davet etti:

– Taliban’la mücadele için yardımına ihtiyacım var.

Azad Beg, hemen hazırlandı. Amacı, Bamyan’dan karayolu ile ayrılmaktı. Ama, Halili ‘olmaz’ dedi. Azad Beg’e helikopterini verdi.

Helikopter, 15 kişiyle havalandı.

Operasyon, havada başladı.

Azad Beg, koruması Zeynidin ve danışmanı Halidi ile birlikte havada katledildi. Helikoptere de Mezar-ı Şerif’in Şölger Köyü yakınlarında düştü süsü verildi ve yakıldı.

İlginçtir, helikopterdeki diğer 12 kişi kurtuldu!

. . .

Bölgenin Hazara Komutanı Mehmet Emin Beylerbeyi, kazayı şüpheli buldu. Pilotu yakalayıp, konuşturdu. Pilot, ‘Benim suçum yok’ dedi:

– Bana bu görevi Şura verdi.

Beylerbeyi, yıllarca bu sırrı sakladı.

Sonunda açıkladı:

– Olay kaza değildi.

Bugün Afganistan’ın Ankara Büyükelçisi Murat Argun.

Argun, aynı zamanda Azad Beg’in yakın dostuydu.

Argun’a sordum:

– Azad Beg cinayetinde adres İran’ı gösteriyor…

‘Doğrudur’ dedi:

– Ben de şüpheleniyordum. Cinayetin ardından Mezar-ı Şerif’deki İran Konsolosu Ebulfezl Zahravan’la görüştüm. Yoklamak için Azad Beg’in ‘öldürülmesinin çok iyi olduğunu’ söyledim. Bunun üzerine açıldı. ‘Evet iyi oldu, çünkü bölgede Türk devleti kurmak istiyordu’ cevabını verdi.

Her şey apaçık ortada…

Molla, sadece Türkiye içinde operasyonlara girmedi.

Bize ve bizden yana olanlara Türkiye dışında da savaş açtı. Bunun bir örneği de Azad Beg’in katli.

Olayın asıl üzücü tarafına gelince…

Tarafımızdan para yardımı yapılan ve desteklenen general Dostum ve Abdülmelik’in de bu cinayete aracı olmaları.

İlginçtir…

Hem Dostum, hem de Abdülmelik bugün İran’da yaşıyorlar. İran Devleti tarafından besleniyorlar.

Belli ki, geçmişte de İran’la ilişkileri vardı.

İran, Afganistan’da hiç bir kazanım elde edemedi. Bölge, bugün Taliban’ın elinde. İran’ın tek kazanımı, bölgedeki Türk unsurların önünü kesmek oldu.

İşte Molla’nın gerçek yüzü!

***
Azad Beg’in 1988′de Türk Ocaklarındaki Konuşması-1: https://www.youtube.com/watch?v=49eNkW42Vxc
Azad Beg’in 1988′de Türk Ocaklarındaki Konuşması-2: https://www.youtube.com/watch?time_continue=611&v=Pc3rXedZ378