“Kür Şad” Hakkında / Ahmet B. ERCİLASUN

Türkçülük Tarihinden Bir Yaprak

Ahmet B. ERCİLASUN

05.04.2015

Elimde bir dergi var: Orhun – Aylık Türkçü Mecmua, 6. sayı, 19 Nisan 1934. Tanesi 15 Kuruş. Tel zımbayla zımbalanmış tek formalık bir dergi. Sahibi ve müdürü: H. Nihâl.
Türkoloji’nin hafızası, oda komşum Ferhat Tamir geçenlerde, elinde bir tomar dergiyle geldi. 1934’te çıkan Orhun dergilerinin dokuz sayısı. Orhun Sahaf’ın sahibi Erdal Özdemir’den ödünç almış. Erdal Bey aslında edebiyat öğretmeni ama Tunalı Hilmi’de sahaflık yapıyor. Türkçülük ve Türkoloji tarihinin önemli yayınlarını da katiyen satmıyor, kendine saklıyor. Sevdiklerine sadece gösteriyor ve ödünç veriyor. Türkiye’nin tarihe susamış çöllerinde böyle sahaflar da var demek ki…
Yıllar önce Millî Kütüphane’de dergiyi incelemiştim ve bir yazı da aklım kalmıştı. Atsız’ın Kür Şad yazısı. Hangi sayıdaydı acaba? Birinci sayıdan itibaren itina ile yaprakları çevirdim. Altıncı sayıda yazıyı buldum:  “Cihan Tarihinin En Büyük Kahramanı: Kür Şad.”  Dergi bir gece bende kaldı ve benimle hemhâl oldu. Ben ona bir şeyler söyledim, o bana bir şeyler fısıldadı.
1946’dan bu yana Kürşad/Kürşat adı yüzlerce belki de binlerce insanımızın nüfus cüzdanına yazıldı. Çünkü Atsız’ın ünlü romanı, Türkiye Yayınevi tarafından 1946’da yayımlanmıştı ve 40 gözüpek arkadaşıyla Çin sarayını basan Kür Şad nice insanın gönlünde yer etmişti. Kür Şad kahramanlığın ve feragatin timsaliydi ve insanlar çocuklarına büyük bir gururla onun adını veriyorlardı. Tarihin tozlu sahifelerinde kalmış bir kahramanı 1300 yıl sonra gerçekten diriltmişti Atsız. Bozkurtların Ölümü romanının baskı sayısı zannederim yüzü aştı.
Herkes romanı okumuştu, birçok kimse çocuğuna Kürşat adını vermişti ama hemen hemen kimsenin bilmediği bir şey vardı. Yıllar önce benim zihnime takılan şey. Evet, 1934 yılına ait Orhun’ları karıştırırken ben o şeyi görmüş ve okumuştum. İşte şimdi yeniden önümdeydi, beyaz sahifelerin içinden kara gözleriyle bana bakıyordu.

Atsız yazıyı, Millî Türk Talebe Birliği’ne hitaben yazmıştı. Bir buçuk sütunda olayı özetliyordu Atsız ve sonra Kür Şad’ın niçin en büyük kahraman sayılması gerektiğini anlatıyordu. Olay 639 yılında Çin başkentinde geçiyordu. Köktürkler tutsaktı. On binlercesi Çin başkentinde tutsak olarak yaşıyordu. Kür Şad da bunlardan biriydi ve Çin imparatorunun muhafız subaylarındandı. Tutsak bir muhafız subayı. Kırk arkadaşıyla bir gece sarayı basmış ve imparatoru esir almak istemişti. Türkleri Çin esaretinden kurtarmak için. Yüzlerce Çin askeri tarafından kuşatıldılar ve çarpışa çarpışa kahramanca öldüler. Fakat ben Atsız’ın yazısının uyandırdığı tesiri asla uyandıramam. En iyisi milliyetçi dergilerimizden birinin bu yazıyı iktibas etmesi.
Dergi tam zamanında önüme gelmişti. Çünkü bu sıralarda ben de Kür Şad’ı araştırıyordum. Tam dört ayrı Çin kaynağından olayı dikkatle, satır satır okumuştum. İsenbike Togan’ın, Ahmet Taşağıl’ın Çince’den yaptığı tercümelerden. Bir de Liu Mau-tsai’nin Almanca tercümesinin Ersel Kayaoğlu ve Deniz Banoğlu tarafından yapılan Türkçe çevirisinden. Son olarak Osman F. Sertkaya’nın yüksek lisans öğrencileri  Ali Ekrem Erkin ile Mahbube Aziz’e yaptırdığı  tercümelerden.

Bozkurtların Ölümü’nün ilk baskısından 12 yıl önce, 1934 yılında, Çin kaynaklarında anlatılan olayı Atsız, birkaç küçük ayrıntı hariç, büyük bir vukufla özetlemiş. O tarihlerde Türkçeye yapılmış hiçbir tercüme yok. Büyük bir ihtimalle Atsız, Fransız müsteşriklerinin eserlerinden faydalandı. 
Atsız’ın yazısında ve romanında kahramanın adı Kür Şad. Tabii ki Çin kaynaklarında tuhaf bir isim var: Cie-şı-şuay. Çinlilerin Türkçe isim ve kelimeleri ne hâle getirdiklerini bilen bilir. Dünyanın ünlü Çince uzmanları birkaç asırdır bunları çözmeye, Türkçe söylenişlerinin nasıl olacağını bulmaya çalışıyor. Atsız da bu tuhaf kelimenin ilk iki hecesini Kür Şad olarak tasarlamış. Doğru veya yanlış, ama kahramanın adı Kür Şad olarak çoktan literatürümüze ve kişi adları sözlüğümüze girdi.

Kişi adlarını âdeta elinde bir pertavsızla bulmaya çalışan âlim bir dostumuz var: Saim Sakaoğlu. Belki merak eder de 1934 ile 1946 arasında evladına Kürşad/Kürşat adını vermiş biri var mı diye araştırır.